
çok hızlı ve kuvvetli başlamıştı.
dahası hiç beklemiyordum. şok etkisi yarattı. her şeyi bırakıp gitmeye, başka bir kıtada yeniden başlamaya karar verdiğim, radikal bir kafadayken tanıştık. tam anlamıyla neye uğradığımı şaşırdım.
birbirimizi tanımaya zamanımız kalmadan apar topar çok aşık olduk biz. şimdi geri dönüp baktığımda aşk mıydı yoksa yüksek dozda heyecan ve bir takım kimyasal ve hormonların getirdiği bir kafa karışıklığı mıydı diyorum. tanıdığım değil kafamda yarattığım adamla aşk yaşıyordum belki de. daha tanışmaya vaktimiz olmadan aylar ve okyanuslar girdi araya.
acı çok kuvvetli bir his. hayal kırıklıkları, yaşanmamışlıklar, özlem gibi duygular acı veriyor insana ve aşk yerine acıyla besleniyor bazen ilişkiler. o en başta yaşanan, ayakları yerden kesen, bedeni ve zihni uyuşturacak kadar yoğun ve ‘işte bu’ diye hissettiren anların ‘öylesine bir şey’ olması fikri can yakıyor. yaşananın çok özel, en özel olduğuna inanmak istiyor insan. gözler konuşuyor, kalpler anlaşıyor, sözlere gerek kalmıyor. acılar bile kutsal oluyor o an.
mantık değil tutku hatta takıntıyla bağlandık biz de birbirimize. kopamadıkça daha da büyük bir aşk sandık yaşadığımız yanılgıyı.
çok kavgalar, kıskançlıklar, ayrılıklar, haksızlıklar, gözyaşları, upuzun yollar, çöller, okyanuslar, vadiler ve çok aylar sonra öyle kopamadık ki, istanbul’da erguvanların açtığı, serin akşam rüzgarların estiği, günlerin gitgide uzadığı o en tatlı mevsimde, ben atlantik’i çıkardım aradan ve 7 tepeli kaosa geri döndüm.
hissettiği ve inandığının peşinde kıta değiştirmek huyum gibi olmuştu sanki. dünya avucumun içinde, kalbim dünyadan da büyük göğüs kafesimden taşıyordu. birbirine aç iki gönül bir araya gelmişti aylar sonra. o göz açıp kapayıncaya kadar olan yoğun şeyin devamı yaşanacaktı şimdi.
istanbul mutsuz ediyordu bizi ama biz istanbul’un göbeğinde başka bir dünya yarattık kendimize. duvarlarını baştan boyayıp içine kendi içimizi, şimdi bugün hala inanıyorum ki en iyi niyetlerimizi, hayallerimizi koyduğumuz bir yuva yarattık.
daha ben şili’deyken sipariş edilen karyola ve yatakta, 7 ay sonra ülkeye döndüğüm gece, martılar ninni söylerken yorgansız çarşafsız yastıksız el ele ama mutlu uyuduğumuz yuvamız.
geniş, aydınlık salonumuz, onun davulu, müzik aletleri, benim kocaman dünya haritalarım, kitaplarım, dünyanın her yerinden ıvır zıvırlarım ve yazı masam, her köşede fotoğraflarımızla öyle şirin öyle sıcak bir yuva yarattık ki bu sefer de bu yuva fikri bağladı bizi iyice birbirimize.
bir tane de kedimiz oldu hatta sonra. bahçe kapısının önünde her sabah gördüğüm minik siyah yavru, kış gelince bize sokuldukça sokuldu ve sonunda evimizin kızı oldu. sabah kahvaltılar, birbirimize yaptığımız yemekler, ukulele, mangalda balık, terasta yetiştirdiğimiz bitkiler, hamakta keyif, sarılıp film izlemece, kalabalık partiler, şirinlikten yenmiyoruz değil mi?
dışarıdan harika görünen şeyler her zaman da öyle olmuyorlar ama. hayat sana güzel cümlesini her duyduğumda kenara para ayırsam şimdiye zengindim. bu dışarıdan aşırı romantik ve tatlı görünen tablo da aslında çatır çatır çatırdayabiliyor.
benim iş seyahatlerim, seyahatler arası yazı yetiştirme streslerim, ben seyahatteyken patlayan kıskançlık krizleri, günlük ev işleri, kira, çamaşır, bulaşık, yalanlar, kavgalar, hakaretler, daha şiddetli kavgalar, daha çok hayal kırıklığı ve derinleşen yaralar, temeli çok da sağlam olmayan ilişkimizi sallamaya yetti de arttı bile.
o ilk başta, çok kısa sürede, aniden yaşadığın, tutku dolu, yoğun aşkı; çok az tanıdığın biriyle aynı evde yaşadığın uzun bir ilişki haline getirmek için bolca sulandırmak gerekiyor. o saf, konsantre, yoğun aşktan en sonunda oralet gibi tatsız tutsuz bir şey kalıyor geriye. ve bu süreçte yaşanan duyguları, ilk baştaki duyguları yazmazsan onlar da kayboluyor, sonsuzluğa karışıyor.
insan zamanın nasıl geçtiğini ve el ele göz göze başlayan bir şeyin nasıl bu noktaya geldiğini anlamıyor. duygular, olaylara verilen tepkiler o kadar gelip geçici, o kadar anlık ve uçucu ki, bunları kayıt altına almak, geri dönüp bakmak, analiz etmek ve kendine bir adım daha yaklaşmaya yarıyor yazmak.
hayatımı yazarak kazansam da yoğunluktan hayalimdeki düzenli yazma pratiğini hala oturtamadım. hem zaten her zaman duygu ve düşünce dünyamı yazma fırsatım ya da motivasyonum da olmuyor. ve bir de ben çok unutkanım. bu yüzden de ocak ayında her gün 3-5 satır bir şey karalayacağım bir günlük yazmaya başladım. (baya manuel, elle yazılan günlük)
şimdiyi anlatmakla o zamanı anlatmak arasındaki dev farkı da insan yine yazarken anlıyor. o zamanlar gözyaşlarımdan burnumdan nefes alamadığım, kırmızı gözlerle kelimelere sığdıramadığım ayrılıkları şimdi birer basit kelimeymiş gibi yazabilişim de bu yüzden.
ben ayın 2 haftası evden uzakta başka bir ülkede, o “bana güzel” hayatı yaşarken, bir zamanlar aşk yaşadığım adamla aramızdaki mesafe de büyüyor, anlaşmazlıkların üstü alelade kapanıyor özensizce, paranoyalar güveni zedeliyor, tartışmalar erteleniyordu. ben her gittiğimde biz biraz daha uzaklaşıp, iki seyahat arası istanbul’da kalan zamanda toparlamaya gücümüz kalmamış halde buluyorduk kendimizi. ilk başlarda kalpleri fiziksel olarak uzaklaşınca canları acıyan iki aşık çocuk birbirinden bi haber iki ayrı hayat sürer hale geldiler, aynı evde.
yazdığım için biliyorum şimdi, ilk evleri ayırma kararını mart sonunda almışız. hatırlıyorum eşyalarımı kolilemiş, ev bakıyordum. her gece başka bir arkadaşımın kanepesinde ağlıyor ve çok mutsuzdum. o kadar dayanamadım, öyle kopamadım ki ama ondan, eşyalarımı topladığım eve bir daha yerleştim ben bir hafta içinde. ama vakit yoktu işte oturup sorunları çözmeye, ağladık, ayrılmak istemiyoruz dedik, sarıldık, her şey düzeldi sandık, hatta gittik yeni bir yatak başı ve bir kedi daha aldık, sonra ben geldiğim gibi hop başka bir seyahate ve aynı film oynadı yine sinemalarda.
yine seyahat, aynı tartışmalar, daha da açtı aramızı ve istanbul’da günde 2 kere ayrılıp 3 kere barıştığımız bir haftanın sonunda bunun normal bir davranış olmadığına ve artık gerçekten de yolları ayırmamız gerektiğine karar verdik haziran’da. aylardır hiç tanımadığım bir adamla aynı evde yaşamış olduğumu da yine haziran’da fark ettim ben. çok koydu.
ev baktım ben. ayrılmak için ev bakarken bile davulu bu evin neresine kurarız diye düşünürken buldum kendimi. ayrılıp barışma sayımız günde 6’ya çıkmıştı artık ve bu kişisel rekorumuzdu. bir ilişkinin yalama olması ne demekmiş gördüm ve içimden aşk taşarken nasıl bu hale gelmişiz diye şaşırıp, sudan çıkmış balık gibi karada nefes almaya çalışırken bir ev tuttum ben. ayaklarım geri geri gitti. çünkü evi de tutunca tamamen bitecekti işte. kontratı imzalarken bile hala içimdeki küçük kız çocuğu ‘geri dön ve her şeyi düzeltelim’i duymak istedi.
kimse bana geri dön demedi. o gün imzayı atıp eve gelince uzun zamandır yazı ya da blog yazamamış ben facebook’uma şöyle bir not düştüm
“Geçtiğimiz son bir haftada senle karşılaştığımda sana kocaman sarıldıysam, ya da sen sarılıyoruz sanarken ben omzunda hafif hafif ağladıysam teşekkürler arkadaşım. Hakkını ödeyemem. İhtiyacım vardı. Bu ara zor günler geçiriyorum. İnsanlık için küçük kendi hayatım için kocaman bir adım attım. Herşeyimi anlattığım insana öyle herşeyimi anlatamıyorum artık. Neyse ki çocukluğumdan beri yazmak benim terapim. Blogum minik bir tadilatta bu hafta. Burayı azıcık blog gibi kullansam sorun olmaz değil mi? Bugün ilk kez anne babamın çocuğu olarak değil de kendi şahıs şirketimle vize aldım ben. Sora bir de bugün hayatımdaki en uzun vadeli sözü verdim. Öyle romantik bisey değil maalesef. O işleri hala beceremiyorum. Bir senelik kontrat imzalayıp kendi evimi tuttum. İlk bu da. İlk kendi evim. Kutu gibi ama olsun. Ben aslında biraz buruğum. Biraz da heyecanlı, yoksa korku mu o tam kestiremiyorum. Hisler çok yoğun, analiz edemiyorum. O kadar da yoga yapıyorum oysa ki… Ben ki her yeniliğe değişime koşa koşa gitmişim şimdi bu değişim gözümü korkutuyor. Ama mecburum. Hem ben elimde olsa hiç büyümezdim ki. Yıllarca da direndim. 30’a 1.5 kala hayat bir gün böyle kolumdan tutup büyü bakalım diyecekmiş bana. Bir süredir ruh hali ve ev arama telaşından işleri sallamıştım birazcık. Kafam almıyordu. Şimdi onlara sımsıkı sarılma vakti. Ama öncesinde yapılacak 3 şey var: yunanistanda süper eğlenceli geçecek bir düğün, sonra Glastonbury ve döner dönmez de yeni eve taşınma. Sonra işleri toparlayacağım. Yalnız kalmaktan korkuyorum dedikçe elimi tutan arayıp soran zorla evden çıkaran canım arkadaşlarım var iyi ki. Biraz gözyaşı kalbi temizler hem belki.”
bu nota hiç tahmin etmediğim şekilde öyle yüreklendirici cevaplar geldi ki inanılmaz mutlu oldum. hatta arayanlar oldu. attığım o kocaman adımda, en çok da yalnız kalmaktan korkuyordum ve yakın uzak olsun farketmez kalbi güzel insanlar sayesinde korkularımın yersiz olduğunu anladım.
evi tutunca iş resmiyet kazandı tabii. son 1.5 seneye dönüp bakınca çöküşünü gördüğüm büyük aşkın melankolisi sardı bu defa. resmen ayrıydık, üstelik aynı evde, o yatakta ben kanepede, bazen sessiz içime bazen de hüngür hüngür ağladım, biten aşkın yasını tuttum.
çok geçmedi yine kendimi yollara vurdum. çiler’le mehmet’in rodos’taki düğününde, en yakınlarım arasında manik-depresif arası gidip gelen 3 gece 4 gün geçirdim. çok sevdiğim iki arkadaşım evleniyor, benim dışımda neredeyse herkes çift ve öyle gelir ya insana herkes çok mutlu bir ben mutsuzum gibi bir ruh hali.
kendimi sorguladım bolca, ben neden beceremiyorum bu ilişki olaylarını, sorun bende mi diye? sorgulamaktan çok yargıladım hatta. acımadım kendime. acımam.
ama bir yandan çok eğlendim, bu yollardan geçmiş her biri bilge kadınlar hayat tecrübelerini anlattı ben dinledim, iyi yapıyorsun dediler hepsi, hayatının en güzel dönemi başlıyor, doğru söylüyorlardı biliyordum ama kendime söz dinletemiyordum, ‘neydi bir arada tutan şey ikimizi, birleştiren neydi ellerimizi’ dedi derya abi, ben ağladım, sabahları uyanınca ilk birkaç saniye içinde gelen elif şuan rodostasın ve yakın zamanda sevgilinden ayrılıp taşınma kararını aldın farkındalığı da ağlattı. her ağladığımda sarılabileceğim bir dostum hemen yanıbaşımda, rodos’tan dönerken uçakta ocak ayından beri yazdığım günlüğümü açtım ve okumaya başladım.
yazmasam farkında olamayacağım bir gerçekle yüzleştim dönüş yolunda o günlüğü okurken ben ve aydınlandım.
günlüğe göre ocak ayından (ama aslında kim bilir ne zamandan beri) istisnasız 3 günde bir kavga edip küsmüş, ayrı yatmış, birbirimize trip atmışız biz. beklentiler dağ, dağlar yol olmuş iki kalp arasında. mesafe açıldıkça birbirimizin sesini duyamaz olmuşuz. içimiz küsmüş. gücümüz kalmamış tutunmaya. uzaya roket yollar gibi dev bir aşkla başlayan ilişkinin sönük anısı kalmış içimizde. biz yer çekimsiz alanımızı bulamamışız, hesaplar tutmamış. iki günde bir kavgadan bunalıp ‘ben artık ayrılmak istiyorum’ notlarını da ben yazmışım o günlüğe başkası değil. e istediğin oldu bu göz yaşları niye elif?
ne iyi geldi şimdi okumak. durdum düşündüm, ne için ağlıyorsun dedim. sil bak göz yaşını. olmuyor işte, sen farketmeden aylarca sürünmüş yerde. ilişkinin anısına saygı duyup bitirmek boynumuzun borcu olmuş artık, o derece.
duygular çok aldatıcı, duygular yanıltıcı. duygulara teslim olma onları izle diyor hep yoga hocaları, şimdi anladım. şu an biten aşkımın yasını tutarken ben, acı öyle güçlü ki o yaşadığım kalp kırıklıklarını, öfkeleri unutmuş gibi her şey düzelsin, ayrılmayalım istiyor içten içe. halbuki mümkün değil. ilişki sakat doğmuş bir kere. kavgasız gün geçmemiş. düzelmiyor. enerjisi emilen, birbirinden ayrı düşmüş iki insan var resimde. mutlu değiller abidin.
sonra uçaktan indim, eski evime geldim, hani şu bizim olan ve odalarında ışık yüzen bir zamanlar. gördüğüm manzara tam bir bekar evi. çocukların kumu bile temizlenmemiş, banyoda kesif bir amonyak kokusu. o an dank etti, ne işim var benim burada dedim. fazla bile kaldım. içten içe hep biliyordum da, daha da ikna oldum, ben doğru kararı verdim. uzun zamandır sulandırılmış halini bile hissetmediğim o aşk, uzak bir anıydı artık ve 1.5 yıl sonra yolunda gitmeyen şeyleri düzeltmeye, olmayanı oldurmaya çalışmaya yetmiyordu işte. içim yana yana attığım o imza çok da hayırlı bir iş için oldu!
şimdi önce glastonbury’ye gideceğim, döner dönmez de pılımı pırtımı alıp kutu gibi yeni evime yerleşeceğim. belki yalnız uyuduğum bazı geceler birkaç damla göz yaşı da dökerim. olsun, ağlamak güzeldir. tortuları gidince derinlerdeki hisler daha berrak çıkar belki ortaya ve kalbimin sesini daha net duyarım o zaman. sonrası berrak, sonrası ferah. merhaba yeni hayat!
(ne fotoğraflar buldum yazarken, bu yazıya koymaya kıyamadım, ağladım azcık… Birlikteyken beceremedik ama ayrı ayrı ikimiz de çok mutlu oluruz inşallah)
mutluluğun formülü bu olabilir mi?
mutluluğun formülü bu olabilir mi?
çok hızlı ve kuvvetli başlamıştı. dahası hiç beklemiyordum. şok etkisi yarattı. her şeyi bırakıp gitmeye, başka bir kıtada yeniden başlamaya karar verdiğim, radikal bir kafadayken tanıştık. tam anlamıyla neye uğradığımı...

belki de bu bir sınavdır: berlin’de telefonumu nasıl çaldırdım
belki de bu bir sınavdır: berlin’de telefonumu nasıl çaldırdım
çok hızlı ve kuvvetli başlamıştı. dahası hiç beklemiyordum. şok etkisi yarattı. her şeyi bırakıp gitmeye, başka bir kıtada yeniden başlamaya karar verdiğim, radikal bir kafadayken tanıştık. tam anlamıyla neye uğradığımı...

YORUMLAR
Resmen benim yaşadığım,yaşarken kendime kızdığım, neye kapıldım gidiyorum diye sürekli kendimi sorguladığım, kavgalardan sonra ayrılığı asla düşünmeyip boş boş tavanı izlediğim günler aklıma geldi. Benim hikayemde önce kalpler ayrıldı birbirinden, ikimiz de dile getirmedik. Sonra sürekli huzursuz geçen günlerin gecesi hiç konuşmadan geçti. Her şeye tamam dedim, hiç bitmez diye düşündüm, “yokken bile var” dı benim için. En sonunda birbirimiz için alışkanlıktan ibaret olduğumuzu itiraf edince şehirler de ayrıldı. Bizden hiçbir şey kalmadı artık. Yan yana olduğumuz zamanlarda güzeldi her şey olsun, hiç pişman olmadım. Yatağa çapraz atlayıp tepine tepine ağladığım günler dışında tabi…
Sindire sindire okudum yazdıklarınızı. Ve bütün içtenliğimle, iyi niyetimle söylüyorum… Yeni hayatınız size hep güzellikler getirsin.
Elif, o kadar çok şey söylemek istiyorum ki.
Sadece bir şarkı paylaşacağım seninle;
https://www.youtube.com/watch?v=h0NJvCg6S-A
Hayat sana, Oğuz’a, hepimize çok güzel fırsatlar çıkarsın.
aşk, yerinde saymayı seven insanların en büyük hobisidir. hep bunu savundum, savunmaya da devam edeceğim. idealist, yenilikçi, sürekli daha iyisini isteyen insanda emanet durur o duygu. köreltir, dikkat dağıtır, 10 adım geriye savurur. sev. sev ama aşık olma. bırak pucca okuyan, plazada çalışan, starbucks’ta yanlış sipariş gelince “uff grzkllr” diyen ortadoğu kardashian’ları aşık olsun. sen olma. sen sürekli koş. buen viaje.
ben bunu bir ayrılık saymıyorum
bir buluşma sonrası
yeni bir buluşma için
merhaba demek için
hoşçakal.
demiş Murathan Mungan
Her şey gönlünce olsun.
Insanlarin ayni seyleri hissediyo olmasi ne tuhaf her satirda yok artik bu da mi ayni dedim evet cok aciyo bi turlu kabuk baglamiyo nedense hep kanamakli ne zaman gecer ya da gecer mi kimbilir her cumlesi beni cesaretlendirdi o yuzden tesekkur etmek istiyor super olmus yazmak size yakisiyor yureginize saglik
Insanlarin ayni seyleri hissediyo olmasi ne tuhaf her satirda yok artik bu da mi ayni dedim evet cok aciyo bi turlu kabuk baglamiyo nedense hep kanamakli ne zaman gecer ya da gecer mi kimbilir her cumlesi beni cesaretlendirdi o yuzden tesekkur etmek istiyorum super olmus yazmak size yakisiyor yureginize saglik
Kedin kedime çok benziyo diye geldim ya buraya. Ne göreyim bir de. Kahrolsun seni ağlatan ya kıyılır mı sana hiç :(
https://www.youtube.com/watch?v=FchUNFdDgsU
Seninle hiç tanışmadık.Yazdıklarınla, gördüklerinle biliyorum seni. Senin gözünle görüyorum dünyayı. Belki hayatımızın hiç bir döneminde karşılaşmayacağız bile. Ama çok gariptirki bir şekilde rüyama girmeyi başardın. Herşey iyi olacak, iyi olmuştu. Oturup uzun uzun sohbet etmiştik. Sen akıl verdin, ben akıl verdim. Yaşadığın her kopuş, her gidiş yeni bişeye açılıyor ve bu sirkülasyon hiç bitmiyor Elif. Şu dünyadaki varoluşumuz bile başka bir dünyadan kopuşumuzdu aslında.
Üzülme diyemez kimse sana. O evin kapısını kapattığında, kendinle baş başa kaldığında hiç birimiz yanında olamayabiliriz belki. Çünkü ‘sudan çıkmışa dönmek’ böyle bişey. Ama çoğumuz yaşadık bunu. Güçlü kadınlarız, ayaklarımızın üzerinde durmaya çalışan kadınlarız. Ve bunun bedelini çoğu zaman ilişkilerimizle ödüyoruz. Onunla ilişkin başladığında bir takipçi olarak üzülmüş bile sayılabilirim. Seni çooook uzun zamandır biliyorum. İnan bana birazda ‘oh be sonunda’ dedim. İnsanları birbirine yakıştırmayı çok severim :) Elinden tutup seninle binlerce mecaraya atılabilecek o insan bir yerlerde. Yakın zamanda koşup ‘Yetttim be Elifim’ diyecek. Ayrıca her ne olursa olsun bir yerde çok şanslısın. Bunu sakın unutma! Biz varız…
Eve mi taşınacaksın? Yaz bize, her yerde toplanır gelir, hep birlikte taşırız eşyalarını. Birimiz kurabiye getirir, birimiz kedinin kumunu değiştirir. Seni takip eden onca insan inan senin hayatında. Biz hep seni seviyoruz. Senin yanındayız. Böyle paylaşımların ‘ İşte bizim Elif’imiz, bizim arkadaşımız’ dedirttiriyor. Seni seven insanları hiç unutma. Hep yaz bize :) Biz burdayız. Seni çok seviyoruz.
İyiki varsın, var ol…. Herşey dilediğince, harika olacak. 1,5 yıldır o yüzündeki garip cool soğuk gülümse yerini gerçek yaz güneşi gibi gülümsemelere bırakacak eminim. :)
Not : Çok uzun ve acıklı yazdım ama olsun, umarım yollarımız kesişir :)
bazen hiç tanımadığın birini uzaktan sevdiğin ve anladığın zaman onu hissetmeye başlarsın ya… seni yıllardır okumanın verdiği bir hissetme duygusu bu bendeki. ki alıcılarım çok açıktır, aynı dönemlerde aynı cam kırıkları benim de bir tarafıma batarken senin severek okuduğum yazıların yavaş yavaş özel hayat ekseninden sapıyordu. çok benzer şeyleri aynı dönemde yaşıyor oluşumuzdan, hele de senin gibi birinden -havuza ilkkez bombalama atlayarak yüzme öğrenen çocuk ruhlu biri olduğunu tahmin ettiğimden- cesaret almak istiyordum. fakat neden yazmıyordun artık? bunu iyiye yoramadım. ben de unutkanım ve bu sebeple olayların bana hissettirdiklerini unutmamak için hep yazarım. fakat bazen duygular öyle acı verir ki kaleme alınamaz bir türlü, onu da çok iyi bilirim. senin bu eksen sapmanı bu sebeple uzaktan uzağa da olsa hissettiğimi düşünüyorum.
bu hikayede en önemlisi insanın istediğini yapmasıdır, yapabilmesidir, başarı yada başarısızlık, mutluluk veyahut mutsuzluk getirebilir, ama daha mühimi sen istediğin gibi yapmışsındır. ve bu dünyada çokça insanın sahip olamadığı o özgür hâldir, istediğin bir şeyi yapabilme. seni tebrik ediyorum güzelbayan, sen cesur bir kadınsın, sevgi dolu belki de manyak bir kadınsın. nasıl olduğunun pek de bir önemi yok, dünya senin avcunun içinde güzelbayan, aşk ve sevgi birbirini olduğu gibi seven 2 insanda tezahür eder ve hiç de filmlerdeki gibi değildir, seni böyle sevecek ve senin de böyle seveceğin biri için tüm bu yaşananlar. en azından ozamana kadar kendine iyi davran. =)
Öldürmeyen acı güçlendirir be Elif.. Hangimiz yaşamadık ki bunları. Ama sen yalnız değilsin bu kadar insan var yanında fiilen olmasa bile mânen yanındayız, yanındalar. Ağlamak dünyanın en güzel şeylerinden, aşk da, aşk acısı da öyle. Velhâsıl sen hep mutlu ol güzel insan..
ya ahaha yapmayın böyle şeyler arkadaşlar, çoluk çocuk okuyor bunları yanlış anlayacak. yukarıda anlattığın kadınla zerre alakası olmayan bir birey olarak aşkı sonuna kadar savunurum.ha olabilirdim de o ayrı konu, bunu söylüyorum çünkü yaptığınız saçma sapan genelleme üzerinden gidip tezinizi biraz daha çürütmek istiyorum. aşk cesarettir en başta; dünyayı değiştirme gücü verir insana. dağları deldirir. denizleri aştırır. yukarıda okuduğumuz ise sadece biz insanoğlunun biten aşkı bitiremeyişinden ileri gelen olaylar bütünü. sorun aşkta değil yani sorun sonsuz aşk algımızda.
aşk bi gün surer, biz naparız o günü hatırlayıp on gün daha o bitmiş aşkı sürdürmeye çalışırız. hani belki o bi gün gibi olur yine diye. hiç de olmaz. hep daha kötüye gider. olsun biz gene de inat ederiz. O LA CAK !
hem uzun ilişki önemlidir. lisede çok sevgili değiştiren kızlara hep orospu dediler. ölsün tüm gerizekalı toplumsal algılarımız.
bu arada; elif sen çok tatlısın. hem boşver, mutluluk o kararsızlık halinden çıkıp bi karar verebilmekte aslında. sonrasını hayat önüne sen istemesen de koyuyor zaten. hem bir de asla’lar falan hep sıkıntı; geçen sene ben de çok aşık olduğum bi senelik ilişkimi bitirmeye karar verdim. gece gündüz ağlamalı, yemek yememeli günler birbirini izledi. 12 kilo verdim. gastrit oldum. bu süreç bana çok şey öğretti bu arada hiç pişman değilim. çünkü sürekli olarak kendimi sorguladım. sorgulamayı uzaklarda yapmayı çok severim. bol bol seyahat ettim. ne istiyordum. ne bekliyordum. derdim neydi. bi ay sürdü maksimum rahatladım. derdim çok basitti aslında. sakinleşince anlamıştım. sonra bir şey oldu ve ona neden o kadar aşık olduğumu hatırladım. seks güzeldi. aşk bundan ibaretti ve bitmişti. yani belki tam bitmemişti de o kadar da heyecanlanmıyordum artık. sonra ama hayatımdaki en önemli insan olduğunu, en çok konuşabildiğim her şeyi paylaşabildiğim hatta ve hatta hayran olduğum bir adam olduğunu da hatırladım. aşk kalmıyordu belki ama sevgi vardı. o kargaşada unutmuşum meğer. o da muhtemelen benzer şeyler hatırladı ve geri döndü. şimdi kavgasız, özgür bir ilişkimiz var. arkadaşız.
demek istediğim. hayat çok acayip. çok düşünmicen. :)
Elifcim ne güzel yazmışsın, yüreğine ve cesaretine hayran kaldım. Aynı dönemlerden geçen biri olarak şunu söyleyebilirim ki her ayrılık ve her ilişki bizi daha üst boyuta taşıyor çünkü deneyim kazanıyoruz. Aradan zaman geçince acıların küllendikçe bunu daha iyi anlayacaksın. Terketmek veya terkedilmek yok böyle ilişkilerde. Bitişler ve başlangıçlar var. Unutma seni öldürmeyen şey güçlendirir ,klişe bir cümle de olsa doğru. Yaşadıklarımdan yanıma ne kar kaldı diye düşün. Her ilişki kendimizle yüzleşmek için iyi bir fırsat. Neden kıskandım, neden öfkelendim. aslında senin sevgilin senin bir yüzündü, bunu unutma. Allah hayatımıza soktuğu kişileri kendimizle yüzleştirmek için sokuyor. O da senin bir yüzündü, yüzleşmen gereken…
http://gossipguyistanbul.blogspot.com.tr/
çok güzel bir yazı olmuş tebrikler
Elif, henuz okudum ama icim ezildi. severek takip ettigim ciftler boyle ayriliklara dusunce icim hep burkulur. hakkinda hayirlisi buymus demekten baska ne denir bilmiyorum. gozlerim dolu dolu. o kadar cok soylemek istiyorum ki suan ama dugumleniyor bogazimda. tek bildigim, herkese toz pembe gorunen seylerin ardinda hep bi aci barindiriyoruz. umarim hayatinin geri kalaninda oldugun gibi kabullenen, yapmak istedigin seylerden rahatsizlik duymayan bir insan cikar karsina. sen hep mutlu ol, yanindayiz! opuyorum.