
Bu sene 8. kez düzenlenen ve 10. yaşını kutlayan Rock’n Coke geçtiğimiz hafta sonu Hezarfen Havaalanı’nı müzik ve etkinlik dolu bir kasabaya çevirdi. Türkiye’nin en büyük ve tek kamplı festivali olma özelliğini sürdüren Rock’n Coke bu sene kendi tarihinin en yüksek izleyici sayısına ulaşarak 60 bin festivalsevere ev sahipliği yaptı.
Alanda 5 farklı sahnede 100 civarı sanatçı tarafından sergilenen performanslar dışında yapacak çok şey vardı. Atölyeler, dev jenga ve twister gibi oyunlar, vintage butikler, kostüm mağazaları, chill-out alanları, silent disco, lunapark, pilates ve daha nicesi ile boş bir an geçirmek mümkün değildi.
Ben pilates yapılan standa, hamak benzeri oturma ünitelerine, arada kötü müzikler çalsa da minderli Chill Out Zone’a, Durex’in karşılıklı zevk salıncağına, en terlediğimiz konserlerden çıkıp üzerimize bir şeyler alabildiğimiz Mudo’nun pop-up mağazasına, Mavi’nin festival t-shirt’i tasarlama alanına ve Zero sahnesi önündeki Half Pipe’a bayıldım.
Zor bir yaz geçirdik hepimiz. Bu sene pek çok güzel konser ve etkinlik gerçekleşecekti ama çoğu iptal oldu. Psikolojik olarak da fiziksel olarak da yıprandık. Biraz eğlenceye, iyi vakit geçirmeye hasret kaldık. Bu yüzden Rock’n Coke bize iyi geldi. Haftasonu alanda genel olarak güzel bir enerji vardı.
Organizasyon, etkinlikler, gelen gruplar bir yana benim en çok hoşuma giden şey insanlardı. 2 gün boyunca güzel müzik dinlemek için sahneden sahneye koşmak dışında bir misyonum da Morhipo blog için tarz festivalseverleri fotoğraflamaktı. Durdurup fotoğrafınızı çekebilir miyim diye sorduğum güzel insanlar beni kırmayıp içtenlikle poz verdiler. Hepsine çok teşekkür ederim. Güzel pozlarınızı, festivalin en tarz insanlarını blog.morhipo.com’da trend bölümünde bulabilirsiniz.
Sınırlı kamp kontenjanı sebebiyle Cumartesi ve Pazar günü katılabildiğim Rock’n Coke’ta izlediğim performanslar ve organizasyonun geneliyle ilgili bir takım gözlemler yaptım. Bu sene Avrupa’da pek çok festivale gitme şansı bulduğumdan Rock’n Coke’umuzu bu festivallerle karşılaştırdım ve söyleyecek birkaç şeyim var. Onlar da yazının sonunda.
the ringo jets
7 EYLÜL CUMARTESI 14:00 COCA-COLA ZERO SAHNESI
Cumartesi günü alana gelir gelmez kendimi önüne attığım Zero sahnesi, çok sevdiğim ve uzun zamandır takip ettiğim The Ringo Jets’i şimdiye kadar izlediğim en büyük sahne ve buraya çok yakıştıklarını düşünüyorum. Bu yaz Avrupa festivallerinde Türklerin gözlerini yaşartan, uluslarası izleyicilerin de beğenisini toplayan The Ringo Jets Cumartesi günkü kusursuz performanslarıyla Rock’n Coke izleyicisini de hayranları arasına katmıştır.
editors
7 EYLÜL CUMARTESI 17:30 ROCK’N COKE SAHNESI
Ana sahnenin ilk yabancı konuğu Editors bu senenin en çalışkan gruplarından. Haziranda yayınladıkları The Weight of Your Love albümlerinin turnesi kapsamında bu yaz gittiğim bütün festivallerde sahne aldılar. Glastonbury ve Sziget’te es geçip Open’er’da da sonuna yetiştiğim Editors 2013 setlistinin başını Rock’n Coke’da dinleyerek toplam 4 festivalde 1 tam Editors konseri dinlemeyi başardım. Artık Türkiye’ye sık sık gelen gruplar arasında sayabileceğimiz Editors bana göre erken bir saatte sahnedeydi. An End Has A Start’ı dinleyip çok merak ettiğim Rubik konserine kaçtım.
RUBIK
7 EYLÜL CUMARTESI 17:30 PARTY ARENA
Ana sahneye çok çok yakın olduğu için Editors’ın birkaç şarkısını dinleyip hemen Rubik’in çaldığı Party Arena’ya geldim. Bu yaz pek çok Avrupa festivalinde sahne alan Finlandiyalı indie-pop topluluğu Rubik’e çok ilgi yoktu, sahne önünde çok az insan vardı. Çünkü biz müzik araştırmıyoruz ve yeni şeylere çok açık değiliz. Ana sahneye ne koyarsan onu dinliyoruz. Bir avuç insana çalmalarına rağmen gayet enerjik ve eğlencelilerdi. Ne kaçırmışız diyenler soundcloud sayfalarına buyurabilirler.
everything everything
7 EYLÜL CUMARTESI 19:00 PARTY ARENA
Benim için Rock’n Coke’un en heyecan verici performanslarından biri Everything Everything’di. Canlı olarak ilk kez Open’er’da dinleyip bayıldığım grup daha sonra bir diğer bayıldığım grup Foals’a sonbahar turnesinde eşlik edeceğini açıkladı. Everything Everything bu mühim referansı sonuna kadar hakeden, kafası çok açık, orijinal bir grup.
Aynı esnada ana sahnede hayatlarında ne ilk ne de sonuncu kez Duman dinleyen insanlar bence çok şey kaçırdılar. Yine de Rubik’teki gibi boş değildi Party Arena. Çok insan vardı ve herkes eğleniyordu. Favori iki şarkım Cough Cough ve Kemosabe’yi Jonathan Higgs’in kusursuz falsetto vokalinden dinledikten sonra biraz da Palma Violets dinlemek için koşar adımlarla Zero sahnesine yöneldim.
Bu arada gündüz kendilerini Sony standında hayranlarına albüm imzaladıktan hemen sonra yakalayıp bir de beraber fotoğraf çektirdim. Yetenekli oldukları kadar sempatikler de. Yerim :)
palma violets
7 EYLÜL CUMARTESI 19:30 COCA-COLA ZERO SAHNESI
Everything Everything’den çıkıp koşa koşa geldiğim Zero sahnesinde Palma Violets konseri başlamıştı bile. Sahne önü çok kalabalık değildi ama konserin ortalarına doğru biraz daha dolmaya başladı. Bu sene Glastonbury’de gruba olan ilgiden çaldıkları orta büyüklükte çadırın içine dahi girememiştim, kendi memleketlerinde çok yükselişteler. Bizde ve başka ülkelerde ilgi daha az tabii.
Bir de Zero sahnesi biraz fazla yüksek bence boyutuna göre, seyirciyle sanatçı arasına garip bir mesafe koyan cinsten. Open’er konserlerinde Chilli Jasson stage dive yapmıştı, bizde öyle bir ortam olmadı. Bir ara 4-5 kişi kendi içimizde bir pogo başlatma girişiminde bulunduk ama olduramadık. Bence Türk izleyicisi olarak Palma Violets’tan alabileceğimiz enerjiyi alamadık. İngiliz gruplarını İngiltere’de dinlemek gibisi yok.
hurts
7 EYLÜL CUMARTESI 20:45 ROCK’N COKE SAHNESI
Hurts konserinden aklımda kalan yine grubun önüne geçen frontman Theo oldu. Normalde bir konserde bütün grubu izlerim, ama Theo’da öyle bir seksapel var ki, bütün konser boyunca kendini izletiyor, feromon kokusu sahneden ta burnuma kadar geliyor. Seyirciden çok beslenen, ilgiyi hissedince yüzü gülen bir yapısı var. Kendisini Glastonbury’de tüm festivalin en dev headliner’ı ile çakışan konseri sırasında uzun uzun gözlemleme şansı bulduğum için rahatlıkla söyleyebiliyorum bunu. İlgiyi seviyor ve bunu almak için ne kadar rockstar move varsa yapıyor. Boynuna doladığı mikrofonu, monitöre tek ayağıyla çıkışı, ceketini çıkarışı, her konserinde artık klasikleşen mikrofon standı kırma numaralarıyla genç kızları kendine hayran bırakıyor.
Theo’yu anlatmaktan müziğe değinemedim. Ben Hurts’ü çok seviyorum. Keşke Rock’n Coke set süreleri biraz daha uzun olsaydı da o güzel cover’larından da dinleyebilseydik. Yine hepimizden cep telefonlarımızın ışıklarını açmamızı istediği Illuminated, Somebody To Die For, annelerimizin bile bildiği hitleri Wonderful Life gibi şarkılarını çalıp, Stay’deki seyirci korosuyla tatminlerini yaşayıp bol alkış alıp indiler sahneden. Güzel konserdi.
dub fx
7 EYLÜL CUMARTESI 22:00 PARTY ARENA
Hurts’ten çıkıp Party Arena’ya geldiğimde sahne önü ağzına kadar dolu ve herkes dans ediyordu. Dub Fx Avustralyalı bir sokak performansçısı aslında ama inanılmaz yeteneği sayesinde şu an çok aranan bir sanatçı ve dünyanın en önemli festivallerinde sahne alan bir isim. Yaptığı çok unique bir iş. Sahneye tek başına çıkıyor, pedalları falan var. Ağzıyla canlı kaydettiği beatleri loop’a alıp efektlerle kendi sesini değiştirip farklı tarzda vokaller yapıyor.
İstanbul performansında da önce kendini tanıtıp tam olarak ne yaptığını izleyiciye anlattı. Yavaş ve derin beat’lerin de çıldırmalı zıplatmalı melodilerin de ustası kendisi bana göre. Tıpkı Sziget’te olduğu gibi burada da normalde turnelerinde ona eşlik eden Flower Fairy için herkesden pozitif enerji istedi. Enerjiye inanan, mistik bir tip. Ben Arctic Monkeys’in başını kaçırmamak için Party Arena’dan ayrılırken insanlar çılgınca dans ediyordu. Keşke daha çok dinleyebilseydim.
arctic monkeys
7 EYLÜL CUMARTESI 22:45 ROCK’N COKE SAHNESI
Nasıl anlatsam, nerden başlasam… Beni takip edenler Arctic Monkeys hayranlığımın boyutlarını az çok bilirler. Bu sene sanırım çok uslu ve çalışkan bir kız olduğum için Arctic Monkeys’i sahnede 3 kez canlı izleme şansı buldum. Tüm sanatçılar gibi Arctic Monkeys’in de çok önem verdiği Glasonbury headliner performansları haftalarca konuşuldu. Yüz binlerce insanın arasında biraz uzaktan izlediğim bu performanstan birkaç gün sonra, vücudumda morluklar, ödemler oluşma pahasına Polonya’da Open’er festivalinde en önden izledim Arctic Monkeys’i. (Polonyalılar biraz iri ve 1 metre kareyi 8 kişi bölüşerek konser dinlemekte bir sakınca görmüyorlar)
Ama onları bu haftasonu kanlı canlı İstanbul’da görmek ve arkadaşlarımla beraber izlemek bambaşkaydı. Kendilerini izlediğim Glastonbury ve Open’er festivallerinde sahneye arkalarında ledlerden yapılmış son albümlerinin de ismi olan kocaman bir AM yazısıyla çıkan Sheffield’lı 4‘lü’nün İstanbul sahnesi örf ve ananelerimize uygun hale getirilmiş, AM yazısı ortadan kaldırılmıştı. Sahne normalde olması gerekenden daha sönüktü haliyle. Bakın normalde şöyle görünmesi gerekiyordu. Acaba bu durumu çocuklara nasıl anlattılar. Alex’den bu konuyla ilgili bir espri beklerdim ama bir şey söylemedi.
Geçtiğimiz Mart’tan itibaren çeşitli aralıklarla söz konusu 5. stüdyo albümlerinden teker teker şarkılar yayınlayan Arctic Monkeys konserinde sahne önü eski yeni tüm şarkılara koro halinde eşlik eden kızlarla doluydu. Seyirci grubu çok sevince ve bilince burada da konser izlemek keyifli oluyor yani. Bizde fazla zıplamalar, birbirini omzuna alanlar falan olmuyor ama bu bazıları için daha olumlu bir durum (benim için değil, ben Brianstorm gibi şarkılarda tepinmeyi seviyorum)
Muhtemel setlist’i konserden bir gün önce bu turnedeki setlist’lere bakarak blog’a yazmıştım, bire bir aynısını çaldılar. Fake Tales of San Francisco yerine yeni albümün favori parçalarından Arabella vardı. Alex, Brick By Brick’in ardından Old Yellow Bricks çalmadan önce ‘tuğlalarla ilgili ne çok şarkı yapmışız’ dedi:) Bana göre kusursuz, eksiksiz, best of tadında bir setlistti. Crying Lightning, She’s Thunderstorms, Cornerstone gibi ballad’lar dancing shoes, teddy picker gibi daha tempolu şarkıların arasına güzelce serpiştirilmişti.
Alex Turner, parlak gri YSL ceketi, arka cebinden çıkarıp briyantinli saçını taradığı tarağı ve rock star tavırlarıyla genç kızların kalbini dağladı. I Bet You Look Good On The Dancefloor’da Berk beni omzuna aldı ve şarkıyı Alexciğimle göz göze söyledik. Benim için eşsiz bir andı. Maymunları kim bookladıysa tuttuğu altın olsun. Konserden sonra bana Arctic Monkeys’i sevdirdiğin için teşekkürler mesajları aldım. Kendimi Arctic Monkeys Türkiye ve Orta Doğu Bölge Sorumlusu gibi hissediyorum.
123
8 EYLÜL PAZAR 14:30 PARTY ARENA
Pazar gününe süper bir başlangıç yapmamı sağlayan 123 de bence Rock’n Coke’a en çok yakışan Türk gruplarından biriydi. Saçma sapan Türk piyasasına müzik yapmıyorlar, ki yapsalar Elf prensesi güzelliğindeki solistleri Dilara sayesinde alır yürürler. Ama onlar kendi içlerine sinen, inandıkları sevdiği müziği yapıyorlar. Birbirinden güzel, özenilmiş, kitaplarla zenginleştirilmiş 4 albümleri var. Sahnede de çok tatlı ve pozitifler. Up notaları onları canlı dinlerken mutlu olmanızı sağlıyor. Konserlerini de kendileri gibi cici bir kitle izliyordu. Çok seviyorum.
skindred
8 EYLÜL PAZAR 15:00 COCA-COLA ZERO SAHNESI
Cihan’in övgüleri sebebiyle koymuştum Skindred’i programıma. İyi ki de koymuşum. Pazar öğlen 50 derece sıcaklıkta Zero sahnesinde hip-hop, metal, dubstep Allah ne verdiyse karıştırıp seyirciyi çıldırttılar resmen. Ufak çapta, çok da kalabalık olmayan bir circle açıldı, festivalin ilk pogosu da Skindred konserinde yapıldı. Başarısız bir de crowdsurf denemesi oldu. Safları sıklaştırmadığımız için olmadı sanırım, neden beceremiyoruz ben de bilmiyorum.
Son şarkıda Benji abiyi kırmadık, kızlı erkekli hepimiz t-shirt’leri çıkardık (zaten zıplamaktan ter içindeydik, çıkarasımız da vardı hani) ve elimizde sallayıp helikopter yaptık. Uzaktan çok güzel görünüyormuş, öyle diyorlar. Konser bitiminde herkes FTS64 konteynırında buluştu, yeni t-shirt’ler alındı.
farfara
8 EYLÜL PAZAR 17:00 KEŞIF SAHNESI
Etti 3. Rock’n Coke’ta göğsümü kabartan 3. Türk grubu da Farfara’ydı. Kendileri, müzikleri hakkında önceden çok yazdım ve her performanslarının birbirinden farklı, olduğunu da sık sık dile getirdim. Bu performansları da onları küçük Peyote sahnesinde veya orta boylu Babylon sahnesinde dinlediğime göre çok daha farklı karakterdeydi. Pazar akşamüstü mavi gökyüzü ve bulut fonlu bu daha büyük sahneye çok yakıştılar. Sahne önünde de belli ki kendilerini takip eden güzel bir kitle vardı.
klaxons
8 EYLÜL PAZAR 22:00 PARTY ARENA
Rock’n Coke’ta ne dinlesek yazımda da öve öve bitiremediğim, daha önce Türkiye’ye gelmelerine rağmen benim malesef hiç canlı dinlemediğim Klaxons, Rock’n Coke line -up’ının beni en heyecanlandıran gruplardan biriydi. Bu heyecanımı boşa çıkarmadılar ve bence festivalin EN İYİ performansına imza attılar. Sahneye olması gerekenden birazcık geç çıktılar ama çıktıklarında yer yerinden oynadı.
Atlantis to Interzone, Gravity’s Rainbow, Golden Skans, Twin Flames, Magick ve Echoes gibi inanılmaz şarkıları kusursuz bir şekilde üst üste çalarak hazdan öldürdüler. Seyirciye de pozitif anlamda çok şaşırdığımı itiraf edeyim. Klaxons’un değerini bildik. Keyboard’unun başındaki James Righton seyirciye sık sık harikasınız dedi. Konser bitiminde aklımı kaybettiğim için Selah Sue’yu falan unuttum.
jamiroquai
8 EYLÜL PAZAR 22:45 ROCK’N COKE SAHNESI
Klaxons konseri o kadar iyi, o kadar iyi anlamda gürültülü ve o kadar yüksek tempoluydu ki oradan çıkıp Jamiryo’ya gelice, normalde kendisini çok sevmeme rağmen sıkıldım. Bir iki figür dans etmeye falan çalıştım ama olmadı. Çok şahane bir insan kendisi ama artık 2013 yılında ana sahnenin headliner’ı olmamalı bence. Sahne önünde ortalama 30 yaş üstüydü. Zaten Jamiryo’da ne işim var benim Klaxons’dan çıkıp Selah Sue’ya gitmem gerekiyordu ama tamamen kendi salaklığımdan unuttum. Ana Sahne’nin böyle hipnotize edici bir özelliği var işte.
ellie goulding
8 EYLÜL PAZAR 00:15 COCA-COLA ZERO SAHNESI
Prens William ve Kate Middleton’ın da hayranı oldukları Ellie Goulding, deri şortu, üzerinde play yazan t-shirt’ü ve pembe spor ayakkabılarıyla süsten püsten uzak bir şekilde sahneye birazcık rötarlı çıktı. Önce mikrofonunun sesi çok kısık sandık ama sonra kimse bu konuyla alakalı bir şey yapmadığında ses düzeninin böyle olduğunu anladık. Meğer Ellie zaten festival çok gürültülü diye jet’iyle gündüz oteline dönmüş sonra tekrar gelmiş. Anladığım kadarıyla kayıttaki kadar kırılgan, narin sesini mikrofonla güçlendirmek istemiyor, zaten davul da mika bir panelin arkasındaydı.
Böyle yazınca huysuz biri sanmayın. Aşırı hareketli, bir an olsun yerinde durmadı, sürekli ordan oraya hoplayıp zıpladı. O kadar beyaz ve hareketli ki doğru düzgün bir fotoğrafını bile çekemedim zaten. Kendi şarkılarının arasına çok sevdiğim cover’lardan da yerleştirdi. Sesi gerçekten çok enteresan. Rock’n Coke’un en başarılı bookinglerinden biriydi bence Ellie de. Biz sonlarına doğru The Prodigy dinlemek için kaçtık. Eğer iki konserin başı / sonu çakıştıysa neler yaşandı çok merak ediyorum, çünkü ana sahneden The Prodigy bası gelmesi durumunda Ellie Goulding’in kırılgan sesinin duyulması imkansız olmuştur diye düşünüyorum.
the prodigy
8 EYLÜL PAZAR 01:00 ROCK’N COKE SAHNESI
The Prodigy konserinde ana sahne en görkemli halini aldı bence. Sahne önündeki yaş ortalaması yine 30’un üzerindeydi. Keith klasik saçlarıyla, Maxime ise bir ayı kostümüyle çıktı sahneye. Sürekli All my Prodigy People, All my Turkish people demeleri beni biraz sıktı. Yükselip yükselip bir türlü patlayamama hissiyatı ile doldum, sebebini bilmiyorum. Jamiroquai için söylediklerim The Prodigy için de geçerli. Evet Allahlar, evet çok iyiler ama Rock’n Coke artık izleyicisine daha yeni şeyler sunmalı. 2013 yılında olduğumuz için gönül The Prodigy’ye alternatif olarak Boys Noize izlemek isterdi ne yalan söyleyeyim. Böyle dediğime bakmayın, tabii ki eğlendim ve bastan kulaklaırm kanar halde zıplarken öndeki kıza kaşımı geçirdim, eve buz torbasıyla döndüm.
Festivalden notlar:
Festivallerle ilgili çok fazla yazdığım için festivalseverler tarafından tanınmaya başlamışım ve bu durum çok hoşuma gitti. Gelip yazını okudum, senin sayende şu grubu dinledim, senin sayende yanıma dudak kremi aldım tarzı yorumlarda bulunan insanlar beni inanılmaz mutlu etti. Gelip merhaba diyen herkese selamlar, sevgiler!
Organizatörlere bize kendi ülkemizde başta Arctic Monkeys olmak üzere Klaxons, Hurts, Dub Fx, Everything Everything, Ellie Goulding, La Roux, Rubik gibi grupları izlettirdikleri için teşekkürlerimi sunarım.
Evet çok güzel bookingler yapılmış ama bir yandan da ‘öff Türkiye işte ya’ dediğim çok durum vardı. Party sahnesinde Everything Everything, Zero sahnesinde Palma Violets gibi bu sene Avrupa festivallerinin aranan isimleri varken o anda ana sahnede 2009’dan beri yeni bir şey yapmamış Duman’ın olması (ki çok severim Duman’ı bence Türkiye’nin en iyi gruplarından); Editors’ın yine 2010’dan beri albüm yayınlamamış maNga ile Duman arasında sahne alması, Pazar akşamı Ana Sahne’de en güzel saatte (şarkıları şahane olsa da) sahne performansıyla acilen oradan uzaklaşma ihtiyacı hissettiren Teoman’ın olması gibi…
Türk grupları sevmiyormuşum gibi bir algı oluşmasın. Yeni şeyler yapan, başka ülkelerdeki festivallere koyduğunda orada bile insanların seve seve dinlediği The Ringo Jets, 123 ve Farfara gibi gruplar Rock’n Coke için mükemmel seçimlerdi bence.
Bir yandan da sürekli aynı gruplar yerine Amerika’da Avrupa’da festivallerde çalan The Away Days, elektronik müziğe yeni soluk getiren Emir Yargın ve Solardip gibi gruplar da Rock’n Coke’ta olsaydı, Türk izleyicisine takdim edilseydi keşke diye düşündüm.
Söylenene göre ‘ben neden yokum’ diye tutturduktan sonra Tarık Mengüç de Rock’n Coke’ta sahne almış. Ben yoktum, görmedim ama içi geçmiş bazı isimlerden daha çok eğlendirdiğine eminim.
La Roux, Selah Sue ve Netsky’yi kaçırdığıma üzüldüm.
Yeni, farklı, heyecan verici çok fazla grup varken hala Jamiroquai’ın The Prodigy’nin isimleri biliniyor, bilet satıyor diye headliner olması da açıkçası heyecanımı kaçıran durumlar. Bu arada Jamiroquai da The Prodigy de severim ama şu an dünyada çok farklı kafada inanılmaz müzikler yapılıyor. Keşke ülkemizde de görebilsek. 2005’de takılıp kalmak yerine 2013’de gibi bir line-up’ımız olsaydı Jamiroquai yerine Totally Extinct Enormous Dinosaurs ya da Disclosure, The Prodigy yerine Boys Noize falan dinliyor olmamız gerekirdi.
100 tane sahnen olur Triggerfinger’ı, Oi Va Voi’yu, Shantel’i ne bileyim Selah Sue’yu, Jamiroquai’i, The Prodigy’yi tekrar tekrar getirirsin ama zaten topu topu 3 büyük sahne varken festival 2 senede bir düzenlenirken biraz daha yenilik istiyoruz. Hele hele “Rock’n Coke dünyaca ünlü festivallerden hangilerine benziyor?” sorusuna verilen cevaptaki gibi bir iddia varsa…
Eminim ki benim kafamın basmadığı pek çok ticari sebebi vardır verilen kararların, getirilen grupların ve yapılan sıralamaların ama Türkiye’deki müzik dinleme alışkanlıklarını geliştirmek, ufukları açmak biraz da organizatörlerin elinde diye düşünüyorum.
Festivalde grup t-shirt’leri satılmıyordu. Büyük saçmalık. Herkes bana gelip Arctic Monkeys t-shirt’ümü nereden aldığımı sordu.
Sıralamalar biraz üzse de yine çok güzel müzikler dinledik. Festival alanı güzel düzenlenmişti. Çok büyük olmadığı için sahneden sahneye gitmek oldukça rahattı. Çakışan grupları bile yarım yarım dinlemek mümkündü. Atraksiyonlar, lunapark, mağazalar hepsi çok güzeldi. Festivalin en güzel yanı da insanlarıydı.
Duyduğuma göre festivaldeki stantlara Gezi ile ilgili bir şey satılmayacak ayarı gelmiş. Kendi adıma zaten Gezi ile ilgili şeylerin satılmasını çıkarcılık olarak görmekle beraber organizatörleri yine de çok ayıpladım.
Bu sene tuvaletler temizlendiği için 2011’deki gibi tüm alana yayılan bir koku yoktu.
Festivalde geçerli para birimi olan Rock’n Coke Para Card’a ve yurt dışında bu uygulamanın nasıl yapıldığına değinmek istiyorum biraz da:
Bu sene gittiğim çoğu festivalde bizde olduğu gibi Master Card vardı ama durum şöyleydi: Eğer halihazırda paypass özellikli Master Card’ınız varsa festivalden ayrıca kart almanız gerekmeden bu kartınızı temassız işlem yapan pos makinelerinde kullanabiliyordunuz. Eğer paypass özellikli Master Card’ınız yok ise de alandan bir tane temin edip içine istediğiniz kadar para yükletip kullanabiliyordunuz. (Bizde kendi Master Card’ın hatta Para Card’ın varsa bile illa festival kartı almak gerekiyor nedense)
Benim gördüğüm örneklerde temassız işlem yapıldığı için alışveriş işlemi oldukça hızlı ilerliyordu. Bizde paypass değil çipli işlem yapıldığından çok uzun sıralar vardı. Tek sebebi bu da değil. Para ödemek için ayrı yemek almak için ayrı sıraya girmek; bira ve suyu aynı sıradan almak falan işi çok uzatıyor. Ayrıca bir ara sistemleri bozuldu bedava bira dağıtıyorlardı.
Bu arada Para Card’ınızın içinde kalan parayı yıl sonuna kadar Master Card geçen her yerde harcayabilirsiniz. Şifre soracak. Kart numaranızın son 4 hanesini kullanabilirsiniz.
Festivalde çeşit çeşit yemek standı olsa da yine fast food yani pizza, hamburger ağırlıklıydı. Salata satan bi yer vardı mesela ama bitmişti salataları yiyemedim. 2 gün karbonhidrat manyağı oldum yine. Canımız Tektekçi’miz vardı. Festival çorbacısı vardı ve çorbaları hiç fena değildi. En hızlı, lezzetli ve parasının karşılığını en iyi veren Pizza Pizza’ydı bence. Mc Donalds tutturdu fotoğraf çekme fiyatlar gözükmesin diye. Sanane arkadaşım? İnadına yayınlıyorum burda fiyatları: Sundae 4, McFlurry, Milkshake 5 TL. Cola, Fanta, Sprite 3, Su 1 TL.
Otopark saçmalığından da bahsetmezsem olmaz. 10 lira otopark için okay bir fiyat ama o 10 lirayı ne için veriyoruz? Cumartesi gecesi arabaya binmemizle otoparktan çıkmamız arasında geçen süre tam tamına 1 saat 10 dakika idi. Çıkışları düzenleyecek bir görevli yoktu etrafta. Sebebini anlamadığımız bir şekilde çok uzun süre arabanın içinde oturduk. İnsanlar cinnet geçirdi. Arabalarının camını açıp Pepsi diye bağıranlar vardı.
Tam bu esnada “festival sosyal medyası nasıl yapılmaz”ı da görmüş olduk. Bazılarını benim de takip ettiğim onlarca kişi Rock’n Coke hesabını mention ederek otoparktaki bi durumu bildirirken, resmi Rock’n Coke hesabından bu mention’ları ignore eden çok eğleniyoruz değil mi eller havaya minvalinde tweet’ler paylaşılıyordu, kimseye cevap verilmedi. Sanırım hesabı hayatında festival görmemiş ve kriz çözme konusunda fikir sahibi olmayan insanlar yönetiyordu.
Medeni ülkelerde bu işin nasıl yapıldığından bahsedeyim. Örneğin Glastonbury’de festival ortamının, farklı sahnelerden performansların falan paylaşıldığı bir twitter hesabı vardı. Bir de @glastoinfo diye ayrıca bir hesap vardı. Buraya da sorularınızı ve şikayetlerinizi yazıyordunuz ve ignore edilmek yerine insan gibi yanıt alıyordunuz. Örneğin otoparkta sıkıntı olduğunu yazdığınızda size cevap verip oraya gerçekten de birini yönlendiriyorlardı.
Keşke yeterli kamp alanı olsa, Avrupa’daki bütün festivallerde olduğu gibi kombine bilet alındığında otomatikman kampta kalma hakkımız olsa ve gecenin bir saati o yolları çekmek zorunda kalmasak. Bu sene Rock’n Coke’taki kamp alanı 10 bin kişilikmiş. Kampta kalma oranı %16 civarı. Benzediğini iddia ettiği Avrupa festivallerinden çok çok düşük yani. Kapasite yetmediğinden bana kamp hakkı verilmedi ve o yorgunlukla her gece eve dönmek zorunda kaldım. Bir de otopark işkencesi hiç olmadı. Oysa ki çok isterdim kampta kalmak.
Bir de madem yeterli kamp alanı yok servisler ücretsiz olmalı o zaman. Bunun çok güzel işleyen bir örneği Open’er Festivali’nde vardı. Festival – tren istasyonu arası aralıksız ücretsiz shuttle vardı.
Shuttle bileti almak için ayrı shuttle’a binmek için ayrı sıra beklediğini söyleyenler oldu. 385 bin kişilik Sziget Festivali’nde festivalin anlaşmalı olduğu çok ucuz taksilere maksimum 10 dakika sıra bekledikten sonra binebiliyordunuz. Adam başı 5 Lira tutuyordu ve 15 dakika içinde evde oluyorduk. Bizde çıkışlar iyi organize edilmemişti bence.
Web sitesinde line up ile ilgili hangi grubun kaçta çıktığını nelerin çakıştığını neyin başlayıp neyin bittiğini görebileceğimiz doğru düzgün bir çizelge yoktu. Ben de kendim biraz manyak olduğum için excel’de bi 10 dakikada bir çizelge yaptım. Benzeri bir çizelgeyi şık bir tasarımla siteye koymak çok da zor olmasa gerek.
Bunu web sitesinde yapmıyorsan bari festivalde dağıttığın kitapçığa bas bir şey yap ama malesef kitap’çık’ın hali de içler acısıydı. Bir kere boyut ve ağırlık olarak daha çok ansiklopediyi andırıyordu, çok kullanışsızdı. İçinde düzgün bir çizelge olmadığı gibi orta sayfaları full cola reklamlarıyla dolu ve gereksiz ağırdı. Boyna asılan pratik Glasto ve Reading örnekleriyle yanyana koydum, siz karşılaştırın.
Festival app’i hiç fena değildi. Line-up’a girip gruplar hakkında bilgi alıp, izlemek istediklerinizi kendi programınıza ekleyebiliryorsunuz. Programım’a girince çakışan konserleri göstermiyor ama olsun, kendi kişisel programınızı görüntüleyebiliyorsunuz. Bir de altında facebook ve twitter butonları var. Ben sandım ki ne güzel programını arkadaşlarınla paylaşıyorsun ama öyle olmuyormuş. Rock’n Coke’un sayfalarına yönlendiriyor. Ben yine de festivaldeki kıt şarj durumu sebebiyle programımı yapıp boynuma, belime bir yere asıyorum.
Neyse tüm bu değindiğim şeyler aslında bizde de çok kolaylıkla yapılabilecek şeyler. Ama “10 yıldır yapıyoruz, gelen geliyor, alternatifi de yok, biz ne yaparsak insanlar beğense de beğenmese de kabul etmek zorunda neden kendimizi geliştirelim ki” anlayışı bazı şeylerin daha iyi olmasının önüne geçer. Umarım tavır bu olmaz.
Umarım Rock’n Coke arayı çok açmaz, seneye bu ufak sorunların çözüldüğü, daha yenilikçi ve orijinal bir line up ve sıralamayla bizleri hayranı olduğumuz festival ortamıyla en kısa zamanda tekrar buluşturur.
festivale giderken nasıl giyinilir?
festivale giderken nasıl giyinilir?
Bu sene 8. kez düzenlenen ve 10. yaşını kutlayan Rock’n Coke geçtiğimiz hafta sonu Hezarfen Havaalanı’nı müzik ve etkinlik dolu bir kasabaya çevirdi. Türkiye’nin en büyük ve tek kamplı festivali...

The Hives Eksen On Fair’da
The Hives Eksen On Fair’da
Bu sene 8. kez düzenlenen ve 10. yaşını kutlayan Rock’n Coke geçtiğimiz hafta sonu Hezarfen Havaalanı’nı müzik ve etkinlik dolu bir kasabaya çevirdi. Türkiye’nin en büyük ve tek kamplı festivali...

YORUMLAR
Şu an hiç yorum yok.