ALL ORIGINALS PARTY

her zamankinden farklı bir konser yazısı olacak bu. sahnede olup bitenden çok sahne arkası, müzikten çok sağlık sorunları içerebilir, affedin…
uzayan bir toplantı sebebiyle ancak 3:30 gibi varıyorum hasköy’e. iplik fabrikasını çok severim. partiler için, sergiler için eşsiz bir mekan. geçen sene mini’nin partisi yapılmıştı burada ve muazzamdı. eskiden daha şehir dışındayken nüfusun artması ve şehrin sınırlarının genişlemesiyle zaman içinde merkezinde kalan, fabrika olarak işlevini yitiren ama değerli arazisi sebebiyle iştah kabartıcı bir kamusal alan hasköy iplik fabrikası. bu bağlamda konser ve etkinlik yapılan bir mekan olarak yeniden düzenlenmesini çok doğru buluyorum. üstelik fabrikanın içinde hala eski makinaların olması da mekana orijinallik katıyor. bugün burada adidas bayramı var gibi. branding’ler muhteşem. graffitiler, ayakkabı bağcıklarıyla yapılan enteresan süslemeler all original gerçekten de. e zaten mekan güzel.
hava biraz sıcak. çünkü dışarıda inanılmaz güneş var, ekim değil haziran ayındaymışız gibi. henüz pek gelen giden yok iplik fabrikası’na. normal. ben de çok sevdiğim arkadaşlarımı canlı dinlemek olmasa, e bir de bana adidas’ın yaptığı kıyakla crew yani ekipten biri olmasam bu kadar erken gelmek istemezdim kapalı alanda yapılan bir etkinliğe, itiraf edeyim. başkaları neden istesin ki.
kaldı ki açık alanda yapılan festivallerde de gündüz saatlerinde alternatif sahnelere olan ilgi çok düşük oluyor bizde. kimse gidip yeni bir şeyler keşfedeyim derdinde değil. hatta birçoklarının bu tarz festival ve etkinliklere kimin ne çaldığını bilmeden sadece kendini göstermek için gittiğine de eminim. üzülüyor insan. sadece sahnede değil, stüdyoda, evlerinde, zihinlerinde günlerce aylarca harcanan bir emek var. çıkıp bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar insana çalmak motivasyonu yıkan bir şey olmalı.
ne yazık ki geç kaldığım için the away days’i kaçırıyorum. benimkinin sebebi uzayan toplantı ama taksim’den kalkan servislerle ilgili de bir sıkıntı olduğunu okudum. duyduğuma göre sadece çalışanlara ve diğer gruplara çalmışlar. the ringo jets sahnedeyken de durum çok farklı değil. keşke daha çok insan dinliyor olsaydı ringo jets’i derken, bir anda sesle ilgili sorunlar ortaya çıkıyor. davulun sesini akustik olarak duyuyoruz mesela. vokaller kısık. daha sonra bir anda değişiyor ayarlar. şarkının ilk yarısında görünüşte avaz avaz bağırıyor olsa da sesi çıkmayan lale’nin mikrofonu şarkının diğer yarısında açılıyor ve ancak o zaman duyuyoruz vokalini. sonradan öğreniyoruz ki ezan okunuyor diye ses kısılmış.
kapalı bir mekandayız, dışarı ses gitmiyor. dışarıdan da içeri ezan sesi gelmesi mümkün değil. biz oraya etkinlik için gelmişiz. namaz kılmayacağımız da çok aşikar. ezan okunuyor diye müziğin sesini kısmanın manasını gerçekten çözemedim. ortada bir saygısızlık durumu yok, şov mu gösteriş mi bu? yazık oluyor the ringo jets’e de. karnım ağrıyor bu arada zaten, bi keyifsizim.
edit: sonradan öğreniyorum ki o gün İplik Fabrikası’nı çok yakınında bir camide cenaze namazı kılınıyormuş, organizatörler sesi bu nedenle kısmışlar. cenaze olayını duyunca ben de hak verdim. yine de keşke performanslar ertelenseydi. hem mekan saat ilerledikçe dolduğu için daha çok insan dinlemiş olurdu bu yeni ve iyi grupları.
yarım saat sonra sahne alacak sapan başlayana kadar radioadidasoriginals’da fakepakt programını hazırlayan yiğit çalıyor. sapan sahnedeyken dinleyici sayısı biraz daha artmış oluyor ilk iki gruba nazaran. yine de öyle büyük bir ilgi olduğunu söyleyemem. bu sıralarda kulise giriş yapan multitap’ten ali’yle sohbet ediyorum biraz. zaten dinlemeye gelecektik sonra çalma durumumuz çıktı süper oldu diyor. bira içmediğim için jaegermeister sözü veriyor bana. sapan sonrası club bangkok’tan onur sahneyi devralırken ben de öteki kulise sam sparro ve arkadaşlarıyla tanışmaya gidiyorum.
sam inanılmaz neşeli. haliç manzaralı kuliste geçen ay tatil için istanbul’a geldiğinden ve burayı çok sevdiğinden bahsediyor. sigara kullanmıyor. yanında getirdiği özel çayını içmek için de kaynar su istiyor sadece. normalde 8 çeyrek olan konser saatlerine kadar burada beraber takılacağız. güneş batarken müzik ve sanattan konuşuyoruz. içinde bulunduğumuz binanın sahibi Alber Bey gelip bize burada yer alan sergilerden ve etkinliklerden bahsediyor. örneğin New Museum küratörlüğünde gerçekleştirilen Ideas City’nin İstanbul ayağı 11, 12, 14 ve 19 Ekim’de burada yapılacakmış. mimari ve sanata ilginiz varsa programına muhakkak göz atın derim. sam çok ilgileniyor ve istanbul’a gelmek için yeni bir bahanesi daha olduğu için seviniyor.
saat 6 civarı, ben solardipped olmak için müsade istiyorum. aşağı konser alanına indiğimde kalabalık artmış biraz daha, oh be diyorum. benim karnım ağrımaya ve kötüleşmeye devam ediyor ama solardip keyifli bir kalabalığa çalıyor neyse ki. sonradan öğrendiğime göre mekan akustiğinden ötürü sesle ilgili sıkıntılar yaşamışlar ve istedikleri %100 solardip performansını sergileyememişler. nerede dinleyebiliriz sizi tam içinize sinen bir performansla en kısa zamanda diye soruyorum. ayrıntılar net olmadığı için buradan şimdi açıklayamıyorum ama 20 ekim gecesini boş bırakmanızın tüyosunu verebilirim.
sonrasında multitap iyice artan seyirciye mgmt – kids gibi cover’ların da olduğu yarım saatlik dans dolu anlar yaşatıyor. beni tanıyanlar bilir, normalde en önlerde dans ediyor olmam gerekirdi benim de ama, böbreklerim el vermiyor. sonrasında gördüğüm ali jaegermeister’imiz geldi ama 2 dakika içinde bitti sana sözüm olsun diyor. ben o sıralar zaten inanılmaz ağrılarla boğuştuğum için içki düşünecek durumda değilim.
tekrar sam’in yanına gidiyorum. grubun devamı da gelmiş. karınları acıkmış, yiyecek bir şeyler “rica” ediyorlar. asla kapris yapmıyorlar. o kadar pozitif ve eğlenceliler ki. sam’in back vokallerinden biri vejeteryan ve gelen köftelerden yiyemiyor ama kapris yapmak yerine kimseye bir şey söylemeden ekmeklerden didikliyor. biraz sohbet ediyoruz 8 sene önce gelmiş istanbul’a. eğer buralar hala aynıysa konserden çıkınca eminönü’ne gidip balık-ekmek yiyeceğim, merak etme diyor.
karnımın ağrısını unutturuyorlar bana bir süre. zararsız dedikodu, gülme, kahkaha ve bol bol müzikle geçen dakikalar ve arada verilen röportajlar sonrası mark ronson da geliyor kulise. sam’le ayaküstü sohbet ediyorlar. geçen ay geldiğinde girdiği ama dükkan çok dolu olduğu için birşeyler alamadan çıktığı bay moda evi civan’dan hediyeler var sam’e ve dolayısıyla mark’a da. ikisi de el dikimi papyonlarını çok beğeniyorlar. mark biraz şaşırmış görünüyor :P o sırada oben ve alex gelip sam’le sohbet ediyor. meğer sam civan’a geldiğinde kabinde bir şeyler deneyenler onlarmış.
saat 8’e yaklaşırken sam artık konser için hazır. grubunun bir kısmı çoktan aşağıda soundcheck’te. sam’se vokalistlerine ‘iyi akşamlar’, ‘teşekkürler’, ‘sizi seviyorum’ ve ‘harikasınız’ demeyi öğretiyor. örneğin ‘sizi seviyorum’u “susie saved you a room” şeklinde aklında tutuyor. bakın ‘harikasınız’ı nasıl ezberlemiş…
onları alıp sahneye götürecek arabanın gelmesine yakın soundcheck’le ilgili bir problem çıktığının haberini alıyoruz. kriz yönetimi sonucu sam ve mark’ın set saatlerinin değişmesine karar veriliyor. mark zaten dj’lik yapacağı için büyük bir sorun olmuyor. sahneye çıkacağı için heyecanlı olan sam şapkasını, ceketini çıkarıp yerine oturuyor tekrar. umarım problemin benden kaynaklanmadığını onları bilerek bekletmediğimi biliyorlardır diyor. mark çalmak için kulisten çıkarken ‘I’m saving your ass’ diyor sam’e şakayla karışık. hadi yine iyisin götünü kurtarıyorum manasına. vay efendim ben headliner’dım şimdi sen benden sonra çıkıyorsun diye sorun etmemesi çok hoş gerçekten.
aşağıdaki kalabalığa girip mark’ı gidip dinleyecek enerjiyi bulamıyorum kendimde. evet ben! düşünün ne kadar kötü haldeyim. belirtileri kime anlatsam böbreklerimin iltihaplandığını eve gidip yatmam gerektiğini söylüyorlar. son ana kadar dayanmaya çalışsam da tahminen mark’ın performanının bitmesine yakın bana titreme geliyor. tüylerim diken diken, yanımdaki insanların kazaklarını hırkalarını alıp buradan eve nasıl döneceğim derdine düşüyorum bu sefer. yine sonradan öğreniyorum ki mark efsane çalmış. kaçırdığıma çok üzüldüm!
mark’ın sahneden indiğinin ve sam’in çıkacağının haberi geliyor. sam tekrar hazırlanıyor. o sahneye almak için kulisten çıkarken vedalaşıyoruz. ben dünya tatlısı sam’i de canlı dinleyemeden çıkmak zorunda kalıyorum hasköy iplik fabrikası’ndan. nasıldı konser? güzel miydi? çok aklımda kaldı valla.
sonrası istanbul ve klasik konser sonrası ulaşım çilesi… üstelik henüz gece bitmedi bile. o halde biraz yürüyüp taksi bulmaya çalışıyoruz. erken çıkmış birkaç kişi daha bizimle birlikte taksi bulma yarışında. taksiler trafik var diye almıyor. bazıları taksicileri ikna etmeye çabalıyor, bazıları da yürüyüp daha ilerden binmeye. ben tam bir taksi durduğumda çirkef bir kız önüme atlıyıp vay bu bizim taksimiz falan diyor. mücadele edecek halim yok, çok kötü durumdayım, hastayım diyorum, ben de hastayım diyor yalancı kız, hasta değil de sarhoş daha çok, hayatım boyunca cazgır olmadım yine seviyemi koruyorum. “nasılsa karma strikes back” diyip, ateşler içinde kıvranacağım yatağımın hayaliyle başka bir taksiye biniyorum. uzun zamandır beklediğim all originals böyle geçip gidiyor. vücudumun daha çok dinlenmem ve kendime dikkat etmem gerektiği sinyallerini göz ardı etmemem gerektiğini anlıyorum. böbreklerim biraz yavaşla diyor belki de…