
Aylardır iple çektiğim, sizlere de burada duyusunu yaptığım Dream Yoga Festival 1-5 Mayıs tarihleri arasında, yemyeşil çam ağaçları, heybetli kayalar ve gözü acıtan güzellikte turkuaz bir denizin buluştuğu Kabak Vadisi’nde gerçekleşti. Hem Kabak Vadisi’ne ilk kez gittim hem de – festival veteranıyım ama- bir yoga festivaline ilk kez katıldım. Sizlere nasıl bir deneyim olduğunu bu yazıda bol bol fotoğraf eşliğinde anlatacağım tabii ama tahmin edebileceğiniz üzere Kabak’tan büyülenmiş olarak ayrıldım.
1 Mayıs sabahı çok erken saatlerde uçtuk Dalaman’a. Masal gibi yollardan yarı uykulu halde geçerek “Dream Team” tarafından binek araçların geldiği son noktada sımsıcak karşılandık. (Araçla belli bir noktaya geliniyor, bavullarla iniliyor, vadiyi hala bir nebze ‘ulaşılmaz ve korunaklı’ kılan o toprak yol minibüslerle iniliyor)
Bilekliklerimizi ve festival torbalarımızı aldık. Torbamızda Yoga Journal’ın son sayısı, festival programı ve herkese özel birer taş var. Programın olduğu kitapçık, capcanlı renkleri ve otostopçunun galaksi rehberi referansıyla ilk dakikadan kalbimi kazandı.
Toprak yolu minibüsle inip konaklayacağımız yere giderken kitapçığı inceliyorum. Program dopdolu. Müzik festivallerindeki sahneler gibi burada da aynı anda farklı ders ve atölyelerin yapıldığı platformlar var, ve tabii ki çakışmalar burada da söz konusu:) Biz en tepedeki tesislerden biri olan Turan Hill Lounge’da kalıyoruz.
Fethiye değil ama Kabak’a da ilk gelişim bu arada, doğası, sükuneti, enerjisi şimdiden etkisi altına aldı. Açık büfe kahvaltımızı manzara eşliğinde edip odamıza geçiyoruz. Odadan da manzara inanılmaz. Tamamen ahşaptan yapılma ve oldukça basit odamıza ayakkabısız giriliyor. Minik bir banyo, cibinlikli bir yatak, basit bir komodin ve balkona çıkınca arkamızda güzelliği tarif edilemez dağlar, önümüzde çam ağaçları ve arkasında turkuaz bir denizi kucaklıyor.
Ilk gün sabah programda bir şey yok. Herkes farklı saatlerde odalarına, çadırlarına yerleşiyor malum. Biz erken gelenlerdeniz, vadiyi keşfe çıkıyoruz. Denize doğru inip ayaklarımızı suya sokuyoruz. Su bugün dalgalı ve soğuk ama çok berrak.
Festival dahilinde konaklanan 5 tesis var. Dersler de bu tesislere ait platformlarda gerçekleşiyor. Biz en yukarıdayız. Program dahilindeki derslerle birlikte konaklama, sabah kahvaltıları ve akşam yemekleri de festival fiyatına dahil.
Öğlenleri a la carte takılmak gerekiyor. Fiyatlar fena değil, İstanbul’da bir cafe’deki gibi. Anladığım kadarıyla bizim konakladığımız Turan en fiyatlılarından. Ancak yoğurtlarını kendileri yapıyorlar, domates taze, zeytinyağı mis gibi… İstanbul’da kolay bulunmayacak bir tazelik. Cacık ve patlıcan kızartmasına tav oluyoruz ilk gün.
Yemek üstü yol yorgunluğuyla mini bir kestirme sonrası Öğlen program başlıyor ve biz de günün ilk etkinliğine hazırız. Yapmamız gereken tek şey karar vermek. Aynı anda 4 farklı alanda 4 farklı ekolde ders ya da workshop var. Seçim yapmak zor. Bir de ben yoga dünyasında yeniyim, bir iki hoca dışında kimseyi tanımıyorum, tarzlarını bilmiyorum.
Kalbimizin sesini dinleyip (gerçek anlamda) Barış hoca’nın arkaya eğilme temalı yoga dersine giriyoruz. Dersin yapılacağı platform ağzına kadar dolu, adım atacak yer yok. Matlar dip dibe. Kimse şikayet etmiyor. Son gelenleri de bir yerlere sıkıştırma derdinde herkes. Gerçekten hiç yer kalmadığında platformun dışına çimlere de taşıyor sınıf. Barış hoca “konuşma hazırlamıştım ama unuttum” diye başlıyor. “Baya da düşünmüştüm. Ahhh bu kısmı hiç beceremiyorum ama asanalara gecelim bak orda iyiyim.” Herkes gülmekten yerlerde.
Kök çakrayla kendimizi, yapabildiklerimizi kabullenip, köklenerek sağlam bir temel oluşturup, kalp çakrası ile kendimizi cesaretle bilinmeze bırakacağız. Dersin hedef pozu dropback, yani ayaktayken arkaya eğilip, en son ellerimizi de yerle buluşturup tekerleğe düşeceğiz. Barış hoca basamak basamak kodluyor bedenlerimize bu hedef pozda vücudun her bir parçasının nasıl davranması gerektiğini. En önemlisini vurgulayarak: sağlam zemin, güven ve görmediğimiz bir yere belki de ilk kez gitme cesareti. Partnerle çalışarak hepimiz tadıyoruz bu zevki. Yüksek enerjili, eğlenceli, çok ilham verici bir ders. Barış Hoca Ankaralıymış. Hayran olduk kendisine. Oğuz -evde benim ders vermeye hazırlık olsun diye ona yaptırdığım bir iki özel dersi saymazsak gerçek anlamda- ilk yoga dersinde aslında oldukça ileri seviye bir hareket olan ‘dropback’i deneyimlediğinden deyim yerindeyse yogaya ilk görüşte aşık oluyor.
Dersten sonra yine karar anı. Şansına ilk yoga dersinde hafif zorlayıcı ama süper bir hocaya denk gelen Oğuz yorgun odaya dönüyor. Bense hocalık eğitiminden canım hocam, benim de bu festivale gelmeme vesile olan Mey’in Vinyasa dersine katılıp öyle geliyorum. İki dersin dinamiği tarzı çok farklı. Barış Hoca’nın dersindeki Mey’in öğrencisi olduğumdan çok da alışkın olmadığım daha dışa dönük enerjiyi, bu sefer alıştığım tarzda bir yoga ile içime dönerek dengeliyorum.
Akşam 8 gibi gözleri kör edercesine güzellikte bir gün batımı sonrası açık büfe akşam yemeği var. Her şey vejeteryan olur sanıyordum ama et de var vejeteryan yemekler de. Her şey çok lezzetli. Festival sebebiyle çok dolu ve yemek için sıra beklemek ve sonra festival arkadaşlarıyla da masa paylaşmak gerekiyor. Sohbet etmek için bahane!
Yemekten sonra Sea Valley’de deniz kenarında yakılan ateş başına toplanıyoruz. Denizden esen rüzgar ile kazaksız oturulmayacak serinlikte bir Mayıs akşamı, ateş başında toplaşmaktan daha güzel ne olabilir derseniz o da ateş başında profesyonel bir masal anlatıcısının masal anlatması derim. Eski zamanlarda ısınmak için bir ateş, soba etrafına toplanıp sohbetler eden masallar dinleyen insanlar gibi biz de, bu büyülü vadide, sempatik Fransiz aksanlı kusursuz Türkçesiyle Judith’in anlattığı masalları dinliyoruz. Dalgaların sesi yani, Judith’in deyimiyle vadinin nefes alışverişleri eşliğinde. Onu hayran hayran dinlerken tatlı tatlı uykumuz geliyor. El fenerimiz, cır cır böceklerinin söylediği şarkıya uygun adımlarımızla odamıza doğru patikayı tırmanıp serin meltem, dalgaların, böceklerin sesleri ve vadinin o müthiş enerjisi eşliğinde uykuya dalıyoruz.
2. gün sabah çok erken Jürgen ile meditasyona uyandık ama hemen üstüne kahvaltı edince balkonunuzda tatlı tatlı kitap okurken uyuyakaldık:) Sonradan hayran olacağımız Konstantinos’un dersine kahvaltı üstüne asana olmaz diyerek gitmedik.
Bir de dersin ne olduğunu anlamadık aslında, kitapçıklarda ders adlarının yanında az çok nasıl bir ders olacağı, hangi seviyeye uygun olacağı falan da yazsa şahane olurdu bence. Neyse sonuç olarak kahvaltı sonrası gölge düşmüş serin balkonumuzda denize ve dağlara nazır kitap okuyup uyukladık. Ama bu miskinliğin acısını öğleden itibaren fena halde çıkardık.
Saat 12’de festivalin en güzel platformlarından Sea Valley’de, bir süredir instagram’dan arkadaşım olan Ateş’in “all you can yoga” dersi var. All you can yoga ne derseniz, Ateş kendisi esprili bir dille “yapabildiğimi yapıy-om, yapamadığımı yapamıy-om” olarak açıklıyor :) AYCY global bir yoga topluluğu. Instagram ve web sayfalarına göz atabilirsiniz. Ateş de bu topluluğun Türkiye elçilerinden. Dün dersini çok sevdiğimiz Barış’ın da öğrencisiymiş.
Yine matlar arası adım atacak yer yok, dirsek dirseğe ama halimizden mutlu, deniz ayaklarımızın altında rüzgar tenimizi okşar vaziyette geçiyoruz pozdan poza. Karga ve el duruşları dersin hedef pozları. Ateş’le nihayet yüz yüze tanışıp dersine de girdiğime çok memnun oluyorum.
Sonrasında hep ününü duyup kendini hiç görmediğim Ray Rizzo’nun weightlessness adlı dersine giriyoruz. Normalde alışkın olmadığımız uzunlukta, yarım saat kadar konuşarak başlıyor derse Ray. Weightlessness konseptini anlatıyor, ki aynı adda bir kitabı da varmış. Konsepti Türkçe’ye hafiflik diye çeviriyor.
Kendi ilk yoga deneyimlerinden, evren ve dinlerden, yoganın birleştirici etkisinden bahsederken laf lafı açıyor aslında. Öyle güzel ve samimi anlatıyor ki kimse e hani asana yapacaktık diye itiraz etmiyor. Sonra sıra asanalara da geliyor tabii. Isınmak için güneşe selamlardan geçip karga, el duruşu hazırlığı, baş duruşu, el duruşu gibi pozları ve daha da önemlisi bu pozlarda kontrolü öğreniyoruz. Upuzun bir ders oluyor. Sonunda bir hikaye daha dinliyoruz hatta.
Bu dersin sonunda sabah dersini kaçırdığımız Konstantinos Hoca’nın, Hint flütü ustası Nicolos ile “Krishna Rasa Lila” destanını anlatacakları bir ders var, çimler üzerinde. Asana yoktur flüt eşliğinde hikaye dinleyeceğiz diye gittiğimiz derste, hakkını yemeyelim yine flüt eşliğinde hikayemizi dinledik, ama üstüne temel pozlar arasında flüt ve kendi nefesimize uyarlı ritmimizle akıp, dersin sonunda kendimizi Krişna ve Raja mantrasını söyleyip halay çekerken bulduk. Aşırı eğlenceliydi a ayrı ama 3 tane iki iki buçuk saatlik ders üst üste, resmen yoga overdose olduk. (seneye dream team’a öneri, kitapçıklara workshop’ların içeriklerini, seviyelerini de yazın)
Konstantinos da ismini çok duyduğum bir hoca idi. Çok kibar, sakin, gözlerinin içi gülen ve esprili, aşırı komik bir isanmış. Kadınların neden hayran olduğu belli oldu. Bir de Hindistan’dan yeni dönmüş ve Hint taklitlerini görmeniz lazım. Bazı zor pozlarda Darth Vader sesiyle konuşup ‘May The Force Be With You’ demesi, ve tabii Türkçe ‘enerjini merkeze topla’ demesi her defasında katılımcılar arasında kahkaha krizlerine yol açıyor. Dersleri eğlenceli ama cıvık değil. Şu iki gündür dersine girip de hayran olmadığım bir hoca yok Vadi’de. Bugünkü üç ders de müthiş keyifli, eğlenceli ve öğretici, üç hoca da kendi eşsiz tarzında ve ilham verici.
Vadi’de dördüncü günde, bu minik cennette festivalin sonuna yaklaşıyoruz. Pek çokları bu akşam artık evlerine dönüyor, bizse felekten bir gün daha çalıyoruz. Sabah Cameron Shayne ile Budokon dersine, “kesin bana göre değil ama bakalım” diye girip stile ve felsefeye hayran kalarak çıkıyorum. Derste uzak doğu dövüş sanatlarından ilham alan, detaylara yoğunlaşıp çok yavaş olduğu için inanılmaz kontrol ve güç isteyen iki seriye çalışıyoruz.
Pozlardan ve “mindfull” olma halinden çok, Cameron’un “yogayı günlük hayata taşımıyorsanız girdiğiniz mükemmel pozların anlamı yok” felsefesinden etkileniyorum. Cameron, 19 Mayıs’ta Yoga Journal Türkiye’nin Kolektif House’da gerçekleşecek 1. Yaş kutlamalarında ücretsiz katılabileceğiniz bir 2 Budokon Workshop’u verecek. İlginizi çektiyse kaçırmayın derim.
Akşam Barış Hoca ile bedeni ve zihni ters duruşlara hazırlayan, partner çalışmalarıyla bu çok şifalı ve güçlü pozları yardımla da olsa deneme şansı bulduğumuz inversion yani ters duruş temalı derste, yapamam dediklerimizi başarıp hem zihnin hem bedenin sınırlarını aşıyoruz.
Farklı şehirlerden hatta ülkelerden hocalarla çalışma, her bir hocadan ilham alma şansı buluyoruz bu festivalde. Ne mutlu. Bir de ilk akşam masallarıyla büyüleyen Judith Liberman’a Masal Terapi kitabımı imzalatıyorum.
Tüm bunlar olurken de her akşam güneş gökyüzünü inanılmaz renklere boyayarak batıyor deniz usul usul dalgalanırken. Kabak’ın büyüsü bizi de etkisi altına alıyor.
Vadi’de son günümüzde Cameron’la Budokon workshop’unda konumuz el duruşları. Bu bir yoga dersi değil, meditasyon yok, ısınma yok, güneşe selam yok, akış yok, sonunda şavasana yok, birbirini dengeleyen asanalar yok, sadece sırayla denediğimiz bizi el duruşuna hazırlayan pozlar var. Parendeler atıyor, dengemizi ve gücümüzü sınıyor, ikili üçlü gruplar halinde birbirimizi el duruşlarına hazırlıyoruz. Yorucu ama baya keyifli bir ders, dersten ziyade workshop.
Sonrasında girdiğimiz Aşk Yogası dersi hiç bize göre değilmiş baya oradan kaçarak uzaklaşmak istiyorum her anında. Koskoca festivalde ilk kez sevmediğim bir şeye denk geldim. Onun yerine pek çok alternatifim vardı aslında, teraryum workshop’u, Judith’le masal terapisi, ya da aile dizimi. Tecrübesizlik işte. Olsun, sonrasında denize giriyoruz, çimenlerde fotoğraflar çekip burada edindiğimiz yogi arkadaşlarımızla vedalaşıyoruz. Telefonlar da alınıyor tabii.
Son günümüzde program öğlene kadar. Uçağımız gece geç saatte. Biz de akşama kadar keyif yapıyoruz Kabak Vadisi’nde. Aslında görülecek yapılacak çok şey var. Mağara, şelale. Ama pek halimiz yok. Kumsalda kitap, kahve şeklinde dinleniyoruz. Son akşam yemeğimizi Naturel’de yiyoruz (otelden çıktığımız için akşam yemeğinden biraz fazla bir ücret istiyorlar, hem de yeni bir yer denemiş oluyoruz) Naturel’deki açık büfe yemeği Turan’da yiyeceğimizin yarı fiyatı, çok da lezzetli.
Kısacası bu 5 günden çok memnun kaldık, bize çok iyi geldi. Vadi’de tekrar yoga yapmayı iple çekiyorum. Bu yazıyı Naturel’in girişinde yazan bir sözle sonlandırmak istiyorum: “keşke her şey kabak tadı verse” :)
glastonbury heyecanı
glastonbury heyecanı
Aylardır iple çektiğim, sizlere de burada duyusunu yaptığım Dream Yoga Festival 1-5 Mayıs tarihleri arasında, yemyeşil çam ağaçları, heybetli kayalar ve gözü acıtan güzellikte turkuaz bir denizin buluştuğu Kabak Vadisi’nde gerçekleşti. Hem...

2015 festival sezonunu açtık!
2015 festival sezonunu açtık!
Aylardır iple çektiğim, sizlere de burada duyusunu yaptığım Dream Yoga Festival 1-5 Mayıs tarihleri arasında, yemyeşil çam ağaçları, heybetli kayalar ve gözü acıtan güzellikte turkuaz bir denizin buluştuğu Kabak Vadisi’nde gerçekleşti. Hem...

YORUMLAR
bir cirpida okuyuyup, sonra bir daha sindire sindire okudum. su onumuzdeki senede ben de kendimi yogada gelistirebilsem, turkiye’de olsam da katilabilsem. cok ozendim, cok guzelmis, ne de guzel yazmissin.