atina

2007 yazında çok sevgili arkadaşım Merve’nin bir o kadar sevgili ablası yine canım arkadaşım Aspurçe’yi ziyarete Atina’ya gittim. Üzerinden 4 yıl geçmesi sebebiyle, ki gördüğüm kadarıyla o yıllarda kocaman gözlükler modaymış, size Atina ‘anılarım’dan, şehirle ilgili izlenimlerimden bir kuple sunuyorum efendim. Buyrunuz:

Atina’nın şehir merkezi Plaka (Πλάκα) olarak geçiyor. Yunan Parlamento binası ise Syntagma Meydanı (Πλατεία Συντάγματος) nda yer alıyor. Syntagma meydanı toplu taşıma hatlarının kesiştiği yine merkez sayılabilecek bir yer ve Plaka’dan yürüme mesafesinde. Gösteriler, protestolar bu meydanda yapılıyor. Bu civarda müzeler, konsolosluk binaları, çeşitli mağazalar, tarihi ören yerleri ve turistik mağazalar mevcut. Neolitik çağdan beri yaşanan eski bir şehir olduğundan elinizi sallasanız antik yunan tapınağına çarpan ve görülecek çok şey olan Atina’da bu oran Plaka ve Syntagma Meydanı etrafında iyice artıyor. Yani ilk turistlik hevesinizi üzerinizden atacağınız muhitler buralar. Ünlü Acropolis’e tırmanmaya da yine Plaka’dan başlanıyor.

Acropolis (Ακρόπολις) Yunanca yüksek şehir demek. Buraya çıktığınızda tüm şehir ayaklarınızın altında gerçekten de. Ben gittiğimde birçok tapınak onarılıyordu yine de oranın büyüsüne kapılmamak mümkün değil. Tırmanırken bir miktar yorulacaksınız ama mutlaka gitmeniz gereken yerlerin başında geliyor haliyle.

Atina’da Plaka etrafında Gyros (γύρος) satan yerler var çokça. Gyros bizim dönerin domuz etinden yapılanı. Pita ekmeği içinde domates soğan ve cacıkla servis ediliyor. Tıpkı Almanya’da da Türk dönercilerin döneri cacık gibi bir sosla servis etmesi gibi, tek farkı tavuk ya da et yerine domuz eti kullanmaları. Bu da bu yiyeceği biraz ağır kılıyor. O zaman orada yaşayan Aspa’nın önerisiyle buralardan bir şey yemedik çünkü her şehirde olduğu gibi burada da turistik yerlerdeki fiyat/lezzet performansı oldukça düşükmüş.

Bir çok ortak lezzete ve kelimeye sahip olduğumuz Atinalı komşularımızda bizimkinden çok farklı olan şeylerden biri taksi. Evet taksi! Burada bindiğiniz taksiyi yol üstünde başkası durdurup yanınıza binebilir. Bu durumda taksici ikinci bir taksimetre açar, diğer binen kişi bindiği yerden indiği yere kadar olan meblağı öder ve iner. Siz de ineceğiniz yerde iner ve bu arada binip inen ya da sizden sonra devam edecek olan kişiden bağımsız ödeyeceğiniz miktarı öder inersiniz. Yani siz takside giderken bir anda biri yanınıza oturursa şaşırmayın:) Biraz korkutucu olsa da trafik için iyi bir çözüm gibi.

Diğer Avrupa şehirlerinden farklı bir o kadar da özgün bir mimari göze çarpıyor Atina’da. Binaların en üst katları teraslanmış şekilde. Binanın 5. katı ilk 4 kat ile aynı iken 6. kat 5. kattan biraz küçük ve önünde bir teras var. 7. kat da 6. kattan daha küçük ve yine önünde teras var. Bu şekilde birkaç kat teraslanarak yükselen binalar Atina’nın her yerinde ve buraya özgü, iklime uygun bir yerel mimari doku oluşturuyor. Dolayısıyla bol bol teras keyfi yapma şansına sahip Atinalılar’ın sokakları da geniş ve aydınlık bir algıya sahip.

Sokaklarında gezmeyi en çok sevdiğim semtlerden biri Kolonaki (Κολωνάκι) idi. Nişantaşı’nı andıran semtte güzel cafeler, barlar ve mağazalar var. Yolları, kaldırımları Atina’nın genelinden düzgün ve ortalama 5-6 katlı Avrupa tarzı taş binaların olduğu bu semt şehrin en nezih semtlerinden biri. Atinalı gençlerin Starbucks’tan daha çok tercih ettikleri ve şehrin bir çok yerinde görebileceğiniz flocafe‘lerden birine girip frappe (φραπές) yani soğuk yunan kahvesi içmeniziyse özellikle tavsiye ederim. Kolonaki’deki şubesi ekstra keyifli.

Plaka’da, Kolonaki’de alışveriş imkanları dışında bir alışveriş merkezine gitmek isterseniz The Mall Athens‘i önerebilirim. Trenle gidiliyor, üstelik yolda ünlü olimpiyat stadını da görebilirsiniz.

Gece dışarı çıkmak isterseniz Kolonaki’deki kulüpler oldukça in. İsim olarak hatırladığım kulüplerden biriyse Kerameikos (Κεραμεικός)’ta bulunan Villamercedes. Biz taksiyle gitmiştik ama metroyla gitmek de mümkün. Burada yemek yemek isterseniz önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Kesinlikle tavsiye ederim. Hem lezzetli bir yemek yemiş olur hem de kulübe girişte para ödemenize gerek kalmaz.

Atina’nın en önemli özelliklerinden biri de Avrupa’da denize girebildiğiniz ender başkentlerden biri olması. Atina’nın Glyfada (Γλυφάδα) semtinde (merkezden buraya tramvayla ulaşmak mümkün) çok güzel beach club’lar var. Düşünsenize işten çıkıp doğru beach club’a gidip yüzüp serinleyip bir şeyler içip öyle dönebiliyorsunuz eve. Harika. Denizi de Çeşme’nin denizi gibi. Hem tuz oranı hem de sıcaklığı. Glyfada’ya girerseniz burada Güllüoğlu Baklava’nın bir şubesi var :)

Eğer beach club’a değil de şehirden biraz daha uzaklaşıp bir kumsala gitmek isterseniz Atina’nın 20 km güneyindeki Vouliagmeni (Βουλιαγμένη) ‘ye gidebilirsiniz. Burada denize girebileceğiniz alan şehir içindekine oranla daha geniş. Genellikle otellerin plajları kullanılıyor. Girişte şezlong için bir miktar ücret ödüyorsunuz.

Ve eğer kumsal da sizi kesmezse Atina’dan herhangi bir Yunan adasına deniz veya hava yoluyla gitmek mümkün. Atina’dan örneğin Mykonos’a kalkan feribotlar 6 saat sürüyor (daha yakın adalar da var) ve gidiş dönüş sezona göre ortalama 40-50 euro tutuyor. Yunan adalarına gitmek isterseniz rezervasyonunuzu kesinlikle önceden yaptırmalısınız. Çünkü özellikle ağustos ayında buralarda elinizi kolunuzu sallayarak yer bulmanız imkansız. Ağustos ayında Yunanistan’da devlet daireleri ve ofisler tatil. Atina bomboş! Herkes adalarda oluyor. Biz de bu gazla gidip 6 saat süren Atina-Mykonos feribot biletimizi aldık, geiln görün ki adada tek bir otelde bile boş oda yoktu.

Son çare bir araba kiralar onda kalırız diyecek kadar kararttık gözümüzü gel gelelim kiralık araba bile bulamadığımız Mykonos hayallerimiz suya düştü ve biletlerimiz boşa gitti. Ben de buraya çılgın parti fotoğrafları yerine yanan biletlerin fotoğrafını koymak zorunda kaldım…

Adalara gidemeyince yılmadık ve köye gitmeye karar verdik. Atinalı arkadaşımız Theo’nun yemyeşil köyüne. Burada evlerinde kaldığımız Theo’nun İstanbullu annesi ve anneannesi bizi çok iyi ağırladılar. Gençliğini İstanbul’da yaşamış, okula burada gitmiş anneanne ona İstanbul’u anlatmamızı istedi ve bizi dinlerken gözleri doldu. Atina’da zamanında İstanbul’da yaşamış sonra buraya dönmek zorunda kalmış çok insan var. O yüzden etrafta Türkçe konuşurken dikkatli olun. Sizi anlayabilirler :)

Köyde unutamayacağım şeylerden biri gece olunca bütün gençlerin toplandığı, bir tepede bulunan basketbol sahasıydı. Etrafta hiç ışık olmadığından yıldızlar inanılmaz görünüyordu. Ev yapımı yunan şaraplarımızı içip bir yandan yıldızları izlerken zamanında insanların neden filozof olduklarını anladık. Sonra Rum arkadaşlarımız türkü söylemeye başladılar. Bizi en şaşırtan kısımsa türkülerinde geçen ‘of aman aman’ bölümleriydi :) Ege’nin iki ucunda farklı diller konuşup belki de aynı şeylere aynı sözcüklerle hüzünlenip heyecanlandığımızı bilmiyordum.

yazı bitti ve ben en önemli noktaya değinmemişim: yunan erkekleri çoook yakışıklılar !!! :)