RHCP

Konser için hazırlanıp Erenköy’deki evimden çıktım. Saat 3:30. Taksim’e geçer oradan da AKM’nin önünden shuttle’la santral’e giderim dedim. Normal şartlar altında evimin önünden 10 dakikada bir geçen Taksim dolmuşlarından pek yok ortada. Cumartesi’dir olur diyip trafiğe ters istikamette yürümeye başladım. Normalde ben Suadiye’ye varana kadar binmiş olurdum bir şekilde bir dolmuşa, bir iki Taksim arabası geçti ama dolu hep, Allah Allah! Yürüye yürüye Bostancı’ya kadar gelip inanılmaz bir kuyrukla karşılaştım.
‘Köprü kilit abla, araba da yok, sıra beklersin, vapurla ya da metrobüsle geç!’
Dolmuşçu haklı. Zaten geç kaldım. Plan B: Metrobüs!
Bostancı’dan Kadıköy dolmuşuna atlayıp Söğütlüçeşme’de indim. Şimdiye kadar en uzak Mecidiyeköy’e kadar gittiğim metrobüsle şahsi rekorumu kırıp Halıcıoğlu durağına geldim. Buradan taksiye binmek gerekiyormuş. Yolun kenarında taksi çevirmeye çalışan RHCP t-shirt’lü gençlerden, önlerine sürekli kızlar geçtiği için bir türlü muvaffak olamayan iki tanesine yanaşıp beraber binelim taksiye dedim. Birlikte atladığımız taksiden Santral’e yaklaşınca trafik tıkandığı için inip yürüdük biraz. Alana girişlerde de yoğunluk vardı. Konserle alakası olmayıp yolu oradan geçmesi gereken kişilere sabır dileyerek santral’e girdim. Saat 5:15
Ne biçim bi’ yazı bu. Sıkıldınız mı? Neden anlattım ben bu hikayeyi uzun uzun böyle ona da geleyim. Bu sadece konsere gitmek için yaşadıklarımdı. Giderken de trafik olur ama 10’daki konserin kapıları 4’de açıldığından herkes farklı farklı saatlerde gelir alana ve yoğunluk bir nebze olsun önlenir bu şekilde. Asıl sorun çıkıştadır. Konser bittikten sonra 5-6 saat gibi uzun bir sürede yavaş yavaş içeri alınan 42 bin kişi aynı anda çıkmak ister alandan.
İşte dün gece konserin gerçekten en tatsız kısmı da buydu. Açıkçası konseri Platinium Ring’den izlediğim için birçoklarının yaşadığı sahneyi görememe sorununu yaşamadım ama sosyal medyada k1 ve k2 kategorilerinden bilet alan izleyicilerin bu konudaki sıkıntılarını okudum, hepimiz okuduk. Belki de stadyumda yapılması gereken bir konser, eskiden en güzel festivallere ev sahipliği yaparak anılarımızda yer edinmiş, bugünse mahalle baskılarına boyun eğdiği için zaten ruhsuz bir kampüsten öteye geçemeyen santral’de yapılmamalıydı bu nedenlerle.
Gelelim konsere…
Saat 5:50 ama bir festivaldekinden çok fazla insan var şimdiden içerde. Ben hemen konser modasını takip için Mavi’nin instagram ve twitter hesaplarını devralıp alanı turlamaya başlıyorum. Elimizde fotoğraf çektirenlere hediye ettiğimiz bandana ve çantalar, bir de herkesin bayıldığı RHCP sticker’larıyla katregoriler arasında dolaşıyoruz. En ilginç, en şık, en rahat kombinleri fotoğraflayıp bol bol hediye dağıttığımız bu keyifli 2 saat sonrasında Athena dinlemek üzere sahne önüne kuruluyorum.
8’e doğru ön grup Athena çıkıyor sahneye. Bence RHCP öncesi doğru bir seçim. Şarkıları herkese hitap eden, eğlendiren bir grup Athena. Ben kendi adıma RHCP öncesi Athena’yla güzelce coşuyorum. Platinium ahalisi ise sakin. Ya RHCP bekleme modunda olduklarından, ya da yaş ortalaması yüksek olduğundan bilemiyorum.
Bence konseri sakin izlemek isteyenler ve parası olanlar için ayrı bir alan düşünülmeli, şöyle yanda, azcık yüksekte, sahneye hakim, ne bileyim. Sahne önünde ise gerçekten grubu izlemek için ölen, coşkulu hayranlar olmalı; parasını bastırır en önden izleriz rahat rahat diyen 45 yaş üstü değil. Grup için de sahne önünde daha canlı, enerjik hayranlar görmek daha motive edici olur diye düşünüyorum. Eminim ki golden ring’de ya da k1’de coşku daha fazlaydı. (k2’yi de eklemek isterdim bu cümleye ama sahneyi bile görememişler)
Saat 10:30 Beklenen grup Red Hot Chili Peppers sahnede nihayet! Grubun gitaristi Josh Klinghoffer sahneye kırmızı ay-yıldızlı t-shirt’le çıkıp büyük alkış alıyor. Monarchy ile başlayan konser grubun solisti Anthony Kiedis‘in “Ben Bebek’e taşınmayı düşünüyorum, Flea Galata Kulesi’nin dibinde bir daire tutacakmış; Chad -neden bilmiyorum ama- Anadolu Yakası’nda, Josh da Boğaz kenarında bir karavanda yaşayacakmış” sözleriyle devam ediyor. Bu, grubun biz İstanbul’u çok sevdik deme şekli.
Ayağı alçıda olan Josh oturduğu yerden seyirciyle iyi bir etkileşim içinde. Ama frontman’i de aşıp en yerinde duramayan, zıplayan, amuda kalkan isim efsanevi basçı Flea oluyor tabii ki. Sahneye üzerinde Life is a trip yazan yeşil bir t-shirt’le çıkan Anthony iki şarkı sonra soyunuyor ve onu görmeye alıştığımız üstsüz haliyle devam ediyor konsere. Kafasında klasik şapkası, enerjisi Flea’ya göre çok düşük. Sırtındaki kartal dövmesini dünya gözüyle canlı canlı görmek ise güzel bir his gerçekten.
Konserin beni en mutlu eden anlarından biri Flea’nın İlhan Erşahin‘i anons etmesi oluyor. ‘Did I Let You Know’da gruba saksafonuyla eşlik eden İlhan Erşahin karizmasıyla harika duruyor sahnede.
Dani California, Californication, By The Way, Under the Bridge, Can’t Stop gibi hitlerin çalındığı konser bittikten sonra bir defa bis de yapıyor RHCP. Basçı Flea ‘Buraya uzun zamandır gelmek istiyorduk. Bir hayalimiz gerçek oldu. Gelip bizi dinlediğiniz için teşekkürler’ diyor çok içten, seyirciye kollarını açarak. Davulcu Chad elindeki onlarca bageti seyirciye atıyor. Birini benim hemen önümdeki adam kapıyor. Josh bis için tek ayağı üzerinde zıplayarak geliyor sahneye, inanılmaz yetenekli bir müzisyen ama seyirciyi fethetmesinin asıl nedeni bu coşkusu ve heyecanı.
Müzisyenlerin enstrümanlarına olan hakimiyetleriyle resmen hava atmaları kadar etkileyici olan bir diğer nokta ise sahnedeki dev ekranlara bazı şarkılarda konserin canlı görüntülerinin bazı şarkılarda da önceden hazırlanmış görsellerin yansıtılmasıydı.
Sahnedeki ekranlara yansıtılan bu görüntüler müzisyenlerin tek tek close-up görüntüleriydi ve çok efektliydi. Benim açımdan izlemesi keyifliydi ama konseri arkalardan izleyen insanlar için, hiç değilse sahnede değil de yanlarda bulunan ekranlara efektsiz karşıdan tüm sahneyi kapsayan konser görüntülerinin yansıtılması iyi olurdu. Böyle büyük konserlerde arkalardaki izleyicinin de kendini konserde hissetmesini sağlar bu yöntem. Öndeki seyircileri sahnedeki grup dışında en çok gaza getiren şeylerden biri de yine konser alanının üstten çekilerek tüm o kalabalığın ekrana yansıtılması olur. İnsan ne kadar büyük bir konserde olduğunu o zaman daha iyi idrak edip daha çok gaza geliyor. Dünkü konserde bu eksikti bence.
Ben de arada sırada arkamda ne kadar insan var, coşuyorlar mı, eğleniyorlar mı, bunu ekrandan görmek isterdim. Ama anladığım kadarıyla konserdeki çekim işlerini RHCP’in kendi ekibi üstlenmiş. Konser öncesinde İstanbul konser kaydını ‘download’ olarak satın alabileceğimiz yazıyordu hep. Çekim yapılmasına izin vermemiş olabilirler.
Konser güzel olmasına güzeldi. Ama ne yalan söyleyeyim öyle eve gelip de Red Hot Chili Peppers dinleyeyim hissi de uyandırmadı bende. Bunun sorumlusu 2 hafta önce gittiğim her şeyiyle kusursuz bir festival olan Reading Festivali de olabilir, çıkışta yaşadığım kavimler göçüvari ortam da.
Konser bittikten sonra 42 bin kişiyi içeride tutacak bir sebep olmadığından ve herkes saatlerdir ayakta durmaktan yorgun olduğundan çıkışlarda bir anlık yoğunluk yaşanması öngörülmüştür diye tahmin ediyorum. Santralistanbul gibi bir alanda organizasyon şirketinin bunu önlemek adına yapılabileceği çok bir şey yok. Bir diğer dev sorun ise alanın bizim memlekette sağlam bir alt yapısı olmayan toplu taşıma ağlarına uzaklığı ve önünden sadece iki şerit gidiş – geliş geçiyor olması.
Dün gece konser sonrası santralistanbul önünü şu şekilde tasvir edebilirim: telefonlar çekmediği için arkadaşlarıyla buluşamayan insanlar, trafik, arabaların stop lambalarından ötürü oluşan kırmızı atmosfer, dolu taksiler, park etmiş arabalar, korna, konserden çıktık şimdi eve nasıl döneceğiz bakışları, araç yollarında yürüyen insanlar, kalabalık, karmaşa, kendini minibüs ve otobüslerin önüne atanlar, sanırım ‘konser çıkışına gidelim de herkes görsün şahane reklam yaparız abi’ mantığıyla trafiğin içinde anlamsız bir şekilde eğlenen insanlarla dolu bir parti ötübüsü, seyyar satıcılar, endişe…
Üstelik sadece konser alanı etrafında yaşanmadı dün bu yoğunluk. Gece 2:30’da Taksim’de Bostancı dolmuşlarında hayatımda görmediğim uzunlukta bir sıra vardı. Gece vapur olmadığı için taksiye verecek paranız yoksa karşıya geçmek için tek şansınız bu dolmuşlar. Ben eve dönemedim mesela, arkadaşımda kalmak zorunda kaldım.
Dün İstanbul’da neden olimpiyat gibi dev bir organizasyon olmaması gerektiğini de yaşayarak görmüş olduk böylece. Sonuç olarak bu santral’deki son etkinlik olur umarım. Konserde illa içki içeceğim diye bir şey yok ama bunun ayıp bir şeymiş gibi yasak olması zaten çok çirkin ve beni bu mekandan soğutmuştu. Gerek alkol yasağı gerekse ulaşım sorunları sebebiyle santral artık etkinlik takvimlerimizden çıksın istiyorum. Bir de Red Hot Chili Peppers gibi büyük bir grubu İstanbul’da izlediğim için Pozitif’e, konseri bu kadar yakından izleyebildiğim için de Mavi’ye teşekkür ediyorum.
he bi de ayaklarım ağrıyo.