OLYMPUS DIGITAL CAMERA          Processed with VSCOcam with a8 preset

bu yazıda ben bolca new york övmeyi planlıyorum. ama önce bir itirafla başlayayım: amerikayı ya da amerikan kültürünü hiç sevmezdim ben normalde. benzin içen kocaman arabalar, insana kendini ufak ve önemsiz hissettiren boyutlarda fallik fallik binalar, filmlerde görüp tiksindiğim lise kültürleri ve arkadaşlık ilişkileri, fast food, birbirinin aynısı pop ikonlar ve melodiler… bu yüzden de şimdiye kadar hiç new york’a gitmenin hayalini kurmamıştım. ben oradayken bana ‘bayıldın değil mi tam senin şehrin, nasıl daha önce hiç gitmedin ki?’ diyen bir çok insanın aksine ben new york’u seveceğimi de hiç düşünmüyordum.

birkaç sene önce mart ayında, the away days ile birlikte sıcak teksas‘tan dönerken bavulumu havaalanındaki emanete bırakıp birkaç saatliğine en kabalık, en turistik (ve en keko) yerine gittiğim ve ayağımda converse’lerle kar fırtınasına yakalandığım new york’a özel bir ilgim yoktu yani… her an bi yerden godzilla fırlayabilir, dikkat spidermanler batmanler çıkabilir, kar fırtınaları the day after tomorrow raddesine gelebilir, polisler lanet olasıca suçluları kovalayabilir ve o mazgallardan o duman tütebilirdi pek tabii ve bana enteresan gelen bir yani yoktu bu yarı masalsı gerçekliğin.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

yine de, ilk önce  the story of seven ekibiyle gerçekleştirdiğimiz nashville – new york seyahatinin sonuna, gelmişken biraz keşfedeyim diye kendime ekstra birkaç gün ayırmamazlık etmedim büyük elma’da. ne iyi etmişim. new york’la tanışmak, onun büyüsüne kapılmak için doğru zamanı beklemem gerekiyormuş meğer.

klasik bir ‘güney’ ve  ‘amerikan’ şehri olan Nashville ziyaretimizin üzerine çok farklı bir vibe’ı ve ritmi olan New York’ta toplam 8 gün geçirdim önce. örneğin roma’da 8 günüm olsa altını üstüne getiririm. new york ise dünyanın merkezi, koskocaman bir metropol, hiç uyumuyor ve her an bir şeyler oluyor. ne yaparsam yapayım, 8 günde her şeyi görmemin imkansız olduğu gerçeğini daha en baştan kabullendiğim için huzurlu ve çok harika bir hafta geçirdim.

brooklyn_love

daha havaalanından otele giderken yolda kaynamaya başladı içim. bir şehrin kışın taktığı maskeyle yaz mevsimindeki o parlak ışıktaki görüntüsü arasında ne büyük fark varmış. insanın mevsimlerden ve hayatında içinde bulunduğu dönemden gelen kendi ruh hali filtresini saymıyorum bile…

çok seyahat ettikçe farkettim ki manzaralardan, peyzajlardan çok insanlar belirliyor bir şehrin kalitesini. en sevdiğim şehirlerde insanlar hep güler yüzlü ya da seni hiç yargılamıyorlar. new york’ta sokakta yürürken hiçkimsesin. ne yaparsan yap herkes kendi işine bakmaya ve seni yargılamamaya devam edecek. bir yandan “ben new york’luyum” özgüveni çok güzelleştirmiş insanları. ne demiş şair ‘if you can make it there, you can make it anywhere’

sanki kendi ülkesinin en havalı en başarılı en açık fikirli insanları ana vatanlarını bırakıp gelmiş bu yeni dünyaya ve herkesin hiç kimse ama aynı zamanda herkesin biri olduğu bu dev şehirde yepyeni bir ortak kültür oluşturmuşlar.

Processed with VSCO with a5 preset

2 gece Manhattan SoHo’da, 2 gece Brooklyn Williamsburg’da ve 3 gece de Queens’de kalıp New York’un her biri birbirinden farklı havada, farklı ritimdeki mahallelerinde hiç acele etmeden aheste aheste gezerek yaşamaya çalıştım bu aksak ritimli şehri ilk uzun ziyaretimde. ne iyi ettim. acele etmemek hiçbir şehirde bu kadar hoşuma gitmemişti daha önce.

daha sonra ikinci bir randevu için sözleştik ve kışın 3 hafta geçirmek, yılbaşını ve doğum günümü kutlamak için tekrar geldim şehre. bu sefer brooklyn / greenpoint’te kaldım. her sabah yogama gittim, laptop’umla kafelerde çalıştım, tek öğünümü green bir juice’la geçiştirdim, brooklyn havasına uyup hiçbir şeye acele etmedim, bu defa şehri daha da özümsedim.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

sonra uzun uzun, kısa kısa, aheste ve acele tekrar tekrar buluştuk new york’ta. kaç oldu bilmem… bir geldiğimde harlem’de başka bir geldiğimde china town’da kaldım bu kez de!

nereye gittiğimden çok kimlerle nasıl vakit geçirdiğime göre şekillendi tecrübem, hayatın kendisi gibi… binlerce barı, binlerce iyi restoranı, gece kulübü, mağazası olan bu şehirde benim tesadüflerim sonucu benim karşıma çıkan mekanları ‘en iyisi burasıdır buraya gidin’ iddiasında bulunmadan, sırf hoşuma gitti diye, ama daha ziyade kendim daha sonra anımsamak için not düşeceğim buraya. Mekan önerilerini mahalle mahalle yapacağım. Downtown ile başlayalım!

Downtown: SoHo, NoLita, China Town, Lower East Side, NoHo

soho-love-wall

Soho, South of Houston Street, o zamanın New York’unun, şehir merkezine nazaran ‘downtown’ı, ucuz diye bölgeye yerleşen sanatçıların, açılan galerilerin kalkındırıp şehrin en pahalı semtlerinden biri haline getirdiği, çağdaş şehircilik tarihinin belki de ilk gentrification örneklerinden. Bugün adı modayla, butiklerle, şirin cafelerle ve barlarla özdeşleşen Soho’da mini minnacık dairelerin kiraları 5000 dolardan başlıyormuş. TL’ye hiç çevirmeyin insanın siniri bozuluyor.

SoHo Grand Hotel (Soho, Brodway)

soho-grand-hotel-new-york

Çok çok çok cool bir otel. Ve bence New York’un ve özellikle SoHo’nun ruhunu çok iyi yansıtıyor. Girişi, her biri sanki modellik ajansından tek tek elle seçişmiş çalışanları, merdiveninden asansörüne, odada minibarda servis edilen ürünlerden banyodaki duvar kağıdına, anahtarından otel barına cool’luk akıyor her yerinden. Web sitesini inceleyin, hak vereceksiniz. http://www.sohogrand.com Burda kalmasanız da kahvaltısına, plaktan şahane müzikler çalınan bar’ına, rooftop’ına falan gidin.

Cafe: Epistrophy (Nolita)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Güzel makarnaları, salataları, şarabı, yazın dükkanın önüne attığı şirin masalarıyla Nolita’nın şirin Avrupai kafelerinden. (Fotoğraf: Didem Civginoglu)

epistrophy_didem_civginoglu

Cafe: Lovely Day (Nolita)

Dışarıdan hiç anlaşılmıyor ama müthiş tatlı bir yer burası. Sabahları omletli güzel kahvaltı, öğlenleri chinese, akşam üstleri ise çay kahve için gidebileceğiniz dekoru acayip retro bir New York cafe’si. New York’ta yaşayan ve hem Epistrophy hem de burada fotoğraflarımı çeken fotoğraf sanatçısı Didem Cıvgınoğlu getirdi beni buraya.

lovely_day_soho_nolita_didem_civginoglu

Efsane Çikolata: Stick With Me (Nolita)

Burası da Didem’in önerilerinden. Hatta öneri değil zorla soktu beni dükkana. Ay ben çikolata sevmem ki dedim. Çikolata değil bunlar sanat eseri dedi. Çikolata sevmeyen bile denemeli. Hem göze hem damağa hitap bu olsa gerek!

nyc-soho-chocolate-stick-with-me stick-with-me-new-york

Kahvaltı / Brunch: Cafe Gitane (NoLita)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Müthiş tatlı bir atmosferi var, içerde her şey vintage, özellikle yazar kasa falan efsane:) Avokadolu tost ekmeği ve croissant’ları iddialı. Güzel havalarda kapının önündeki minik masalarda Paris’teymişçesine keyif yapmalık…

gitano

Hamburger / Kahvaltı: Ruby’s (NoLita)

SoHo’da bir Avustralyalı: Küçücük bir dükkan, büyük ahşap masalarda yanınızdakilerle dirsek dirseğe yiyorsunuz. Özel ekmeği ve köftesiyle çok leziz hamburgerlerin yanında yine leziz patateslerle mahallelinin favori adreslerinden. Sabahları ise ekmek üzerine avokado ezmesi pek lezzetli!

rubys-aussi-nolita-nyc-soho

Bar / Speakeasy: Fig. 19  (Lower East Side)

New York’da ilk gecem. Hadi bi yerlerde bişeyler içelim diye çıktık. Gündüz belli ki bir galeri burası. Kapıdaki iri yarı adama bir şeyler fısıldayarak giriyoruz içeri. Bembeyaz duvarlar ve duvarlardaki tabloları geçince arkada duvarla bir bütünmüş gibi görünen bir kapı, bu steril ortamdan çok farklı bir dünyaya açılıyor. Duvarlarda doldurulmuş hayvan kafaları, bir şömine, deri koltuklar, antika mobilyalar, loş bir ışık ve tüm bu ortamdan çok alakasız bir müzik. Lower East Side’da’ki bu speakeasy’de birer whisky sour içip geceye devam ediyoruz.

Kokteyl: Apothéke  (China Town)

China Town’un, mazgallarından buhar tüten, dev farelerin cirit attığı bir çıkmaz sokağında, hiçbir tabelası olmayan bir Speakeasy Apothéke. Mermer barın arkasında içkiler vintage ilaç şişelerinde, tezgahta deney tüpleri arasında eczacı önlüğü giymiş barmenler deri kaplı menüden seçtiğiniz ‘reçete’nizi hazırlıyorlar. Ortam loş, barda ya da içerde bulunan deri koltuklarda rahat rahat kokteyl içmelik. Ama daha güzeli her Salı burada çalan 9 kişilik brass band’in alçak tavanlı mekanı dolduran melodileriyle dans da var! Ben yazın ayağımda sandaletle girdim, bir daha olmasın gibi bir tepki aldım kapıdaki adamdan, onu da belirteyim. Bir de kokteyl workshop’ları oluyormuş burada. Yerinde öğrenmek için ideal.

Restoran / Bar: Little Rascal  (Nolita)

New York’a gelmişim, ne işim var benim Türk mekanında, anne ben vizyonsuz muyum? Kendimi yargılamak işte bu kadar da kolay. Lakin olaylar öyle gelişmedi. NY’da ilk gün davet üzerine geldiğim bu mekan tüm seyahatin ve hatta sonrasının da gidişatını değiştirdi. Bunlar çok öznel yaklaşımlar. Daha nesnel yaklaşmak gerekirse, duvarında derecen su içen ceylan figürlü kilim asılı olmayan, hatta menüsündeki Türk lezzetleri dışında dışardan Türk restoranı olduğu da anlaşılmayan, geceleri David August setleri çalıp tatlı bir crowd’a hizmet veren, Pazar brunch’ı olarak serpme kahvaltısıyla da epey iddialı olan Türk mekanı. Giderseniz Halil ve Öner’e benden selam söyleyiniz.

Bar: Mother’s Ruin (NoLita)

mothers-ruin-soho-nyc

Tam bir mahalle barı. Müdavimleri var. Rahat, samimi… Pazartesileri ise tavuk kanadı günü!

Gizli Kulüp: Macao Trading Co. (Tribeca)

Üst katı restoran ve burada hiç yemek yemedim açıkçası. Alt kat speakeasy’msi bir bar.  Küçük samimi partilere ev sahipliği yapıyor. Yanlış hatırlamıyorsam Çarşambaları güzel partiler oluyordu burada.

Guilty Pleasure: The Bowery Electric (NoHo)

bowery-electric

Britney Spears ve ekseni etrafında; herkesin bildiği, hatta sevdiği ama dost meclisinde pek dinlerken görülmediği şarkılarla dans için…

Brunch / Yemek: Saxon + Parole (East Village)

Pazar Brunch’ıyla ünlü Saxon + Parole ‘surf & turf’, steak ve kokteylleriyle de iddialı. Mekanın içi de oldukça şık!

Bar: The Wren (East Village)

New York’un en iyi gastropub’ları arasında gösterilen The Wren hafta sonları oldukça canlı. Birer iş çıkışı içkisi ya da küçük arkadaş buluşmaları için tercih edebileceğiniz bir bar.

Laptop’la çalışmalık mekan: WhyNot Coffee (East Village)

whynot-east-village-nyc-laptop

WhyNot direkt benim gibi freelancer’lar için tasarlanmış bir cafe. Aşağıdaki fotoğrafta sağda camdan dışarı bakan abi örneğinde görebileceğiniz gibi mac’iniz yoksa da girebiliyorsunuz üstelik, endişe etmeyin. Hipster görünüm şart mı onu bilmiyorum. Güzel kahve, patiseriler, ben buradayım demeyen müziği ve tek kişilik üniversite sırası gibi oturma üniteleri ve hızlı internetiyle ideal bir çalışma alanı.

Başka bir laptop’la çalışmalık mekan: TOMS Roasting Co. (SoHo)

toms-soho-nyc-cafe-shop

One For One mottosuyla siz bir ayakkabı aldığınızda sizin adına bir ihtiyaç sahibine de ayakkabı bağışlayan marka Tom’s’un gözlük ve ayakkabılarının satıldığı SoHo’daki mağazası dünyada son yıllarda trend olan mağaza cafe konseptinde. Kahve servis edilen bölüm mağazanın hemen giriş kapısının karşısında kasayla aynı yerde olduğu için  bu kısmı atlamak zor. Fakat arkadaki minik ve huzurlu bahçe gözlerden kaçabiliyor. İnternet hızı tatmin ettiğinden ve prizler de olduğundan laptop’la çalışmak için bire bir.

Happy Hour’da oyster’a doyalım mı?: The Summit Bar (Alphabet City)

Oyster seviyorsanız New York tam bir cennet. Oyster’ı benim gibi midye dolmaymışçasına düzinelerce yemeyi seviyorsanız oyster happy hour’larını kovalamanızda fayda var. 5:30-7:30 arası oyster’lar, kokteyller ve menüden seçilmiş lezzetler %50 indirimli. Pulled Pork Hamburgeri ve Spicy Margharita’sı mutlaka denenmeli!

Kahvaltı: Butcher’s Daughter (NoLita)

Sağlıklı, organik, NoLita’nın kalbinde! Say no more!

nolita-butchers-doughter

Co-Working Space: Farm Soho

Kafelerde mafelerde çalışmaktan sıkıldım iş gibi her gün gideyim diyen freelancer’ların, ya da çalışanlarıma rahat ve sosyal bir ortam sağlayayım diye düşünen start up partronlarının tercihleri co-working space’ler oluyor. Ülkemizde Kolektif House örneğinde olduğu gibi. İnternet ve kahve var, isterseniz masanız belli. Üstelik Soho’nun tam kalbinde yer alan, ferah dekorasyonuyla çalışmaya motive eden Farm’ın ortakları da Türk.

Klasik: Eski Nublu ve Nublu 151

New York’ta yaşayan saksafon virtüözü İlhan Erşahin’in artık kült haline gelmiş barı. Çok salaş ve bir o kadar da ruhu olan bir mekan. Hafta sonları iyi canlı müzik ise garanti! Eski nublu yıllardır aynı mekanda Alphabet City’de yer alıyor. Nublu 151 ise birkaç blok öteye yeni açıldı, daha modern bir atmosferi var ve daha gece kulübü havasında. İkisi de ziyaret edilmeli!

Eski Nublu’ya giden barda Eda’nın elinden kokteyl içmeyi ve kendisine benim için kocaman sarılmayı ihmal etmesin lütfen!

Tükkan:

Tükkan demişken, SoHo’nun ara sokakları ve Broadway dünyaca ünlü markaların ya da butik tasarımcıların kocaman ya da irili ufaklı dükkanlarıyla dolu. Bol bol yürümek keşfetmek lazım. Onun dışında broadway üstünde noho tarafında urban outfitters, broadway üstünde forever 21, prince 44’de brandy melville her gittiğimde mutlaka uğradığım mağazalar. onlar çok biliiyor ve zincir mağaza diye ayrıca değinmiyorum. Sokaklarda yürürken keşfettiğim favorilerse bunlar:

Kitap: Housing Works Bookstore Cafe (soho)

Çok uygun fiyata ikinci el kitap alıp satabileceğiniz, ayrıca bu kitapları da yüksek tavanlı yerden tavana kadar kitaplarla dolu ortamında kahve eşliğinde keyifle okuyabileceğiniz, gönüllülerin çalıştığı non-profit bir kitapçı!

Kitap / Kırtasiye: McNally Jackson Books ve McNally Jackson Store: Goods For The Study

McNally-Jackson-Store-Goods-For-The-Study
Çok güzel ve zevkli curate edilmişi bir kitapçı McNally Jackson Books. Çok yakınında da ‘goods for the study’ adıyla silgiden kaleme çalışma masasından masa lambasına çalışma alanı aksesuarları satan ikinci bir dükkanı mevcut. İskandinav minimalizmi ve kırtasiye malzemeleri sevenlerin gözlerinden kalpler çıkmasına sebep olacağına garanti veriyorum!

mcnelly-jackson-goods-for-the-study-soho-stationery-shop

Basic: Brandy Melville (NoLita)

brandy-melville-soho-nyc

Basic parçaları sevenlerin Brandy Melville’e bayılacaklarını düşünüyorum. Kumaşları çok yumuşak ve dayanıklı, modeller ‘one size fits all’ mottosuyla genelde tek beden. Fiyatlar uygun!

Butik: Wendy Nichol (NoLita)

wendy-nichol-soho-nyc

New York’lu mücevher, çanta ve moda tasarımcısı Wendy Nichol’ün tarzına bayıldım. Fiyatlar biraz benim skalamın üstünde, dolayısıyla ben ‘window shop’arlığı yapıyorum. Yine de Soho’daki mağazası görülmeye değer!

Konsept: American Two Shot (SoHo)

american-two-shot-soho-shop

İçinde kahve olan mağazalar ekolünden American Two Shot’ın dekorasyonu seçkisi kadar güzel. Vintage’dan bağımsız markalara, tek tasarımcı ürünlerine, gece elbisesinden sokak stiline cool ve hip olan her şey mevcut. Kahveler ise Cafe Integral’e emanet!

Kahve: La Colombe Torrefaction (NoHo)

İyi kahvesi ve göze hitap eden ferah mekanıyla Downtown favorilerimden. Bir de sanırım burayı Chobani’nin sahibi Hamdi Ulukaya’nın da bu mekanda hissesi var diye biliyorum.

Rooftop: Mr Purple (Indigo Hotel / Lower East Side)

Genelde manzara için brooklyn’den manhattan görüntüsünü tercih etsem de Manhattan’da binaların içinden NY manzarası da hoş oluyor. Indigo Hotel’in üstünde yer alan Mr Purple’da hem 360 derece manzara hem de keyifli bir ortam var.

 

Meatpacking District, Chelsea, West Willage

Meatpacking District

 

Dünya ticareti, güç dengeleri çoğunlukla ‘yemek muhafazası’ paralelinde ilerlemiş. İlk olarak baharatlarla korunan gıdalar daha sonra ilk elektrikli olmayan gerçek anlamda ‘buz dolapları’ ile korunmuş. Baharat yolunun önemini kaybetmesi, dünya ticaret akışının tersine dönmesi ile doğal buza yakın bölgeler değer kazanmış. Kışın donarak bir buz kaynağı haline gelen Hudson Nehri ve bölgesi gibi…

19. yy ortalarında pazar yerlerinin bulunduğu bu bölge, Hudson River kenarında, yani soğutma işlemi için nehirden çıkacak buza yakın olması sebebiyle 20. yy başlarında mezbaha ve paketleme tesisleriyle dolmuş ve şehrin artan et ihtiyacını karşılamak üzere 20. yy ortalarına kadar bu bölge ‘meatpacking’ yani et paketleme bölgesi olarak varlığını sürdürmüş. Teknoloji ilerledikçe nehirdeki buza ihtiyaç kalmamış ve Manhattan’ın batısında yer alan bölge kentsel bir dönüşüm sürecine girmiş. Bugün hala 5 büyük et firması tarafından ‘kontrol edilen’ bölge kabuk değişimi ve yüzyıl ayak uydurması sonrası müzeler, galeriler ve öncü peyzaj düzenlemeli kamusal alanlara ev sahipliği yapan şık bir mahalle.

Yeme-içme / Tasarım: Chelsea Market

İçindeki dünya mutfağının farklı lezzetlerini sunan 30’un üzerinde restoran / food stall ve tasarım mağazası bulunan Chelsea Market, o zamanlar Hudson River kenarında High Line’ı kullanan trenler ile kasaplara toplu satış yapılan, yukarıda da tarihine kısaca değindiğim Meatpacking District denen bölgede yer alan, tuğla mimarisiyle çok karakterli eski bir fabrika.

En arkasında yer alan Artists & Fleas bağımsız tasarımcıların stand açabildiği bir alan. Toplu mutfak aksesuarları satan mağazalar, şarap mahzenleri dışında füzyon mutfaklar ve küçük yemek standları ve restoranlar her gün binlerce turisti Chelsea Market’a getiriyor. New York’da özellikle oyster yiyeceksem mutlaka ziyaret ettiğim yerlerden biri benim de!

Oyster Happy Hour: Cull & Pistol

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Chelsea Market içinde yer alan Cull & Pistol’da hafta içi her gün saat 4’den 6’ya Oyster Happy Hour var. Kokteyller 6, Oyster’ların tanesi 1 Dolar! Önünde sıra olur, önden gidip telefon numaranızı verin, 6 olmadan sipariş verseniz yeterli :) Tuzluluk ve damakta bıraktığı tada göre doğu ve batıdan farklı oysterları yanlarına numara yazarak sipariş verdiğiniz bir sistemi bar. Oyster dışında clam chowder’ı da aşırı iyi. Afiyet olsun!
cullandpistol-nyc

Bu arada gereksiz bir bilgiyle daha karşınızdayım: Cull kıskaçlarından birini, Pistol ise iki kıskacını da kaybetmiş ıstakozlara verilen isim. Bunu tuvaletlerde yer alan çizimlerden öğrendim. İkinci gereksiz bir bilgi de: insanlar tarafından avlanmadıkları sürece sonsuza kadar büyüyen, yaşayan en dayanıklı canlılardan biri olan ıstakozlar kaybettikleri uzuvlarını rejenere edebilen enteresan canlılar. Cull da olsa Pistol da olsa değerinden bir şey kaybetmiyor.

Mimari ve gezmece: High Line

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

1930’larda inşa edilen ve 80’lerde de hizmete son veren, yerden yüksek bir tren yolu / ray olan High Line, 99 yılında kurulan Friends of High Line cemiyetinin girişimleriyle bir kamusal alan olarak yeniden değerlendirilmek istenilir. 2004 yılında taşı toprağı altın olan şehrin güzel bir yerinde bulunan bu atıl alanın yeniden düzenlenmesi için bir peyzaj mimarlığı firması yarışma ile seçilir ve çalışmalara başlanır. İlk kısmı 2009 yılında açılan ve 2014 yılında tamamlanan peyzaj düzenlemeleri ile High Line halka açık oturma alanları ve cafeler, mağazalar ile yerin üstünden giden yeşil bir gezinti rotası haline gelir. Özellikle şehir planlamacılar ve mimarlar tarafından mutlaka ziyaret edilmeli. Gitmişken şık italyan restoranı Santina, High Line’da yer alan The Standard otel ve rooftop’ı ve Whitney Museum of American Art  ziyaret edilmeli.

high-line-manhattan-chelsea

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Chelsea:

Tarih boyunca New York’un en eklektik mahallelerinden biri olan Chelsea, özellikle Patti Smith’in Just Kids (Çoluk Çocuk) kitabını okuyanların bu sokaklarda gezerken farkedeceği üzere yüzyılın son yarısında bile radikal bir değişimden sürecinden geçmiş. Rock’n Roll altın çağını yaşarken şehirde tutunmaya çalışan sanatçıların düşük kiraları sebebiyle yerleştiği, şehrin daha özgür bir alanı sayılan, gay barlarının yer aldığı bölge her klasik kentsel dönüşüm sürecinde olduğu gibi galeri ve butiklerle birlikte şehrin revaçta ve hip mahallelerinden biri haline geliyor. Patti Smith’in kitabında bolca bahsettiği Hotel Chelsea ben buraları gezerken tadilattaydı ancak yine kitapta sıkça geçen El Quijote‘nin içine girip görme fırsatı buldum. Bunun dışında tarihte özellikle nehre doğru bölümleri endüstriyel binalara ev sahipliği yapıyordu ve bugün bu ‘warehouse’ tarzı endüstriyel binaların nerdeyse hepsi dünyadan art buyer’ların mekkesi diyebileceğimiz sanat galerilerine ev sahipliği yapıyor. Benim sevgili Sadi Tekin rehberliğinde gezip oldukça etkilendiğim bir kaç tanesi Cheim & Read, Bertrand Delacroix Gallery Doosan Gallery …

Deneyim: The McKittrick Hotel (Sleep No More)

New York’a giden herkese kaç gününüz olursa olsun mutlaka görün dediğim interaktif tiyatro oyunu Sleep No More, Chelsea’de eski antrepoların bugün sanat galerilerinin arasında The McKittrick Hotel’de sergileniyor. The McKittrick Hotel 7 kattan oluşan dev bir tiyatro sahnesi. Birazdan ne özelliği olduğunu anlatacağım bu oyunun biletlerini https://mckittrickhotel.com/sleep-no-more/ adresinden satın alabilirsiniz. Biletinizi erken saate alırsanız keşfetmek için daha çok vaktiniz olur. Sıra beklemeyi sevmiyorsanız Maximilian Guest biletini almanızı öneririm, özellikle de kışın. Biraz fazla ödüyorsunuz ancak kapıda beklemeden içeri giriyor, paltonuzu ücretsiz olarak coat check’e teslim ediyor ve oyun öncesi (ve esnasında) Menderley Bar’da rezerve edilmiş bir masanız var. Burada ister içki içebilir, ister ara ara gelip dinlenebilir, isterseniz de tüm oyun bittikten sonra burada sahne alan eğlenceli swing grubunu dinleyebilirsiniz.

Sleep No More’a birileriyle gitseniz de, maskenizi takıp içeri girdikten sonra herkesi bırakıp yalnız gezmenizi öneririm. Siz ürkütücü denebilecek dekorun içinde yürüyüp mekanı keşfederken bir anda parça parça sahnelenen oyunlara şahit olacaksınız. Konuşma yok. bolca müzik, mimik ve dans var. Aktörler hariç herkeste maskeler var ve bu maskeleri çıkarmak yasak.

Kalabalıklarla beraber hareket edip oyunları izleyebileceğiniz gibi arada sürüden ayrılıp sürprizlerle karşılaşmanız da mümkün. Sleep No More’u en özel kılan şeylerden biriyse nadir olarak da olsa oyuncularla yaşama ihtimaliniz olan bire bir deneyimler. Ben yalnız gittiğim, sürüden ayrılıp keşfettiğim ve tabii biraz da şanslı olduğum için Sleep No More’a ilk ve tek gidişimde bu deneyimlerden tam tamına 3 adet yaşadım. Özetlemek gerekirse bir oyuncunun peşine takılıyorsunuz ya da o sizi seçiyor ve bire bir olarak bir odaya kapatılıyorsunuz. Kapı arkanızdan kitleniyor. Oyuncu tarafından maskeniz çıkarılıyor ve sadece size oynanan, sizi de hikayeye dahil eden bir performansa şahit oluyorsunuz.

Farklı katlarda farklı oyunlar sergilenebildiğinden ve sürekli doğru yerde olmanız imkansız olduğundan bir gidişte hikayenin küçük bir kısmına hakim olabiliyorsunuz. Oyunun en sonunda ise tüm katılımcılar çok etkileyici final sahnesine yönlendiriliyor ve oyun bitiyor. Bu yüzden ne kadar erken saate rezervasyon yaparsanız içerde o kadar çok zaman geçirmeniz mümkün.

Ben gitmedim ama McKittrick otelin içinde bir restoran ve bar da var ve özel partiler doğum günleri için de kısmi olarak kiralanabiliyor.

Tavsiyeleri özetlersek: Maximilian’s Guest bileti alın, mümkün olduğunca erken gidin (erken saate rezv yoksa ve fakat siz yine de erken giderseniz erken rezv olanlara öncelik verilse de erken girebiliyorsunuz, deneyin), yalnız gezin, keşfedin, özellikle tek yakaladığınız oyuncuların peşine takılın, meraklı ve cesur olun!

Şimdiden iyi eğlenceler!

Klasik: Murray’s Bagels

Bir New York klasiği olan bagel’ı tarihi ve iyi bir yerde yemek isterseniz, bir de üstüne Chelsea bölgesindeyseniz Murray’s’i atlamayın.

Speakeasy: Bathtub Gin (Chealsea)

Stone Coffee Shop’ın arkasındaki gizli kapıdan geçerek ulaşabildiğiniz Bathtub Gin, içinde gerçekten küvet bulunan, nefis kokteyller yapan bir speakeasy.

Kulüp: Gilded Lily

Konsept: Daybreaker (ben dusk edition’ına gittim)

Uzak Doğu: Tao Downtown (Chelsea)

Büyüleyici mistik dekorasyonu ve her yemeği biri birbirinden lezzetli menüsüyle şehrin en kült ve başarılı restoranlarından biri Tao Downtown; Sex and The City hayranları için de bir ‘landmark’ olma özelliği taşıyor. Carrie ve Mr Big’in şık bir yemek yediği Tao Downtown’a adım atar atmaz mekanın büyüsüne kapılıyorsunuz. Yemek yenen loş ana salona, özellikle ‘date’ için düşünülmüş iki kişilik masaların yer aldığı etkileyici bir merdivenden inerek geçiyorsunuz. Heykel ve aydınlatmalar mekana mistik ruhunu veriyor. Ancak herkes çok ama çok şık. Sushileri çok leziz ve genel olarak sipariş konusunda garsonların tavsiyelerine güvenebilirsiniz. Kalabalık gidip ortaya pek çok şey söyleyip mümkün olduğunca çok lezzet denemenizi tavsiye ederim. Önden rezervasyon şart.

Kahvaltı: Jack’s Wife Freda (West Village)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Klasik / Tatlı: Magnolia Bakery (West Village)

Yine Sex and The City izleyenlerin muhakkak hatırlayacağı Magnolia Bakery’de banana puding denemenizi üstüne basa basa tavsiye ediyorum. Muzlu tatlılara hatta genel olarak tatlıya özel bir ilgim yok ama bu öyle böyle bir lezzet değil =)

Speakeasy: Employees Only (West Village)

employees_only_cocktail_beef_tartare

New York’un en kült barlarından biri. Kokteyl konusunda kitap yazmışlar (gerçek anlamda). Kokteyl dışında bir diğer spesiyalitesi de steak tartar’ı.

Bar: Pierre Loti Chelsea (Chelsea)

pierre-loti-chelsea

Brooklyn, Williamsburg, Greenpoint

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Eskinin ghetto’su şimdinin popüler bölgesi, Manhattan’a manzaralı, New York’un ‘karşı’sı ve git gide değerlenen bölgesi

Özellikle Williamsburg ile ilgili en son haberleri, en yeni mekanlardan haberdar olmak için New York’ta yaşayan Türk arkadaşım Zeynep’in ‘hyperlocal’ blog ve instagram sayfası Yes Williamsburg‘u takip etmenizi öneririm.

Yoga ve sağlıklı yaşam:

new-city-love-yoga-greenpoint

Greenpoint’te 3 hafta kaldığım dönem her sabah Greenpoint’te çok tatlı bir stüdyo olan  New Love City ‘de yogamı yapıp,  çıkışta da Williamsburg’e juice press‘e yürüyüp yeşil bir juice alıp içe içe geri dönüyordum eve. Sora hop laptop’umu alıp güzel cafelerden birine geçip çalışıyordum. Baya uyum sağlamıştım yani mahalleye =)

Kiremitlere beyaza boyanmış, tavanında skylight bulunan dekorasyonuysa etnik/eklektik diyebileceğimiz tatlı bir stüdyo olan New Love City‘de sabah akşamüstü ve akşam farklı hocaların genellikle her seviyeye hitap eden vinyasa yoga dersleri var. Derslere tek seferlik kayıt olabileceğiniz gibi buraya aylık üye de olabiliyorsunuz. Amerika’daki ilk yoga dersime burada girdiğimden ilk başta hocalar bana çok ‘gürültülü’ gelmişti. Adeta yoga’ya zıt bir gürültü. Fakat bonobo’lar, david august’lar eşliğinde yapılan bu bana göre gürültülü derslere sonradan alıştım ve hoşuma gitmeye başladı. Williamsburg’de olup mütevazi bir stüdyo bakanlara tavsiye ederim. Juice Press ise Türkiye’de faaliyet gösteren ve bana sağlıklı detoks yaşam biçimini benimseten Jüs‘ün kurucusu Aylin’in tavsiyesi.

Kahvaltı / Brunch:

Williamsburg yaşayan insanların demografisi göz önünde bulundurulduğunda bizim Cihangirimizi andırıyor. Sanatçı, freelancer kesimin ağırlıkta olması sebebiyle geç kahvaltı için tıpkı cihangir gibi pek çok seçenek sunuyor hipster ağırlıklı bu şirin new york semti. Hem de özellikle de hafta sonları New York’luların şehrin dört bir yanından kalkıp gelecekleri kadar! Ben en sevdiklerimi tavsiye ettiğim sıraya göre dizdim. Giderseniz bana bir fotoğraf atarsınız artık!

Five Leaves (Greenpoint)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Daha önce kokteylleriyle de The Story of Seven için hazırladığım listeye konuk olan 5 Leaves brunch için Brooklyn ahalisinin en sevdiği adreslerden. İki sokağın kesiştiği köşede, tam o köşenin şeklini alan dar restoranda az sayıda masa olduğundan ve burada yemek yemek de oldukça keyifli olduğundan biraz sıra beklemeniz muhtemel. Rezervasyon almıyorlar ama isminizi yazdırıp mahallede bir tur atabilirsiniz. Menüden favorilerimiz brüle greyfurt, avokadolu tost ekmeği ve ‘big breakkie’ yani büyük kahvaltı tabağı. Yanında büyük bir Bloody Mary ve kahveyi de unutulmamalı.

Sauvage NYC (Greenpoint)

sauvage-greenpoint

Burayı en son gidişimde, Five Leaves’de çok sıra olduğunda denedim. Five Leaves’in hemen karşısında yeni açılmış bir Fransız kafesi. Dekorasyonu, logosu, logosunun renkleri, servis için kullanılan tabak çatallardan garsonların kostümlerine kadar mekan bir bütünlük içinde ve retro bir konseptte. Üstelik bloody mary’si, kahvesi ve kahvaltı menüsü de oldukça iddialı.

sauvage-nyc-greenpoint-brunch

Egg (Williamsburg)

egg-brooklyn

Egg yani yumurta Williamsburg’un en popüler sokaklarından birinde yer alıyor. Tüm gün organik ve doğal kahvaltı servis ettiğinden geç kahvaltı severlerin oldukça tercih ettiği bir mekan ve hafta sonları önünde uzunca bir kuyruk oluyor. Rezervasyon kabul etmedikleri gibi içerde boş masalar olsa da sizi oturtmak için hiç acele etmiyorlar nedense. Acıktıkça acıkıyorsunuz. Masalarda amerikan servis olarak beyaz kağıt ve pastel boyalar var. Leziz kahvaltınızı beklerken yaratıcılığınızı konuşturabilirsiniz. Menüdeki favorilerim Eggs Rothko ve 2 Eggs any style.

Cafe Mogador (Williamsburg)

Processed with VSCOcam with a2 preset

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Willamsburg’un Fas ve Akdeniz esintili popüler mekanı saat 4’e kadar brunch sunuyor. Hafta sonları sıra beklemeniz kaçınılmaz. Favorilerim Morrocan Eggs ve bütün omletler!

12 Chairs (Güney Williamsburg)

12-chairs-williamsburg-nyc

Güney Williamsburg’da Orta Doğu’dan ve özellikle İsrail’den lezzetler sunan ve bütün gün kahvaltı servis eden tatlı mı tatlı bir mekan. Öğlen labne, kuskus, dolma yaprak sarmaları, pita yanında kebaplar da var menülerinde. Kahvaltıda ise bolca İsrail spesiyalitesinin yanında en sevdiğimiz lezzet mantarlı ve soğanlı omlet oldu!

House of Small Wonder (Williamsburg)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

İçinde ağaç olan mekanlara bayılıyorum. Williamsburg’daki bu küçük Japon cafesi de bunlardan biri. İsmiyle bile gönülleri fetheden House of Small Wonder’da tüm gün kahvaltı servisi var. Tabii öğlen ramenler de giriyor devreye. Kredi kartı geçmiyor ama mekanın içinde bir ATM bulunuyor. Hafta sonu çok kuyruk olsa da hafta içi daha sakin. Lavanta lattesi ve croissant’ı leziz!

Littleneck Outpost (Greenpoint)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Greenpoint’te miniminnacık bir dükkan. Denizci temalı bir dekorasyonu, cam kenarında minik sevimli masaları deniz ürünlü salata ve yemekleri ve tabii NY’un en iyileri arasında gösterilen sandviçleriyle listemde yer edindi.

Rabbithote (Güney Williamsburg)

Lewis Caroll’ın Alice in Wonderland kitabıne gönderme yapan tuğla duvarlı ve hafif loş mekanın arkada tatlı bir avlusu da var. Hafta sonu geç kahvaltı için bolca seçenek sunduğundan yakınlarda olup iyi bir alternatif arayanlara tavsiye ederim.

Wild (Güney Williamsburg)

Hafta sonu Williamsburg’da kahvaltı etmek edebilmek bazen bir sabır oyununa dönebiliyor. Civardaki çok popüler restoranlar için sıra beklemekten bunalanlar bölgede nispeten yeni olan Wild’ı deneyebilir. Arkada ferah bir avlusu ve göze hitap eden bir dekorasyonu var. Ben burada sadece kahve içtim ancak kahvaltı servisleri de hoş görünüyordu.

Kahve:

Kahve çok seviyorum. Kahve benim için pek çok şey demek. Uyanmak, işe eşlik etmek, işe konsantre olmak, sohbet etmek ve nicesi. Ama gelin görün ki kahveden ben pek anlamıyorum. Yani acı değilse iyi işte seviyesindeyim sanırım. Ama seviyorum kahveyi. Aşağıdaki mekanların kahvesi mükemmel diye bir iddiam yok. Ama kahveyle oturup çalışması, arkadaşlarla sohbet etmesi güzel mekanları sıralıyorum huzurlarınızda.

Eagle Trading Co.  (Greenpoint)

Processed with VSCOcam with a7 preset

Kahve dışında omlet ve bagel gibi seçenekler sunan kahvaltısı ve oradan buradan toplanmış eşyalarla yaratılmış atmosferiyle Greenpoint’in uğrak cafelerinden.

Bakeri (Greenpoint)

bakeri-williamsburg

Bakeri’den bitane de Williamsburg de var o da çok tatlı ama benim kalbimi asıl Greenpoint’teki şubesi çaldı. 2 şubesi var diye franchise sanmayın. Bakeri kadınların çalıştığı, kadınlara istihdam sağlama sosyal sorumluluğunu üstlenmiş, viktoryan dönem dekorasyonuyla da çoğunlukla kadın müşterilere hitap eden bir İskandinav fırın ve kahveci.

Devoción (Williamsburg)

devocion

Yüksek tavanlı, arka duvarında da yukarıdan aşağıya bir dikey bahçe bulunan Devocion buraların en ünlü kahvecilerinden ve insanların söylediğine göre kahvesi de iyi.

Upright Coffee (Greenpoint)

Çok minik. Kahve ve pastry’si iyi. Çalışanları da hep hal hatır soran tatlı insanlardan!

Sweetleaf (Greenpoint)

Greenpoint’in tuğla duvarlı, yüksek tavanlı binalarından bir diğeri de Sweetleaf olarak hizmet veriyor. Bence iyi kahve, hızlı internet ve tabii pastries

Propeller Coffee (Greenpoint) ya da Odd Fox

propeller-cafe

Her ne kadar priz bulması diğer kafeler kadar kolay olmasa da bolca şarjım varken bilgisayarımla gidip çalışmayı en çok sevdiğim kafelerden biri burası. Dekorasyonu çok nostaljik. Kahve ve pain au chocolate ikilisiyle baya vakit geçirdiğim bu makeanın sanıyorum adı değişip Odd Fox olmuş.

Sweatshop (Güney Williamsburg)

Sağlıklı granolaları, omletleri ve ekmek üzerine avokado gibi lezzetleri de en az kahveleri kadar ünlü, kahve sırası hiçi azalmayan minicik bir dükkan. Yer bulması çok zor, bulursanız laptopla çalışmak için uygun ama. Bir de çok güzel merchandise’ları var.

Toby’s Estate Coffee (Williamsburg)

Devocion gibi aynı anda pek çok kişiye servis verebilen, yüksek tavanlı, boydan boya ilginç objelerle dekore edilmiş kitaplığı ve ince kayıtlı pencereleriyle endüstriyel bir ortamı andıran Toby’s Estate’te de pastry’ler, kahvaltı menüsü ve iyi kahve var. Ben yer bulursam burada da çalışmayı seviyorum. Ancak bazı masalarında no-laptop kuralı olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Processed with VSCO with a1 preset

Yemek:

Kokteyl ve Oyster: Hotel Delmano (Williamsburg)

Ahşap ve mermer barı, loş ışıklandırması ile elegan ve romantik bir ortamı olan Hotel Delmano’da oyster ve kokteyl tavsiye ediyorum =) Beni de Yes Williamsburg’un yaratıcısı çok sevgili Zeynep götürmüştü buraya.

Mexican: Calexico (Greenpoint)

Taco ve margharitayı ne kadar çok sevdiğimi sık sık belirtiyorum. Özellikle Meksika’ya gidip yerinde deneme şansı bulunca bu lezzetleri ilgim ve aşkım daha da arttı. Normalde Meksika’da hasını yemişim, hiçbir şeyi beğenmemem lazım ama öyle değil işte. Greenpoint’te yer alan Calexico’nun tacoları da Margaritası da leziz. Dekorasyon müthiş keyifli ve giderseniz çalışanların giydiği grup t-shirt’lerine dikkat edin :) bayılacaksınız!

Pakistan: Bk Jani (Bushwick)

Processed with VSCO with a8 preset

Çok baharatlı, kebap ve hint yemeği sevenlerin seveceğini tahmin ettiğim Pakistan yemeklerini Bushwick’e yakışacak hipster bir ortamda tatmak isterseniz bu küçücük dükkanı es geçmeyin

Alman / Barbekü: Fette Sau (Bushwick)

fette-sau-bushwick

Bir buschwich klasiği: Önünde biraz sıra var ama beklediğinize değecek. Sosis, barbekü, kaburga ve bilumum et ürünü, yanında alman usulü lahana, patates ve tabii iyi bira ve şarap ile. Kocaman bir metal tepsiyi dolduracak kadar yemeğe elle girişin ve yerken beni hatırlayın!

Roberta’s Pizza (Bushwick)

robertas-pizza-nyc-bushwick

Bir diğer Buschwick klasiği ise yine beklediğiniz sıraya değecek Roberta’s. Bahçesi çok keyifli ama sıra bekleyemem acelem var diyenler için hemen yan tarafında minik bir ‘grab and go’ dükkanı da açmışlar. Pizza kutusuyla parkta yemek ya da eve götürmek için. Buraya mutlaka gidin, vaktiniz yoksa da paket alın!

Dilim Pizza: Joe’s Pizza (Williamsburg)

williamsburg-joes-pizza

Roberta’s’ın aksine burası da ayaküstü dilimle pizza yemek için tasarlanmış minik bir dükkan. Pizzası cidden çok leziz! Ben her gittiğimde iki margarita gömüyorum. Afiyet olsun!

Akdeniz: Glasserie (Greenpoint)

glasserie-greenpoint-nyc

Greenpoint’te şık ama kasıntı olmayan bir restoran. Menüde ortadoğu ve akdeniz lezzetleri var. Bence önceden rezervasyon yaptırarak gidin ve hatta yemekten önce de oldukça iddialı olan kokteyl menüsünden de bir şeyler deneyin.

Cafe: Reynard (The Wythe Hotel)

reynard-williamsburg-wythe-hotel

Son derece trendy Wythe Hotel’in alt katında şık ve lezzetli bir yemek için uğrayabilirsiniz.

Fransız: Juliette

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Williamsburg’de ilk gittiğim kafe burası sanırım. New York’ta yeniyim bi heyecanlıyım. Bahçesini dekorasyonunu mint duvarlarını sarmaşıklarını falan çok sevmiştim. Sonra bana o gün Williamsburg’u gezdiren Tufan tarafından ‘beğenici’ olmakla suçlanmıştım =) gidin bakalım siz de beğenici olacak mısınız?

Bagel ve Donut: Peter Pan Donut & Pastry Shop (Greenpoint)

Eski bir Polonya mahallesi olan Greenpoint’in o dönemlerden kalan az sayıda dükkanından biri Peter Pan. Halen Polonyalı sahipleri aile tarafından işletiliyor ve inanılmaz iyi bagel ve donut’lar yapıyorlar. İçeride ayaküstü yemelik ya da paket almalık…

Ayaküstü Bagel: Bread Brothers Bagel Cafe (Greenpoint)

Bir diğer iyi bagel’cımızsa Bread Brothers. Hamurunda da üzerine süreceklerinizde de onlarca çeşit mevcut. İçerde yalnızca iki masa var ve böyle beyaz ışıklı zevksiz bi yer. En iyisi paket almak.

Dondurma: Van Leeuwen Artisan Ice Cream

Aralarında tarafımdan denenmiş ve şaşkınlıkla onaylanmış vegan seçenekler de olan dondurma seçeneklerini eleyip, 2-3 topta zorla karar kılıp, külahınızı ya da kabınızı alıp ya Manhattan üzerinden batan güneşe veda etmeye sahile ya da çimler üzerinde yayılmaya McCarren parkta gidip keyif yapabilirsiniz.

Park: McCarren Park

E o zaman McCarren Park’ı anmadan geçmeyelim. Greenpoint’e yakın, binalar ve yollar arasında güzel bir yeşillik alan! Hava güzel olduğunda cıvıl cıvıl! Köpeğiyle sevgilisiyle kalabalık arkadaş grubuyla içkisiyle dondurmasıyla herkes burada :)

Aktivite: The Brooklyn Bowl (Williamsburg)

Rooftops:

The Wythe Hotel (The Ides At Wythe Hotel)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Williamsburg’un hip otellerinden Wythe’ın terası özellikle hafta sonu gün batımı saatlerinde otelin girişinde upuzun kuyruklar oluşmasını sağlayacak kadar iddialı. Kokteyllerinin hiçbir özelliği yok. Sıradan. Buranın olayı Manhattan manzarası ve gün batımı!

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

The William Vale Hotel

william-vale-hotel-nyc

Wythe Hotel’e oranla daha şıkve daha restoran tadında. Manzara neredeyse aynı.

Dükkan:

Şahsına münhasır vintage: Mobile Vintage Shop (Bushwick)

Bushwick’te Roberta’s’ın hemen önünde bir minivan. İçi envai çeşit vintage giysi ve takı dolu. Göz atmadan geçmeyin! (kredi kartı da geçerli)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Müzik: Rough Trade  (Williamsburg)

Plak, cd, kaset, poster, müzikle ilgili kitap ve müzik çevresinde dönen etkinlikleriyle bir mağazadan çok müzik merkezi olma özelliğindeki Rough Trade’e mutlaka uğrayın!

Tasarım: Brooklyn Airlines (Online)

 

Brooklyn Airlines ve I Don’t Hate New York baskılı tote’larıyla ünlenen Brooklyn’de yaşayan Türk tasarımcı Ertaç Uygun’un göğsümüzü gururdan kabartan markası:)

İkinci el, vintage: Beacon’s Closet (Williamsburg)

Brooklyn’ın en büyük ikinci el mağazalarından biri olan Beacon’s Closet’te ürünler renk ve hatta renk tonlarına göre dizilmiş, içeride bir gökkuşağı havası var. Parçaların müthiş bir seçkisi yok açıkçası çok fazla ürün var bu yüzden güzel şeyler bulabilmek için burada epey vakit geçirmek gerekiyor. Vintage avcılarına duyrulur!

Vintage: Antoinette (Williamsburg)

Ben kendince bir seçkisi olan daha ufak vintage mağazaları daha çok seviyorum. Antoinette de bunlardan biri. Takıdan çantaya elbiseden ayakkabıya her biri keşke benim olsa diyeceğiniz seçmece parçalar için mutlaka uğrayın!

Mobilya, dekorasyon: Beam (Williamsburg)

Asla ihtiyacımız olmayan ama almadan da duramadığımız (gerçi benim artık evim olmadığı için mecburen almadan duruyorum) minnoş ve tasarım ürünlerle dolu bir mağaza. Yapabiliyorsanız sadece bakmaya gidin:)

Konsept: Çiçekçi ve Kahve : Homecoming (Greenpoint)

Greenpoint’te hem çok tatlı bir çiçekçi hem mumdur tütsüdür evin atmosferine tatlı dokunuşlar yapabileceğiniz ürünler satan hem de to go kahve alabileceğiniz fiyatların ise baktığınız her şeyi hmm diye yerine koymanıza sebebp olacak bantta olduğu benim sık sık window shop’ar’lığı yaptığım dükkan.

Tasarım Pazarı: Artists & Fleas (williamsburg)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Artist & Fleas hem Williamsburg’da hem de bir tane de Chelsea Market’in içinde var. Kapalı bir alanda pek çok tasarımcı tezgah açıp ürünlerini satıyor. Yeni değişik çağaçıcı bir konsept değil yani. Ama çok güzel şeyler oluyor. Bakmanızı tavsiye ederim!

Butik: Oroboro (Williamsburg)

Vitrinleri, iç dekorasyonu, displayleri ile gezmekten keyif alacağınız bir mağaza. Ben buradan da pek bişey almamayı tercih ediyorum.

Giysi, dekorasyon, kırtasiye, kozmetik, müzik VE BAR: Urban Outfitters – Space Ninety 8

urban-outfitters-brooklyn-space-ninety

Şimdi size oturup Urban Outfitters anlatmayacağım. Senelerdir yaptım bunu zaten:) Avrupa ve Amerika’ya gittiğimde her şeylerimi buradan alıyorum işte. Gelelim Williamsburg’deki bu özel Urban Outfitters’a: Space Ninety 8 kozmetik, müzik, kitap, kadın ve erkek giyim, spor giyim, iç çamaşırı vs gibi bölümlerin olduğu ilk 2 katıyla normal bir Urban Outfitters gibi dursa da en üst katındaki restoran ve barıyla bir ilk. Dünyada da trend bu yönde gidiyormuş. Multi functional mağazalar. Göz atınız (bu arada Space Ninety 8’in hemen yanındaki American Apparel da diğerlerine oranla çok büyük ve bol seçenek sunuyor. Bir de bu iki mağazanın dış duvarlarındaki grafitileri de belirtmeden geçmek istemedim)

Mini Mall: Williamsburg Mini Mall

İsmin Mall dediğine bakmayın. Mall değil tam olarak. Daha çok böyle birbirini kesen iki dik sokakta da kapısı olan bir iş hanı gibi bi yer. İçinde Spoonbill & Sugartown Books gibi kitapkurtlarını bayılacağı kitapçıdan hediyelik eşya satan tasarım mağazalarına, Pinkyotto gibi butiklerden ve vintage’cılara kadar onlarca mağaza var.

spoonbill-sugartown-books

Bar:

Williamsburg’da gidip sevdiğim barlar mütevazi bir mahalle barı olan Pencil Factory (Greenpoint), tatlı arka avlularıyla özellikle yazın pek seveceğiniz Broken Land (Greenpoint) ve The Woods (Williamsburg) ve kokteylleriyle değil de manzarasıyla öne çıkan The Ides ( The Wythe Hotel) (Williamsburg). Bir de yazın açık havada su kenarında içki yudumlamak isterseniz Brooklyn Barge da tavsiyelerim arasında :)

Club:

The Brooklyn Hangar (sunset park)

Buraya bir yılbaşı partisi için gitmiştim (2016’ya girişti sanırım, bob moses, justice ve gesaffelstein vardı). Dev gibiydi. Bildiğin eski bir hangar. Normalde fotoğraf stüdyosu galeri ve tabii büyük eventlerin yapıldığı mekan olarak kullanılıyor. Porgramına http://thebrooklynhangar.com/events/ adresinden bakabilirsiniz.

Output (Williamsburg)

nyc-output--neon-sign-see-you-on-the-other-side

Output’a ilk gidişimi biraz hayal meyal hatırlıyorum. Yazdı. Arada müzikten uzaklaşıp sohbet etmek için terasına çıkmıştık. Renkli ışıklar vardı ve soğuk hemen ayıltıyordu. Daha sonra kışın gittiğimde main room’a alternatif Panther Room’la tanıştım ve en sevdiğim küçük mekanlardan biri oldu. Her daim dolu programıyla Output’ta gerçekleşecek performansları web sitesinden ya da Resident Advisor sayfasından inceleyebilirsiniz. Output’ta dress code olduğunu söyleyemeyeceğim. Bazı eventlere biletinizi önden almanız girmeniz için garanti. Bileti olan birinin kapıdan çevrildiğini de hiç görmedim. İçeride fotoğraf çekmek yasak bir de. İyi eğlenceler

Black Flamingo (East Williamsburg)

black-flamingo-brooklyn-nyc

Üst kattaki barı müthiş iddialı olmasa da samimi ve rahat. Ama asıl olayı alt kattaki tepede disco topu asılı ve odak noktanın dans olduğu küçük salon! Gerçeken eğlenceli ve dans garantili bir mekan!

Eski Verboten şimdi Schimanski (Williamsburg)

shimanski-old-verboten-williamsburg-new-york

Eskiden Verboten’dı, el değiştirdi, içi pek değişmedi, adı Jewish Deli gibi Schimanski oldu nedense :) Girişte palto verirken isminizin baş harflerini soruyorlar. Paltonuzu alırken unutacak noktaya gelmeyin :) Main room’da kocaman bir disco topu, fosforlu ışıklı küçük salonuyla Schimanski’nin programına https://www.schimanskinyc.com adresinden veya Resident Advisor sayfasından bakabilirsiniz.

TBA (Williamsburg)

nyc-mixmag-lab-tbaIMG_6081

Dışındaki graffitilerle dikkatimi çekip gündüz vakti içerden gelen müziği de duyup burada noluyor diye içeri girip keşfetmiştim ilk TBA’i. Meğer New York’un iyi kulüplerindenmiş. Üstelik sahibi de Türk diye biliyorum. Bir de hemen TBA’a komşu olan Mix Mag’in live stream yapılan Mix Mag Lab partileri de burada gerçekleşiyor. Programına http://www.tbabrooklyn.com adresinden veya RA sayfasından göz atın.

Good Room (Greenpoint)

Burayla ilgili çok müthiş anılarım yok ama yine de Brooklyn’in bilinen kulüplerinden olduğu için yazmamazlık etmek istemedim. Ses sistemi mükemmel değil. Eski erkek arkadaşım burada kendi partisini yaptığında dışarıdan ses sistemi kiralamıştı mesela. Good Room ve Bad Room diye iki odası var. Good Room’da koca bie disco topu ve 2-3 merdivenle çıkılan oturma alanları da var. Bad Room’da bir arkadaşımızı baya rahatsız etmişler. Good Room’da ise kafası güzel salak kızın biri kış vakti kendi montunu bulamayıp benimkileri alıp gitmiş. Kendisini dışarda yakalamasam kış vakti donacaktım. Neyse kitlesi de kendi de biraz garip buranın ama ara sıra güzel partiler olabiliyor. Biz başımızın çaresine bakarız diyen mekanın programına http://www.goodroombk.com adresinden ya da RA sayfasından ulaşabilir.

House of Yes (Bushwick)

House of Yes’te bi etkinliğe hiç gitmedim ama burada zaman zaman iyi partiler ve farklı etkinlikler olduğunu biliyorum. Mekanın dış duvarlarındaki graffitiler de çok güzel ayrıca! Oraya gittim bak =) Programı incelemek için adres: http://houseofyes.org

DUMBO

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Bir de köprüler var tabii.  İki taklı olan Brooklyn Bridge  tek taklı olan ise Manhattan Bridge. Manhattan Bridge’in altında kalan alana ise Dumbo deniyor. Yani Down Under Manhattan Bridge :) Binaların arasından köprünün görünmesi enteresan.

Processed with VSCO with c3 preset

Bu civardaki tatlış oluşumlarsa şöyle:

Kahve: Brooklyn Roasting Company

roasting-company-brooklyn

Kitapçı: Melville House

melville-house-dumbo

Ve gelelim New York’un en az vakit geçirdiğim ama en ünlü yerlerine….

Midtown

Times Square, Broadway, Rockafeller Center ve gökdelenlerin olduğu Midtown’da ziyarete değer mekanlar şu şekilde:

Filmlerden bildiğimiz ve gerçekten büyülü bir atmosfere sahip Public Library,

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Zaman zaman bahçesinde konserlere ve sinema gösterimlerine de yer veren modern sanat müzesi Museum of Modern Art (MoMA),

moma

Ki bir keresinde MoMa’da konser beklerken içki sırasında -o dönem saçlarımın aralarında yeşil boyalar vardı- yanıma yeşil saçlı bi kız geldi, ikimizin de saçları yeşil, senden bişey isticem dedi. Bana normalde 10 dolar olan şarap için 20 dolar verdi sırada bekleyip kendine ve bana şarap alır mısın dedi. Zaten sıra bekliyordum, şarabım bedavaya geldi. Şarapları alıp kızın yanına gittim. Oturmuş eski yeşil bir daktilo ile birşeyler yapıyor. N’apıyosun dedim. Haiku yazıyorum dedi. Hatta bana da bir Haiku yazdı :) Meğer The Haiku Guys diye bir oluşumları varmış. Düğünlerde etkinliklerde millete Haiku yazıyorlarmış :)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Neyse devam edelim…

New York’un trenle gelenler için giriş kapısı olan tarihi Grand Central ve garın üst galeri katında bulunup garın ikonik büyük bekleme alanı manzarasına sahip Michael Jordan’s Steakhouse. Burada bir de Campbell House vardı eskiden, çok şık, şömineli, Gossip Girl’de de geçen bir kokteylci. En son kapanmıştı. Belki yeniden açarlar. Birkaç öneri daha yazmak gerekirse:

Aşırı iyi et: Quality Meats

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Buraya beni yeme-içme zevkine aşırı güvendiğim, İstanbul’un en iyi restoranlarından La Scarpetta‘nın yaratıcısı Cem götürmüştü. Biraz şık ve hatta ağır bi yer ama o leziz eti yemek için o ‘kostümleri’ giymeye değer :) Başlangıç olarak oyster tavsiye ederim. Etlerin hepsi şahane. Kemikli etler daha bir şahane. Side olarak the quality potato, mutlaka ve mutlaka corn creme brulee. Yanında da güzel bir şarapla oooh değmeyin keyfime! (karanlıkta çekememişi fotoğrafı kusuruma bakmayın)

Müzikal: Minskoff Theatre: The Lion King

lion-king-teather-minksof

Yaşınız kaç olursa olsun The Lion King müzikalini, o muhteşem prodüksiyonu ve dansları, o kalbe dokunan hikayeyi izlemek her daim özel ve heyecan verici. Önceden bilet ayırtmakta fayda var! (fotoğraf çekmek yasak o yüzden size fuayeden bir foto, buyrun)

Ramen: Ippudo Westside (Hell’s Kitchen)

ippudo

Burayı da bana Çiler önermişti. Açık ara ve net bir şekilde hayatımda yediğim en en en iyi rameni burada yedim. Önden pulled pork’lu steamed bun ve Ebi Mayo yemenizi tavsiye ederim. Efsane lezzetli. Ramen olarak ben Classic yemiştim, birazdan Harlem bölümünde tanışacağınız arkadaşım Berk ise menüdeki özel bir ramen’i seçmişti, sanırım siz bitirdikçe noodle ya da broth ekliyorlardı. Aşırı güzel garson kızla yakınlaşması için de tatlı bir bahane olmuştu :)

Çin: Cafe China (Garment District)

Otantik orijinal ve lezzetli

Kahve: The Jolly Goat (Hell’s Kitchen)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

New York’da yaşayan sevgili arkadaşım ve yetenekli illüstrator Sadi Tekin Hell’s Kitchen’da bulunan kahveci Jolly Goat’un bir duvarını boyadı. Bir de burada çizimleri satılıyor. Sahipleri Türk Jolly Goat’un ve oldukça tatlı insanlar…

Central Park

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

New York’ta  Kuzey-Güney yönünde West 55’den W110’uncu caddeye (yani midtown’dan harlem’e) kadar bloklarca devam eden, doğu batı yönünde ise 3 blok genişliğindeki içinde göllerin sahaların yürüyüş parkurlarının ve geniş geniş çayır çimen alanların bulunduğu ünlü park:) Etrafı gökdelenlerle çevrili olduğundan müthiş etkileyici… Sheep Meadow ise buranın en popüler çayırlarından…Whole Foods’tan mamaları alıp Central Park’ta yaymak New York’ta güneşli bir akşamüstü yapılacak en güzel hareketlerden biri!

central-park-picnic

Solomon R. Guggenheim Museum

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Frank Lloyd Wright’ın tüm eserleri bir rampayı çıkarken ya da inerken görmemizi sağlayacak şekilde tasarladığı, mimarlık tarihi kitaplarına konu olmuş benim de yıllarca görmek istediğim binalar listesinde başı çeken Guggenheim müzesi benim için NY’da ziyaret edilmesi gereken ilk 5 yer arasında. Çok çok güzel! Görmeden gelmeyin bozuşuruz!

The Metropolitan Museum of Art

met-shadow-cizenbayan

Buraya giriş sanki 20 dolarmış gibi lanse edilse de aslında donation based yani ne kadar ödemek istiyorsanız o kadar ‘bağış’ yaparak giriyorsunuz. 20 dolar ‘suggested’ yani önerilen bağış. Ama sizin yeteri kadar bütçeniz yoksa 1 dolar vererek de girebilirsiniz. Müze çok büyük. Dünyanın her yerinden eserler var. Bir kerede gezmek imkansız ve gereksiz. Her bir kanada bir yarım gün ayırarak gezebilirsiniz.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Flatiron District, Union Square, Madison Square Park, NoMad

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Flatiron Building 15-30 derecelik bir açıyla birbirini kesen iki yolun şeklini almış ikonik Flatiron binası

230 Fifth Rooftop Lounge Gökdelenlerin arasından gökdelen manzarası ve güneş batarken güzel kokteyller yudumlamak için

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Ace Hotel New York (NoMad) New York’un en hip otel barlarından 

Pete’s Tavern Yine bir Sex And The City landmark’ı olması dışında New York’un en eski pub’ı olmasıyla da ünlü. İçerideki ‘kimler geldi kimler geçti’ tadındaki ünlü fotoğraflarına inanamayacaksınız… 

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Kahve: Petite Shell (Upper East Side) ve Irving Farm (Upper West Side)

Kahvaltı / Brunch: Jacob’s Pickles (Upper West Side)

Burayı The Story Of Seven için yazmıştım. Oradan quote edebilirim sanırım =)

‘Özellikle hafta sonları gittiğinizde en az bir saat bekleme süresi var. Tavsiyem resepsiyondaki görevlilere isminizi yazdırıp numaranızı verip yakınlardan bir yerden kahvenizi alıp Upper West Side sokaklarını arşınlamanız. Yakınlardaki Colombus Avenue Bit Pazarı veya Amerikan Doğa Tarihi Müzesi (müzeyi baştan sona gezmek için yeterli vaktiniz yoksa bile müzenin yemyeşil bahçesi) bu bekleme süresini keyifli hale getirecek alternatifler. Aman telefonunuzu kontrol etmeyi unutmayın, mesaj geldiğinde yeriniz hazır demek, dönüş yoluna geçip müthiş lezzetlerin hayalini kurmaya başlayın!

Benim için bir brunch klasiği olan Bloody Mary (Menüdeki ismi Bloody B.L.T) Jacob’s Pickles’da başlı başına bir öğün gibi servis ediliyor. Sunumuna da bayıldığım leziz Bloody Mary bardağının üzerinde yarım haşlanmış yumurta, kıtır kıtır bir yaprak marul ve çıtır çıtır bir dilim bacon ile!

Ama tabii ki sadece Bloody Mary ile doymuyoruz (Bloody Mary ile doymak!!!) Brunch menüsündeki, mekana ismini de veren turşulardan ortaya karışık söylenmeli mutlaka!

Mekana kalabalık gidip menüden 3-4 farklı yemek söyleyip bölüşmek de Güney mutfağı geleneğini yaşatmak adına harika bir seçenek. Bir Güney klasiği olan ‘Chicken & Pancakes’in Jacob’s Pickles yorumuna bayılacaksınız. The Coop Platter ise isteğinize göre hazırlanmış yumurta ve küp küp kesilmiş patateslerle ‘kahvaltı’ beklentilerinizi karşılayacak!

Bu mekanı bu kadar sevmemin bir diğer sebebi ise işlerinden çok mutlu oldukları belli olan mükemmel servis elemanları! New York’a yolu düşen Jacob’s Pickles’a mutlaka uğramalı!’

Harlem

iloveharlem-nyc

New York’a gittiğimde evine çöreklendiğim sevgili arkadaşım Berk, çocukluğunun büyük bölümünü robotlarla arkadaşlık ederek geçirmiş, 5th Avenue üzerinde bir yufka dükkanı işleten ve su balesine oldukça meraklı bir yakışıklı. Columbia University’de doktorasını tamamlama arifesindeyken Harlem’deki evinde sık sık kaldım. Harlem harika. Hava sıcaklayınca yangın musluğundan sokağa su fışkırtma şeysi gerçek. Gördüm. Ayrıca 2-3 katlı evlerin önüne sandalye çekip teyple müzik dinlemeü, bul karayı al parayı oynama gibi şeylerin de hepsi kesin bilgi. Sokakta herkese ‘hey’ diye diye yürümesi de pek zevkli. Berk sonra China Town’a taşındı. Son gittiğimde kısa kaldım. Zencilerle kurduğum samimiyeti Çinlilerle kuramadım ne yazık ki. Harlem’i özlüyoruz!

Cafe: Flat Top (Morningside Heights)

bk-jani-bushwickflat-top-harlem-new-york

Hamburgeri leziz, dekorasyonu keyifli, bilgisayarla da çalışabileceğiniz güzel bir cafe. Columbia yolunda. Buralar kendine Harlem demeyi çok sevmiyo, Morningside Heights dio.

Munchies: Insomnia Cookies (Morningside Heights)

insomnia-cookies

tatlı krizine girince onlarca çeşit cookie’ye düşmek isterseniz (hem de yanında sütle) adres insomnia cookies (ayrıca evlere servis de var)

Kahve: Double Dutch Espresso ve Lenox Coffee

Double-Dutch-Espresso-harlem

Bu iki cafenin sahipleri aynıymış. Lenox hafif karanlık, ama aşırı samimi, çalışmak için de uygun. Double Dutch daha yeni, laptopla çalışmak için özel alanı da olan yine samimi tatlı bir kafe.

Cafe: Max Caffe

Max Caffe’de de yine pek çok laptop’uyla çalışan insan görebilirsiniz. Çünkü üniversiteye yakın. Buranın özelliği masa sandalyeden çok 3’lü ve tekli koltuklar olması. Burayı Berk çok seviyor. Bence güzel ama içersi biraz yemek kokabiliyor öğlen saatlerinde.

Klasik: Red Rooster

harlem-red-rooster

Harlem’in en ünlü restoranlarından biri. Southern Kitchen ya da Soul Food deniyor ya da siyahi amerika restoranı :) Güney lezzetleri, bolca kızartma ve genel olarak leziz ama sağlıksız yemekler. Bir de burada canlı müzik de oluyor. Akşamları rezervasyon lazım ana öğlen gidip barda oturup yemeklerin tadına bakabilirsiniz.

harlem-manhattan-red-rooster

Kahve/Cafe: Joe (Morningside Heights)

joes-morningside-heights

Burası da Columbia Üniversitesi’nin içinde yüksek tavanlı boydan boya camlı hızlı internetli ve herkesin istisnasız laptop’la çalıştığı üniversite kantini havasında bir cafe.

Geldik böylelikle bir New York rehberinin sonuna…

Gittikçe yeni mekanlar eklemeye devam. Sizin de önerilerinizi bekliyorum

Yeni başlayanlar için: dünyayı gezme konusunda biraz ilham!

Yeni başlayanlar için: dünyayı gezme konusunda biraz ilham!

gelin kalıpları yıkıp tek başına yola çıkan, dünyayı gezen, tuzu kuru olmadığı halde hayallerini gerçekleştirmenin öyle ya da böyle yolunu bulan, senin benim gibi insanların yol hikayelerinden ilham alalım!

cizenbayan-tulum

Ateşin Yankısı [Yoga Journal]

Ateşin Yankısı [Yoga Journal]

bu yazıda ben bolca new york övmeyi planlıyorum. ama önce bir itirafla başlayayım: amerikayı ya da amerikan kültürünü hiç sevmezdim ben normalde. benzin içen kocaman arabalar, insana kendini ufak ve...

burning-man-yoga-journal-turkiye

YORUMLAR

Şu an hiç yorum yok.

YORUM EKLE

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir