Çalışmak için gittiğim Santiago’da Şubat ayı (oranın Ağustos’u gibi oluyor) neredeyse tüm ofisler tatil oluyor. Ben de çok tanımak istediğim kıtayı biraz keşfe çıktım.
Santiago ince uzun Şili’nin tam ortasında yer alıyor. Ya Şili’nin Güney’ine yani Antarktika’ya doğru inecektim ya da Kuzey’ine çıkacak Peru ve Bolivya’yı tanıyacaktım. Patagonya, Puerto Varas, Valdivia gibi cennet köşelerini kapsayan Güney rotası tek başına gitmek için biraz daha zorlu olduğundan (muhteşem bir doğa var ancak çok fazla tesis yok ya da olanlar çok pahalı, ve genel olarak çok fazla trekking yapmak geceleri çadırda konaklamak gerekiyor, hava da oldukça soğuk) Kuzey’e çıkmaya karar verdim. Kuzey’de Machu Picchu, Salar de Uyuni, Atacama Çölü gibi harikalar beni bekliyordu. Daha sıcak bir iklim ve tek başına gitmesi daha kolay bir opsiyondu.
Böylece Santiago çıkışlı 1 aylık mini Güney Amerika turumun ilk durağı Şili’nin en kuzeyindeki şehirlerden biri olan Iquique oldu. Hemen gidip otobüs biletimi aldım. Şubat ortası herkesin seyahat ettiği sezon olduğu için fiyatlar oldukça yüksekti. 24 saat sürecek yol için TurBus firmasından aldığım bilete 47.000 Peso ödedim (Normal bir sezonda 30.000 civarıdır diye tahmin ediyorum) Erken alırsanız nispeten uygun uçak biletleri de var Santiago’dan ama hemen ertesi güne hatta o güne bilet almak, kafanın estiği yere gitmek, önceden plan yapmamak yani kısaca sırt çantalı esnek seyahat ruhu için otobüs daha uygun.
Güney Amerika otobüslerinde mola olmuyor. İkram bazen oluyor bazen olmuyor bu yüzden bu tarz uzun yollarda yanınıza atıştıracak şeyler almanızda fayda var. Normalde Santiago – Iquique arası 24 saat sürüyormuş. Ancak benim şansıma yolda 2 kez otobüs bozuldu.
İlk olarak Santiago’ya yakın bir yerde bozuldu, terminale geri döndük, biraz bekledik, 1-2 saat bu şekilde kaybettik. Daha sonra yeni otobüsle yola çıktık bu sefer iyice ilerledikten sonra tekrar bozuldu otobüs. Pisco Elqui yakınlarındaydık. Benle aynı otobüste olup Pisco’da inecek olan yolcuların hepsi aynı firmanın aynı yöne giden otobüslerine bindirildiler 2’şer 3’er. Saatlerce bekledik otoyol kenarında. Ki Şili’de böyle şeyler olmaz pek. TurBus’un da iyi bir firma olduğunu söylüyor bütün Şili’li arkadaşlarım. En sonunda 8-9 kişi kaldık en Kuzey’e giden. Yeni bir otobüs geldi ve yolumuza devam ettik.
24 saat sürmesi gereken yol 32 saate çıktı. Yolda son kalan 8 kişi olarak son hayatta kalanlar psikolojisiyle birbirimize sahip çıktık (daha doğrusu tek yabancı ve yalnız insan ben olduğum için onlar bana sahip çıktılar). Dediğim gibi normalde mola verilmiyor ama biz kamyoncu lokali tarzı bir yerde durup yemek yedik (kimse yanına 32 saatlik atıştırmalık almadığından) Ben bir ara etrafa bakınırken otobüsteki insanların beni merak edip ‘Türk kız nerede’ dediklerini duydum. Acayip tatlı insanlar Şilililer :)
Bitmek bilmeyen bir otobüs yolculuğu: Upuzun bir sahil şeridi boyunca uçsuz bucaksız çöllerden, kum tepelerinden, kaya ve uçurumlardan oluşan çok enteresan insana kendini filmde gibi hissettiren coğrafyalardan geçtik. Sanayi bölgeleri başladı sonra, çölün hemen bitiminde fabrikalar ve nihayet okyanusa açıldı yine yol. Saatler sonra telefon çekmeye başladı ve Şili’nin en büyük şehirlerinden Antofagasta‘ya vardık.
Antofagasta’da otobüs terminalinde tekrar otobüs değiştirdik. 6 saat daha yol var. Yolda kahverengi inşaat atığı gibi kayalar, mavi yeşil ve beyaz köpüklü okyanusla buluşuyor. Kıvrıla kıvrıla gittiğimiz yolun sol tarafı toprak rengi kayalar ve okyanus, sağ taraf ise dimdik dağlar. Nimita denen, Arjantin – Şili yolunda da yüzlercesini gördüğüm şu anıt mezarlardan var burada da. Hatta taş ve sopalarla yapılmış toplu mezarlar. Ürkütücü bir görüntü. Terkedilmiş evler. Sadece 3-5 çadır kurulu ufacık koylar, kayalar ve okyanus. Çok acayip bir coğrafya.
Geçtiğimiz aylarda çok büyük iki depremin gerçekleştiği Iquique öncesi yolumuz üzerindeki ilk kasaba Tacopilla’da durdu otobüs, son kez burada da otobüsten inenler oldu. Okyanus keranerında müthiş bir lokasyonda dev bir fabrika, kayalarda renkli renkli şemsiyeler. Baya eski ve şirin bir kasaba aslında, Iquique’ye 4 saat kaldı. Dünyanın en uzun 2. ülkelesi Şili ve sahil şeridi, gerçekten git git bitmiyor. 32 saat sonra nihayet Iquique’ye vardım.
16 Şubat 2014: Iquique
Çıplak ayaklı surfer dude ve longboard girl’lerin sahil boyunca hünerlerini sergiledigi; yüzmeden ziyade sörfe el verişli upuzun ve dev dalgalı kumsalları, Prat Meydanı’na çıkan, eskiden ortasından tren/tramvay geçtiği için hala rayların durduğu, sağlı sollu vahşi batıdaki salloon’ları andıran tek katlı ahşap binaların dizildiği Baquedano yolu, balıkçıların yer aldığı merkez pazarı, taze meyve sebzeleri (Iquique mangosuyla ünlüymüş özellikle), Santiago’dakini dövecek sertlik ve lezzette Pisco Sour’u (burda misket limonu boyutunda ama sarı renkte limonlar var, burdaki Pisco Sour’un sırrı oymuş) ile karşıladı beni Iquique.
Önden bir yere rezervasyon yaptırmamıştım. Sırtımda çantamla bütçeme ve zevkime uygun bir yer bulmak için hostellere gire çıka terminalden sahile kadar geldim. Bir sörf okuluna ait Uma Jai Hostel’in 6 kişilik odalarından birinde geceliği 8.000 Peso’ya bir ranza kaptıktan sonra yürüyerek 2 günde bitecek büyüklükteki şehri gezmeye başladım.
Önüm okyanus arkam dağ, çöl ve kum tepeleri. Hava akşamları epey serinliyor. Iquique civarında yapılabilecek aktiviteler sörf, sandboard, paragliding ve yakınlardaki hayalet şehirleri, vaha ve kaplıcaları, görmek olduğunu söylüyorlar. Peru’ya gitmek için Şili’nin en kuzeyindeki şehir olan bir başka sörf kenti Arica’ya geçmeden önce 1.5 günüm var.
Sabah varmam gerekirken akşamüstü buradayım. Hava plaj için fazla serinlemiş durumda. Sandsurf, paragliding gibi aktiviteleri de önceden ayarlamak gerekiyor. En iyi opsiyon çıkıp minik şehri gezmek. Küçücük bir şehir olduğundan bisikler kiralayıp da gezebilrsiniz Iquique’yi.
Akşama doğru Plaza Prat’ta gözüme güzel görünen Restaurant Rose‘de avokadoya doyacağım bir salata ve yanında da leziz ve sert bir Pisco Sour söyledim. Sırt çantasıyla seyahatimin ilk durağında ilk tek başıma akşam yemeğim. Yemeğimi bitirmeme yakın 2 gitarlı genç seyyar müzisyen gelip harika şeyler çalıp gittiler. Ben de yol yorgunluğuyla hostelin yolunu tuttum.
17 Şubat 2014: Çölün ortasında bir hayalet şehir Humberstone ve Pica Vaha’sı
Gece hostelin sahibi beni sörf yapmaya ikna etmeye çalışmıştı ama ben öyle birkaç kez denemek değil adamakıllı öğrenmek için en az 1-2 haftamı bu işe adamak isterim deyip reddettim. Sörf dersim yok ama sabah sörf tayfasıyla erken uyanıp hostelin terasında kızarımış ekmek, reçel ve kahveden oluşan minimal bir kahvaltı ettim. Bu sefer gitmediğim tarafa yürüdüm. Hostele çok yakın çok şirin bir cafe olan Nomadesert‘ta biraz kahve ve internet keyfi yaptım.
Daha sonra efsane uzun otobüs yolculuğunda tanıştığım ‘buralı’ arkadaşım Felipe ile Plaza Brasil yakınlarında buluştum. Şehrin en leziz dondurmacısı Helados Pingüino’da dondurma yedikten sonra Humberstone’a, oradan da Pica Vahası’na gitmemi önerdi.
Iquique’nin doğusunda, yani okyanustan dağlar tarafına doğru, hemen 15 dakika içinde Atacama çölü başlıyor. Burada yarım veya 1 günde kısa turlarla gidilip gezilebilecek pek çok enteresan mekan var. Felipe önce şehir merkezindeki minibüslerle gitmemi önerdi bana. Daha sonra ben de babaanneme gideceğim yolumun üzerinde diyerek arabasıyla bıraktı beni Humberstone’a (Hakikaten çok cici bu Şilililer)
Iquique’ye 1 saat uzaklıktaki eski tuz fabrikasi ve etrafına kurulmuş küçük şehir Humberstone, 19. yy sonlarından, nitratın daha ucuz yöntemlerle üretilebilip bu rafinerinin artık kar ettirmediği için işlevini yitirdiği 1960 yılına kadar faaliyet göstermiş, sonra da terkedilmiş. Bir zamanların canlı ekonomisi, fabrikanın etrafına kurulu işçi ve yakınlarını barındıran ve içinde her şey olan bu minyatür kentte Bolivya, Peru ve Şilili işçiler çölün ortasında, çok zor şartlarda birlik ve beraberlik içinde çalışmışlar. Ekonomik şartlar sebebiyle fabrikanın kapanmasının ardından işçiler de kenti terketmiş ve Humberstone bugünkü ‘hayalet kent’ halini almış. Endüstriyel alan dışında vahşi batıyı andıran tek katlı ahşap yapıları, okul, hastane, havuz, kilise, tiyatro gibi kamusal alanları ve lojmanlari olan Humberstone 2005 yılından beri de UNESCO Dünya Mirası ve Koruma listesinde.
Çölün ortasındaki bu terkedilmiş hayalet şehir Oficina Salitrera Humberstone şu an bir açık hava müzesi. Her şey paslı ve toz toprak içinde ama evlerin ve mekanların içlerinde bir zamanlar burada yaşanmış hayatı temsil eden öğeler var ve kesinlikle görülmeye değer.
Humberstone’dan çıkıp yoldan durdurabileceğiniz minibüslerle aynı yöne devam ederek görülebilecek bir diğer çöl enteresanlığı da Pica Vahası. Çölün ortasında yemyeşil ağaçlar olması gerçekten acayip geliyor insana. Bu minik “kasabanın” bir vaha olması dışında belki de tek atraksiyonu termal bir gölet olan Termas Resbaladero Cocha. Minibüsle önüne kadar gelebiliyorsunuz.
Buradan Pica meydanına (Plaza de Pica) inen yokuş boyunca yürürken yol üzerinde Latin Amerika tarzı tek katlı rengarenk taş evler var, ana caddeye bakanların çoğu restoran, cafe gibi yerler. Taptaze meyve suyu içebilir, empanada yiyebilirsiniz. Termal gölete yakın kurulan tezgahlardan taze meyve sebze, Şili ve Peru’ya özel ufak atıştırmalar ve hediyelik eşyalar alabilirsiniz. Iquique’ye son otobüs 7 buçukta kalkıyormuş, gece burada konaklamak istemiyorsanız aklınızda bulundurmanızda fayda var. Otobüse binebilmek için Pica meydanından bilet almanız lazım. Ben son yeri kaptım, erken davranıp yerinizi garantileyin.
Vaha dönüşü çölden bu sefer okyanusa açılırken inanılmaz güzellikte bir gun batımı ile karşıladı Kuzey Şili’nin sörf cenneti beni. Akşam hostel yakınlarında Sunset Sushi Fusion‘da sushi yedim ve ertesi sabah erken saatteki otobüsüm sebebiyle erkenden uyudum.
Iquique’de yapılabilecekler bunlarla sınırlı değil. Inca yolu, Atacama devi, Mamiña termalleri gibi günübirlik katılabileceğiniz pek çok tur seçeneği şehir merkezinde Baquedona Caddesi üzerindeki acentalar tarafından hizmete sunuluyor. He bu arada buralara illa turla gitmek gerekmiyor. Benim gibi minibüsle de gidebilirsiniz. Tarihini de kitaplardan veya internetten okursunuz. Fiyat olarak epey kardasınız ama eğer İspanyolca bilmiyorsanız toplu taşıma araçlarında zorluk çekebilirsiniz. Güney Amerika’da özellikle küçük yerlerde pek İngilizce konuşulmuyor.
Ben iquique’de 1.5 gün geçirdim. Tanıştığım herkes yine çok yardımsever ve sıcaktı. Burada daha uzun kalıp sörf öğrenmek, sandboard ve paragliding yapmak isterdim amma ve lakin biraz heyecanlıyım, ucu Machu Picchu’ya uzanan bir yola çıktım çünkü. Şimdiki hedef Peru.
18 Şubat 2014 : Iquique > Arica > Tacna > Arequpia
Iquique’den sonraki hedefim Peru’nun şirin kolonyal kenti Arequipa. Iquique’den Peru’ya gitmenin en kolay yolu Şili’nin en kuzeyindeki şehir Arica’ya gidip oradan minibüs ile Tacna’ya geçmek. Iquique’den Arica’ya yine Turbus’dan bilet aldım ve 7.000 Peso ödedim. Yol 4 saat sürdü. Sonra otobüste 2 kızla tanıştım ve Arica’dan itibaren beraber hareket ettik.
Şehirlerarası terminalden uluslararası terminale geçtik. Arica’dan Peru’ya gitmek için en hesaplı yol önce Tacna’ya gitmek. Sonra gideceğiniz yere bileti Peru’dan almak daha ucuz çünkü. Sınırı geçmek yarım saat işlemlerle birlikte 1 saat sürüyor. Minibüse biniyor belgeleri dolduruyor sınırda minibüsten inip pasaportunuz ve belgelerle şahsi olarak memurun karşısına çıkıp sınırdan geçip tekrar aynı minibüsle terminale geliyorsunuz. Flores firmasının minibüsüne bindik, 500 Peso terminal çıkış harcı gibi birşey sınırı geçmek için de 2.000 Peso ödedik.
Sınırı geçip Tacna’ya varınca Peru-Şili arasındaki ekonomik fark anlaşılıyor hemen. Saatleri 2 saat, takvimi de bir yüzyıl geriye aldık sanki. Bir de Şili Peso’larını Peru Sol’üne çevirmek gerekiyor. İlk otobüsle Arequipa’ya gitmek istediğim için hemen terminalin içinde çok da hesaplı olmayan bir kurdan değiştirdim parayı. 20.000 Peso’ya 1000 Sol aldım.
Buradan da bir sonraki hedefim olan Arequipa’ya 20 Sol’e bilet, 10 Sol’e de atıştırmalık birşeyler aldım. Bu arada bileti alırken kadın pasaportumu aldı, pasaportun ilk sayfasını değil de Fransız vizelerimden birini açtı ve ilk gördüğü en büyük iki kelimeyi (Fransızca Schengen devletleri anlamına gelen Etats Schengen) adım soyadım sanarak bana bu şekilde bilet kesti. Sinirim bozuldu güldüm biraz.
Hemen yarım saat içinde berbat bir otobüsle aşağı yukarı 6 saat sürecek yola çıktım (Ya otobüs bileti çok ucuz ya da yemekler kazık bilemedim) Peru’da bindiğim bu ilk otobüste kendimi ilk defa gerçek anlamda Güney Amerika’da hissettim. Güzel manzaralar ve dev bir yorgunluk içinde ispanyolca dublajlı aşırı komik bir uzak doğu filmi izlerken uyuya kaldım.
Dipnot 1: Arica’ya vardığımda bu yolculuk için aldığım trekking montumu hostelde unuttuğumu farkettim. Hostelde tanıştığım oda arkadaşıma whatsapp’tan yazıp orada olup olmadığını sordum. Bana Santiago’da yemek yaparsan sana montunu getiririm dedi. Valla çok cici bu Şilililer. Sonra getirdi de.
Dipnot 2: Arica’da şehirlerarası terminalde tiksinerek mecburiyetten girdiğim bir tuvalete cebimden telefonumu düşürdüm. Oralarda bir başıma telefonsuz kalma korkusuyla hemen elimi sokup telefonu aldım, bozulmadığı için o kadar minnettar oldum ki üzülmedim bile. Psikolojim bozuldu biraz o ayri elimi ampute mi etsem asit döküpp yaksam mi bilemedim. Onlarca kez yıkamama dezenfekte etmeme raağmen bi müddet gönül rahatlığıyla yemek bile yiyemedim.
Tek başına böyle bir seyahate çıkıyorsanız en önemli şeylerden biri de bu tarz ufak aksilikleri önceden kabullenmek, başınıza geldiğinde de hemen mod düşürmemek. Her şeye iyi yönünden bakmak, her neye inanıyorsanız ona şükretmek lazım. Telefon tamamen bozulabilirdi de!
Dipnot 3: Geçtiğimiz aylarda Şili’de çok büyük iki deprem olmuştu, 8 üzeri. O depremler Iquique’de gerçekleşmişti. Ben gittiğimde henüz deprem olmamıştı ama sahil şeridi boyunca deprem ve tsunami acil boşaltma yolları vardı. Şili depreme çok hazırlıklı depremle yaşamayı öğrenmiş bir ülke. Beni Humberstone’a bırakan Iquique’li arkadaşımla hala konuşuyoruz ve bana Iquique’de hayatın artık normale döndüğü bilgisini de verdi.
Bir sonraki durak Arequipa’da görüşmek üzere!