Çizen Bayan

AKBANK CAZ FESTİVALİ’NİN ARDINDAN

festival  ·  istanbul  ·  keşif  ·  konser  ·  müzik  ·  yeni müzik
AKBANK CAZ FESTİVALİ’NİN ARDINDAN

Bu sene 24.’sü gerçekleşen Akbank Caz Festivali ile müzik dolu bir 10 gün geride kaldı. Neredeyse her akşam bir konsere gittiğim hafta boyunca farklı müzik tarzlarıyla iç içe oldum.

Festival maratonuma geçtiğimiz Çarşamba akşamı Sabancı Müzesi ile aynı kompleks içinde yer alan, akustik ve görsel olarak çok başarılı bir venue olan The Seed’in insana kendini New Orleans’da bir blues klübünde hissettiren atmosferinde, soul ve popla cazı harmanlayan China Moses konseri ile başladım.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Sahneye çıkar çıkmaz anlattığı hikayeler ile seyirciyle samimi bir ilişki kuran müzisyen, yalnızca muhteşem sesi ve beraberindeki yetenekli müzisyenlerle değil enerjisi ve bir stand up komedyenini aratmayacak hikaye anlatma becerisiyle de büyüledi. Sempatik müzisyenin seyirci arasında dolaşıp herkese şarkı söylettiği, kendi şarkılarının yanısıra klasik caz şarkılarını da cover’ladığı çok keyifli konseriyle festivale süper bir başlangıç yapmış oldum.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Bu muhteşem başlangıçtan sonra Cumartesi akşamı iki performans dinlemek üzere Cemal Reşit Rey’deydim. Geleneksel müziğin çağdaş yorumlanmaları üzerine çalışmalar yürüten neyzen Kudsi Ergüner’in, Alman caz piyanisti Michael Wollny ve perküsyonist Hamdi Akatay eşliğinde sergilediği, caz ile sufi müzisiğinin buluştuğu performans, enstrümana kurulan hakimiyetin doğurduğu rahatlık ile bolca doğaçlama içeriyordu ve oldukça deneyseldi. Sonrasında biltleri haftalar öncesinden sold out olan Ibrahim Maalouf vardı bu kez:

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Sahnede yerinde duramayan, orkestra şefi gibi tüm ekibi yöneten trompet virtüözü, yaptığı işe o kadar aşık ki bis’e gerek bırakmadan, sık sık hard rock sularında yüzdüğü 2.5 saatlik bir performans sergileyen ekibiyle adeta sahneden inmek istemedi. Illusions albümünden bestelerle giriş yaptığı konserin ilk yarısından sonra mikrofonu eline alıp son derece sempatik ve esprili bir dille seyirciyle uzun uzun konuşan hatta sohbet eden Ibrahim Maalouf‘un ekibi de kendi kadar enerjik.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Ibrahim Maalouf, iç savaş sonrası Beirut’a gittiğinde, kulağında Led Zeppelin, şehrin harabeleri arasında gezerken bestelediği Beirut’un melodisini seyirciye söylettikten sonra, bizleri tüyleri diken diken eden bir performansla başbaşa bıraktı.

Tam bitti derken yeniden başlayan, şaşırtan, eğlendiren, coşturan, muhteşem bir konser izledik.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Henüz bu 3 konserin büyüsünden çıkamamışken bir Pazartesi akşamı ne kadar iyi geçirilebilir ki sorusunun cevabını Taksim’deki Akbank Sanat binasının çok amaçlı salonunda buldum. Hollandalı Zapp4, klasik birer rock şarkısından ziyade birer senfoni gibi bestelenen Radiohead şarkılarını sadece yaylı sazlarla yorumladılar. You And Whose Army, How To Disappear Completely, Exit Music, Paranoid Android, The Eraser (Thom Yorke) ve We Suck Young Blood gibi şarkıları ilk başta klasik gibi görünse de ilerleyen dakikalarında bir kemandan ya da kontrbastan çıkacağını hayal etmediğimiz sesler üreterek kendi yorumlarıyla çaldılar. Özellikle elektronik alt yapılı şarkılarda benzer sesler üretebilmek için kullandıkları teknikler yaratıcı, cesur ve hatta biraz da çılgındı. Tam da eserlerini yorumladıkları Radiohead gibi. Radiohead ve klasik müzik fan’larını zevkten dört köşe eden bir konserdi.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Benim için konsersiz geçen bir akşamdan sonra Cumhuriyet Bayramı gecesi, festival mekanları arasında yer aldığı için çok mutlu olduğum Babylon’da, pop ve r&b sularında yüzen bir performansla Jose James sahne aldı. Perşembe gecesi ise Türkiye’de kocaman bir hayran kitlesi olan Jamie Cullum, Zorlu Center PSM’nin kocaman salonunda bile ‘samimi’ bir konser vermeye hazırlanıyordu.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Jamie Cullum o kadar kıpır kıpır, enerjik ve sempatik ki, sadece müzisyen olarak değil, şovmen olarak da doğaçlamaya yatkın bir karakter. Sahneden herkese her şeye yetişiyor. I love you bağıran fan’larına bir yandan piyano çalarken şarkı arasında I love you too diye cevap veriyor.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Oturan seyirci onun enerjisine uymuyor. Atom karınca Jamie, piyasonun üstüne çıkıyor, seyircilerin arasına iniyor, hayranlarına sarılıyor, bol bol imza dağıtıyor. Hadi oturmayın diyerek seyircileri sahne önüne davet ettiği, seyirciyi alkışla ve mırıldanmalarla konsere dahil ettiği için enerji hep inanılmaz yüksekti.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Seyircilerin arasında piyano çalmayı bilen var mı diye oldukça esprili, doğaçlama bir şarkı söylemeye başladığında, seyircilerin arasından bir çocuk sahneye çıktı, Jamie’nin kulağına davul çaldığını söyledi. Jamie piyano çalıp şarkı söylerken çocuk da davul çaldı. Yalnız o kadar iyi çaldı ki çoğumuz bunun bir mizansen olduğuna ikna olduk. Yine de sadece piyanosunu çalıp gitmek yerine konsere heyecan getiren bu hareketleri hepimiz çok sevdik.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Rihanna’nın Please Don’t Stop The Music şarkısının kendi cover versiyonunu çalarken arada Shine Bright Like A Diamond’un sözlerini söyleyerek seyircileri çok güldürdü. Daha sonra piyano çalmayı bırakıp piyanonun üstünde elleriyle ritim çalarak Rihanna’nın başka şarkılarını mırıldanarak popüler şarkıların da yer aldığı bir potpuri yaparak çok büyük alkış topladı.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Son şarkısından sonra dakikalarca alkışlandı. Bis’teyse istanbul için doğaçlama bir şarkı besteledi. Tek kelimeyle muhteşem bir performanstı. Jamie Cullum Zorlu Center PSM’de adeta konser verme dersi verdi.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Cuma akşamı Babylon’da Brezilya doğumlu Alman şarkıcı Dillon ile devam eden caz festivalinde şehrin farklı farklı venue’lerinden içinde caz barındıran farklı tınılar yükselmeye, farklı janralar birbirleriyle harmanlanmaya devam ediyordu. Elektronik alt yapı üzerine klavye ile şarkılarını çalıp söyleyen Dillon konserlerinde gotik denebilecek karanlık bir atmosfer yaratmak için ters ışık ve bolca sis kullanıyor, bu atmosferi siyah tül kıyafetleriyle de destekliyor. Bu seyirciyle minimum etkileşim, maksimum müzik hali benim müzisyen – seyirci arasında özel bir bağ kurulmasını sağlayan bir Babylon konserinden beklentimi karşılamıyor elbet ama bu hafta caz festivali, her şeye açığız :)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Cumartesi akşamı benim festival maratonumun son konseri için, Maslak VW Arena’dayız. Burası geçen sene açılan Black Box aslında, ismi değişmiş, durum bu. Bağımsız bir müzisyen olan Chet Faker konseri aslında Babylon’da gerçekleşecekti. Aşağı yukarı 500 kişi kapasiteli mekanın biletleri çıkar çıkmaz tükenince organizatörler konseri işte bu tribünleriyle beraber 6000 kişi kapasiteli mekana aldılar. Konserin yeni ve kat kat daha büyük mekandaki ‘ayakta’ kategorisindeki biletleri de tükenince bu duruma bizim kadar ilk arena konserini veren Avustralyalı bağımsız müzisyen Chet Faker da şaşırdı.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

VW Arenayı sık sık dev bir gece kulübüne dönüştüren, elektronik performansı sırasında sık sık seyirciye teşekkür etti. Konserime bilet alan sizin gibi insanlar sayesinde hiçbir plak şirketiyle anlaşma imzalamama gerek kalmıyor dedi. Romantik şarkılarında seyircilerin telefon ışıklarıyla yarattığı manzara görülmeye değerdi. Bis için muazzam bir gürültü çıkaran hayranlarını kırmayan Chet Faker 3 şarkı daha söyledi ve sonra gece after party ile devam etti.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

İstanbul gibi onlarca farklı kültürün bir puzzle gibi birbirini tamamladığı bir şehrin, bazen sürtüşen ama yolunu bulan akışına; karakterindeki bol doğaçlama ve ses zenginliği sebebiyle çok uyan caz, bu 10 gün boyunca ne kadar farklı kimliğe bürünebileceğini, yeniliklere ne kadar açık olduğunu, farklılığın aslında zenginlik olduğunu gösterdi bize. İstanbul’a daha çok yakışan bir müzik türü olabilir miydi acaba? Bunca farklı tınıyla irili ufaklı konser salonlarında harika bir 10 gün geçirdim! Ben şehrin caz halini çok sevdim!

Top