cizenbayan » Festivaller http://www.cizenbayan.com müzik, seyahat, lifestyle, festivaller, yeni keşifler Sun, 22 Mar 2015 21:00:40 +0000 tr-TR hourly 1 http://wordpress.org/?v=4.1.1 AKBANK CAZ FESTİVALİ’NİN ARDINDAN http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/akbank-caz-festivalinin-ardindan/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/akbank-caz-festivalinin-ardindan/#comments Mon, 03 Nov 2014 23:06:00 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=4605 Bu sene 24.’sü gerçekleşen Akbank Caz Festivali ile müzik dolu bir 10 gün geride kaldı. Neredeyse her akşam bir konsere gittiğim hafta boyunca farklı müzik tarzlarıyla iç içe oldum.

Festival maratonuma geçtiğimiz Çarşamba akşamı Sabancı Müzesi ile aynı kompleks içinde yer alan, akustik ve görsel olarak çok başarılı bir venue olan The Seed’in insana kendini New Orleans’da bir blues klübünde hissettiren atmosferinde, soul ve popla cazı harmanlayan China Moses konseri ile başladım.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Sahneye çıkar çıkmaz anlattığı hikayeler ile seyirciyle samimi bir ilişki kuran müzisyen, yalnızca muhteşem sesi ve beraberindeki yetenekli müzisyenlerle değil enerjisi ve bir stand up komedyenini aratmayacak hikaye anlatma becerisiyle de büyüledi. Sempatik müzisyenin seyirci arasında dolaşıp herkese şarkı söylettiği, kendi şarkılarının yanısıra klasik caz şarkılarını da cover’ladığı çok keyifli konseriyle festivale süper bir başlangıç yapmış oldum.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Bu muhteşem başlangıçtan sonra Cumartesi akşamı iki performans dinlemek üzere Cemal Reşit Rey’deydim. Geleneksel müziğin çağdaş yorumlanmaları üzerine çalışmalar yürüten neyzen Kudsi Ergüner’in, Alman caz piyanisti Michael Wollny ve perküsyonist Hamdi Akatay eşliğinde sergilediği, caz ile sufi müzisiğinin buluştuğu performans, enstrümana kurulan hakimiyetin doğurduğu rahatlık ile bolca doğaçlama içeriyordu ve oldukça deneyseldi. Sonrasında biltleri haftalar öncesinden sold out olan Ibrahim Maalouf vardı bu kez:

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Sahnede yerinde duramayan, orkestra şefi gibi tüm ekibi yöneten trompet virtüözü, yaptığı işe o kadar aşık ki bis’e gerek bırakmadan, sık sık hard rock sularında yüzdüğü 2.5 saatlik bir performans sergileyen ekibiyle adeta sahneden inmek istemedi. Illusions albümünden bestelerle giriş yaptığı konserin ilk yarısından sonra mikrofonu eline alıp son derece sempatik ve esprili bir dille seyirciyle uzun uzun konuşan hatta sohbet eden Ibrahim Maalouf‘un ekibi de kendi kadar enerjik.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Ibrahim Maalouf, iç savaş sonrası Beirut’a gittiğinde, kulağında Led Zeppelin, şehrin harabeleri arasında gezerken bestelediği Beirut’un melodisini seyirciye söylettikten sonra, bizleri tüyleri diken diken eden bir performansla başbaşa bıraktı.

Tam bitti derken yeniden başlayan, şaşırtan, eğlendiren, coşturan, muhteşem bir konser izledik.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Henüz bu 3 konserin büyüsünden çıkamamışken bir Pazartesi akşamı ne kadar iyi geçirilebilir ki sorusunun cevabını Taksim’deki Akbank Sanat binasının çok amaçlı salonunda buldum. Hollandalı Zapp4, klasik birer rock şarkısından ziyade birer senfoni gibi bestelenen Radiohead şarkılarını sadece yaylı sazlarla yorumladılar. You And Whose Army, How To Disappear Completely, Exit Music, Paranoid Android, The Eraser (Thom Yorke) ve We Suck Young Blood gibi şarkıları ilk başta klasik gibi görünse de ilerleyen dakikalarında bir kemandan ya da kontrbastan çıkacağını hayal etmediğimiz sesler üreterek kendi yorumlarıyla çaldılar. Özellikle elektronik alt yapılı şarkılarda benzer sesler üretebilmek için kullandıkları teknikler yaratıcı, cesur ve hatta biraz da çılgındı. Tam da eserlerini yorumladıkları Radiohead gibi. Radiohead ve klasik müzik fan’larını zevkten dört köşe eden bir konserdi.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Benim için konsersiz geçen bir akşamdan sonra Cumhuriyet Bayramı gecesi, festival mekanları arasında yer aldığı için çok mutlu olduğum Babylon’da, pop ve r&b sularında yüzen bir performansla Jose James sahne aldı. Perşembe gecesi ise Türkiye’de kocaman bir hayran kitlesi olan Jamie Cullum, Zorlu Center PSM’nin kocaman salonunda bile ‘samimi’ bir konser vermeye hazırlanıyordu.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Jamie Cullum o kadar kıpır kıpır, enerjik ve sempatik ki, sadece müzisyen olarak değil, şovmen olarak da doğaçlamaya yatkın bir karakter. Sahneden herkese her şeye yetişiyor. I love you bağıran fan’larına bir yandan piyano çalarken şarkı arasında I love you too diye cevap veriyor.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Oturan seyirci onun enerjisine uymuyor. Atom karınca Jamie, piyasonun üstüne çıkıyor, seyircilerin arasına iniyor, hayranlarına sarılıyor, bol bol imza dağıtıyor. Hadi oturmayın diyerek seyircileri sahne önüne davet ettiği, seyirciyi alkışla ve mırıldanmalarla konsere dahil ettiği için enerji hep inanılmaz yüksekti.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Seyircilerin arasında piyano çalmayı bilen var mı diye oldukça esprili, doğaçlama bir şarkı söylemeye başladığında, seyircilerin arasından bir çocuk sahneye çıktı, Jamie’nin kulağına davul çaldığını söyledi. Jamie piyano çalıp şarkı söylerken çocuk da davul çaldı. Yalnız o kadar iyi çaldı ki çoğumuz bunun bir mizansen olduğuna ikna olduk. Yine de sadece piyanosunu çalıp gitmek yerine konsere heyecan getiren bu hareketleri hepimiz çok sevdik.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Rihanna’nın Please Don’t Stop The Music şarkısının kendi cover versiyonunu çalarken arada Shine Bright Like A Diamond’un sözlerini söyleyerek seyircileri çok güldürdü. Daha sonra piyano çalmayı bırakıp piyanonun üstünde elleriyle ritim çalarak Rihanna’nın başka şarkılarını mırıldanarak popüler şarkıların da yer aldığı bir potpuri yaparak çok büyük alkış topladı.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Son şarkısından sonra dakikalarca alkışlandı. Bis’teyse istanbul için doğaçlama bir şarkı besteledi. Tek kelimeyle muhteşem bir performanstı. Jamie Cullum Zorlu Center PSM’de adeta konser verme dersi verdi.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Cuma akşamı Babylon’da Brezilya doğumlu Alman şarkıcı Dillon ile devam eden caz festivalinde şehrin farklı farklı venue’lerinden içinde caz barındıran farklı tınılar yükselmeye, farklı janralar birbirleriyle harmanlanmaya devam ediyordu. Elektronik alt yapı üzerine klavye ile şarkılarını çalıp söyleyen Dillon konserlerinde gotik denebilecek karanlık bir atmosfer yaratmak için ters ışık ve bolca sis kullanıyor, bu atmosferi siyah tül kıyafetleriyle de destekliyor. Bu seyirciyle minimum etkileşim, maksimum müzik hali benim müzisyen – seyirci arasında özel bir bağ kurulmasını sağlayan bir Babylon konserinden beklentimi karşılamıyor elbet ama bu hafta caz festivali, her şeye açığız :)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Cumartesi akşamı benim festival maratonumun son konseri için, Maslak VW Arena’dayız. Burası geçen sene açılan Black Box aslında, ismi değişmiş, durum bu. Bağımsız bir müzisyen olan Chet Faker konseri aslında Babylon’da gerçekleşecekti. Aşağı yukarı 500 kişi kapasiteli mekanın biletleri çıkar çıkmaz tükenince organizatörler konseri işte bu tribünleriyle beraber 6000 kişi kapasiteli mekana aldılar. Konserin yeni ve kat kat daha büyük mekandaki ‘ayakta’ kategorisindeki biletleri de tükenince bu duruma bizim kadar ilk arena konserini veren Avustralyalı bağımsız müzisyen Chet Faker da şaşırdı.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

VW Arenayı sık sık dev bir gece kulübüne dönüştüren, elektronik performansı sırasında sık sık seyirciye teşekkür etti. Konserime bilet alan sizin gibi insanlar sayesinde hiçbir plak şirketiyle anlaşma imzalamama gerek kalmıyor dedi. Romantik şarkılarında seyircilerin telefon ışıklarıyla yarattığı manzara görülmeye değerdi. Bis için muazzam bir gürültü çıkaran hayranlarını kırmayan Chet Faker 3 şarkı daha söyledi ve sonra gece after party ile devam etti.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

İstanbul gibi onlarca farklı kültürün bir puzzle gibi birbirini tamamladığı bir şehrin, bazen sürtüşen ama yolunu bulan akışına; karakterindeki bol doğaçlama ve ses zenginliği sebebiyle çok uyan caz, bu 10 gün boyunca ne kadar farklı kimliğe bürünebileceğini, yeniliklere ne kadar açık olduğunu, farklılığın aslında zenginlik olduğunu gösterdi bize. İstanbul’a daha çok yakışan bir müzik türü olabilir miydi acaba? Bunca farklı tınıyla irili ufaklı konser salonlarında harika bir 10 gün geçirdim! Ben şehrin caz halini çok sevdim!

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/akbank-caz-festivalinin-ardindan/feed/ 0
24. Akbank Caz Festivali’nde dikkat çeken isimler http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/akbank-caz-festivalinde-dikkat-ceken-isimler/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/akbank-caz-festivalinde-dikkat-ceken-isimler/#comments Mon, 20 Oct 2014 14:03:53 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=4533 Henüz 3 yaşımda olduğum 1990 yılından bu yana Türkiye’nin en uzun soluklu festivallerinden biri olan Akbank Caz Festivali’nin bu sene 24.’sü gerçekleştirilecek. Bu seneki line-up’ta caz’ı farklı janrlarla ustaca sentezleyen, yenilikçi, yaratıcı ve yıldız isimler ön plana çıkıyor. Sadece konserlerle değil, panellerle, workshop’larla dolu, hatta Kampüste Caz ile lise ve üniversite öğrencilerini cazla tanıştıran, bu vesileyle İstanbul dışına da çıkan bir programı var. 23 Ekim’den 2 Kasım’a kadar sürecek 24. Akbank Caz Festivali’nde dinleyeceğim isimlerden kendime bir takvim çıkardım. Sizinle de paylaşmak isterim:

23 EKİM Perşembe : China Moses @ The Seed

Konser başlama saati: 20:00 Biletler: 100 TL

China Moses, ünlü caz vokalisti Dee Dee Bridgewater’ın kızı ve müzik kariyerine genç yaşta başlamış çok yetenekli bir caz solisti, söz yazarı ve prodüktör olması dışında pozitif kişiliği, enerjik, eğlenceli sahne performansıyla öne çıkıyor.

china moses

Fransa’da büyüyen Amerikalı sanatçı ilk albüm anlaşmasını imzaladığında 15 yaşındaymış. Radyo ve televizyonda programlar sunmuş, kendi prodüksiyon şirketini kurmuş, bir yandan UNESCO ortaklığında yardım kampanyaları da yürüten on parmağında on marifet bir insan. Diskografisinde 5 albüm bulunan kişisel projesi dışında hip-hop ve funk müziği de seven China Moses aynı zamanda Alarash aldı bir rock grubunun solistliğini de yapıyor.

Ben Caz Festivali’nin açılışını 23 Ekim gecesi saat 20:00’de The Seed’de China Moses konseri ile yapacağım. Kendisini henüz tanımayanlara tanışmak için güzel bir vesile:

25 EKİM CUMARTESİ: Nefes duo KUDSİ Ergüner+ Michael Wollny feat. HAMDİ Akatay @ Cemal REŞİT Rey Konser Salonu

Konser başlama saati: 18:00 Biletler: 25 – 65 TL arasında değişiyor

michael wollny-kudsi-erguner

Kudsi Ergüner’in “nefes”iyle caz enstrümanları arasında kendine yer bulan ney; bu topraklardan doğan ve Batılıların yüzyıllardır hayranlıkla öğrenmeye çalıştıklarını tasavvuf kültürüne ait tınılarla caza mistik bir hava katıyor. Yalnızca Osmanlı değil dünyadan geleneksel müziklerin de çağdaş yorumlanmaları üzerine çalışmalar yürüten, Tasavvuf müziğin sükunet ve ağırbaşlılığını ise daima kalıplarından taşan caz enerjisiyle harmanlayıp dünyaya tanıtan önemli bir müzisyen olan Kudsi Ergüner’e Alman caz piyanisti Michael Wollny ve perküsyonist Hamdi Akatay’ın eşlik edeceği bu Doğu Batı flörtünün izlemeye değer bir performans olacağından şüphem yok.

25 EKİM CUMARTESİ: Ibrahim Maalouf @ Cemal REŞİT Rey Konser Salonu

Konser başlama saati: 20:30 Biletler: Tükendi

Beyrut’lu ünlü yazar Amin Maalouf’un yeğeni olan Ibrahim Maalouf çağdaş caz müziğin en ilham verici isimlerinden. Pop, soul, hip-hop, rock ve elektro ve caz tarzları harmanlayan yetenekli trompetçi, kendine has tekniği, doğaçlama kabiliyeti ve özgün tarzı ile caz dünyasının sınırlarını yeniden keşfediyor, hayranlarından oluşan grup ise her geçen gün kalabalıklaşıyor.
Ibrahim Maalouf2
25 Ekim’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşecek Ibrahim Maalouf konserinin biletleri tükenmiş durumca. Hayranlarının ellerini çabuk tutup bilet aldıklarına eminim. Kendisiyle yeni tanışanları ve acele edip bilet almadığı için pişman olanları Illusions isimli muhteşem şarkıyla başbaşa bırakmak istiyorum.

27 EKİM PAZARTESİ: Zapp4 @ Akbank Sanat

Konser başlama saati: 19:00 Biletler: Öğrenci 15 – Tam 25 TL

Anjo Clement

Çağımızın en üretken ve orijinal grupları arasında kabul edilen Radiohead pek çok başka müzisyene ilham vermiş, pek çok caz müsizyeni İngiliz grubun bol katmanlı bestelerini caz dünyasına da taşımıştır. We Suck Young Blood – A Radiohead Songbook isimli albümlerinde grubun en ilham verici bestelerine yer veren Hollandalı yaylı sazlar dörtüsü Zapp4, bu şarkıları yalnızca yaylı sazlarla yeniden yorumlayarak öne çıkıyorlar.

29 EKİM Çarşamba: Jose James @ Babylon

Konser başlama saati: 21:30 Biletler: Öğrenci 30 – Tam 50  TL

Jose James1
Çocuk yaşta radyo kanalları arasında gezinirken keşfettiği cazı, hip-hop, soul, pop ve elektronik müzik ile birleştiren José James, hip-hop jenerasyonunun en önemli caz solistlerinden biri kabul ediliyor. Dünyaya önemli müzisyenler katmış The New School for Jazz and Contemporary Music mezunu, Caz dünyasının Cannes’ı kabul edilen L’Académie du Jazz Grand Prix’de en iyi vokal albümü ödülünü alan, bu yeteneği ile modern cazı kendi cenerasyonunun popüler müziğine ustalıkla harmanlayan ve sevdiren Jose James’in performansı caz festivalinin en çok beklenenleri arasında.

30 EKİM Perşembe: Jamie Cullum @ Zorlu Center PSM

Konser başlama saati: 20:30  Biletler:  70 – 190 TL arasında değişiyor

_Jamie Cullum3
Kariyerine; aralarında Grammy, Altın Küre, BRIT ve GQ Yılın Müzik Adaamı ödülleri de olan sayısız ödül sığdıran genç şarkıcı, söz yazarı ve piyanist Jammie Cullum, dünya çapında on milyondan fazla satan toplam altı albümünde, kendi övgü alan besteleri yanında Frank Sinatra’dan Radiohead’e, Jeff Buckley’dan Rihanna’ya kadar kült olmuş sanatçıların eserlerini yorumluyor. Sempatik tavırları ve enerjisiyle ülkemizde de çok sevilen Jamie Cullum’ın klasik caz’ı melodik pop ve rock ile birleştiren performansı festivalde kaçırılmaması gerekenler arasında.

31 EKİM Cuma: Dillon @ Babylon

Konser başlama saati: 22:00 Biletler: Öğrenci 25 – Tam 40 TL

Dillon4

Brezilya doğumlu Alman şarkıcı, söz yazarı ve piyanist Dillon, çoğu zaman çağdaş alternatif müziğinin en önemli kadın vokalleri Björk ve Feist ile karşılaştırılan yorumuyla yeni çıkış yapan ve gelecek vaad eden sanatçılar arasında gösteriliyor. Janrların birbirine geçtiği günümüzde pop, elektronik ve caz denebilecek sound’ların deneysel sentezi olarak adlandırabileceğimiz performanslarının melankolik ve ruha dokunan bir yönü var.

1 Kasım CUMARTESİ: Chet Faker @ Black Box

Konser başlama saati: 23:00 (22:00’de Islandman) Biletler: Ayakta biletler tükendi. Tribün 70 TL

Kadife sesi, kendine has tarzı ve yorumu, yüz binlerce tıklanan live session videoları, elektronik sularda yüzen hareketli dans parçaları ve daha soul, downtempo tınıya sahip, ağlatacak kadar duygu yüklü aşk şarkılarıyla caz, pop, soul, rock ve elektronik janrların sınırlarını belirsizleştiren Avustralyalı müzisyen Chet Faker, sahne ismini Kaybedenler Kulübü’nün gerçek üyelerinden efsanevi caz trompetçisi Chet Baker’dan alıyor.

04-ChetFaker-LisaFrielingPhotographer
2014 yılında yayınladığı Built on Glass albümü öncesi internetten yayınladığı video ve single’ları ile ünlenen, gerçek adıyla Nicholas James Murphy, Rolling Stone tarafından 2013 yılının en iyi bağımsız sanatçısı seçildi. Babylon Asmalı Mescit’te gerçekleşmesi planlanan ve biletleri bir gün içinde tükenen Chet Faker konseri, yoğun ilgi üzerine akustiğiyle öne çıkan performans mekanı Black Box’a alındı. Chet Faker’ı Babylon samimiyetinde dinleyemeyeceğime üzülsem de daha çok insanın bu performansı izleyecek olmasına seviniyorum.

Benim hazırladığım program ile çakıştığı için malesef izleyemeyeceğim Kenny Barron & Dave Holland, Ambrose Akinmusire, Bilal, Yasmin Hamdan ve Karsu gibi daha nice önemli ismin yer aldığı dopdolu Akbank Caz Festivali takvimine http://www.akbanksanat.com/caz-festivali/caz-program adresinden göz atabilirsiniz.

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/akbank-caz-festivalinde-dikkat-ceken-isimler/feed/ 0
Life In Color http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/life-in-color/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/life-in-color/#comments Fri, 15 Aug 2014 18:08:50 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=4143 Uzun süre ne giysek, üstümüze atılan boyalarla ne renk giysi daha güzel durur diye kafa patlattığımız, Küçükçiftlik’e doğru yürürken rengarenk boyanmış insanları gördükçe heyecanlandığımız Life In Color geçtiğimiz Cumartesi İstanbul’a merhaba dedi.

Parti insanları olarak Oğuz, Pinkfreud, Ecemen, Aychulus, Murat, Tan, Neyzen ve bendeniz de eksik kalamazdık, Küçükçiftlik’in yolunu tuttuk.

Akşam üstü saatlerinde, sosyal medya üzerinden gerçekleşen DJ yarışmasını kazanan Umut Eser ile  başlayan bir günlük festival, heyecanla beklenen boya patlamaları ile gece yarısına kadar devam etti.

Festival, sahneyi sırasıyla devralan Twoloud, Arty, (sonra Danny Avila geciktiği için biraz daha Umut), Danny Avila ve Yellow Claw gibi dans muziğin farklı tarzlarda önemli performanslarının ardından finale yaklaşırken; geçtiğimiz yıllarda yine başka bir One Colony organizasyonu olan Sensation’da da İstanbul’u dev sallamış olan Deniz Koyu ve hitleri Tsunami ile dünya çapında büyük üne kavuşan sempatik Kanadali ikili DVBBS’in enerjik şovlari ardından açılışı yapan yeni Türk asıllı Hollandalı yetenek Umut Eser ile son buldu.

Processed with VSCOcam with hb1 preset

An21 de oldukça merak ettiğim bir performanstı ancak bi önceki gece nasıl partilemişlerse uçaklarını kaçırmışlar (partileme kısmı şaka, işin magazin boyutunu bilemiyorum). Yine de An21’in eksikliğini hissettirmeyen, dans müziğe doyuran line up’in yanı sıra, Afrojack’in official MC’si Zawdi’nin gaza getiren enerjik sunumları, Türk asıllı Dj ve prodüktör Deniz Koyu’nun sahneden Türk bayrağı sallaması, akrobatik şovlar, coşturan boya patlamaları, rengarenk ışıklar da görülmeye değerdi.

Processed with VSCOcam with a5 preset
Daha önce Sensation’i yapan, Hardwell’i İstanbula’a getiren One Colony ekibi özellikle ses ve görseller, kısaca prodüksiyon konusunda titizliklerinin daimi olduğunu da bu son etkinlikle kanıtlamış oldular.

Life in Color’a ilgi beklediğimden bile çok daha büyüktü. Özellikle yeni jenerasyonun bu yoğunlukta oldugu bir ortamda partilememiştim hiç. Bomba gibi geliyorlar onu gördüm. Umudum gençliktedir! Saatlerce rengarenk ve ıslak giysiler içinde durmadan dans ettik. Enerjimiz hep yüksekti. İlk boya patlamasında boyayla ve birazcik vicik vicik dokusuyla ilk tanışma anımda minik bir şok yaşasam da sırılsıklam ve rengarenk giysi ve saçlarla dans etmenin zevkine varınca her şey yoluna girdi.

Islanmadan boyanmadan müzik dinlemek de mümkündü elbet, Deluxe lounge ya da normal alanın arkalarından kuru kalarak sadece performans izlemek mümkündü. Hatta biz de bir süre boyanmasak mı dedikten sonra o coşkuya dayanamayıp sahne önüne attık kendimizi.

Processed with VSCOcam with a6 preset
Giriş çıkışta kuru giysileri, boyanmasını istemediğiniz eşyaları kitlemek için dolaplar koymuşlar keşke kullansaydım ben de. Festival sonunda eve ıslak ıslak yürürken birazcik üşütmüşüm. Budapeşte & Prag seyahatim boğaz ağrılı geçmekte. Onca festivale gidip bu ayrıntıyı nasıl atladım bilmem. İşte bunlar hep tecrübe:)

Bu arada boyandığında muhteşem görünmek için doğru renk beyazmış. Güzel t-shirt’ümü giymeyeyim rezil olur diye korkmaya gerek yokmuş, boyalar söylendiği gibi su bazlı olduğundan makinada yıkanınca çıkıyor. Yanımıza mutlaka kuru giysi almak ve festivali doya doya yaşamak için alana gündüzden gitmek lazımmış. Seneye Life in Color İstanbul’a tekrar uğrarsa bunlar da kulağa küpe ola!

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/life-in-color/feed/ 0
Glasto’dan Bildiriyorum http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/glastodan-bildiriyorum/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/glastodan-bildiriyorum/#comments Fri, 27 Jun 2014 07:44:51 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=3706 Bu sene 2. kere gittiğim Glastonbury 2014 geride kaldı. Geçen sene bu kadar çok sevdiğim grubu bir arada görme heyecanıyla sahneden sahneye koşarak ve dev alanı tanımaya çözmeye çalışarak geçirdiğim festivali bu sene daha sakin, tecrübeli ve daha festival havasında takip ettim.

Öncelikle şunu anladım: Glasto herkes için başka bir anlam taşıyor. Genci, yaşlısı, çoluğu çocuğu herkes burda çünkü. Bu kadar insanın ortak noktası ne olabilir diye sorunca kendime bu kanıya vardım.

2012-05-29-2850

Gelip bütün gün çadırın önünde oturan da, sahneden sahneye koşan da, sadece partileyen de, hayranı olduğu grubun peşinden koşan da, yepyeni keşifler için ufak sahneleri tavaf eden de, Healing alanında masaj yaptırıp tarot baktıran da, Crafts alanında çanta yapımından, demirciliğe, sabundan halı dokumaya çeşit çeşit workshop’a katılan da, çimenlerde içen de, kendi tasarımı kostümüyle boy gösteren de, herkes burada.

Özellikle 40 yaş üstü çok fazla izleyici var. Hatta 70-80 yaşında insanlar bile görüyorsunuz. Hem de festivalin ruhuna uygun çılgın kostümleriyle. Glasto’nun bir özelliği herkesin kamp alanında kalıyor olması ve bu yaşlı insanlar da asla gocunmadan yağmur çamur demeden çadırda kalıyorlar. Bırakın anneannemi annemi falan düşünemiyorum burda. Bizde belli bir yaş üstü olaylara ‘artık bizden geçti’ gözüyle yaklaşıyor. Gençken o kültürü edinmiş olmak lazım belki de.

2012-05-30-2937

Bir de yeni doğmuş bebekler, ya da çamurun içinde gülüp eğlenen küçük çocuklar var. Anne babaların kafa rahatlığına hayran oldum. Türk annesi o paçaları görse kalp krizi geçirebilir. Burda çamurdur geçer gözüyle bakılıyor. Yine saygı duyulası.

İngiltere’de festival kültürü diye bir şey var gerçekten bu nedenle İngiliz festivallerinin çok farklı bir ruhu oluyor. Bu yüzden Glastonbury beni Line-up’ı hiç eksik kalmasa da ünlülerin salındığı, bazen bir podyuma dönüşen dev prodüksiyon Coachella’dan daha çok heyecanlandırıyor.

2012-05-29-2819

Glasto’ya gitmeden önceki haftasonu İstanbul’da Minipax Festival vardı. Hava yağmurlu diye çok özenle hazırlanmış bir line-up’a rağmen katılım azdı mesela. Burada öyle bir durum söz konusu olmuyor haliyle. Özellikle Cumartesi günü bildiğin dolu yağdı, fırtına çıktı ama insanlar müzik dinlemek için geldikleri sahne önünden ayrılmadılar. Bir de İngiltere gibi iklimi olan bir ülkede insanlar alışkın da bu duruma. Festivallerde çok büyük olasılıkla yağmur çamur oluyor. Festival modasının değişmez parçaları Wellies denen uzun lastik yağmur çizmeleri ve Poncho denen katlanabilen yağmurluklar. Gerçekten de festivalde yanınızda mutlaka olması gereken 3 şey ne deseler uzun lastik çizme, yağmurluk ve ıslak mendil derim (bolca ıslak mendil).

IMG_6578

İngiltere’de, özellikle Glastonbury’de öne çıkan bir diğer festival kültürüyse farklı, eğlenceli festival kostümleri. Ayakta fiks Wellies var ama üzerine giyilen elbiseler, etekler, şortlar simli, payetli, rengarenk, bazen ışıklarla, tüylerle dekore edilmiş oluyor. Bu sene kızılderili şampa ve bantları patlama yaptı festivalde. Bir de çiçekli taçlar her senenin olmazsa olmazı ama bu sene boyutları da kocaman olmuştu. Işıklardan, renkli toplardan kendi şapkasını yapanlar da var. Bol simli ya da neonlu festival makyajlarını hem kızlar hem erkekler tercih ediyor. Elbise, tayt giyen erkekler çok sempatik oluyor bence. Bir de tamamen yaratıcı kostümler var. Köpek balığı tarafından yutulmuş insan kostümü, uzaylılar, özellikle son gün çok popüler olan ‘duş’ kılığına girenler. Gerçekten renkli görüntüler.

Glasto’ya nasıl her sene bilet buluyorsun diye soranlar oluyor. Şansa 2 senedir Resale’den alıyorum. Biletler isme özel olduğundan satmak kapıda bulmak ikinci el almak falan mümkün olmuyor. Ayrıntılı bilgi için şu yazıya göz atmanızı tavsiye ederim. 2015 biletleri çıktığı zaman yine duyuruyor olurum, takipte olunuz.

IMG_6154

O zaman yavaşça bu senenin festival izlenimlerine geçelim:

Bu sene de Resale’de bilet kaptığımız Glasto’ya yine Çarşamba öğleden sonra vardık. Ana sahnelerde Cuma’ya kadar müzik yok, hatta Other Stage ve Pyramid’in inşaatları bile devam ediyor oluyor. Yine de müzik dışında yapacak çok şey olduğundan Çarşamba gelip yerleşmek, yorgunluğu atmak, önden bi partilemek bence ruhu özümsemek açısından önemli.

Processed with VSCOcam with c3 preset

Tüm hafta sonu yağış gösteriyor ama Çarşamba hava güneşli, şanslıyız çünkü yağmurda çadır kurmak kabus olabilirdi. Çadırımızı bu sene çok sevdiğimiz sahnelerden John Peel sahnesi ve Silver Hayes‘in hemen arkasında kalan Rivermead adlı kamp alanına kurduk. Kapıya baya yakın olduğundan eşek ölüsü çadırı çok taşımak zorunda kalmadık.

Yerleşip hemen gezmeye başladık. Bir iki değişiklik dışında sahneler hatta yemek standları falan hep aynı, yerli yerinde. Geçen sene burdan pizza yemiştik çok güzeldi, aa şuranın fish & chips’i lezizdi diyebilmek, koskoca festival alanını avucunun içi gibi bilmek güzel.

IMG_6347

Glasto’ya yanında içki getirebiliyorsun. Kasa kasa bira taşıyan var. Biz de bu sene bi şişe viski bi şişe konyakla katılıyoruz yarışmaya. Ağırlığı zorlamasın alkol oranı çok olsun diye.

Bu sene bi iki ufak değişiklik var:

Mesela ilk kez barlarda kredi kartı geçiyor. (10 Pound üzeri harcama yapmak gerekiyor)

En sevdiğim yeniliklerden biri de şu oldu: Toi-rent tarzı plastik tuvalet kabinleri kaldırılmış. İçi delikli, deliğin altında çukur ya da çöp konteynırı olan üstü açık kabinler var. Güzel gelişme. Plastik kabinlerin kendi haznesi var, hemen doluyor ve kapalı bir ortam olduğu için görüntü koku baya talihsiz olabiliyor. (bir de devrilme riski var onların aman allahım kabus) Dolan hazneyi bir araç gelip vakumluyor ve o işle sırasında burun direklerini sıkı tutmakta fayda var. Yeni usül kabinlerde çöp konteynırı ile kabin arasında mesafe var ve dolduğunda hemen boşaltmak mümkün. Koku minimumda. Bizdeki organizatörlerin de kulağına gider umarım bu uygulama.

IMG_6198

Geçen sene 2-3 yerde Recharge çadırları vardı. Önünde sıra bekleyip yarım saat içeri girip telefonunuzu şarj ediyordunuz. Bu sene aynı uygulama var ama bu sefer tek çadıra inmiş, çadır biraz daha büyük. Yenilik olaraksa telefon şarj edilebilen recharge çadırlarında içeride girip bedava doldurabilmenizin yanı sıra 20 pound karşılığı powerbar alıp boşaldıkça gidip boşunu verip dolusunu ücertsiz alabiliyorsunuz. Festival sonunda da powerbar sizde kalıyor. Sadece bazen sıralar uzayabiliyordu yine de içerde yarım saat oturmaktan daha iyi ve pratik. Powerbar’lar ilk gün anında sold out oldu, sabah erkenden sıraya girenler alabildi, ama ertesi günlerde de tekrar tekrar getirdiler. Bu uygulama bu sene pilottu sanırım seneye de daha çok stokla devam ederler. Sponsored by EE.

IMG_6926

Seneye EE hat almayı da düşünüyorum zaten. İki senedir kullandığım 3 hattım neredeyse hiç çekmedi festivalde. 2 instagram fotosu paylaşamadım.

Yemek acaip çeşitli ve güzel seçmesi çok zor. Sadece hamburger pizza yok. Şöyle söyleyeyim, dünya yemeklerine meraklı gurmelerin sırf yemek yemeye gelebileceği bir festival bence Glasto. Her öğün farklı şeyler denemeye çalışıyoruz biz de. Fiyatlar dışarıyla neredeyse aynı.

2012-05-30-2889

Bu sene ilk yemeğimizi geçen seneki favorilerimden Soup Library‘de yedik. Soup Library, ev yapımı sıcak çorba veriyor, çorbanın yanında ekmek tereyağı ve masalarda da okumanız için acayip acayip vintage kitaplar var. Süper konsept, zaten festival ödüllerinde de en iyi konseptten aday olmuş. Giden olursa yeri William’s Green sahnesinin yanında. Çok tavsiye ederim.

IMG_7075

Bir diğer favorim Other Stage’den Silver Hayes’e giderken sağ kolda kalan Pizzacı Il Forno. Pizzaları muuaaah! Benissima! Fish & Chips’teyse Silver Hayes’deki yeşil sarı fish & chips standını tek geçerim. Tarator sosu, hem derin dondurulmuş hem taze balığı leziz. Bu senenin yenilerinden, Pyramid ile John Peel arasında kalan yolda The Garlic Farm‘da sarımsaklı ekmek, sarımsalı mantar ve sarımsaklı Chili Beef de denenmesi gereken lezzetlerden. Bir diğer tavsiye edeceğim lezzetse Anna Mea’s‘ın Mac’n Cheese’leri.

IMG_6293

Bir Londra efsanesi olan Breakfast Club da bu sene Glasto’ya pop-up bir şube açmıştı. Tüm menüsü tabii ki yok ama biraz kompakt bir halde de olsa full İngiliz kahvaltısı var, doyurucu, lezzetli. Bir başka güzel kahvaltı alternatifiyse Other Stage alanının doğusunda kalan Bagel Bro’s‘un tatlı ve tuzlu bagel’ları.

IMG_6199

Çarşamba günü geçen seneden tecrübeli Nisayla benim, bu sene ilk kez gelen arkadaşlara alanı gezdirmemiz ve festivali anlatmamızla geçti. Minik dükkanlardan incik boncuk baktık. Kilim, süs eşyaları, pançolar, vintage giysiler, maskeler satan çok güzel dükkanlar var. Guardian’ın her sene gazetenin yanında verdiği bedava çantalar festival ganimetlerini eve geri götürürken baya işe yarıyor. Hatta kamp için gerekli ne varsa çok da pahalı olmayacak şekilde yine festivaldeki dükkanlardan edinmek mümkün.

2012-05-30-2869 2012-05-30-2870 2012-05-30-2872 2012-05-30-2908

Park Stage‘in yukarısında kalan Worthy View‘da, rengarenk GLASTONBURY yazısının altında güneşin tadını Pimms içerek çıkardığımız, hamaklarda keyif yaptığımız, eve kartpostal yolladığımız güzel bir gün oldu Çarşamba. Henüz sahnelerde müzik olmadığı için yol ve çadır kurma yorgunluğuyla erken yattık.

IMG_6128

IMG_6124

Hava Perşembe de açıktı ilk başta. Healing Field‘da çoğu booked out olan çadırlardan birinden 2-3 saat sonraya Shiatsu randevusu kaptım. Randevuma doğru inanılmaz bir yağmur bastırdı ve yarın nasılsa Hunter’ı ayağımdan çıkaramayacağım hazır güneşliyken giyeyim dedğim spor ayakkabılarımla yakalandım. Stonebridge Bar‘dan şahane müzikler geliyordu, henüz yağmura hazırlıklı olmadığımız için biz de oraya sığınıp dans ettik.

Sonra ben henüz çok çamur olmamış yollarda masaj randevuma gittim. 10 Pound verdiğim ve yarım saat süren çok rahatlatıcı masajım esnasında deli gibi yağmur yağdı. Çıktığımda çamur olmasın diye  etrafına Sainsbury poşeti sardığım spor ayakkabılarımla epey ilgi çektim hatta Glastonbury’de yepyeni bir akım başlatmış olabilirim.

IMG_6281

Masaj sonrası çadırda buluşup evet bundan sonrası yağmurlu olacak diyerekten Wellies’leri ve poncho’ları çektik. Artık yağmur çamur ve her türlü hava şartına hazırırz.

Bir ara ana sahne olan Pyramid Stage’de 50 kere üst üste Reflektor çalarak sesi test ettiler. Akşama doğru alevler püskürten dev örümcek Arcadia da testlere başladı. Heycan dorukta.

IMG_6670

Perşembe günü yağmur aralıklarla yağdı durdu hep. Bugün DJ günü ve dün kapalı olan büyük sahnelerden birkaçında müzik başladı. Ağaçların altında Glade sahnesinde techno ağırlıklı çaldı. Gece geç saatlere kadar Silver Hayes’de Stonebridge Bar’da ve irili ufaklı sahnelerde dj performansları vardı. Yemek yediğimiz yerden kalkarken 2.5 yaşındaki bebeğiyle yanımızda oturan aşırı cool bir amca ‘gençler nereye gidiyorsunuz, Glade’e gidin çok iyi bir DJ çalıyor’ diye tavsiye verdi. Çok iyi DJ dediği de Sasha, biz de oraya gidiyorduk zaten :) Müziğe aç bünyeler izdiham yaratmıştı bile. Perşembe akşamımız da dans ederek geçti.

IMG_6681

Cuma festivalin main actlerinin başladığı gün. İç yakan çakışmalar ve dopdolu bir liste var bugün izlenecek. Kaiser Chiefs, Skrillex, Arcade Fire, MIA, Four Tet ve Metronomy gibi isimler çakışıyor bugün. Tek bir sahnesinin bir günlük line-up’ından Türkiye’de iki festival çıkar Glasto’nun. Acayip bir ortam. Harika bir konser izlerken kaçan konserde neler oluyor acaba hissini sanırım ancak 3. Glasto’mda aşabileceğim. Geçen sene de Cuma en dolu gündü bu arada ve çok fazla çakışma vardı.

Processed with VSCOcam with k3 preset

Glasto’nun bir diğer özelliği de rehberde ‘Special Guest‘ ya da TBA olarak geçen sürpriz gig’ler. 11:00’de Other Stage’de kim olduğu bilinmeyen “Special Guest” için binlerce insan efsane yağan yağmura rağmen sahne önündeydi. David Bowie, Oasis, Prince gibi dedikodular dolanıyordu etrafta fakat yine Cuma gecesinin headliner’larından Kaiser Chiefs çıktı sahneye. Aslında iyi de oldu, geceki zincirleme çakışmadan bir ismi sildik en azından. Ricky her zamanki bildiğimiz Ricky, daha ilk şarkıdan seyircinin arasına daldı. İngilizler zaten azıcık coşkuyu aldılar mı durdurabilecene aşkolsun. Tam başladıkları an yağmur kesildi ve güneş çıktı üstelik. İngilizler bu durumu 2 parmaklarını gökyüzüne doğrultarak kutladılar. Ben %100‘de yeni izlememe rağmen herkesin şarkıları bir ağızdan söylediği İngiltere’de izlemek daha keyifli olduğundan bikaç şarkı için kaldım ve sonra tek başıma West Holts‘da Jonny Greenwood‘un eşlik ettiği Londra Senfonisini izlemeye gittim. Buna çok benzer bir performansı geçen sene Open’er festivalinde yine Jonny’nin eşlik ettiği Varşova Senfonisinden dinlemiştim.

IMG_6652

Ana Sahnede The War On Drugs varken ben iletişimsiz kalmamak adına Recharge Tent’te telefon şarj ettim. Amacım John Peel’da sahne alacak olan Jungle‘a yetişmekti ancak tam çıktığım sırada Other Stage’de sürmekte olan Blondie konseri sebebiyle hiçbir yere hareket edemedim. Öyle bir kalabalık vardı ki, Pyramid’e koysalarmış keşke Blondie’yi. Debbie Harry yaşlanmış ama saçları falan çok karizmatikti. Bizim TRJ’in davulcusu Lale’ye benzettim yeni imajını. Neyse ben de ordan geçmeye çalışırken bir Heart of Glass dinlemiş oldum aslında fena olmadı.

Yolda inanılmaz vakit kaybedip, çadırların arasına dalıp ancak son 3 şarkıda yetiştim Jungle‘a. Bir yerlerde mutlaka denk gelmem lazım. Bu sene keşfettiğim ve şarkılarını hem çok dinlediğim hem de bir yerdelerde DJ’lik yaptığımda çaldığım Jungle’ı 2 kişi sanıyordum ve nasıl bir sahen setup’ları olacağı konusunda da bir fikrim yoktu. Çok kalabalık inanılmaz enerjili inanılmaz bir performanstı. Yakın zamanda tekrar canlı izlemeyi ümit ediyorum. Bir yerde denk gelirseniz affetmeyin. Festivalin favorilerinden benim için.

Hava bir kapayıp bir açıyor. Çok ıslak ve yüz binlerce insanın basması sonucu yrın öbür gün çamur deryası olur yine buralar. Şimdilik nemli çimlerde arada bir yüzünü gösteren güneşi bolca içimize çekerken Sponge Bob modunda içmeye başladık. Yine aynı sahnede bir sonraki performans Temples da dinlemek istediğim gruplardan olduğu için Cuma listemde. 70’lerden günümüze ışınlanmışçasına saykadelik rock yapan Temples bir Tame Impala değil ama yine de idare eder.


Şansa bugün aynı sahnede üst üste dinlemek istediğim performanslar var. Temples’dan sonra yine John Peel’da Poliça‘yı da dinledik. Dışarsı o kadar kalabalık ki kalkıp başka sahneye gitmek pek de akıl karı değil zaten. Elektronik alt yapı üstüne çift davulla sahneye çıkan Poliça performansı da sevdiklerimiz arasında yerini aldı.

IMG_6368

Kalabalıktan hareket etmesi çok zor olduğundan ana sahnedeki Rudimental’a gidip sonra Crystal Fighters için geri gelmek yerine yine Kenan Işık’la Kim 500 Milyar İster sahnesi tadındaki John Peel’da kaldık.

IMG_6386

2 kişinin odunların üstüne tokmaklarla vurdukları epik bir giriş sonrası Crystal Fighters da kalabalık bir ekiple sahnedeydi. Enerjileri yanında kostümleri de tek kelimeyle harikaydı. Özellikle frontman’in kızılderili şapkasını çok kıskandım. Crystal Fighters girişi Fifa oynayanların da yakından tanıdığı en ünlü şarkıları Follow’la yaptılar ve o andan itibaren tempo hiç düşmedi. Zaten Champion Sound falan düşününce baya dünya kupası şarkısı tadında müzik yapıyorlar. Temples ve Poliça’ya oranla dev bir kalabalığı coşturdular.


Biz Other Stage’deki Foster The People performansına yetişmek üzere son şarkıda çadırdan çıktığımızda bütün gün bir çok sıcak bir serin olan havada kara bulutlar toplanmaya başlamıştı bile. Yol üzeri bir makarna alıp sahne önüne gidecekken dolu yağmaya başladı. Herkes bir yerlere sığındı, bizse elimizde makarnamızla ortalıkta kaldık. Makarnanın sosu falan gidip yeni haşlanmış kıvama geldi. Hayatımda maruz kaldığım en yoğun yağıştı sanırım. Yağmur biraz durunca kafa kafaya verip ıslak makarnaları yiyişimiz de epek komikti.

IMG_6418

Onlarca insan açık bir sahne olan Other Stage önünde dolu altında Foster The People beklerken grup elemanları ortada yoktu. Ben çok sinirlendim. Hiç bir açıklama da yapmadılar ilk başta. Bu ne burda dolu altında bekliyoruz nasıl çıkmazlar sahneye, daha da dinlemem Foster The People diye isyan ettim. Kapalı bir çadır olan John Peel’a gidelim dedik ama yolda açık kapalı bütün sahnelerde müziğin kesildiğini farkettik. Yağmur tüm hızıyla devam ediyordu ve koca festival alanında müzik kesilmişti. Yağmurluğa rağmen donumuza kadar ıslaktık, müzik de yok, çadıra gidelim dedik. Tam o sırada Teletabi güneşi misali güneş doğdu ve güney batıya baktığımızda dev bir gökkuşağı ile karşılaştık.

Processed with VSCOcam with c1 preset

Çamur deryasında çadıra yürüyüp ıslak kıyafetlerı çıkarırken hattı çeken arkadaşlar sayesinde (benimki 3 ve çekmiyo pek) @glastotweets’ten yakınlarda bir yere yıldırım düştüğünü bu yüzden performanslara ara verildiğini okuduk. Foster The People’a boşuna kızmışız dedik ve biz çadırdayken sahne alan ekibin performansını kaçırdığımızla kaldık. Bu arada tüm sahnelerde konser saatlerinde sarkmalar yaşandı.

IMG_6212

Biraz kuruyunca John Peel’da Chvrches için pozisyon aldık. Bir sonraki konser  yine aynı sahnede çalacak olan Lykke Li için önlere doğru ilerledik. Elektronik pop yapan Chvrches çok sempatikti bu arada. Aslında Linkin’ Park haklı, biraz Disney Commercial Music yapıyorlar ama neden olmasın? Fanlarına da bakılırsa daha da büyük bir grup olurlar.

Chvrches sonrası karanlıklar prensesi Lykke Li için en öne geldik. Yarım saat bekledikten sonra aşk acısı çekenlerin sevgilisi Danimarkalı güzel payetli siyah Cansever cekediyle sahnedeydi. Simsiyah tüller içinde, simsiyah göz makyajıyla, adeta o acıları tekrar tekrar hissederek ve dramatik sürünme benzeri hareketler yaparak söyledi şarkılarını. Günün en beklediğim performanslarından biriydi.

Processed with VSCOcam with hb2 preset

2012-05-28-2789

Sadness Is A Blessing, I Neved Learn, No Rest For The Wicked’da bileklerimi dikine kesebilirdim. Dance, dance, dance ve little bit gibi nispeten hareketli şarkıları bile bir hüzün taşıyordu. Ancak I Follow Rivers’da kendimize geldik. Güzel konser oldu. Son şarkıda çıkıp günün sarkmalar sebebiyle saat kaçta olduğunu tam da bilmediğimiz headliner’larına gitmek üzere ayrıldık.

Ben Lollapalooza’da yeni dinlediğim ve Pyramid Stage’de konser izlemeyi pek sevmediğim için Arcade Fire‘ı es geçtim, rock tanrıları beni affetsin.

 

MIA’e, Metronomy’ye bakmak istiyordum ama sahneleri çok uzak olduğundan Other Stage önündeki dev kalabalıkla beraber aslında Glasto için alışılmışın dışında bir headliner olan Skrillex‘i beklemeye başladım. 5 Dakika kala countdown başladı. Kararımdan çok memnunum çünkü inanılmaz bir performanstı. Işıklarla müziğin bu kadar coşturucu ve ahenk içinde olduğu bir performans daha izlememiştim sanırım.

IMG_6515

Yalnızdım ve damarlarımda sadece viski vardı ama yine de çok eğlendim. Etrafımda ellerinde su, gözlerinde güneş gözlükleri ve neon oyuncaklarıyla herkesin hap attığı belliydi, tam da yeri aslında. Zaten güya yasak ama herkes heryerde herşeyi rahat rahat içip takılıyor. Ot falan okey de ben şahsen kendi adıma bu kadar büyük 177 bin kişilik bir ortamda ve çamur deryasında üstelik de izlenecek bu kadar performans varken çok ağır uyuşturucular kullanmayı biraz anlamsız buluyorum. Türkiye’den geldim her dakika bulamam bu isimleri. Ertesi gün yorgunluktan gebereceğime kalkar konser dinlerim. Üstelik de festivalin daha ilk günü 26 yaşında biri ketamin kullandığı için ölmüş. Gerçekten çok üzücü.

IMG_6526

Neyse gelelim konuya, zaten Skrillex müzikleri ve efsanevi sahne ışıklarıyla boş kafayla da uçuruyor. Çamur içinde bol bol dans edip, bütün gün yediklerimi yakarken bir yandan da büyülendim. Adam kazandığı her kuruşu hakediyor. Evde açıp dinlemezsiniz belki ama bir Skrillex konserinde bulunun efendim. Efsanevi Skrillex konseri sonrası ekibin kalanıyla Wow‘da buluştuk. Üzerinde ‘Love Deep Like The Sea’ yazan bir gemi şeklindeki Wow sahnesi tıklık tıklım. Ama çok tek düze giden tekno beni pek açmadı ve ben yine sürüden ayrıldım. Dev bir sopaya ışık bağlamış parlak bir arkadaş edindim (bu tarz enteresan aksesuarlar sayesinde arkadaş da ediniliyor) Beat Hotel‘de saat 3’e kadar Joe Goddard ve Four Tet‘in B2B performansıyla dans ettim. Bir ara tek başıma dans ederken tren halinde en öne yardıran bir grup beni de arasına kattı. Daha sonra Türkiye’de Erasmus yapmış bir Alman’la yarı Almanca yarı Türkçe sohbet ettik. Yalnızken ayrı gruplayken ayrı keyifli yani Glasto.

Processed with VSCOcam with hb2 preset

Günün highlight’ları fırtına sonrası çıkan dev gökküşağı, Jungle, Crystal Fighters, Lykke Li ve Skrillex’di.

Cumartesi Hozier, Midlake, yine bilek kesmeli Warpaint, Lana Del Rey, Jagwar Ma, Jack White, Little Dragon, Pillowtalk, Chromeo, MGMT, John Talabot B2B Jamie XX, TEED ve Disclosure Dj Set bizi bekler. Çamur içinde, sırılsıklam ama mutluyuz.

IMG_6441

Cumartesi kahvaltı, alışveri derken bu sefer Hozier kurban gitti ve güne Other Stage’de Midlake ile başladık. Teksaslı grup daha önce Türkiye’ye de gelmişti ama ben Almanya’daydım sanırım. Canlı olarak izleme şerefine ilk kez nail oldum. Herkesin sesinin harika olup vokal yaptığı gruplardan Midlake. Sakin, insanı alıp götüren bir soundları var. En sevdiğim şarkıları olan Roscoe’da gözlerimi kapadım ve müziğe teslim oldum. Gözlerimi tekrar açtığımda tüylerim diken dikendi. 15 Temmuz’da İstanbul Caz Festivali dahilinde Neil Young’ın ön grubu olarak İstanbul’da dinleyebileceğiz. Kaçırmamanızı tavsiye ederim.

Yine Other’da bir sonraki performans Warpaint‘ti. Benim her birinin ayrı havası karizmsı ve seksapeli olan Warpaint kızlarına olan düşkünlüğüm artık epey biliniyor sanırım. Özellikle dünya güzeli olan basçının ben müziğimle öne çıkmak istiyorum dercesine sürekli güzelliğini gizleme çabalarına ayrıca hayranım.

IMG_6636

En önlerde olabilmek ve konserin başını kaçırmamak adına Pyramid Stage’deki Kelis’e de gidip gelmekten vazgeçtik. Çok güzel performansmış o da, o gün ana sahneye demir atan İlhan arkadaşımızın dediğine göre. Milkshake’den fazlasıymış.

Zaten harika müzikler dinlerken bir yandan başka harika müzikler kaçırıyor olmak Glasto’nun fıtratında var. Tıpkı yağmur ve çamur gibi. Artık kabulleniyorum ben de yavaş yavaş.

Nasıl ki Müzeyyen Senar rakı içerek dinlenirse Lykke Li ve Warpaint gibi ağır ablaları dinlerken de Viski içmek lazımmış gibime geliyor. Midlake ve Warpaint arası boşlukta gereğini yapıyoruz biz de Nisa ile. Davuluna ayrı basına ayrı vokallerine ayrı kurban olduğum Warpaint ablaları İlk Glastonbury performanslarında İngiliz seyircisinin beğenisini kazanmıştır diye düşünüyorum. Amerikanın en güzel ihracı ablaların festivale Gberry ve Glastonb isimler takma çabalarının nasıl sonuçlandığını ise bilmiyorum.

Processed with VSCOcam with k3 preset

Warpaint gibi ince ince işlenmiş bas-gitar sekansları ve ruh taşıyan vokallerden sonra ana sahnede yüzünde donuk bir ‘ben neden burdayım’ ifadesi taşıyan ve şarkılarını okuma bayramında zorla sahneye çıkarılmış kız çocuğu gibi mırıldanarak söyleyen Lana Del Rey açmıyor haliyle. Çok da seviyorum şarkılarını ama ikinci canlı performansı da hayal kırıklığı. Goodbye Lana. Ben Jagwar Ma ile coşmaya gidiyorum.

IMG_6644

Jagwar Ma‘yı ilk kez geçtiğimiz, size göre ilk bana göre son baharda Santiago’da dinlemiştim. Elektronik alt yapı, canlı gitar, davul ve vokaller, gerçekten aradığımız lezzet. Kendilerini tekrar dinlemek için koskoca Worty Farm’ı çamurlara bata çıka bir baştan bir başa yürüyüp The Park Stage önünde yerimi alıyorum. Ben yürürken gökyüzünde beliren kara bulutlar performansa 10 dakika kala sağnak bir yağmur olarak üstümüze yağmaya başlıyor. Sorun yok, herkes hazırlıklı. Yağmurluklar çıkıyor çantalardan ve bekleyiş sürüyor.

IMG_6660

Sahneye çıkıp yağmur altında bekleyen insanları gören grup elemanları duygulanıyor. ‘this is loyalty’ diyorlar, saygı duyuyoruz işareti yaparken. Performans süper, asit yağmadıkça ıslanmaya aldırış etmeden dinlenir. Bu arada davullar da Warpaint’imin hayran olunası davulcusu Stella’dan. Herkes çılgınca dans ediyor. Yanımdaki yeni arkadaşlarımla dans ediyoruz biz de. (Bu arada BBC’nin görüntüleri izledim de ses bi garip orijinali ve sahne önünde duyduğunuz çok farklı çok daha güzel berlitmem lazım)

Tek başımayım diye midir bilmem torbacı sananlar da, müzik dinlemeye, sadece Glasto için kalkıp Türkiye’den buraya gelmeme şaşıranlar da var. Bol danslı ve yağmurlu konserden sonra donum dahil ıslananları değiştirmek üzere çadıra dönüyorum.

IMG_6115

Sonrasında John Peel’da Little Dragon dinlemek olan kararımı Pyramid’de Jack White dinlemek olarak değiştiriyorum. Arkadaşlarla birlikte olalım diye. Ama yanlış karar. Jack White yaşam enerjimi söküp alıyor. The White Stripes güzeldi de solo tarzı beni açmıyor Jack White’ın. Little Dragon’u kaçırdım ama tek başıma Beat Hotel‘e gidip Pillowtalk eşliğinde dans ederek üzerimdeki ölü toprağını atabilirim. Sonrasında John Peel’da dinlemek istediğim Chromeo performansı iptal olmuş (ayrıntısını öğrenemedim). Ben de Sonic Stage‘de BBC Radio 1’ın ünlü DJ’lerinden Annie Mac‘i dinlemeye gidiyorum. Çadır ağzına kadar dolu, dışarıda ekran önündeki kalabalık içinde dans ediyorum tek başıma. Şarkılar bir ağızdan bağıra bağıra söyleniyor, eller ayakta.

IMG_6100

Yaşanan talihsiz ölüm vakasından mıdır bilmem bugün tek başına takıldığım zaman içersinde birkaç kişi bana iyi misin diye soruyor. Çok ince bir davranış.

Annie Mac’ten sonra John Peel‘da MGMT dinleyeceğim. Yine yalnızım. Bizimkiler Metallica‘da. Glastonbury’nin alışık olmadığı bir headliner olduğu için 2 hafta sonra Türkiye’de dinleyecek olmalarına rağmen Metallica dinlemek istemelerini anlıyorum aslında. Grup elemanlarının ayı avlaması sebebiyle hayvan insan hakları ve çevre bilinci konusunda çok hassas olan Glastonbury’de çalmamaları için dilekçe yazılıp imza bile toplanmış. Grup elemanları ise çektikleri esprili bir videoyla bu duruma da cevap vermişler konser sırasında, İlhan ve Nisa’dan aldığım haberlere göre. Grubun çok heyecan duyduğu Glastonbury performansı için bastırdıkları Glastallica t-shirt’leri de hemen tükenmiş üstelik. Ben almasam da olur teşekkürler.

MGMT, Time To Pretent, Electric Feel, Weekend Wars ve Kids gibi hitlerini art arda çalıp seyirciyi coşturuyorlar, John Peel sahnesi ağzına kadar dolu. Hepimiz zıplıyoruz. Konser sonrası buluşup hep beraber ateş püsküren dev örümcek Arcadia’ya gideceğiz ama yollar tıkanmış durumda. Kısa yoldan gitsek o girişi kapamışlar, herkesi uzun yola yönlendiriyorlar yolsa çamurdan öyle kötü bir halde ki bata çıka zar zor gidiyoruz Arcadia‘ya.

Vardığımızda TEED DJ setinin ilk 40 dakikası bitmiş, kalan 20 dk ise biraz bayık. Saat 1’de açık havadaki dev metal örümceğin içindeki kabini devralan Pazar akşamının headlinerları Disclosure kardeşler DJ setlerine When A Fire Starts To Burn ile manidar bir giriş yapıyorlar. O sırada örümcek cayır cayır yanmakta tabii. 3 başka şarkı 1 kendi şarkımız mottosuyla sürdürdükleri setlerinin temposu canlı performansları kadar yüksek değil. Ağır Party hard’cı çıkan corporate slave arkadaşlarımız Can ve Tunca kravatla çalıştıkları her saatin acısını çıkartırcasına Shangri-La gecelerine akarken biz çamura bata çıka ‘ev’ dediğimiz çadırımızın yolunu tutuyoruz Nisa ile.

IMG_6713

Pazar sabahı hava açık. Pyramid Stage‘de English National Ballet‘nin 1. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında toplumda kadınların yükselişini konu alan modern dans gösterisini izleyerek başlıyoruz güne (Biraz da bu çeşitlilik yüzünden çok seviyorum Glasto’yu) Güneş gitgide etkisini gösterirken biz de soluğu festival alanının en güney doğusunda yer alan, sabaha kadar süren partilerin yapıldığı Sahngri-La, Block 9 ve Unfair Ground‘un bulunduğu South East Corner‘da alıyoruz.

 2012-05-30-2896

Cennet kısmında ‘Save The Bees’ yazarken ve Cehennem kısmında ‘Fuck The Bees’ yazan afişleri, dev duvarlardaki satiri içeren sanat eserleri ve içinde vodka yerine Absenth bulunan Bloody Mary varyasonu Bloody Fairy tarzı yaratıcı kokteyller sunan barlarıyla Shangri-La aklımızı alıyor.

IMG_6824

IMG_6845

Block 9‘ın geçen seneden aşina olduğum, çatıya uçmuş taksi, yıkık dökük binanın içine girmiş metro gibi öğeler barındıran apokaliptik dekoru da hayranlık uyandıran cinsten.  Bu alanda yer alan bar ve klüplerin line-up’ları da oldukça iddialı ve partiler sabahlara kadar devam ediyor.

2012-05-30-2880

Block 9’ın devamında yer alan Unfair Ground‘daki dev bebek kafaları, kırık dökük lunapark oyuncakları, ters dönmüş arabalar psikopat bir Stephan King romanındaymışsınız hissiyatı uyandırıyor bünyenizde. 4-5 günlük bir festival için nasıl bu kadar uğraşıyorlar her ince ayrıntısıyla dedirtecek bu alanlar dünya gözüyle görülmeli.

Processed with VSCOcam with c1 preset

Glastonbury’nin daha hippi bölümleri ise bu alanın batısında yer alıyor. Worthy View’a giden yolda karşınıza çıkacak Green Futures‘da her türlü workshop mevcut. Metal dövüp kendi sandalyenizi yapabilir sabuna kalıbınızı basıp halı dokuyabilirsiniz. Workshop’ların çoğu ücretsiz ama yine bir çoğuna önceden kayıt olmak gerekiyor.

IMG_6588

Güneş gitgide açarken geçen sene dünyanın en tatlı düğününe denk geldiğim Healing Field’da başka bir düğünün sonuna denk geliyoruz. Glasto’da evlenmek isteyen olursa diye bilgileri de aldım bu sefer. İlgilenenler www.cloud9ceremonies.co.uk adresinden Glenda ile kontağa geçebilir.

IMG_6865

Hava o kadar güzel ki White Lies‘ı Other Stage önünde değil de çimenlerde yatarak dinliyoruz. Geçen sene Pazar gecesi de festivalde uyuyup Pazartesi öğlen dönmüştük. Bu sene dönüşümüz Pazar gecesi olduğundan hava kararmadan toplanmamız gerekiyor. Sam Smith, Jake Bugg, Ed Sheeran kaçıyor hep. Çantalarımızı topluyoruz ve sonra festivale devam edebilmek için bunları gönüllüler tarafından işletilen ücretsiz Property Lock-Up’lara bırakıyoruz. Çadırı kurma ve sökme işlemlerimizi kuru havalara denk getirebildiğimiz için şanslıyız.

Akşamüstü çok cici bir havada Other Stage’de Bombay Bicycle Club üzerine de Pyramid Stage’de The Black Keys dinliyoruz. Bombay Bicycle Club’a sabah yine aynı sahnenin açılışını yapan şirinlik abidesi Lucy Rose eşlik ediyor Lights Out Words Gone’da.

Pazar gününün çakışmaları da yine 3 müzik aşığı bilim adamını bir araya getirip teleportu, klonlanmayı icat ettirecek cinsten. Henüz akşam 8’de bile DisclosureLondon Grammar mı yoksa Kasabian mı dinleyeceğime karar verememiş durumdayım. (Bu arada bu 3’e indirgenmiş Shortlist, aynı anda  allahtan yakın zamanda %100‘de dinlediğim Massive Attack ve James Blake de var). Elimde olsa mitoz bölüneceğim.

London Grammar’a bayılıyorum ve hiç canlı dinlemedim üstelik de en sevdiğim sahnelerden John Peel’dalar. Kasabian’ı 2012’de Reading‘de canlı dinledim, gerçekten çok iyiler, şimdi bir de yeni albüm üzerine Glasto’yu ateşe vereceklerine kesin gözüyle bakıyorum; tek eksisi Pyramid’de konser izlemek önlerde değilseniz TV izlemek gibi. Son olarak Disclosure’a dev hastayım, daha önce 2 kere bir Pitchfork‘ta bir de Open’er’da canlı izlememe rağmen sanırım bir müddet Türkiye’ye gelmezler düşüncesiyle hiç kaçırasım yok. 3 tarafı olan bir para bulup yazı tura mura mı atayım ne yapayım. Gerçekten çaresizim.

Kararımı öncesinde aynı sahnede çalacak olan Bonobo‘yu da dinlemek istediğim için West Holts‘ta Disclosure dinlemekten yana kullanıyorum. Bonobo One Love‘da da büyülemişti. Burada da harika tabii ki.

İki konser üst üste dinleyince çok önlere gidilebiliyor diye de buradayım ve stratejik kararımdan pişman değilim. Gerçi Bonobo sonrası viskim bittiğinden bara gitmek ve ihtiyaç molası vermek için sahne önündeki kalabalıktan çıkmam gerekiyor ama döndüğümde eskisinden de iyi bir yer buluyorum. Bu arada seyyar bir Jelly Short satıcısından da jöle votka alıyorum. Kafalar tam Disclosure’lık.

IMG_7050

F For You ile çığlıklar arasında başladıkları performanslarında Disclosure’a sahnede canlı olarak Ed MacFarlane (Defeated No More), AlunaGeorge‘un Aluna‘sı (White Noise), Elise Doolitle (You & Me) ve ortalığın yıkıldığı son şarkıları Latch’de Sam Smith eşlik etti. Çok dans, çok zıplama, çok çığlık benim için Disclosure konserinin ve mükemmel bir Glasto kapanışının özetiydi. Henüz çok genç iki müzik dahisi iki kardeşten oluşan Disclosure ilerde Daft Punk ve Justice gibi efsane bir ikili olur gibime geliyor.

Disclosure sonrası Beat Hotel köşesinde Kasabian gazileriyle buluşuyorum. Söylenene göre efsaneviymiş, aksi beklenemezdi. Sonradan BBC’den izlemek üzere bookmarklara aldım konseri.

Worthy Farm’da ana sahnelerde müzik bitmiş oluyor böylelikle. Partiler sabaha kadar sürecek.

2012-05-28-2756

Bizim dönüş biletimiz 5:30’da. Kalbimiz sabaha kadar Shangri-La’da kopmaktan yana olsa da çamurda yürümekten Ronaldo’yla yarışan baldırlarımız, 5 günlük duşsuzluktan dolayı yağlı ve elektrikli saçlarımız, soğuktan donan popomuz, yarın Londra’dan uçağımız var az uyuyalım diyen beynimiz ve bilumum organlarımız eve gidelim diyor.

2012-05-28-2759

Festivale gelirken Victoria Coach Station’da bilet saatine bakılmaksızın binlerce kişi sıra olup otobüse binmiştik. Bu soğukta 5.30’a kadar beklemeyelim bi şansımızı deneyelim diyerek 2’deki otobüse binmek üzere Lock-up’tan eşyaları alıp çıkış kapısına gidiyoruz. Biraz sıra bekledikten sonra sizin otobüs sabahmış hacılar binemezsiniz tepkileriyle karşılaşmadan otobüsümüze alınıyoruz. Otobüs neden olduğunu anlamadığımız bir şekilde morg seviyesine gelinceye denk önceden özenle soğutulmuş. Dona dona da olsa gece oldukça hızlı ve trafiksiz bir şekilde London Victoria’ya gelip bulduğumuz ilk taksiye atlayıp evin yolunu tutuyoruz. Tam 5.30’da yorgun argın eve geldiğimizde iyi ki beklemedik diyoruz.

İkinci sene daha da özümsedik daha da bağlandık sana Glasto, yorgun argın ama mutluyuz, biz bilet bulabilirsek seneye de geliyoruz.

IMG_7077

2012-05-30-2898  2012-05-29-2852 Processed with VSCOcam with c2 preset Processed with VSCOcam with c1 preset IMG_6845 IMG_6848 IMG_6832 IMG_6669 IMG_6615 IMG_6580 IMG_6451 IMG_6445 IMG_6237 Processed with VSCOcam with c3 preset IMG_6114 Processed with VSCOcam with c3 preset

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/glastodan-bildiriyorum/feed/ 2
Minipax Festival ve hava muhalefeti http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/minipax-festival-ve-hava-muhalefeti/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/minipax-festival-ve-hava-muhalefeti/#comments Tue, 24 Jun 2014 19:13:40 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=3691 21 Haziran Cumartesi çok genç bir ekip olan Newspeak ilk festivalleri Minipax Suma Beach’de vuku buldu. Mikailin de Merkür retrosundan nasibini aldığını düşündüğüm ıslak 2014 yazının yağmurdan en çok etkilenen festivali oldu Minipax. Suma Beach ve yaz mevsimi kombosu her ne kadar akla plajlı bikinili çıplak ayaklı bir festival ortamı getirse de güne kara bulutlar damgasını vurdu.

20140624-200220-72140288.jpg

Bence bu nemli günde festivalciyle ortamcı arasındaki fark da kendini ortaya koydu. Katılımcı profili 7’den 70’e değişen 100 binlerce kişilik dev festivalleriyle ünlü İngiltere’de yağmur yağınca insanların biletlerini falan yakıp festivale gitmediğini düşünsenize. Ay ben gülerim. Nitekim yarın kapıları açılacak ve benim de teşrif etmek üzere an itibariyle ingiltere’de bulunduğum Glastonbury de çamuruyla ünlü bir festival örneğin. Müzik aşkı festival kültürü hava durumundan etkilenmez (tsunami çıksa bak o başka)

Dolayısıyla Cumartesi şekerden yapılmamış bünyeye sahip gerçek müzik ve festivalseverler vardı Suma Beach’de. Tamam gündüzden denize giremedik ama Boys Noize, Vitalic gibi isimleri ben üzerime hortumla su tutsalar dinlerim şahsen. Dolayısıyla sahnede kimin olduğundan haberi olmayan kafasında çiçekli taçlı ablalar, ve kolu dövmeli atletli abiler olmadan da güzel ve renkli geçti bir festival.
Sabah uçağıyla döndüğüm Çeşme yorgunu bünyem sebebiyle geç saatte gelebildim alana, hani Allah için şehre uzak da şimdi Suma. Biz de yolu biraz eğlenceli hale getirmiş olabiliriz, ne var bunda ;)

20140624-200058-72058431.jpg
Vardığımızda set saati 6 olan Lust’ı kaçırdım diye üzülmüştüm ama sonra Yiğit’i gördüm, 8’de çıkacağız sahneye dedi. Tan’ın da dediği gibi ortama bir kaos hakimdi. O sırada epey geriden gelen Restless sahnesinde Semih & Sertaç ikilisi vardı, illuminatic öğelerin öne çıktığı ortamda ıslak ve umursamaz dans eden herkese kocaman saygı duydum. Kaderin cilvesi o sıra ana sahne önünde 3 kişi falan vardı. Lust esnasında da en büyük kalabalık Restless’daydi.

20140624-202019-73219102.jpg

Saat ilerledikçe yağmur ara ara şiddetlendi ama Beach Stage önündeki şemsiyeler altındaki kalabalık çok güzel şeylere şahit oluyordu. En heycanla beklediğim Tone of Arc performansını eğer performans yenen bir şey olsaydı yeme de yanında yat diye tanımlardım. Yağmur demişken ben bu yazıyı yazarken yağmaya başladı Chelsea sokaklarında. Michael Eavis isyanlardaymış, napalım iptal mi edelim festivali diyormuş.

20140624-200646-72406221.jpg

20140624-200645-72405980.jpg

Set saatleri birbirine girip o beklediğimiz plajlı ortamı bize sunamasa da kitlesi yeterdi Minipax Festival’in. Bileklikler de şık ve kaliteliydi onu da atlamak istemiyorum. Pizza yedik gayet iyiydi. Ortam Berlin stili ve hippi arası gidip geliyordu, keyifliydi her şey.

20140624-200527-72327915.jpg

Sahneler falan da şıktı ama üstü kapalı birşey tasarlasalar milyarlık ekipmanı muşambayla kapayarak anneanne evi tandansı yaşatmazlardı mesela. İşte bunlar hep tecrübe.

Battılar mı çıktılar mı bilmem ama ben çok eğlendim. Bazı detayları hatırlamıyorum ama hatırlamadığımız geceler en çok eğlendiklerimiz değil midir hep? Vitalic ve Boys Noize sırasında yağmur yoktu ya da ben artık o tarz şeyleri hissetmiyordum. O sırada sahne önünde Jack Russell’lı bir abi vardı mesela, almış minnak köpeği omzuna öyle dans ediyordu. Bak cidden sırf ortamı yetti bana Minipax Festival’in. Newspeak seneye bu tecrübeyle daha iyi bir festivalle gelir diyorum ben. Bir de Slow Magic’i tekrar getirsinler tam konsantre izleyemedim

Bu arada bir de yeni festival geleneğimiz oldu. Her festivalden eve bir hatıra getiriyoruz. Minipax Festival’den de yerde bulduğumuz minik bir papağan yürüttük <3

20140624-201928-73168103.jpg

20140624-202222-73342756.jpg

20140624-202223-73343022.jpg

20140624-202222-73342191.jpg

20140624-202222-73342324.jpg

20140624-202223-73343540.jpg

20140624-202221-73341873.jpg

20140624-202224-73344028.jpg

20140624-202224-73344375.jpg

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/minipax-festival-ve-hava-muhalefeti/feed/ 1
One Love’ın ardından http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/one-lovein-ardindan/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/one-lovein-ardindan/#comments Tue, 17 Jun 2014 11:32:28 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=3624 Geçtiğimiz hafta sonu çok tartışılan One Love Parkorman’da vuku buldu.

Mini bir itirafla gireyim yazıya: Parkorman benim için Soundgarden demek oldu biraz son 2-3 senedir, One Love ise hep Santral’di. Bu yüzden ara ara kendimi Soundgarden’da sandım bu hafta sonu.

20140617-141225-51145186.jpg

Ama sanırım bunun tek sebebi mekan değil, line up’ın da payı var: Geçen seneki (iptal olan) Blur, New Order, The Vaccines, Foals gibi grupların olduğu line up’tan sonra One Love’ın konsept değiştirdiğini söylemek hata olmaz.

20140617-141404-51244323.jpg

Pozitif’in Haziran etkinliklerinin tüm bilet gelirlerini Soma’ya bağışlaması ve söz konusu biletlerin de 10 Lira’dan 250’ya değişiyor olması sebebiyle, Türkiye’de çok da gerçekleşmeyen bir durum oldu ve One Love biletleri Sold Out oldu.

20140617-143528-52528435.jpg

Gündüz festival ortamlarına bayılmama rağmen Cumartesi günü ancak Oh Land İstanbul sahnesindeyken gelebildim alana.

H&M ana sahnenin olduğu alana çok güzel bir pop up shop kurmuş, festival tacı, t-shirt tasarımı atölyeleri ve festival koleksiyonuna ait renkli parçaların satışı vardı. Anında fotoğraf veren Photobooth da süperdi.

20140617-140524-50724481.jpg

Ana sahnenin orda yemek alanı yoktu, yukarı bir yeme-içme ve pazar alanı kurulmuştu. Biraz uzaktı ama o kalabalığı ana sahnenin oralardan almak iyi bir fikir olmuş. Bir de oraya giderken sağa sola asılmış yazılar çok komikti ;)

20140617-140235-50555642.jpg

İstanbul sahnesinde biraz Mogwai dinledikten sonra Soundgarden’da da en sevdiğim alanda kurulu olan Berlin Sahnesi’ne indim. Mogwai muhteşem bir grup. 2011 Rock’n Coke’ta hipnotize olarak dinlemiştim. Aslında o performans sonrasında bir albüm daha yaptılar ve tekrar dinlemek isterdim ama benim için Allah gibi olan Modeselektor’u kaçırmak istemedim. Festivaller harika, bir de şu çakışmalar olmasa. Ama sanırım doğru bir tercih yapmışım: Modeselektor DJ Seti gerçekten çok iyiydi. Kalabalık da şahaneydi. 1.5 saat boyunca ara ara mikrofonu alıp konuşarak coşturdular insanları. Kalabalıktan birinin getirdiği Monkey bayrağına çok mutlu oldular hatta sahneye alıp salladılar. Pazar günkü Moderat performansını da iple çekmeye başladım.

Modeselektor’dan sonra Jaguar Skills kapanışı yapmak üzere devraldı Berlin sahnesini. Görselleri ve coşkusu çok iyiydi. İstanbul sahnesindeyse Basement Jaxx, renkli, enerjik ve kalabalık ekibiyle dev bir kalabalığı dans ettiriyordu. 11:30’da çıkmamıza rağmen metro bitmişti. Binlerce kişinin katıldığı festivaller olduğunda hem de haftasonu azıcık uzatsalar şu metroyu ölürler mi diyorum hep, her festival yazımda yazıyorum neredeyse. Ama birilerinin bu etkinliklere bakışı bira içip ahlaksız ahlaksız şeyler yapıyorlar olduğu için önümüzdeki birkaç yıl içinde ancak rüyamızda görürüz sanırım bu anlayış ve çözüm odaklı yaklaşımı.

20140617-140910-50950508.jpg

Pazar günü çok daha erken geldim alana. Açılışı favori sahnem Berlin’de The Red Hood’la yaptım. Seti devralmasıyla beraber çimlerde oturan kalabalık yavaş yavaş ayaklanmaya ve dansa benzer salınımlar yapmaya başladı.

Bir ara Mo ile tanışmaya Sony standına uğradım. Meet & Greet’te imza ve fotoğraf isteyen tüm hayranlarıyla ilgilenen Mo aşırı tatlı. İsmi Möy diye okunuyor bu arada:) evet boyu uzun ama topuklu da vardı ayağında :)

20140617-141001-51001412.jpg

O sırada İstanbul sahnesinde Omar Souleyman vardı. Suriyeli sanatçının müziğinin ve imajının Avrupalılara enteresan gelmesini anlıyorum. Ama ben kendimi zorla akraba düğününe getirilmiş gibi hissettim ve başım şişti. Gerçekten berbattı. Oraya iyi müzik dinlemeye gelmemiş olsam ben de halay çekenlerin arasına girer eğlenmesini de bilirdim tabii. Kendimi zar zor Berlin sahnesine attım. Doğu’nun ayaklandırdığı kalabalık salınımın frekansını artırmış artık iyiden iyiye dans ediyordu. Sonrasında Style-ist kendinden beklenen muhteşem bir performansla Berlin sahnesini dev bir açık hava kulübüne çevirdi.

Mo için tekrar İstanbul sahnesine geldiğimde düğünde değil festivalde olduğumu hatırladım. Bu arada ana sahnede ne zaman grup dinleyecek olsam Refresh & Go’nun lounge gibi yaptığı alandaydım. Sanheyi yukardan ve çok güzel bir açıdan görüyordu ve çok rahattı. İçki koymak için masalar falan da vardı. Nedense çok boştu acaba insanlar VIP falan mı sandı bilemedim :) Neyse Danimarkalı sempati abidesinin şarkılarını çok severim, sahne performansı da lezizdi.

20140617-142859-52139636.jpg

Beni en çok heyecanlandıran iki performans Bonobo ve Moderat için lounge’dan inip sahne önüne geldim. Bonobo’yu 2011’de yanlış hatırlamıyorsam otto santral’de izlemiştim (tamirane de olabilir emin değilim) O zaman da büyülenmiştim. Pazar gecesi performansın lezzetini tarif edecek kelime de bulamıyorum. Kullanılan enstrümanlar, müziğin yoğunluğu aldı götürdü.

20140617-143014-52214344.jpg

Bonobo’dan büyülenmiş seyircilerin büyük bölümü Cumartesi Berlin sahnesini ateşe veren Modeselektor ve Apparat’ın ortak projesi olan müzikal ruh Moderat’ı beklemek için sahne önünden ayrılmadı hiç. Saatler 10 buçuğu gösterdiğinde o gün ana sahne önünde olan herkesi bir uzay mekiğine bindirip kaçırdı adeta Moderat. Sascha’nın vokali, Gernot ve Sebastian ikilisinin müzikal dehasıyla birleşince 1.5 saatlik bir uzay yolculuğuna çıkmış kadar olduk. Booking’i yapanın elleri dert görmesin.

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/one-lovein-ardindan/feed/ 0
one love’a doğru http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/one-lovea-dogru/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/one-lovea-dogru/#comments Thu, 12 Jun 2014 16:04:12 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=3602 One Love’a kaldı 2 gün!

H&M ile hazırladığımız Festival Team videomuz da yayında. Festivali bekleyenleri daha da sabırsızlandırma riski olan bu video bizim evde ve terasta, yönetmen Aykut Tanrıkulu tarafından çekildi. Betigül Tuğaç ve Niyans yani Nihan Çumralıgil ile geçtik kamera karşısına.

Çekimler sırasında çok eğlendik ve ortaya çıkan işi çok sevdik. Festivalde de en az bu kadar eğlenmeyen bizden değil o zaman :)

Bildiğiniz gibi One Love sold out. Ama aldığım duyumlara göre iade edilen biletler Cumartesi ve Pazar günleri saat 2-5 arası Parkorman girişinde satışa sunulacakmış. Biletiniz yoksa şansınızı deneyin derim.

Gelelim festivale. Parkorman’da Cumartesi günü Modeselektor, Oh Land, Mogwai, Basement Jaxx, Jaguar Skills, Pazar günü ise Omar Souleyman, Mo, Bonobo ve Moderat gibi isimleri dinleyeceğiz. Bu sene One Love daha büyük bir alanda ve toplam 4 sahne var. Festival alanında başınız dönmesin diye şimdiden haritaya göz atın:)

10369097_10152297444789737_543120085596307193_o

Kim saat kaçta nerde çalıyor programımı şimdiden yapayım diyenler aşağıdaki tabloya mutlaka göz gezdirin, telefonunuza kaydedin:

 10286823_10152287789369737_3036331034882097237_o

10269307_10152287789374737_8088814747248345905_o

Mogwai, Mo, Bonobo ve Moderat için çok heyecanlıyım. İstanbul sahnesi benim yerin. Cumartesi gündüz Berlin, Pazar gündüz de Austin sahnesi de oldukça keyifli geçeceğe benziyor.

Ama festivalle ilgili beni tek heyecanlandıran şey müzik değil. Festival ortamı, 2 gün boyunca dertten tasadan biraz uzaklaşıp kendini çayıra çimene doğaya ve bin bir türlü aktiviteye verme hissiyatı da benim için çok önemli. Örneğin Green Lab’de düzenlenecek Şehir, Balkon Bahçeciliği Sohbetleri ve Tohum Topu Atölyesi oldukça ilgimi çekti. Kim bilir daha neler neler olacak alanda.

One Love’ın bu seneki sponsorlarından H&M bizim müzik tutkumuzu paylaşan bir marka. Onlar da Parkorman’da H&M Lounge adlı alanda bir sürü etkinlik ve DJ performansları hazırlamışlar.

One Love etkinlik takvimi

H&M yurt dışında da Coachella gibi büyük festivallere sponsor oluyor. Türkiye’de ilk kez One Love’a sponsor olan H&M’in Festival Koleksiyonu’ndan Cumartesi ve Pazar için iki farklı seçim yaptım ben de. Cumartesi günü çok danslı bir gün. Rahat bir kot şort ve siyah bluzle kafam rahat bir şekilde dans edeceğim.

Processed with VSCOcam with hb2 preset Processed with VSCOcam with f2 preset

Pazar günü ise festivalden çıkıp hiç eve uğramadan arkadaşımın nişan partisine gideceğimden cici bir elbiseyi hanım hanımcık olmamak için siyah bir bomber’la giymeye karar verdim.

Processed with VSCOcam with f2 preset

Festival öncesi biraz hayava girelim diyenleri de #hmonelove mikro sitesi için hazırladığım Playlist‘i dinlemeye davet ediyorum. Festivalde görüşmek üzere!

playlists_cizenbayan

 

 

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/one-lovea-dogru/feed/ 0
%100 Fest http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/%100-fest/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/%100-fest/#comments Mon, 09 Jun 2014 07:08:53 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=3565 Geçtiğimiz Cuma – Cumartesi Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşen %100 Fest sahnesinde Massive Attack, Soundgarden, Trentemoller, Kaiser Chiefs, Wild Beasts ve Ceza gibi dev isimleri dinledik.

Kapılar Cuma günü öğlen açıldı. Meteorolojinin yağmur, sel, fırtına uyarılarına rağmen şekerden olmadıkları anlaşılan müzik tutkunları alanı doldurmaya başladı.

Gündüz sağanak yağış vardı. O sıralar iş güç koşturmacasındaydım ben de bir sürü insan gibi. Akşamüzeri mor ve ötesi sahnedeyken teşrif edebildim alana. Uyarılara rağmen o saatten sonra hiç yağmur yağmadı. Hava aşırı sıcak olmadığı için güzeldi bile hatta. Cıvıl cıvıl bir ortam vardı. Her dakika gökyüzüne uçurulan kalp, gülen yüz şeklindeki köpüklere bayıldım. O tarafa gidip de nasıl yapıldığını çözecek vakit bulamadım ama.

Alanda çeşit çeşit yemek yoktu. Görebildiğim kadarıyla sosisli ve döner vardı. Döner fena değildi. Sıra da yoktu.

Cuma gününün beklenen isimleri Kaiser Chiefs ve Soundgarden’dı tabii ki.

fotoğraf-13

Türkiye’de daha önce pek çok defa konser vermiş olan Kaiser Chiefs kendilerinden beklenen bir performansa imza attı: Ricky Wilson her zamanki gibi daha ilk şarkıdan seyircinin arasına indi, bulduğu her türlü düşey taşıyıcı elemana tırmandı, akrobatik hareketlerini yine eksik etmedi. I Predict A Riot, Ruby, Everyday I Love You Less And Less gibi şarkılarda zıplayan %100 ahalisi terli terli soğuk bira içerken Soundgarden’ı beklemeye başladı.

fotoğraf 2-8

Türkiye’de ilk kez konser veren Soundgarden’ı, ama itiraf edeyim en çok da Chris Cornell’ı canlı canlı izlemiş oldum ben de sonunda! Şili’de gittiğim Lollapalooza‘nın da headliner’ı olan efsane grubu o zaman biraz apaçilik yapıp Axwell dinlediğim için kaçırmıştım:) Pişman değilim o ayrı:)

Processed with VSCOcam with t1 preset

%100 Fest’in ilk günü bolca eş dost görerek keyifli geçti.

Festival sonrası Küçükçiftlik’ten çıkıp yakın mesafeye taksi bulmak imkansız ve trafiğin içine eden arsız taksicilerle yaşanan diyalog da oldukça sinir bozucu olduğundan eve yürüdük.

fotoğraf 3-6

Cumartesi günü henüz kapılar açılmadan erken saatte geldim alana çünkü The Away Days ile %100 sahnesinde performans sergileyecektik biz de.

Çaldığımız pek çok festivale göre en rahat kulis diyebilirim. Eksiksiz rider ve her konuda yardımcı olmaya çalışan ilgili kulis sorumlularına teşekkür ediyorum.

2’yi çeyrek geçe henüz alanda çok az seyirci varken çıktık sahneye The Away Days olarak. Sahneye daha yakın olan ve erken saatlerde çok boş olan Diamond ve Golden kategorileri sebebiyle seyircilerin büyük bölümü sahneye çok uzak kaldı. Keşke bu tarz etkinliklerde erken saatlerde kategori ayrımı olmasa, hava kararınca başlasa. Ama bu fikir bir kere öne giden insanı oradan çıkarmak imkansız olduğundan uygulanmıyor olsa gerek :)

Processed with VSCOcam with m6 preset

Arada kısacık yağmurun da çiselediği tam 45 dakikalık performansımızdan sonra ben de işimi bitirip rahatlayıp Cumartesi gününün tadını çıkarmaya başladım. Kulis’te Wild Beasts’le The Away Days kaynaşması yaşandı.

10447643_715901518468421_4510651943885420962_n

Türkiye’de daha önce de izlemiş olduğumuz Wild Beats yine harikaydı. Bu kadar yetenekli insanları sahnede izlemek her zaman keyifli, hiç eskimiyor. Wild Beasts’in ardından her türlü şişeyi enstrüman olarak kullanarak müzik yapan eğlenceli ekip Bottle Boys seyirciyi bolca güldürüp dans ettirdikten sonra sahneyi uzun zamandır canlı izlemediğimiz Ceza’ya devretti.

fotoğraf-15

Türkiye’nin en gerçek rockstarlarından olan Ceza performansı sırasında alan dopdolu ve herkes dans ediyordu. Hepimizin ezbere bildiğimiz ama söyleyemediğimiz şarkılarını sahnede canlı bir orkestrayla seslendiren Ceza, şarkı aralarındaki gündemi eleştiren ve hükümete giydiden doğaçlamaları ile kalbimizdeki yerini iyice sağlamlaştırdı.

fotoğraf 2-7

Ceza’dan sonra Trentemoller live olarak sahnedeydi. Danimarkalı müzik dehasını DJ set olarak izlemişti daha önce Türk seyircisi (ben de Oslo’da minicik bir klüpte izlemiştim). Canlı performans bambaşka tabii ki. Elektronik müzik, canlı davul, bas ve vokal sevgimi sık sık vurguluyorum. Performanstan çok keyif aldım ve bolca dans ettim.

fotoğraf 4-4

Trentemoller sonrası Türkiye’de defalarca kez konser vermiş, buraları oldukça seven Massive Attack Cumartesi gününün headliner’ı olarak sahnedeydi. Kusursuz performansları, her biri efsane konuk vokalistleri ile hayran hayran dinledik dev grubu. Sahneye yansıtılan ve artık alışık olduğumuz saçma magazin haberlerinden oluşan Türkçe metinlerin arasına Gezi protestoları sırasında hükümet ve polis müdahalesi sonucu hayatını yitiren direnişçilerin isimleri ve Soma maden faciasıyla ilgili yazılar da eklenmişti. Yine ‘Her yer taksim her yer direniş’ sloganları atıldı.

Massive Attack gerçekten inanılmaz bir grup. Eve gelip, uzun zamandır dinlemediğimi farkedip Heligoland albümünü baştan sonra dinledim.

fotoğraf 5-4

Farklı tarzda farklı zevklere hitap eden türünün en iyisi müziklere ev sahipliği yapan bir festival olmasına rağmen Küçükçiftlik’in imkanları sebebiyle daha çok birkaç ön grubu olan konser havasındaydı aslında etkinlik. Benim festival anlayışımda müziğin olmadığı zamanlarda çimlerde yayılma, bir iki sahne arasında seçin yapabilme de var. Buna rağmen Esen Entertainment’ın ilk festivalleri olan %100Fest’in altından başarıyla kalktığını düşünüyorum. Bu arada festival Cuma – Cumartesi olduğu için kocaman bir Pazar’ı da dinlenmeye ayırmış olduk, bence ayrıca güzel oldu. Gelenekselleşsin %100 Fest, devamını da isteriz.

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/%100-fest/feed/ 1
Chill-Out Festival 2014 http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/chill-out-festival-2014/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/chill-out-festival-2014/#comments Thu, 29 May 2014 07:25:42 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=3346 Festival sezonunun ve yazın 2. müjdecisi Chill-Out Festival Pazar günü Life Park’ta gerçekleşti.

Metro ile Hacıosman’a yani son durağa gelip kısa bir beklemeden sonra buradan kalkan servislerle festival alanına ulaşmak mümkündü. Servis metro – festival gidiş dönüş 5, metrodan festivale gidiş sonra festivalden Taksim’e dönüş 15 TL idi. Belli bir saatten sonra metro olmadığı için bizi ormanın içinde kendi başımızın çaresine bırakmamaları güzel olmuş.

10274279_10151985566546572_238241460431661085_n

Life Park’ta daha önce bir festival etkinlik yapıldı mı bilmiyorum, ben ilk kez gittim ve aşık oldum. Gerçekten dünya üzerinde cennetten bir parça gibiydi. Tabii Chill-Out ekibinin bu cennette yaptıkları ufak dokunuşları da unutmamak lazım. Alana girer girmez sağınızda kalan ağaçların altındaki yemek yeme alanı binlerce renkli kağıt fenerle süslenmiş, inanılmaz güzel bir hale getirilmişti. Ana sahnenin bulunduğu alanda festivalin ana sponsoru Bridgestone alanı da gerçekten çok zevkli tasarlanmıştı.

Foto 25.05.2014 17 15 07

Geçtiğimiz senelerde hep karta para yükleme uygulaması oluyordu Chill-Out’ta. Bu sene jetona geçilmiş. Minimum 50 liralık Jeton alınıp içeride onu harcıyorsunuz. Bir ara jeton alırken kredi kartı sistemleri çöktü ama sonra hallettiler. O ara üstümüzde nakit olmadığı için Mervem olmasa aç kalmıştık.

Foto 25.05.2014 18 30 28

Yemek alanı ve markalar da oldukça başarılıydı. Egg & Burger’dan hamburger ve patates gömdük ayıptır söylemesi. Fiyatlar dışarıya kıyasla çok fazla değildi (en azından Egg & Burger için)

Foto 25.05.2014 15 37 02

Absolut alkol konusunda elini korkak alıştırmıştı sanırım. Bir önceki gün Soundgarden’da 2 mojitoyla ağzımız yüzümüz yamulmuştu. Chill-Out’ta 2 sürahi içtik bana mısın demedi.

Processed with VSCOcam with f2 preset

Müziğin 12’de başladığı Ana Sahne, akşamüstü önündeki çimenler rengarenk bir piknik alanına dönen Next Stage, servisle ya da biraz yokuş çıkarak ulaşabileceğiniz Other Stage ve Ana Sahne’den Next Stage’e giderken yol üstünde ağaçların altında mini mini bir sahne olan artık her festivaldeki gözdelerimdem biri olan RBMA Stage’de aralıksız her saniye çok güzel müzik vardı.

Foto 25.05.2014 17 56 41

Standlardaki etkinlikler, dağıtılan ıvır zıvır da çok güzeldi. Çeyizi tamamladık baya. Absolut sürahi ve bardak takımı, Renault bardak altlıkları, Bridgestone hasırı, Diesel standında at kafası takıp çektirdiğimiz fotoğraflar…

Foto 26.05.2014 21 47 10

Bir yerden sonra yolun kenarına dizilmiş rengarenk rüzgar güllerini insanların elinde görmeye başlayıp biz de aldık, şuan terası süslüyor (özür dilerim Chill-Out ekibi ama çok güzellerdi). Bir de gece festivalden dönerken yere inmiş birkaç renkli kağıt fenerin de şuanda salonumda durduğu doğrudur. Festivali çok sevdik biraz anımız olsun dedik :)

Foto 26.05.2014 00 56 40

Gündüz genel olarak Next Stage’de takıldık. Çok ‘chill-out’ müzikler çaldı hep. Biz çimlerde oturup muhabbet ettik. Ağaçlara asılmış kurdeleler, sahnenin yanındaki küçük gölet falan ortam cennetti resmen.

Processed with VSCOcam with c2 preset

Akşamüstü, güneş batmadan önce Other Stage’e yürüdük. Other Stage’in olduğu yerde düğün falan yapılıyor sanırım. Ormanın içinden biraz eğimli ama çok keyifli bir yol (servis de vardı yokuş çıkmam diyenlere) Herkesin kafası rahat musmutlu dans ediyordu. Biz de dans ettik.

Foto 25.05.2014 18 37 05

 

Sonra Barış K’nın MÜKEMMEL performansı için RBMA Stage’e indik. Öldük bittik. Çok güzeldi. Teşekkürler Barış K.

Foto 25.05.2014 21 11 52

Ana Sahne’de Goldfrapp çıkınca biz de o tarafa doğru koşturduk. Kalabalık vardı ama önlerden yer bulmamız zor olmadı. Elektronik müziği live setup’la dinlemeyi çok seviyorum. Hele ki Goldfrapp’ınki gibi bir performans olunca.

Foto 25.05.2014 22 27 45

Sonrasında Plaid için Next Stage’deydik. Paylaştığım performans fotoğrafları ve gittiğim festivaller sebebiyle müzik zevkimi çok iyi bilen ve aynı müzik kafasında olduğumuz bir Instagram arkadaşım ‘Plaid bu gece burda çaldı yarın İstanbul’da çalıyormuş mutlaka gidip dinlemelisin seveceğine eminim’ dediği için performansı kaçırmak olmazdı. Sahne önü çok boştu. Plaid deneysel, güzel bir performans sergiledi. Festivalin Mini Book’unda okuduğum röportajlarında ‘Bu grubu seviyorum çünkü iyi olduğunu bildiğim başka bir şeye benziyor’ bir grubu sevmek için korkunç bir bahane olurdu demişler. Kesinlikle haklılar, bana kızmasınlar ama biraz da tanımlamak adına tarzlarını ve sahne duruşlarını Simian Mobile Disco’nun sahne performansına benzettiğimi söylemeliyim.

Processed with VSCOcam with f2 preset

Çıkışta Türkiye’de olduğumuz için çok normal olan servis sırası beklerken insanların habire sabırsızlanıp öne geçmeleri sıra değil yığılma şeklinde araca binmeye çalışmaları gibi durumlar oldu tabii. Ama neredeyse hiç beklemeden Taksim servisine binip sorunsuzca döndük.

image3 image4

Chill-Out bu sene katıldığım en güzel Chill-Out’tu. Lounge FM’e teşekkürlerimi iletiyorum. Kemer Country de güzel bir mekandı ama artık festival kalabalığını kaldırmıyordu bir saatten sonra. Life Park cennet bahçesi. Bundan sonra Chill-Out’lar burda devam etsin hep!

Processed with VSCOcam with f1 preset

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/chill-out-festival-2014/feed/ 0
Babylon Soundgarden 2014 http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/babylon-soundgarden-2014/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/babylon-soundgarden-2014/#comments Tue, 27 May 2014 13:38:55 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=3328 Bu hafta sonu yurdumun festival sezonu Babylon Soundgarden ile resmi olarak başladı. Ülkeye dönme, yeni eve taşınma, ev işleri derken bu sene çok erken gidemedim festivale. Çayır çimenin keyfine varmam gereken saatlerde terasta halı yıkıyorduk (true story)

Foto 24.05.2014 14 19 56

Olsun terasta halı yıkamamız bitince hemen metroya atladık Darüşşafaka metro durağında inip karşıdan karşıya geçen güruha katılmak suretiyle Park Orman’a daldık. Pozitif, Soundgarden ve Haziran ayında gerçekleşecek diğer etkinliklerin bilet gelirlerinin tamamını Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın Soma Gençlik Bursu’na bağışlanacağını açıklamıştı. Biletlerin fiyatı ise 10 ile 150 TL arasında değişiyordu. Pet Shop Boys, Sky Ferreira, John Talabot, Mount Kimbie gibi grupların sahne aldığı bir festivale 10 Liraya gidebiliyorsunuz demek bu. Tabii daha fazka bağış yapmak isterseniz bütçenize göre 150 liraya kadar bilet fiyatını kendiniz belirlemeniz söz konusu.

10271494_801351936542682_4490155439509470374_n

10’dan fazla senedir İstanbul’a muhteşem gruplar getirmiş, müzik sahnesine yön vermiş Pozitif geçtiğimiz aylarda hükümete yakınlığıyla bilinen Ferit Şahenk tarafından satın alınmıştı ve bu nedenle de halihazırda pekçok müziksever tarafından boykot ediliyor. Pozitif’te çalışan çok sayıda arkadaşım ve gerek Babylon’un gerekse bu arkadaşlarımın bireysel olarak Gezi sürecindeki hal ve tavırlarını bildiğimden ben boykota şahsen katılmıyorum. Zaten müzik de susarsa elimizde ne kalır ki diye bir düşüncem de var. Ferit Şahenk’in milyonlarca dolarlık onlarca şirketi arasında Pozitif’in etkinliklerine bilet alarak ona  çok da para kazandırdığımı düşünmüyorum. He arkadaşlarımın maaşları ödeniyordur, saygı duyarım. Kendi vicdan muhasebemi bu şekilde yaptım. Soma olayında da gerek bilet gelirinin aktarılacağı yeri, gerek seçilen kelimeleri gerekse yaklaşımı doğru buldum. Yine de herkesin düşüncesi kendine.

Foto 24.05.2014 18 42 19

Gelelim festivale. Soundgarden’da pek ana sahneci değilim. Bu sene de geç geldiğimden ana sahnenin olduğu alanda pek vakit geçirmedim. En çok izlemek istediğim isimler yurdumuzun dj kabinlerini sık sık aşındıran ama benim bir türlü denk gelemediğim müziğine aşık olduğum insan John Talabot ve bu  aralar baya hastası olduğum, daha önce Berlin’de minik bir venue’de de izlemiş olduğum Mount Kimbie‘ydi. Sky Ferreira ve Pet Shop Boys bu isimlerle çakıştığından ve bir de ana sahnede olduklarından (geçen seneki Kings of Convenience’ın bile şikayetçi olduğu müzik dinlemek değil sohbet etmeye gelmiş ana sahne topluluğu sebebiyle) Red Bull Music Academy sahnesinden hiç ayrılmamayı tercih ettim.

Foto 24.05.2014 18 42 00

John Talabot öncesi çimenlerde yayılıp alkollerimizi yudumlarken RBMA sahnesinde Hey Douglas çalıyordu. Topluluğun yarısı dans yarısı da bizim gibi çimenlerde yaymaca halindeydi. Müzik güzeldi. Türkçe saykadelik ve funky sample’larla kıpır kıpır bir set çaldı Hey Douglas. Sonlara doğru dans eden kişi sayısı arttı. Biz John Talabot’u beklerken Joy Stick Jay isimli arkadaş çıkmış inmiş promil sebebiyle farkedememiş olabilirim. Yazıklar olsun bana.

Foto 24.05.2014 20 36 25

Foto 24.05.2014 20 16 20

John Talabot muhteşem bir insan. Onu doğuran anaya teşekkürlerimi bir de buradan sunmak isterim. O çaldı biz dans ettik kendimizden geçtik. Epey uzun zamandır soundcloud’daki setleri olsun,  fin albümü olsun aşındırıyorum resmen. Nihayet enerjisini alarak canlı dinledim. Sevgim arttı.

Foto 24.05.2014 21 41 34

John’dan sonra bir müddet sahnenin Mount Kimbie için hazırlanmasını bekledik. Malum live band. İlk izleyişimde daha çok keyif almıştım. Daha küçük bir mekandı. Mount Kimbie performansını kaçırdıysanız da albümlerine kulak verin. Biz performansın ortalarına doğru Parkorman’dan ayrıldık, en büyük motivasyonlarımızdan biri de metroya yetişmekti. Parkorman’a gelmesi çok rahat da herkesle aynı anda çıkınca hele metro da yoksa gerçekten sıkıntı oluyor. Geçen sene taksi otobüs bulmak imkansızdı ve otostop çekmemiz gerekmişti. Festival konser falan olduğu gün biraz uzatsalar keşke metro saatlerini. Neyse biz de vakitlice eve dönüp intagram’dan pek güzel Pet Shop Boys videoları gördük. Ah be dedik ama insan aynı anda 2 yerde olamıyor işte.

Foto 24.05.2014 22 36 37

Yazın habercisi sezonun ilk festivali Soundgarden benim için böyle geçti. Seneye daha çok vakit geçirebilmek dileğiyle.

 

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/babylon-soundgarden-2014/feed/ 0
Lollapalooza Chile http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/lollapalooza-chile/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/lollapalooza-chile/#comments Tue, 01 Apr 2014 21:48:40 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=2316 Şili, geçmişi 1991’e dayanan ve 2005 yılından beri her sene Chicago’da gerçekleştirilen dünyaca ünlü müzik festivali Lollapalooza’nın Amerika dışında ilk şubesini açtığı ülke (canım Şilim ya<3, her alanda gurur kayağı)

İlk Lollapalooza Chile 2011 yılında yapılmış ve Santiago The National, The Killers, Thirty Seconds to Mars, Kanye West, Cypress Hill, Ben Harper, Deftones, Devendra Banhart, Cat Power, The Drums, Cold War Kids, Fischerspooner, Boys Noize, Armin Van Buuren, Chris Cox, Joachim Garraud, Empire of the Sun, Fatboy Slim gibi dev isimleri ağırlamış.

panaroma3

2012’de Brezilya‘ya da sirayet eden Lollapalooza’nın Şili versiyonu Foster The People, Band of Horses, Foo Fighters, Cage The Elephant, Björk, Gogol Bordello, Arctic Monkeys, Friendly Fires, MGMT, Pretty Lights, Calvin Harris, The Crystal Method, Skrillex, Above & Beyond gibi efsane isimleri ağırlarken artık kendisini ben de tanıyordum.

Sene 2013 olduğunda 3. Şili Lollapalooza’sının line-up’ına bakarken az kalsın bileklerimi kesiyordum. Kimler yoktu ki:

Pearl Jam, Queens of the Stone Age, The Black Keys, Foals, deadmau5, Franz Ferdinand, Kaskade, The Hives, Kaiser Chiefs, Two Door Cinema Club, Passion Pit, Crystal Castles, Major Lazer, Alabama Shakes, A Perfect Circle, Steve Aoki, Hot Chip, Nas, Tomahawk, Feed Me, Toro y Moi ve fazlası.

panaroma2

Lollapalooza baktı Güney Amerika’da iyi gidiyor nihayet bu sene Arjantin‘de de sirayet etmiş. (Turne gibi düşünün, Şili’de Cumartesi Pazar, Arjantin’de Salı Çarşamba ve sonra bir sonraki Cumartesi Pazar da Brezilya’da yapılıyor. Bu arada fakir diye Arjantin’e fena kıymışlar, Salı Çarşamba festival mi olur, yazık)

Geçen senelerde line up’ı taa Türkiye’den ağzımı sulandıran Lolla’nın Şili ayağı bu sene geçen seneki kadar leziz olmasa da hazır Santiago’da yaşıyorken gitmemek olmazdı. Ben de pahalı mahalı YOLO dedim aldım bileti (Şili çok pahalı çocuklar, öyle böyle değil çok pahalı, ekonomileri fena iyi, oyuluyorum burda)

lolla02

Her neyse, bu seneki Line Up şu şekil idi bakınız:

Red Hot Chili Peppers, Arcade Fire, Soundgarden, Nine Inch Nails, Pixies, Phoenix, New Order, Vampire Weekend, Imagine Dragons, Axwell, Ellie Goulding, Julian Casablancas, Zedd, Kid Cudi, Johnny Marr, Lorde, The Bloody Beetroots, Cafe Tacvba, The Wailers, Portugal. The Man, Cage The Elephant, Capital Cities, Jake Bugg, AFI, Flux Pavilion, Flume

Fena da değilmiş ha, bana da line up beğendiremiyoruz.

ANUNCIO_VP_BOCETOS_4f

Beni en çok heyecanlandıran ve ilk kez dinleyeceğim isimler Arcade Fire ve Flume‘du. Onun dışında daha önce Berlin’de dinlediğim Phoenix ve Glastonbury’de dinlediğim Wampire Weekend de tabii ki kaçmazdı. Bir gece önce ‘Sideshow Lollapalooza’ denen, daha da çok para kazanmak amaçlı, zaten festivalde çalan isimlere özel mekanlarda konser vermeyi amaçlayan olay çerçevesinde izlediğim ve büyük bir hayal kırıklığı yaşatan Julian Casablancas, Ellie Goulding, Flux Pavilion, bu sene Grammy kazanan Lorde, ve Zedd maalesef 3’ü aynı anda olan Cage The Elephant, Capital Cities ve Flume‘dan birini seçmek zorunda kaldığım için Flume, 2 senedir neredeyse gittiğim her festivalde çalan ama bir türlü dinleyemediğim Jake Bugg, Portugal. The Man ve Axwell performanslarını izledim.

2012-08-01-2622

Festival Santiago’nun şehir merkezine çok yakın Parque O’Higgins adlı bir parkta yapılıyor. Parkın içinde de yıl boyunca konserler gerçekleşen Movistar Arena, hemen yanında da Fantasialand diye bir Theme Park var. (Aşağıdaki fotoğrafta görmüş olduğunuz kubbe Movistar Arena)

lolla01

Biletler etaplar halinde satılıyor. Early bird 48.000, sonraki ön satışlar 65, 75 ve 90.000 Peso. Normal fiyatsa 105.000 Peso (Çarp 4,25’le at 3 sıfır o kadar Türk Lirası aşağı yukarı)

Parka metroyla ulaşım mümkün ve saatlerini de ona göre ayarlamışlar. Santiago belediyesi çalışıyor. Santiago belediyesi gençlerini tomayla sulamıyor, festival çıkışı metrosunu hazır ediyor.

sunset

Festival alanı şehir içinde olduğu için kamplı değil. Sabah 11’den gece 12’ye kadar sürüyor. 2 gün üst üste. One Love kafası.

Toplam 6 sahne var ama 2’si öyle çok da uğradığınız sahneler değil (Biri çocuk sahnesi biri de baya ufak çok küçük grupların baya kötü bir ses sistemiyle çaldığı bir sahne)

panaroma1

Play Station, Coca-Cola, LG G2, Claro (mobil operatör) 4 büyük sahne. Claro ana sahne gibi. Sonra Coca-Cola sahnesi var o da baya büyük. Play Station biraz daha ufak ve arkada kalıyor. LG G2 de Movistar Arena içinde olan elektronik müzik sahnesi.

İçki satışı yok. Ama dışarıdan yiyecek içecek istediğini getirebiliyorsun, o serbest. Şarabını, koy pet şişeye gel:)

IMG_0634

Yiyecek içecek satışı Ficha denen fişlerle yapılıyor, 5’i 6.000, 10’u 10.000 Peso. Yemekler güzel, çeşit yeterli. 3-5 fişe karnını doyuruyorsun. Dışarıya göre pahalı değil çok. Hatta hayatımda yediğim en iyi dondurmalardan birini yedim.

He bu arada Cumartesi alınan fişler Pazar geçmiyor. Cumartesi günü aldığım 10 fişi bitirmeye çalışırken zor anlar yaşadığım doğrudur (alkol de yok neye harcicaz) kafam kadar cips aldım hala yiyoruz ailecek

cips

Kanadalı gruplar bir başka dostum tezimi kanıtlamak için sahneye çıkmışlarcasına, Arcade Fire performansı tek kelimeyle muhteşemdi. Arcade Fire neden Arcade Fire’mış anladım. Hem şarkıları hem sahne performansları efsane çünkü. Bence Lollapalooza’nın en iyisiydi. Win Butler’ı bir kere canlı izlemem ‘Kurbanı olurum’ lead singer’lar kategorisine girmesine yetti. Bir insanın hem duruşu, hem karizması hem de sahnede yaptığı her şey kusursuz olabilir mi?

Win Bey’in sevgili eşi Regina hanımın performansı ise bence grubun en zayıfıydı, yine de kendisini her türlü enstrümanın başında görmemiz bile bir karizma katıyor. Gerçi grupta herkes ‘Allahını seven defansa gelsin’ tarzı eline ne enstrüman versen çalıyor. (Cidden acayip iyiler) Bu arada iki tane de Afrika davulu eşlik ediyor gruba ki gerçekten ancak bu kadar iyi olabilirmiş. Sahneye Reflektor’la girip aynı isimli son albümlerinden çokça şarkıyla devam ettiler. Funeral, Suburbs ve Neon Bible’dan da çaldılar. Çok iyiydi. Aşırı kalabalık yüzünden sahneye çok uzaktım ama olsun. Bu yaz bir daha izlemek nasip olur umarım.

Lolla performansından sonra kalbimde koskoca bir yere sahip olan bir diğer isimse Flume. Kendisi uğruna Capital Cities ve Cage The Elephant’tan vazgeçtim, beklenti büyüktü, beklentinin de üstünde bir performanstı. Çok iyiydi çok. Avustralyalı genç prodüktörün erken saatlerde sahne aldığı LG G2 sahnesi yani Movistar Arena da zaten festivalin en iyi sahnesiydi bence. Kapalı olduğu için gece soğukta sırf sıcak olduğu için bile tercih edilebilir ama zaten elektronik müzik sahnesi ve sürekli kopmalı patlamalı isimler çaldı. Ses ve ışık sistemi tek kelimeyle harikaydı. Flume’a gelirsek hem seyirciyi yakalamayı iyi biliyor hem de şarkıları ve kendine has tarzı zaten bağımlılık yaratır cinsten. Major Lazor’ın Get Free’sini çalarken bir anda ses sistemi gitti şarkının en güzel yerinde, orada durumu toparlama tepkisi bile aşırı tatlıydı.

Güneş batarken ardından palmiyelerin Phoenix dinlemek de ayrı bir zevkti. Çok zıplamalı mutlu şarkısı olan grup tam akşamüstü olsun hayat festival olsun.

Vampire Weekend de tıpkı Phoenix gibi tam bir akşamüstü grubu ve yine çok eğlenceliydi. Ezra Koenig California English’i nası söylüyor öyle ya çok değişik vallahi insan hayret ediyor.

wampire weekend

Cumartesi akşamı elektronik sahnesinin headliner’ı Grammy ödüllü ve Lady Gaga, Skrillex gibi isimlerle çalışarak ün kazanan genç prodüktör / DJ Zedd de acayip iyi bir performans sergiledi ve festivalin en eğlenceli en hareketli saatlerini geçirmemi sağladı. Evde oturup da vay be ne şarkı diye dinleyeceğim tek bir şarkısı olmamasına rağmen bu tarz bir ortamda acayip eğlendirme performansı var. Çıkışında aynı saatlerde RHCP ana sahnede bayık bir performans sergiliyordu. En son ‘evet sahnede playback yapıyoruz’ itiraflarından sonra iyice soğudum. Yılların grubu şarkıları iyi falan eyvallah ama o sırada 21 yaşında bir prodüktörü dinlemeyi yeğletiyor bana artık.

zedd

Cumartesi günü Coca Cola Stage’de sahne alan Ellie Goulding‘in performansı Rock’n Coke’ta izlediğimizden çok farklıydı. Ben Rock’n Coke’ta sahne önünde olmama rağmen hiç duyamamıştım sesini, çok kırılgan çok narindi. Burada belki gündüz çaldığından belki de festival setlistini değiştirdiğinden bilemiyorum hep eller havaya kopmalı hareketli şarkılar çaldı. Ayrıca bi güzelleşmiş, bişey olmuş ablaya. Skrillex’den ayrılmak yaramış heralde.

ellie

2 senedir gittiğim her festivalde çalmasına rağmen bir türlü dinleyemediğim Jake Bugg‘ı Cumartesi akşamüstü en cici sahnelerden Play Station sahnesinde çimlere yataraktan dinledim. Tam da öyle çimlerin üstünde dinlemek gerekiyormuş. Önce bir garipsiyorsun sesi, sonra tarzıyla ne kadar iyi gittiğini farkedip alışıyor hatta sevmeye başlıyorsun. Keyifliydi. Aferin çocuk.

jakebugg

Bir başka Grammy ödüllü genç müzisyen Lorde de yine cicoş Play Station sahnesinde performans sergiledi ve konserine ilgi çok büyüktü. Kitlesi Lana Del Rey kitlesi önden gelen çığlıklardan anladığım kadarıyla. Süper sesi, kendine has rahat tarzı, fotoşoplonan fotoğrafına tepki gösterip ‘yüzümdeki izleri neden saklıyorsunuz ki ben böyleyim’ tarzı ilham verici tepkileri ile artı puan alıyor Lorde ancak şarkı sözleri ve sahnede yaptığı konuşmalardan anlaşıldığı kadarıyla teenage’likten çıkması birkaç fırın daha ekmek yemesi gerekiyor.

lorde

Flux Pavilion

fluxpav

 

Uzun zamandır dinlemek istediğim bir isimdi. DJ’liğini prodüktörlüğü kadar başarılı bulmadım. Süreklilik yoktu setinde dans etmeye çalışırken aptal oluyorsun.

Julian Casablancas

Julian Casablancas’ı Sideshow Lollapalooza çerçevesinde, festivalden 1-2 gün önce Santiago’da eskiden baloların yapıldığı Club de La Union’da izledim. Tarihi bir mekan, yüksek tavanlı, altın varaklı, ses çok zordu. Konser başlayınca önce arkalara, sonra salonun dışına kaçmak zorunda kaldık. Bi tek Instant Crush’tan keyif alabildim. Ben bu ses durumu o mekana özel diye düşünmüştüm ama Julian Casablancas’ı Lolla’nın uçsuz bucaksız çimlerinde de dinleyemedim. Kötüydü. Sideshow’da 2 Strokes şarkısı bir de Instant Crush dinleyip sonra eve dönüp Strokes’un Is This It’ini baştan sona dinlemiştik. Burada da ortamdan uzaklaştık. Julian Şilili seyirciden de olumsuz tepki aldı. Uyuşturucuyu bıraksın 1-2 sene uyusun sonra Strokes’a geri dönsün yazanlar oldu.

Axwell

axwell

 

Benim için festivalin son konseriydi. En sevdiğim sahne, Movistar Arena’da çok güzel bir Lolla kapanışı oldu.

Lollapalooza Chile çok güzelmiş ben de gitmek istiyorum, belki Güney Amerika turumu o tarihe denk getirir bir de festival dahil ederim, ne yapmam lazım diyorsanız: http://www.puntoticket.com adresinden kendinize bir yabancı hesabı açıp http://www.lollapaloozacl.com adresinden çıkacak olan early bird biletleri takip edin. Sonra Santiago’da airbnb’den bir ev ya da merkeze yakın bir hostel tutun. Line up ve ortam eminim ki yine çok keyifli olacaktır.

 

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/lollapalooza-chile/feed/ 2
Avrupa Yaz Festivalleri Dosyası http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/avrupa-yaz-festivalleri-dosyasi/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/avrupa-yaz-festivalleri-dosyasi/#comments Mon, 24 Mar 2014 23:27:43 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=2338 İşler karışık bu yaz da memlekette festivaller iptal mi olur yoksa eğlenecek ruh hali mi olmaz ne olacağımız belli değil. Nitekim etrafımızda, siyasette olup biten çirkin şeylerin sorumlusu biz değiliz ve değiştirmek için de geçliğin verdiği iyi niyet ve enerjiyle elimizden geleni yapıyoruz. Yine de arada sırada Avrupalı akranlarımız gibi her şeyi unutup eğlenmek, güzel müzik dinlemek, yeni yerler görmek, birkaç günlüğüne dertsiz tasasız olmak bizim de hakkımız hatta ihtiyacımız.

sziget_festival

Avrupa festivalleri bu sene yine harika line-up’larla karşımızdalar. Sadece line up değil ortamlarıyla da iştah kabartan en güzel 2014 Avrupa yaz alternatif müzik festivallerini hafif bütçe ipuçları da vererek sizler için derledim. (Bu festivallerde aşağı yukarı harcayacağınız parayı festival bileti fiyatı ile orantılayabilirsiniz ama baştan söyleyeyim İngiltere, Orta Avrupa ve özellikle Benelux ülkeleri pahalı, Polonya ve Macaristan ucuz)

Eğer bu sene bir avrupa festivaline gitmeye niyetliyseniz bu liste en sevdiğimiz grubun çıktığı ya da line up’ın kombo yaparak diğerlerine fark attığı, ortamıyla ya da bütçenize uygun oluşuna göre karar vermenizi kolaylaştıracak. Ne yaparsanız yapın müziksiz kalmayın!

28-31 Mayıs Primavera Sound Festival, İspanya

PrimaveraBarcelona2011-016-610x250

Line up: Arcade Fire, Queens Of The Stone Age, Disclosure, Nine Inche Nails, Foals, Metronomy, The National, Mogwai, Kendrick Lamar, Pixies, Darkside, Jagwar Ma, Pional, Julio Bashmore, Jamie xx, St Vincent, Moderat, Midlake, CHVRCHES, Real Estate, Warpaint, Sky Ferreira, Holy Ghost, Haim, !!!, SBTRKT, Dum Dum Girls, Cut Copy, Cloud Nothings ve daha onlarca sanatçı

Biletler: 4 gün festival + 3 gün ek konserlerle birlikte 195 Euro http://www.primaverasound.es/entradas

Avrupa’da festival sezonu Mayıs sonunda Barselona’da Primavera (ispanyolca: İlkbahar) ile açılıyor diyebiliriz. Festival öncesi Barselona’nın ünlü klüplerinde daha ufak konserlerle başlayan Primavera’ya giderek hem müziğe doyabilir hem de Avrupa’nın en heyecanlı şehirlerinden Barselona’nın tadını çıkarabilirsiniz. Hem şehir hem festival çok gözde olduğundan hızlı karar vermek, uçak ve kalacak yer meselelerini de hemen halletmek gerekiyor nitekim Primavera kamplı bir festival değil. Festivalin 99 ve 115 Euro’luk indirimli ön satış biletleri bitti ve 195 Euro’luk biletlerden alabilmek için acele etmekte fayda var.

26-29 Haziran Fusion Festival, Almanya (sold out)

fusion_03

Henüz line up’ı açıklanmayan, bilet almabilmek için kıştan kuraya girmek gereken, Berlin yakınlarında Laerz isimli kasabada gerçekleşen Fusion’da hakim janra elektronik ve dans müziği diyebiliriz. Ortam ve özgürlükler dünyası konusunda öyle iddialılar ki zaten kimse line-up’a bakmadan bilet alıyor ve festivalde çok iyi isimlerin çalacağı da zaten garanti. Örnek olması açısından geçen seneki santatçılara şuradan göz atabilirsiniz: http://archiv.fusion-festival.de/2013/de/2013/programm/index.html Bu sene bilet alma şansınız yok ama bu müzik ve özgürlük dolu festivale belki de seneye katılmak için listenize ekleyebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için http://www.fusion-festival.de/en/x/home/ adresini ziyaret edin.

26-29 Haziran Glastonbury Festival, İngiltere (sold out)

PyramidStageGlastonburyRJ060911

Line up: Henüz açıklanan line up’ta Arcade Fire, Dolly Parton, Lily Allen, Disclosure, Blondie ve The Black Keys var ama Glastonbury dünyanın en önemli müzik festivallerinden ve emin olun ki bu sene adından söz ettirmiş büyük küçük neredeyse her sanatçı muhakkak orda olacak.

3’ü ana sahnelerde müzikle dolu 5 gün boyunca 100’den fazla sahnede 1000’den fazla sanatçı sahne alıyor. Bu seneki line up hakkında fikir vermesi açısından geçen seneki poster’i şuradan inceleyebilirsiniz. Ama Glastonbury de sadece müzikten çok fazlası, sirk, tiyatro, tartışmalar, sanat, oyunlar ne ararsanız var.

Biletler: 3’ü ana sahne toplam 6 gün 215 Pound.

Bu senenin biletleri 2013 Ekim ayında 45 dakika içine tükendi. Seneye Glastonbury’ye gitsek mi gibi bir düşünceniz varsa oo nasılsa seneye daha çok var diye düşünmeyin. Zira 2015 Haziran ayında Glasotnbury’ye gitmek istiyorsanız2014 Eylül sonuna kadar bilet satış sistemine kayıt olmanız gerekiyor. Sonrasında yapmanız gerekenler ve bilet satın alma süreciyle ilgili merak ettiğiniz herşeyi ise yenilenmesi biter bitmez cizenbayan.com‘da bulabilirsiniz.

2-5 Temmuz Open’er Festival, Polonya

festival

Line up: Pearl Jam, Phoenix, The Black Keys, Foals, Metronomy, Rudimental, Warpaint, Wild Beasts, Foster The People, Lykke Li, Darkside, Interpol, MGMT, Daughter, Julio Bashmore, Banks, Bastille, Haim ve dahası

Biletler: 4 gün kombi 550 Zloti (yaklaşık 127 Euro) / 4 günlük kamplı bilet 630 Zloti (Yaklaşık 151 Euro) http://opener.pl/en/Tickets

Kompakt ama sağlam line up’ı, fashion stage’i ve süepr tasarımlara uygun fiyata ulaşabileceğiniz butikleri, inanılmaz güzel dönme dolabı, enstelasyonları, ateşli seyirci kitlesi, festivale uygun iklimi, çok ama çok uygun fiyatları ile Open’er benim Avrupa’da gidilecek festivaller listemde başı çekiyor. Ekonomik, kolay ve eğlenceli. Bir de eğer tiyatroya meraklıysanız Open’er bu konuda dünyadaki her festivalden daha iddialı. Nasıl gidilir, nerede kalınır nelere dikkat etmek lazım temalı yazı ailenizin festival rehberi cizenbayan.com’da

3-6 Temmuz Rock Werchter, Belçika (sold out)

rockwerchter-belgium-planet-festival-tickets

Line Up: Metallica, Arctic Monkeys, Pearl Jam, Kings of Leon, Placebo, The Black Keys, Foals, Lykke Li, Foster The People, Miles Kane, Bombay Bicycle Club, STBTRKT, Crystal Fighters, Metronomy, Midlake, Warpaint, London Grammar, Moderat, Trentemoller, Biffy Clyro, Imagine Dragons, Ellie Goulding, Skrillex, Damon Albarn, Chase & Status, Major Lazor, Pixies, Interpol, Franz Ferdinand, Eels, Bastille, White Lies, Rudimental, MGMT, Haim, Katy B, Babyshambles, The 1975, Tuneyards, Kodaline, Sam Smith, The Strypes ve fazlası

Biletler: 4 gün kombi 205 Euro http://www.rockwerchter.be/en

Rock Werchter’in bu seneki line up’ı gerçekten de rakiplerine fark atıyor, dolayısıyla biletleri de bitmiş durumda. Festival Belçika’da olduğu için fiyatlar da ona göre tuzlu ama gidenlerin anlata anlata bitiremedikleri bir ortamı var Werchter’in. Kim bilir belki de seneye? Dursun listenizde.

17-20 Temmuz Dour Festival, Belçika

header-refrendum

Line up: Breton, Boys Noize, Phoenix, Chet Faker, Kaiser Chiefs, Darkside, Jagwar Ma, Mount Kimbie, John Talabot, Klaxons, Mogwai, Paul Kalkbrenner, Pional, Sohn, The Notwist, Tyler The Creator, TEED, Band of Skulls, Claptone, Fuck Buttons, Julio Bashmore, Kreator, Mala in Cuba, Maximopark, Metrik ve henüz açıklanmayan daha bir bu kadar grup ve sanatçı

Biletler: 4 günlük festival, kamp ve shuttle 119 Euro

(Ayrıca ortalama bir bütçe hesaplamak açısından 8 İçki bileti 19.29 Euro, 16 yemek bileti 19,20 Euro’dan satılıyor)

Line up’ı headliner’lardan ziyade daha alternatif ve headliner’ın altının altı seviyede (benim genellikle daha çok severek dinlediğim) gruplarla dolu, daha butik, daha alternatif ve ufak ve Belçika’da olmasına rağmen daha uygun fiyatlı bir festival Dour. Harika müziğin yanında harika bir kitle ve ortam garantisi de var. Biletleri hala satışta. Benim listemde en başlarda.

17-20 Temmuz Latitude Festival İngiltere

Main-Stage-Crowd_RW1

Line up: Two Door Cinema Club, Damon Albarn, The Black Keys, Editors, Tame Impala, Bombay Bicycle Club, Crystal Fighters, Haim, Kelis, Mogwai, Royksopp, Lykke Li, Nils Frahm ve dahası

Biletler: 3 gün kampli 195 Pound http://latitudefestival.seetickets.com

Geçen sene line up’ı o sene görmek istediğim herkesi kapsayan, dolayısıyla festival gerçekleştiği sıralarda evde sessiz sessiz ağladığım Latitude bu sene de oldukça iddialı, alternatif ama bu tarz müziğin seyircisini gayet tatmin edecek kompakt bir line up’a sahip. Henüz gitme şansı bulmadığım bu festivalin çok iyi olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü Brit müzik dünyası, çünkü İngiliz seyircisi.

18-20 / 25-27 Temmuz Tomorrowland, Belçika (sold out)

tomorrowland1

Line up: Armin van Buuren, Hardwell, Afrojack, Carl Cox, Eric Prydz, Netsky, Sander Van Doorn, Tiesto, Steve Angello, Paul Kalkbrenner, Erol Alkan, Vitalic ve dahası

Biletler: Ortalama 237.50 Euro. Çeşitli paketler falan satın almak mümkün hepsini http://www.tomorrowland.com/en/info-ticket-sale adresinden inceleyebilirsiniz

O senenin mainstream ve commercial elektronik müzik sahnesinde adı geçen kim varsa Tomorrowland line up’ında kendine mutlaka yer ediniyor diyebiliriz. Bana göre çok iyi bir marketing ürünü olan Tomorrowland, ortamı, inanılmaz dekorları ve her sene yenilenen konsept ve teması, aftermovie’leri ile iştah kabartmıyor değil. Bu sene de, aynı line up ile iki haftasonu üst üste gerçekleşecek olmasına rağmen, biletleri (237.50 Euro) satışa çıkmasının hemen ardından tükendi ama çeşitli sitelerden fahiş fiyatlar ödeyerek 2. el bilet almak bu festivalde mümkün. Bir de Tomorrowland bu sene 10. yılının şerefine bir kişiye hayatı boyunca 3 arkadaşıyla birlikte Tomorrowland bileti hediye ediyor. Şanslı kişi olmak için yarışmaya şuradan katılıyorsunuz. http://www.tomorrowland.com/tomorrowlandforlife/ Kazanırsanız beni arayın, size bi call kadar yakınım.

11-18 Ağustos Sziget Festival, Budapeşte

sziget

Line up: Queens Of The Stone Age, Placebo, The Prodigy, Skrillex, Calvin Harris, Lily Allen, Bastille, Imagine Dragons, Jake Bugg, London Grammar, La Roux, Miles Kane, Klaxons, Bonobo, Darkside, Palma Violets, Fink, Kavinsky, Jagwar Ma gibi isimler var ama henüz line-up’ın çok küçük bir kısmı açıklandı

Biletler: (30 Nisan’a kadar avantajlı) 1 haftalık kamplı bilet 209 Euro (30 Nisan’dan sonra 2. ve 3. satış döneminde 229 ve 249 Euro) (30 Nisan’a kadar avantajlı) Kampsız 5 günlük bilet 179 Euro (30 Nisan’dan sonra 2. ve 3. satış döneminde 199 ve 209 Euro)

Fikrinizi değiştirip 40 Euro vererek biletinizi kamplı bilete çevirmeniz, veya üzerine üzerine ise VIP kamp, önceden kurulmuş çadır ya da ahşap kulübe seçenekleri için yine ekstra ücret ödeyerek biletinizi upgrade etmeniz mümkün. Tüm bilgiler http://szigetfestival.com/tickets adresinde var

Aynı zamanda Sziget’in Türkiye’de bir ofisi olduğu için Türkiye çıkışlı seyahat paketleri satın almak da mümkün. Vize konusunda yardımcı olabiliyorlar bazen de olamayabiliyorlar, belli olmuyor yine de ilk tecrübenizse faydalı olacaktır http://szigetturkiye.com

Geçen sene headliner’lar arasında öyle süper ilgimi çeken bir grup olmamasına rağmen asıl bombayı headliner olmayan gruplarıyla ve aşırı aşırı iyi ortamıyla patlattı Sziget. Her akşam üstü konseptli partileri, kovadan kokteyl içme kafası, boya ve sus savaşları, sıcak yüzünden herkesin üstsüz gezmesi, rahat ortamı… Hem yakın, hem ucuz uçak biletleri var, hem 1 hafta dolu dolu sürüyor, hem Budapeşte çok güzel bir şehir, hem müziğe hem eğlenceye gerçekten doğuyorsunuz. Sziget için söylenen Özgürlük Adası tabiri doğru. Fiyat kategorisinde ne çok ucuz ne çok pahalı diyebileceğimiz Sziget de benim tekrar gidir dediğim Avrupa festivalleri listemde en başlarda.

15-17 Ağustos Lowlands Festival, Hollanda

lowlands-directeur-verrast-door-kritiek1391021290-584x340

Line up: Queens Of The Stone Age, Portishead, The National, Mando Diao, Skrillex, Sohn, Dub FX, Fink, Flume, Imagine Dragons, Black Lips, Chet Faker, Janelle Monae, London Grammar, Shlohmo ve dahası şimdilik açıklanan isimler.

Biletler: 3 günlük festival, kamp ve shuttle 195 Euro http://www.ticketmaster.nl

Hollandalı arkadaşlarımın ‘Line up bahane ortam şahane’ diye nitelendirdikleri Lowlands Amsterdam’a 40 dakika mesafede bir alanda yapılıyor. Bence line up da hiç fena değil ama ne kastettiklerini daha gitmeden anlar gibiyim.

23-24 Ağustos Reading Festival, İngiltere

reading

Line up: Queens Of The Stone Age, Arctic Monkeys, Blink 182, Paramore, Courteeners, Disclosure, Bombay Bicycle Club, The 1975, Wampire Weekend, Jake Bugg, Enter Shikari, Imagine Dragons, SBTRKT, CHVRCHES, Warpaint, Die Antwoord, Metronomy, Jimmy Eat World, Foster The People, Boys Noize, Klaxons, Netsky, Flume diye uzuyor gidiyor.

Biletler: 3 gün festival ve kamp 210 Pound http://www.readingfestival.com/tickets

Tüm İngiliz festivalleri gibi Pound paritesi sebebiyle pahalı ama gittiğinizde özellikle indie-rock seviyorsanız verdiğim her kuruş helal olsun diyeceğiniz, ihya olacağınız bir festival Reading. Üstelik özellikle içki içince dünyanın en eğlenceli insanlarına dönüşen İngiliz seyircisiyle festival izlemek gerçekten bir ayrıcalık. Çamur var evet, biraz pis, terli ve bira kokulu ama müzik ah o müzik. En ünlü ve sağlam isimlerin yanında ilerki senelerde ismini duyacağınız sanatçıları da izleme şansı var, hem de büyük bir coşkuyla. Reading biletleri hala satışta, line up da çok sağlam.

4-7 Eylül Bestival, İngiltere

music-bestival-rolling-gallery-day-4-1

Line up: Outkast, Foals, Nile ROdgers, Beck, Busta Rhymes, Disclosure, Basement Jaxx, Major Lazor, London Grammar, Sam Smith, Wild Beasts, Caribu, CHVRCHES, Chase & Status, Damien Lazarus, Boys Noize, Jaguar Skills ve fazlası

Biletler: 4 gün kamplı 195 Pound http://www.ticketline.co.uk/bestival-tickets#tour

Festivaller diyarı İngiltere’de birkaç senedir festival ödüllerini silip süpüren Bestival, Reading ve Glastonbury gibi festivallere göre daha alternatif ve butik bir line up’a sahip. Her sene farklı bir konseptte (Bu seneki Desert Island Disco) dekore edilen festival, katılımcılarını da bu konseptte kostümler hazırlamaya teşvik ediyor üstelik. Hem müziğe hem eğlenceye doyma garantili, yaza veda mahiyetinde bir festival.

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/avrupa-yaz-festivalleri-dosyasi/feed/ 0
sofar istanbul, red bull partisi ve this is our fauna http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/berlinistweekend/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/berlinistweekend/#comments Sun, 08 Dec 2013 21:41:20 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=1700  

Bu hafta sonu partilemeye Berlin’de başlayıp İstanbul’da devam edip sizlere bu yazıyı Pazar akşamı Berlin’deki evimden yazıyorum. Dolu dolu geçirdiğim az uyuduğum ama enerjimi kaybetmediğim şu harika 3 günümü, This Is Our Fauna’nın Berlin çıkartmasını, Türkiye’de ilk kez gerçekleşen Sofar konser serisini ve grupları, Red Bull Music Academy Radio’nun İstanbul Modern’deki partisini, yeni tanıdığım ve öğrendiklerimi, sevdiklerimi anlatmak istiyorum. Hadi başlayalım!

Her şey RBMAR’nun 7’sinde İstanbul Modern’de gerçekleşecek festivalin line-up’ını açıklamasıyla başladı. O kadar güzel isimler geliyordu ki ah dedim şu Red Bull beni kanatlandırsa da o geceliğine İstanbul’da olabilsem. Biraz içten demiş olacağım ki gerçekten de o gece partiye katılmak için İstanbul’a uçmak isteyip istemeyeceğimi sordular.

dj

Müzik için çok sık seyahat eden biri olarak tabii ki kabul ettim! Normal insanlar gibi İstanbul’a bir gece önce gidip uykumu alıp katılabilirdim festivale ama Cuma günü hiç kaçırmak istemediğim bir party vardı Berlin’de: Lust’tan, FG’den tanıdığımız sevdiğimiz bayıldığımız Doruk Güralp ve FG’den Low Earth ve Solardip’ten, Fakepakt’ten yine Lust’tan tanıdığımız çok sevdiğimiz Yiğit Gürcihan This Is Our Fauna için Berlin’de St Georg’da çalacaklardı. Kaçırmak olmaz! Party için Cumartesi sabah ilk uçakla gelirim dedim. Cuma bavulumu topladım, havaalanına kalkan otobüsün bulunuduğu tren istasyonundaki dolaplardan birine kitledim ve Sankt Georg’un yolunu tuttum.

This Is Our Fauna @ St Georg / Berlin 

Önce Fakepakt ‘nice and slow’ bir modda çaldı. Daha sonra seti Christian Strobe devralıp tempoyu biraz yükseltti. FG’den ve Lust’tan tanıdığımız Doruk Güralp de ara ara Christian’la back to back çaldıktan sonra kontrolü tamamen devraldı ve saatlerce dans ettik. Low Earth de devreye girince gerçekten tadından yenmez bir müzik taştı Ritter Butzke’nin de yer aldığı avluya. Tek sorun biraz bizbize olmamızdı. Berlin’deki fırtınaya sebebiyle içerde böyle iyi bir müziğe göre olması gerekenden çok daha az kişi olsa da çok eğlendik. Mekanın arka duvarına yansıtılan görseller inanılmaz keyifliydi, hazırlayan arkadaşı tebrik ediyorum.

dorukyigit

4:30 gibi havaalanına gitmek üzere ayrıldığım sırada Yiğit (fakepakt) tekrar seti devralmıştı ve herkes deli gibi dans ediyordu. Ben daha önceden bavulumu kitlediğim istasyona gelip buradan havalaanına kalkan otobüse bindim ve yarım saat içinde havaalanına vardım. Uçakta biraz uyuduktan sonra iki aydır uzak kaldığım, ne kadar kaçsam da hep içimde taşıdığım İstanbul göründü.

Uçaktan inip Türkiye’nin ilk Sofar Sounds etkinliğine katılmak üzere Moda’ya geldim hemen. Hem de vapurda, güneşe, bulutlara, denize, martılara falan doyarak. Menajerleri olduğum The Away Days çalacağı için bu acele. Ama yoksa The Away Days çalmıyor olsa bile benim çok izlemek istediğim parçası olmak istediğim bir etkinlikti Sofar. İyi ki de geldim o yüzden.

Sofar Sounds Istanbul  @ Moda, İstanbul     #sofarist

Sofar’ın ne olduğunu daha önce anlatmıştım. Eğer bu muhteşem konsept hakkında henüz bir bilginiz yoksa şuradan okuyabilirsiniz. İstanbul’daki ilk ev konseri için uzun zamandır çok heyecanlanıyordum. The Away Days’in çalması teklif edilince heyecanım daha da arttı. Ve o gün geldi çattı.

sofar1

45 şehirde her ay gerçekleşen ev konserlerinden ilki, konsepti Türkiye’ye getiren Eda Demir ve Gözde Tekay ikilisinden Gözde’nin ev sahipliğinde gerçekleşti. Moda’da oldukça geniş bir salona şık bir kütüphane önüne kurulmuş minimal bir set-up ve yere oturmuş müzik aşığı insanlar hayal edin. Sofar’ın özelliği ‘ben bu bir Sofar etkinliğine katılmak istiyorum’ diye isminizi listeye yazdırırken ne Sofar’ın gerçekleşeceği evi ne de çalacak grupları bilmiyor oluşunuz. Her şey sürpriz ve son gün size mail yoluyla bildiriliyor. Her ay 1 günde genelde 3 farklı müzisyen oluyor ve müziğin nispeten farklı tarzlarda olmasına dikkat ediliyor. Yani buraya gelen herkes yeni bir şeyler keşfetmeye gelmiş oluyor, hayranı olduğu bir grubu dinlemeye değil. Ne çıkacağı tamamen sürpriz. Merkezde müzik var. Diğer her şey ikinci planda.

1463620 572806826133199_2077702154_n-2

Saat 5 gibi tüm müzisyenler hazırdı ve konserlerin ilki Ali Somay ile başladı. Daha önce ismini hiç duymadığım Ali Somay’a hayran oldum diyebilirim. Kendisine sahnede başka projelerden tanıdığımız müzisyenler eşlik etti.

alisomay

Gitar, pedallar, ıslıklar, alkışlar, mızıka, klavye ve sesinin oldukça kontrollü kullanımı ile Ali Somay çok yönlü bir müzisyen olduğunu sergilemiş oldu. Yükselip alçalan tempo, pedallarla elde edilen ‘deneysel’ hissiyatı veren soundlar, cajon, saksafon, mızıka gibi enstrümanların devreye girmesi inanılmaz lezzet kattı olaya. Çok yetenekli ve açık kafalı Ali Somay bence Türkiye’nin Erlend Oye’si.

1017039 572807892799759_448384227_n

35 dakikalık performanslardan sonra 20 dakikalık molalarda izleyicilerin müzisyenlerin herkesin sosyalleştiği şahane bir ortam vardı. ‘Sahne’ Yüzyüzeyken Konuşuruz için hazırlandıktan sonra Kaan ve Engin, bir akustik bir elektro iki gitar çıkıp son derece kuvvetli sözler ve harika bir yorumla dinleyiciyi kendilerine hayran bıraktılar.

YYK sonrasınde The Away Days sofara özel bir setup ve şarkıların yine Sofar’a özel (bana bile sürpriz olan) düzenlemeleriyle gözlerimi kapayıp kendimden geçtiğim bir sete imza attılar. Kendi çocuklarım diye demiyorum çok iyilerdi. Göğsümü kabarttılar.

awaydays

Sanıyorum ki herkes mekandan mutlu mesut ayrıldı. Müziğin kazandığı çok özel bir akşamüstüydü İstanbul’da. Bu iç sanatçının da performansları birkaç kamerayla kaydedildi. Umarım en kısa zamanda Youtube’da falan olur. Öyle iyiydi ki üçünü de tekrar izlemek için can atıyorum.

Sonuç olarak harika müzik, süper bir ortam ile Sofar hafızama altın harflerle kazındı. İlk Sofar’ın ev sahibi olarak tarihe geçen Gözde ve abisi Bora Tekay’a (ki kendisi yakın zamanda Berlin’de izleyip kahkahalara boğulduğum Böcek filminin de yönetmeni), Eda’ya ve emeği geçen diğer herkese, müzisyenlere ve oraya müzik dinlemeye gelen güzel insanlara bir teşekkür de buradan edeyim. Bundan sonra gideceğim şehirde konserlerden sonra Sofar tarihine de bakacağım mutlaka.

Red Bull Music Academy Radio Festival @ İstanbul Modern, İstanbul   #secilmisparcalar

Sofar biter bitmez vapura atlayıp İstanbul Modern’in yolunu tuttum, şehri istanbul’a bu kısa ve tadı damağımda kalan ziyaretin asıl sebebi, İstanbul’un en güzel manzaralı en güzel binalarından birinde harika line up’lı tek günlük müthiş Red Bull Music Academy Radio Festival için.

IMG 8383

Bilete gündüz erken saatlerde başlayan workshop, sohbet gibi etkinlikler ve 18:00’e kadar müzeyi gezmek de dahilmiş. Ben Sofar’da olduğumdan gündüzki kısımlara ne yazık ki katılamadım. Akşam festivale geldiğimde ise İstanbul Modern ile Antrepo binası arasındaki alana kurulmuş çadırda Ana Sahne, üst katta normalde İstanbul Modern’in cafe’sinin bulunduğu alanda ise bir Panaroma Sahnesi ve dans eden yüzlerce insanla karşılaştım!

Doğru düzgün kimseye geleceğimi haber vermediğimden beni görüp çok şaşıranlar oldu. 2 aydır görmediğim bir sürü arkadaşımı gördüğüm için bile harika geçti festival. Bak müzikten bahsetmedim bile!

IMG 8399

Panaroma Stage’de dinlediğim Pilooski ve Branko performansları oradaki herkesi coşturdu, dans etmeyen tek bir kişi bile yoktu. Ben de kendimi kaybettim baya! Ana Sahne’de çok sevdiğim Farfara, The Field ve Twin Shadow kaçırdığıma üzüldüğüm isimler oldu. The Farfara’yı her dinlediğimde başka bir keyif alıyorum. The Field’ı daha önce hiç canlı izlemedim ama tek tesellim Twin Shadow’u bir kez de olsa canlı izlemiş oluşumdu. 2012 yılında Pitchfork Paris’te kızlara üstlerini çıkarttıran George muhafazakar ülkemizde de benzer bir davranış sergiledi mi bilmem. Keşke biraz daha geç başlasaydı ve yetişebilseydim…

Wild Beasts‘i ilk kez canlı izleyip albümlerindekinden daha iyi bir soundları ve ruhları olduğunu düşünüp daha çok sevdim. Totally Enormous Extinct Dinosaurs‘u ise keşke Red Bull daha büyük bir mekana canlı getirseymiş diye düşündüm (Yine 2012 Pitchfork’da ve bu seneki Sziget’te canlı canlı dinledim, Glasto’da ise DJ setini dinledim ve bizi aşağı yukarı ne beklediğini biliyordum). Canlı ve DJ Set’i arasında dağlar kadar fark var bana göre. Yine de TEED TEED’dir ister dj set yapsın, ister başka şey her zaman başımızın üstünde yeri var<3

Benim için doğru dügün uyumadan 2 gündür devam eden geceyi tabii ki Nizam‘da ezogelin çorbası, ayran ve pide üçlüsü ile bitirdim. Berlin’in gri gökyüzünün aksine parıl parıl bir güneşle uyandığım Pazar sabahı, havaalanına gitmeden önce Karaköy’e yeni açılan mekanlardan birinde kahvaltı ederek değerlendirmek istedim. Naif cici dekorasyonu ve lezzetli kahvaltısı ile sevindirdi ama malesef servisinden memnun kalmadık; en çok da gerçekten dükkan bomboşken ‘yoğunluk’ sebebiyle iki masayı birleştirmemize izin vermemeleri kırdı bizi. Oysa ki ne güzel kuş kafesleriyle falan dekore etmişsiniz mekanı…

naif

Sahi bu şehir turist olarak gelince, Pazartesi sabahı köprü trafiği gibi dertlerin olmayınca gerçekten de dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Telaşsızken bir başka sevdim istanbul’u. Bir gecelik ödünç verdiğin kanatlar için teşekkürler Red Bull.

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/berlinistweekend/feed/ 0
The Hives Eksen On Fair’da http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/thehives/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/thehives/#comments Fri, 13 Sep 2013 08:28:35 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=1482

O zamanlar discman’im vardı. Kulaklıkların, müzikçalarlardan daha ufak olduğu yıllardı. Evden Karaköy’deki okuluma vapurla giderken yolda Veni, Vidi, Vicious albümünü dinlerdim. Arkadaşlarımın çoğu Asmalı Konak izleyip Özcan Deniz’e hayranlık duyuyorlardı. Dizi muhabbetlerinden -şimdi de olduğu gibi- bunaldığımda discman’im superman gibi imdadıma koşuyordu. Onlar Özcan Deniz’i anlata anlata bitiremezken benim hayallerimi Howlin’ Pelle süslüyordu.

O dönem en çok dinlediğim iki grubun da (The Hives ve Millencolin) İsveçli olması sebebiyle İsveç benim için harika müzik yapılan ve süper adamların olduğu bir yerdi. Resmen bir garage rock bir de punk rock grubuna boy band muamelesi yapıyordum. İnternet diye bir şey çıkmıştı ve ben bir genç kız iştahıyla The Hives’ın kliplerini, şarkılarını, fotoğraflarını falan topluyordum. İşi ilerletip ICQ’dan İsveçli çocuklarla müzik konuşur hale gelmiştim.

2012 Reading Festivali’nde Cuma öğleden sonra kan ter içinde zıplarken tüm bu anlattıklarımın üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçmişti ve NME sahnesinde siyah smokinleri, beyaz gömlek ve çoraplarıyla The Hives vardı. Festival arkadaşım Duygu o zaman attığım çığlıklara anlam verememişti.

the hives

İsveç değil de İngiltere’den çıkmış bir grup olsaydı line-up hiyerarşisinde daha sağlam bir yeri olacağını düşündüğüm The Hives o gün Main Offender, ‘milli marş’ dedikleri Hate To Say I Told You So gibi 10 yıllık Veni, Vidi, Vicious şarkılarına Tyrannosaurus Hives’dan Walk Idiot Walk; The Black and White Album’den Tick Tick Boom ve 2012 yılında yayınladıkları son albümleri Lex Hives’ten Go Right Ahead ve Wait A Minute gibi yeni hitlerini ekleyerek oluşturdukları setlist ile Reading seyircisini coşturmuştu.

Pogo yapan grup hemen yanımızdaki etten duvara çarptıkça biz de oradan oraya savruluyorduk, bulunduğumuz yer öyle kalabalıktı ki düşemiyorduk bile, en fazla birbirimize yaslanabiliyorduk. 24 Ağustos 2012 Cuma akşamüstü, saat 4’te The Hives ile ilk karşılaşmamda zıplamaktan kan ter içinde, çığlık atmaktan sesim kısılmış halde mutluluktan ölebilirdim.

Onlarla bir sonraki karşılaşmam 2013’de Glastonbury’nin ikinci büyük sahnesi olan The Other Stage’de idi. Saat yine erkendi. Beady Eye’in süpriz gig’inden sonra sahne alan The Hives’in frontman’i Howlin Pelle bugünün line-up’ı ters en iyi grupları önce çıkarıyorlar gibi sitemkar espriler yapmıştı. Reading’deki gibi en önlere kadar gidemediğimiz için gönlümce zıplayamamış, grubun enerjisini yakından alamamış, The Hives’a doyamamıştım. Tek tesellim onları Eksen On Fair’da izleyecek olmamdı. Ve işte o gün geldi çattı!

hives

Eleştirmenler tarafından günümüzün en iyi canlı performans gruplarından kabul edilen The Hives sahne kostümleriyle de ünlü ve hatta 2007 yılında NME tarafından ‘En iyi giyinen grup’ seçildiler. Grup sahneye mutlaka aynı siyah ya da beyaz takım elbise, frak veya smokinle çıkıyor ve özellikle frontman Howlin’ Pelle ve gitarist kardeşi Nicholaus giysilerine maksimum tezatlıkta davranış bozukluğu denebilecek hareketlerde bulunuyorlar. Sahnede böyle yüksek bir enerji olunca konserin sıkıcı geçmesi de imkansız oluyor.

Garage rock sevenlere tavsiyem sahneye mümkün olduğunca yakın ve her türlü taşkınlığa açık olmaları. Şimdiye dek izlediğim iki The Hives performansına dayanarak iddia ediyorum ki çok eğleneceğiz.

Bitmedi:P

15 Eylül Pazar günü 2.’si Park Orman’da gerçekleşecek olan Eksen On Fair’da The Hives dışında 90’lı yılların favori gruplarından Suede, 1975’te Kuzey İrlanda’da kurulan, punk rock tarihinin en mühim gruplarından The Undertones, 2006 yılında Kolombiya’nın Karayip Sahilleri kıyısında doğan müzikal – görsel kolektif Systema Solar‘ın yanı sıra dikenli tarzı ve zeki sözleriyle Ingiltere’den çıkmış ve klasikler arasında yerini almış garage punk hareketi The Libertines kurucusu Carl Barat da renkli Dj Set performansıyla sahne alacak.

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/thehives/feed/ 0
rock’n coke’un ardından http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/rockncoke2013/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/rockncoke2013/#comments Mon, 09 Sep 2013 18:42:52 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=1480 Bu sene 8. kez düzenlenen ve 10. yaşını kutlayan Rock’n Coke geçtiğimiz hafta sonu Hezarfen Havaalanı’nı müzik ve etkinlik dolu bir kasabaya çevirdi. Türkiye’nin en büyük ve tek kamplı festivali olma özelliğini sürdüren Rock’n Coke bu sene kendi tarihinin en yüksek izleyici sayısına ulaşarak 60 bin festivalsevere ev sahipliği yaptı.

Alanda 5 farklı sahnede 100 civarı sanatçı tarafından sergilenen performanslar dışında yapacak çok şey vardı. Atölyeler, dev jenga ve twister gibi oyunlar, vintage butikler, kostüm mağazaları, chill-out alanları, silent disco, lunapark, pilates ve daha nicesi ile boş bir an geçirmek mümkün değildi.

 bileklikler

Ben pilates yapılan standa, hamak benzeri oturma ünitelerine, arada kötü müzikler çalsa da minderli Chill Out Zone’a, Durex’in karşılıklı zevk salıncağına, en terlediğimiz konserlerden çıkıp üzerimize bir şeyler alabildiğimiz Mudo’nun pop-up mağazasına, Mavi’nin festival t-shirt’i tasarlama alanına ve Zero sahnesi önündeki Half Pipe’a bayıldım.

pilates

Zor bir yaz geçirdik hepimiz. Bu sene pek çok güzel konser ve etkinlik gerçekleşecekti ama çoğu iptal oldu. Psikolojik olarak da fiziksel olarak da yıprandık. Biraz eğlenceye, iyi vakit geçirmeye hasret kaldık. Bu yüzden Rock’n Coke bize iyi geldi. Haftasonu alanda genel olarak güzel bir enerji vardı.

mudograffiti

Organizasyon, etkinlikler, gelen gruplar bir yana benim en çok hoşuma giden şey insanlardı. 2 gün boyunca güzel müzik dinlemek için sahneden sahneye koşmak dışında bir misyonum da Morhipo blog için tarz festivalseverleri fotoğraflamaktı. Durdurup fotoğrafınızı çekebilir miyim diye sorduğum güzel insanlar beni kırmayıp içtenlikle poz verdiler. Hepsine çok teşekkür ederim. Güzel pozlarınızı, festivalin en tarz insanlarını blog.morhipo.com’da trend bölümünde bulabilirsiniz.

Sınırlı kamp kontenjanı sebebiyle Cumartesi ve Pazar günü katılabildiğim Rock’n Coke’ta izlediğim performanslar ve organizasyonun geneliyle ilgili bir takım gözlemler yaptım. Bu sene Avrupa’da pek çok festivale gitme şansı bulduğumdan Rock’n Coke’umuzu bu festivallerle karşılaştırdım ve söyleyecek birkaç şeyim var. Onlar da yazının sonunda.

the ringo jets

7 EYLÜL CUMARTESI 14:00 COCA-COLA ZERO SAHNESI

theringojets

Cumartesi günü alana gelir gelmez kendimi önüne attığım Zero sahnesi, çok sevdiğim ve uzun zamandır takip ettiğim The Ringo Jets’i şimdiye kadar izlediğim en büyük sahne ve buraya çok yakıştıklarını düşünüyorum. Bu yaz Avrupa festivallerinde Türklerin gözlerini yaşartan, uluslarası izleyicilerin de beğenisini toplayan The Ringo Jets Cumartesi günkü kusursuz performanslarıyla Rock’n Coke izleyicisini de hayranları arasına katmıştır.

editors

7 EYLÜL CUMARTESI 17:30 ROCK’N COKE SAHNESI

editors

Ana sahnenin ilk yabancı konuğu Editors bu senenin en çalışkan gruplarından. Haziranda yayınladıkları The Weight of Your Love albümlerinin turnesi kapsamında bu yaz gittiğim bütün festivallerde sahne aldılar. Glastonbury ve Sziget’te es geçip Open’er’da da sonuna yetiştiğim Editors 2013 setlistinin başını Rock’n Coke’da dinleyerek toplam 4 festivalde 1 tam Editors konseri dinlemeyi başardım. Artık Türkiye’ye sık sık gelen gruplar arasında sayabileceğimiz Editors bana göre erken bir saatte sahnedeydi. An End Has A Start’ı dinleyip çok merak ettiğim Rubik konserine kaçtım.

RUBIK

7 EYLÜL CUMARTESI 17:30 PARTY ARENA

rubik

Ana sahneye çok çok yakın olduğu için Editors’ın birkaç şarkısını dinleyip hemen Rubik’in çaldığı Party Arena’ya geldim. Bu yaz pek çok Avrupa festivalinde sahne alan Finlandiyalı indie-pop topluluğu Rubik’e çok ilgi yoktu, sahne önünde çok az insan vardı. Çünkü biz müzik araştırmıyoruz ve yeni şeylere çok açık değiliz. Ana sahneye ne koyarsan onu dinliyoruz. Bir avuç insana çalmalarına rağmen gayet enerjik ve eğlencelilerdi. Ne kaçırmışız diyenler soundcloud sayfalarına buyurabilirler.

everything everything

7 EYLÜL CUMARTESI 19:00 PARTY ARENA

everythingeverything

Benim için Rock’n Coke’un en heyecan verici performanslarından biri Everything Everything’di. Canlı olarak ilk kez Open’er’da dinleyip bayıldığım grup daha sonra bir diğer bayıldığım grup Foals’a sonbahar turnesinde eşlik edeceğini açıkladı. Everything Everything bu mühim referansı sonuna kadar hakeden, kafası çok açık, orijinal bir grup.

everythingeverythinguzak

Aynı esnada ana sahnede hayatlarında ne ilk ne de sonuncu kez Duman dinleyen insanlar bence çok şey kaçırdılar. Yine de Rubik’teki gibi boş değildi Party Arena. Çok insan vardı ve herkes eğleniyordu. Favori iki şarkım Cough Cough ve Kemosabe’yi Jonathan Higgs’in kusursuz falsetto vokalinden dinledikten sonra biraz da Palma Violets dinlemek için koşar adımlarla Zero sahnesine yöneldim.

everything

Bu arada gündüz kendilerini Sony standında hayranlarına albüm imzaladıktan hemen sonra yakalayıp bir de beraber fotoğraf çektirdim. Yetenekli oldukları kadar sempatikler de. Yerim :) 

palma violets

7 EYLÜL CUMARTESI 19:30 COCA-COLA ZERO SAHNESI

palmas

Everything Everything’den çıkıp koşa koşa geldiğim Zero sahnesinde Palma Violets konseri başlamıştı bile. Sahne önü çok kalabalık değildi ama konserin ortalarına doğru biraz daha dolmaya başladı. Bu sene Glastonbury’de gruba olan ilgiden çaldıkları orta büyüklükte çadırın içine dahi girememiştim, kendi memleketlerinde çok yükselişteler. Bizde ve başka ülkelerde ilgi daha az tabii.

palma violets

Bir de Zero sahnesi biraz fazla yüksek bence boyutuna göre, seyirciyle sanatçı arasına garip bir mesafe koyan cinsten. Open’er konserlerinde Chilli Jasson stage dive yapmıştı, bizde öyle bir ortam olmadı. Bir ara 4-5 kişi kendi içimizde bir pogo başlatma girişiminde bulunduk ama olduramadık. Bence Türk izleyicisi olarak Palma Violets’tan alabileceğimiz enerjiyi alamadık. İngiliz gruplarını İngiltere’de dinlemek gibisi yok.

hurts

7 EYLÜL CUMARTESI 20:45 ROCK’N COKE SAHNESI

hurtsmavi

Hurts konserinden aklımda kalan yine grubun önüne geçen frontman Theo oldu. Normalde bir konserde bütün grubu izlerim, ama Theo’da öyle bir seksapel var ki, bütün konser boyunca kendini izletiyor, feromon kokusu sahneden ta burnuma kadar geliyor. Seyirciden çok beslenen, ilgiyi hissedince yüzü gülen bir yapısı var. Kendisini Glastonbury’de tüm festivalin en dev headliner’ı ile çakışan konseri sırasında uzun uzun gözlemleme şansı bulduğum için rahatlıkla söyleyebiliyorum bunu. İlgiyi seviyor ve bunu almak için ne kadar rockstar move varsa yapıyor. Boynuna doladığı mikrofonu, monitöre tek ayağıyla çıkışı, ceketini çıkarışı, her konserinde artık klasikleşen mikrofon standı kırma numaralarıyla genç kızları kendine hayran bırakıyor.

hurtstheo

 Theo’yu anlatmaktan müziğe değinemedim. Ben Hurts’ü çok seviyorum. Keşke Rock’n Coke set süreleri biraz daha uzun olsaydı da o güzel cover’larından da dinleyebilseydik. Yine hepimizden cep telefonlarımızın ışıklarını açmamızı istediği Illuminated, Somebody To Die For, annelerimizin bile bildiği hitleri Wonderful Life gibi şarkılarını çalıp, Stay’deki seyirci korosuyla tatminlerini yaşayıp bol alkış alıp indiler sahneden. Güzel konserdi.

dub fx

7 EYLÜL CUMARTESI 22:00 PARTY ARENA

dubfx

Hurts’ten çıkıp Party Arena’ya geldiğimde sahne önü ağzına kadar dolu ve herkes dans ediyordu. Dub Fx Avustralyalı bir sokak performansçısı aslında ama inanılmaz yeteneği sayesinde şu an çok aranan bir sanatçı ve dünyanın en önemli festivallerinde sahne alan bir isim. Yaptığı çok unique bir iş. Sahneye tek başına çıkıyor, pedalları falan var. Ağzıyla canlı kaydettiği beatleri loop’a alıp efektlerle kendi sesini değiştirip farklı tarzda vokaller yapıyor.

dubfxuzak

İstanbul performansında da önce kendini tanıtıp tam olarak ne yaptığını izleyiciye anlattı. Yavaş ve derin beat’lerin de çıldırmalı zıplatmalı melodilerin de ustası kendisi bana göre. Tıpkı Sziget’te olduğu gibi burada da normalde turnelerinde ona eşlik eden Flower Fairy için herkesden pozitif enerji istedi. Enerjiye inanan, mistik bir tip. Ben Arctic Monkeys’in başını kaçırmamak için Party Arena’dan ayrılırken insanlar çılgınca dans ediyordu. Keşke daha çok dinleyebilseydim.

arctic monkeys

7 EYLÜL CUMARTESI 22:45 ROCK’N COKE SAHNESI

arctic monkeys

Nasıl anlatsam, nerden başlasam… Beni takip edenler Arctic Monkeys hayranlığımın boyutlarını az çok bilirler. Bu sene sanırım çok uslu ve çalışkan bir kız olduğum için Arctic Monkeys’i sahnede 3 kez canlı izleme şansı buldum. Tüm sanatçılar gibi Arctic Monkeys’in de çok önem verdiği Glasonbury headliner performansları haftalarca konuşuldu. Yüz binlerce insanın arasında biraz uzaktan izlediğim bu performanstan birkaç gün sonra, vücudumda morluklar, ödemler oluşma pahasına Polonya’da Open’er festivalinde en önden izledim Arctic Monkeys’i. (Polonyalılar biraz iri ve 1 metre kareyi 8 kişi bölüşerek konser dinlemekte bir sakınca görmüyorlar)

arctic monkeys 2

Ama onları bu haftasonu kanlı canlı İstanbul’da görmek ve arkadaşlarımla beraber izlemek bambaşkaydı. Kendilerini izlediğim Glastonbury ve Open’er festivallerinde sahneye arkalarında ledlerden yapılmış son albümlerinin de ismi olan kocaman bir AM yazısıyla çıkan Sheffield’lı 4‘lü’nün İstanbul sahnesi örf ve ananelerimize uygun hale getirilmiş, AM yazısı ortadan kaldırılmıştı. Sahne normalde olması gerekenden daha sönüktü haliyle. Bakın normalde şöyle görünmesi gerekiyordu. Acaba bu durumu çocuklara nasıl anlattılar. Alex’den bu konuyla ilgili bir espri beklerdim ama bir şey söylemedi.

am

Geçtiğimiz Mart’tan itibaren çeşitli aralıklarla söz konusu 5. stüdyo albümlerinden teker teker şarkılar yayınlayan Arctic Monkeys konserinde sahne önü eski yeni tüm şarkılara koro halinde eşlik eden kızlarla doluydu. Seyirci grubu çok sevince ve bilince burada da konser izlemek keyifli oluyor yani. Bizde fazla zıplamalar, birbirini omzuna alanlar falan olmuyor ama bu bazıları için daha olumlu bir durum (benim için değil, ben Brianstorm gibi şarkılarda tepinmeyi seviyorum) 

arctic monkeys 3

Muhtemel setlist’i konserden bir gün önce bu turnedeki setlist’lere bakarak blog’a yazmıştım, bire bir aynısını çaldılar. Fake Tales of San Francisco yerine yeni albümün favori parçalarından Arabella vardı. Alex, Brick By Brick’in ardından Old Yellow Bricks çalmadan önce ‘tuğlalarla ilgili ne çok şarkı yapmışız’ dedi:) Bana göre kusursuz, eksiksiz, best of tadında bir setlistti. Crying Lightning, She’s Thunderstorms, Cornerstone gibi ballad’lar dancing shoes, teddy picker gibi daha tempolu şarkıların arasına güzelce serpiştirilmişti.

arctic monkeys veda

Alex Turner, parlak gri YSL ceketi, arka cebinden çıkarıp briyantinli saçını taradığı tarağı ve rock star tavırlarıyla genç kızların kalbini dağladı. I Bet You Look Good On The Dancefloor’da Berk beni omzuna aldı ve şarkıyı Alexciğimle göz göze söyledik. Benim için eşsiz bir andı. Maymunları kim bookladıysa tuttuğu altın olsun. Konserden sonra bana Arctic Monkeys’i sevdirdiğin için teşekkürler mesajları aldım. Kendimi Arctic Monkeys Türkiye ve Orta Doğu Bölge Sorumlusu gibi hissediyorum.

123

8 EYLÜL PAZAR 14:30 PARTY ARENA

123

Pazar gününe süper bir başlangıç yapmamı sağlayan 123 de bence Rock’n Coke’a en çok yakışan Türk gruplarından biriydi. Saçma sapan Türk piyasasına müzik yapmıyorlar, ki yapsalar Elf prensesi güzelliğindeki solistleri Dilara sayesinde alır yürürler. Ama onlar kendi içlerine sinen, inandıkları sevdiği müziği yapıyorlar. Birbirinden güzel, özenilmiş, kitaplarla zenginleştirilmiş 4 albümleri var. Sahnede de çok tatlı ve pozitifler. Up notaları onları canlı dinlerken mutlu olmanızı sağlıyor. Konserlerini de kendileri gibi cici bir kitle izliyordu. Çok seviyorum.

skindred

8 EYLÜL PAZAR 15:00 COCA-COLA ZERO SAHNESI

skindred

Cihan’in övgüleri sebebiyle koymuştum Skindred’i programıma. İyi ki de koymuşum. Pazar öğlen 50 derece sıcaklıkta Zero sahnesinde hip-hop, metal, dubstep Allah ne verdiyse karıştırıp seyirciyi çıldırttılar resmen. Ufak çapta, çok da kalabalık olmayan bir circle açıldı, festivalin ilk pogosu da Skindred konserinde yapıldı. Başarısız bir de crowdsurf denemesi oldu. Safları sıklaştırmadığımız için olmadı sanırım, neden beceremiyoruz ben de bilmiyorum.

skindredgirls

Son şarkıda Benji abiyi kırmadık, kızlı erkekli hepimiz t-shirt’leri çıkardık (zaten zıplamaktan ter içindeydik, çıkarasımız da vardı hani) ve elimizde sallayıp helikopter yaptık. Uzaktan çok güzel görünüyormuş, öyle diyorlar. Konser bitiminde herkes FTS64 konteynırında buluştu, yeni t-shirt’ler alındı.

farfara

8 EYLÜL PAZAR 17:00 KEŞIF SAHNESI

farfara

Etti 3. Rock’n Coke’ta göğsümü kabartan 3. Türk grubu da Farfara’ydı. Kendileri, müzikleri hakkında önceden çok yazdım ve her performanslarının birbirinden farklı,  olduğunu da sık sık dile getirdim. Bu performansları da onları küçük Peyote sahnesinde veya orta boylu Babylon sahnesinde dinlediğime göre çok daha farklı karakterdeydi. Pazar akşamüstü mavi gökyüzü ve bulut fonlu bu daha büyük sahneye çok yakıştılar. Sahne önünde de belli ki kendilerini takip eden güzel bir kitle vardı.

klaxons

8 EYLÜL PAZAR 22:00 PARTY ARENA

 klaxons

Rock’n Coke’ta ne dinlesek yazımda da öve öve bitiremediğim, daha önce Türkiye’ye gelmelerine rağmen benim malesef hiç canlı dinlemediğim Klaxons, Rock’n Coke line -up’ının beni en heyecanlandıran gruplardan biriydi. Bu heyecanımı boşa çıkarmadılar ve bence festivalin EN İYİ performansına imza attılar. Sahneye olması gerekenden birazcık geç çıktılar ama çıktıklarında yer yerinden oynadı.

klaxons2

Atlantis to Interzone, Gravity’s Rainbow, Golden Skans, Twin Flames, Magick ve Echoes gibi inanılmaz şarkıları kusursuz bir şekilde üst üste çalarak hazdan öldürdüler. Seyirciye de pozitif anlamda çok şaşırdığımı itiraf edeyim. Klaxons’un değerini bildik. Keyboard’unun başındaki James Righton seyirciye sık sık harikasınız dedi. Konser bitiminde aklımı kaybettiğim için Selah Sue’yu falan unuttum. 

jamiroquai

8 EYLÜL PAZAR 22:45 ROCK’N COKE SAHNESI

jamiryo

Klaxons konseri o kadar iyi, o kadar iyi anlamda gürültülü ve o kadar yüksek tempoluydu ki oradan çıkıp Jamiryo’ya gelice, normalde kendisini çok sevmeme rağmen sıkıldım. Bir iki figür dans etmeye falan çalıştım ama olmadı. Çok şahane bir insan kendisi ama artık 2013 yılında ana sahnenin headliner’ı olmamalı bence. Sahne önünde ortalama 30 yaş üstüydü. Zaten Jamiryo’da ne işim var benim Klaxons’dan çıkıp Selah Sue’ya gitmem gerekiyordu ama tamamen kendi salaklığımdan unuttum. Ana Sahne’nin böyle hipnotize edici bir özelliği var işte.

ellie goulding

8 EYLÜL PAZAR 00:15 COCA-COLA ZERO SAHNESI

elliegoulding

Prens William ve Kate Middleton’ın da hayranı oldukları Ellie Goulding, deri şortu, üzerinde play yazan t-shirt’ü ve pembe spor ayakkabılarıyla süsten püsten uzak bir şekilde sahneye birazcık rötarlı çıktı. Önce mikrofonunun sesi çok kısık sandık ama sonra kimse bu konuyla alakalı bir şey yapmadığında ses düzeninin böyle olduğunu anladık. Meğer Ellie zaten festival çok gürültülü diye jet’iyle gündüz oteline dönmüş sonra tekrar gelmiş. Anladığım kadarıyla kayıttaki kadar kırılgan, narin sesini mikrofonla güçlendirmek istemiyor, zaten davul da mika bir panelin arkasındaydı.

ellie

Böyle yazınca huysuz biri sanmayın. Aşırı hareketli, bir an olsun yerinde durmadı, sürekli ordan oraya hoplayıp zıpladı. O kadar beyaz ve hareketli ki doğru düzgün bir fotoğrafını bile çekemedim zaten. Kendi şarkılarının arasına çok sevdiğim cover’lardan da yerleştirdi. Sesi gerçekten çok enteresan. Rock’n Coke’un en başarılı bookinglerinden biriydi bence Ellie de. Biz sonlarına doğru The Prodigy dinlemek için kaçtık. Eğer iki konserin başı / sonu çakıştıysa neler yaşandı çok merak ediyorum, çünkü ana sahneden The Prodigy bası gelmesi durumunda Ellie Goulding’in kırılgan sesinin duyulması imkansız olmuştur diye düşünüyorum.

the prodigy

8 EYLÜL PAZAR 01:00 ROCK’N COKE SAHNESI

theprodigy

The Prodigy konserinde ana sahne en görkemli halini aldı bence. Sahne önündeki yaş ortalaması yine 30’un üzerindeydi. Keith klasik saçlarıyla, Maxime ise bir ayı kostümüyle çıktı sahneye. Sürekli All my Prodigy People, All my Turkish people demeleri beni biraz sıktı. Yükselip yükselip bir türlü patlayamama hissiyatı ile doldum, sebebini bilmiyorum. Jamiroquai için söylediklerim The Prodigy için de geçerli. Evet Allahlar, evet çok iyiler ama Rock’n Coke artık izleyicisine daha yeni şeyler sunmalı. 2013 yılında olduğumuz için gönül The Prodigy’ye alternatif olarak Boys Noize izlemek isterdi ne yalan söyleyeyim. Böyle dediğime bakmayın, tabii ki eğlendim ve bastan kulaklaırm kanar halde zıplarken öndeki kıza kaşımı geçirdim, eve buz torbasıyla döndüm.

2012-06-23-0641

Festivalden notlar:

Festivallerle ilgili çok fazla yazdığım için festivalseverler tarafından tanınmaya başlamışım ve bu durum çok hoşuma gitti. Gelip yazını okudum, senin sayende şu grubu dinledim, senin sayende yanıma dudak kremi aldım tarzı yorumlarda bulunan insanlar beni inanılmaz mutlu etti. Gelip merhaba diyen herkese selamlar, sevgiler!

Organizatörlere bize kendi ülkemizde başta Arctic Monkeys olmak üzere Klaxons, Hurts, Dub Fx, Everything Everything, Ellie Goulding, La Roux, Rubik gibi grupları izlettirdikleri için teşekkürlerimi sunarım.

2012-06-23-0580

Evet çok güzel bookingler yapılmış ama bir yandan da ‘öff Türkiye işte ya’ dediğim çok durum vardı. Party sahnesinde Everything Everything, Zero sahnesinde Palma Violets gibi bu sene Avrupa festivallerinin aranan isimleri varken o anda ana sahnede 2009’dan beri yeni bir şey yapmamış Duman’ın olması (ki çok severim Duman’ı bence Türkiye’nin en iyi gruplarından); Editors’ın yine 2010’dan beri albüm yayınlamamış maNga ile Duman arasında sahne alması, Pazar akşamı Ana Sahne’de en güzel saatte (şarkıları şahane olsa da) sahne performansıyla acilen oradan uzaklaşma ihtiyacı hissettiren Teoman’ın olması gibi…

 bdklar

Türk grupları sevmiyormuşum gibi bir algı oluşmasın. Yeni şeyler yapan, başka ülkelerdeki festivallere koyduğunda orada bile insanların seve seve dinlediği The Ringo Jets, 123 ve Farfara gibi gruplar Rock’n Coke için mükemmel seçimlerdi bence.

2012-06-23-0601

Bir yandan da sürekli aynı gruplar yerine Amerika’da Avrupa’da festivallerde çalan The Away Days, elektronik müziğe yeni soluk getiren Emir Yargın ve Solardip gibi gruplar da Rock’n Coke’ta olsaydı, Türk izleyicisine takdim edilseydi keşke diye düşündüm.

Söylenene göre ‘ben neden yokum’ diye tutturduktan sonra Tarık Mengüç de Rock’n Coke’ta sahne almış. Ben yoktum, görmedim ama içi geçmiş bazı isimlerden daha çok eğlendirdiğine eminim.

2012-06-24-0870

La Roux, Selah Sue ve Netsky’yi kaçırdığıma üzüldüm. 

Yeni, farklı, heyecan verici çok fazla grup varken hala Jamiroquai’ın The Prodigy’nin isimleri biliniyor, bilet satıyor diye headliner olması da açıkçası heyecanımı kaçıran durumlar. Bu arada Jamiroquai da The Prodigy de severim ama şu an dünyada çok farklı kafada inanılmaz müzikler yapılıyor. Keşke ülkemizde de görebilsek. 2005’de takılıp kalmak yerine 2013’de gibi bir line-up’ımız olsaydı Jamiroquai yerine Totally Extinct Enormous Dinosaurs ya da Disclosure, The Prodigy yerine Boys Noize falan dinliyor olmamız gerekirdi.

2012-06-24-0920

100 tane sahnen olur Triggerfinger’ı, Oi Va Voi’yu, Shantel’i ne bileyim Selah Sue’yu, Jamiroquai’i, The Prodigy’yi tekrar tekrar getirirsin ama zaten topu topu 3 büyük sahne varken festival 2 senede bir düzenlenirken biraz daha yenilik istiyoruz. Hele hele “Rock’n Coke dünyaca ünlü festivallerden hangilerine benziyor?” sorusuna verilen cevaptaki gibi bir iddia varsa…

ornek

Eminim ki benim kafamın basmadığı pek çok ticari sebebi vardır verilen kararların, getirilen grupların ve yapılan sıralamaların ama Türkiye’deki müzik dinleme alışkanlıklarını geliştirmek, ufukları açmak biraz da organizatörlerin elinde diye düşünüyorum.

Festivalde grup t-shirt’leri satılmıyordu. Büyük saçmalık. Herkes bana gelip Arctic Monkeys t-shirt’ümü nereden aldığımı sordu.

biz

Sıralamalar biraz üzse de yine çok güzel müzikler dinledik. Festival alanı güzel düzenlenmişti. Çok büyük olmadığı için sahneden sahneye gitmek oldukça rahattı. Çakışan grupları bile yarım yarım dinlemek mümkündü. Atraksiyonlar, lunapark, mağazalar hepsi çok güzeldi. Festivalin en güzel yanı da insanlarıydı.

 2012-06-24-0980

Duyduğuma göre festivaldeki stantlara Gezi ile ilgili bir şey satılmayacak ayarı gelmiş. Kendi adıma zaten Gezi ile ilgili şeylerin satılmasını çıkarcılık olarak görmekle beraber organizatörleri yine de çok ayıpladım.

Bu sene tuvaletler temizlendiği için 2011’deki gibi tüm alana yayılan bir koku yoktu.

2012-06-24-0943

Festivalde geçerli para birimi olan Rock’n Coke Para Card’a ve yurt dışında bu uygulamanın nasıl yapıldığına değinmek istiyorum biraz da:

Bu sene gittiğim çoğu festivalde bizde olduğu gibi Master Card vardı ama durum şöyleydi: Eğer halihazırda paypass özellikli Master Card’ınız varsa festivalden ayrıca kart almanız gerekmeden bu kartınızı temassız işlem yapan pos makinelerinde kullanabiliyordunuz. Eğer paypass özellikli Master Card’ınız yok ise de alandan bir tane temin edip içine istediğiniz kadar para yükletip kullanabiliyordunuz. (Bizde kendi Master Card’ın hatta Para Card’ın varsa bile illa festival kartı almak gerekiyor nedense)

2012-06-24-0953

Benim gördüğüm örneklerde temassız işlem yapıldığı için alışveriş işlemi oldukça hızlı ilerliyordu. Bizde paypass değil çipli işlem yapıldığından çok uzun sıralar vardı. Tek sebebi bu da değil. Para ödemek için ayrı yemek almak için ayrı sıraya girmek; bira ve suyu aynı sıradan almak falan işi çok uzatıyor. Ayrıca bir ara sistemleri bozuldu bedava bira dağıtıyorlardı.

Bu arada Para Card’ınızın içinde kalan parayı yıl sonuna kadar Master Card geçen her yerde harcayabilirsiniz. Şifre soracak. Kart numaranızın son 4 hanesini kullanabilirsiniz.

Festivalde çeşit çeşit yemek standı olsa da yine fast food yani pizza, hamburger ağırlıklıydı. Salata satan bi yer vardı mesela ama bitmişti salataları yiyemedim. 2 gün karbonhidrat manyağı oldum yine. Canımız Tektekçi’miz vardı. Festival çorbacısı vardı ve çorbaları hiç fena değildi. En hızlı, lezzetli ve parasının karşılığını en iyi veren Pizza Pizza’ydı bence. Mc Donalds tutturdu fotoğraf çekme fiyatlar gözükmesin diye. Sanane arkadaşım? İnadına yayınlıyorum burda fiyatları: Sundae 4, McFlurry, Milkshake 5 TL. Cola, Fanta, Sprite 3, Su 1 TL.

tektekci

Otopark saçmalığından da bahsetmezsem olmaz. 10 lira otopark için okay bir fiyat ama o 10 lirayı ne için veriyoruz? Cumartesi gecesi arabaya binmemizle otoparktan çıkmamız arasında geçen süre tam tamına 1 saat 10 dakika idi. Çıkışları düzenleyecek bir görevli yoktu etrafta. Sebebini anlamadığımız bir şekilde çok uzun süre arabanın içinde oturduk. İnsanlar cinnet geçirdi. Arabalarının camını açıp Pepsi diye bağıranlar vardı.

2012-06-24-0989

Tam bu esnada “festival sosyal medyası nasıl yapılmaz”ı da görmüş olduk. Bazılarını benim de takip ettiğim onlarca kişi Rock’n Coke hesabını mention ederek otoparktaki bi durumu bildirirken, resmi Rock’n Coke hesabından bu mention’ları ignore eden çok eğleniyoruz değil mi eller havaya minvalinde tweet’ler paylaşılıyordu, kimseye cevap verilmedi. Sanırım hesabı hayatında festival görmemiş ve kriz çözme konusunda fikir sahibi olmayan insanlar yönetiyordu.

sosyalmedyafaill

Medeni ülkelerde bu işin nasıl yapıldığından bahsedeyim. Örneğin Glastonbury’de festival ortamının, farklı sahnelerden performansların falan paylaşıldığı bir twitter hesabı vardı. Bir de @glastoinfo diye ayrıca bir hesap vardı. Buraya da sorularınızı ve şikayetlerinizi yazıyordunuz ve ignore edilmek yerine insan gibi yanıt alıyordunuz. Örneğin otoparkta sıkıntı olduğunu yazdığınızda size cevap verip oraya gerçekten de birini yönlendiriyorlardı.

otopark

Keşke yeterli kamp alanı olsa, Avrupa’daki bütün festivallerde olduğu gibi kombine bilet alındığında otomatikman kampta kalma hakkımız olsa ve gecenin bir saati o yolları çekmek zorunda kalmasak. Bu sene Rock’n Coke’taki kamp alanı 10 bin kişilikmiş. Kampta kalma oranı %16 civarı. Benzediğini iddia ettiği Avrupa festivallerinden çok çok düşük yani. Kapasite yetmediğinden bana kamp hakkı verilmedi ve o yorgunlukla her gece eve dönmek zorunda kaldım. Bir de otopark işkencesi hiç olmadı. Oysa ki çok isterdim kampta kalmak.

2012-06-24-0993

Bir de madem yeterli kamp alanı yok servisler ücretsiz olmalı o zaman. Bunun çok güzel işleyen bir örneği Open’er Festivali’nde vardı. Festival – tren istasyonu arası aralıksız ücretsiz shuttle vardı.

Shuttle bileti almak için ayrı shuttle’a binmek için ayrı sıra beklediğini söyleyenler oldu. 385 bin kişilik Sziget Festivali’nde festivalin anlaşmalı olduğu çok ucuz taksilere maksimum 10 dakika sıra bekledikten sonra binebiliyordunuz. Adam başı 5 Lira tutuyordu ve 15 dakika içinde evde oluyorduk. Bizde çıkışlar iyi organize edilmemişti bence.

kaykay

Web sitesinde line up ile ilgili hangi grubun kaçta çıktığını nelerin çakıştığını neyin başlayıp neyin bittiğini görebileceğimiz doğru düzgün bir çizelge yoktu. Ben de kendim biraz manyak olduğum için excel’de bi 10 dakikada bir çizelge yaptım. Benzeri bir çizelgeyi şık bir tasarımla siteye koymak çok da zor olmasa gerek.

program

Bunu web sitesinde yapmıyorsan bari festivalde dağıttığın kitapçığa bas bir şey yap ama malesef kitap’çık’ın hali de içler acısıydı. Bir kere boyut ve ağırlık olarak daha çok ansiklopediyi andırıyordu, çok kullanışsızdı. İçinde düzgün bir çizelge olmadığı gibi orta sayfaları full cola reklamlarıyla dolu ve gereksiz ağırdı. Boyna asılan pratik Glasto ve Reading örnekleriyle yanyana koydum, siz karşılaştırın.

guidenasilyapilmaz

Festival app’i hiç fena değildi. Line-up’a girip gruplar hakkında bilgi alıp, izlemek istediklerinizi kendi programınıza ekleyebiliryorsunuz. Programım’a girince çakışan konserleri göstermiyor ama olsun, kendi kişisel programınızı görüntüleyebiliyorsunuz. Bir de altında facebook ve twitter butonları var. Ben sandım ki ne güzel programını arkadaşlarınla paylaşıyorsun ama öyle olmuyormuş. Rock’n Coke’un sayfalarına yönlendiriyor. Ben yine de festivaldeki kıt şarj durumu sebebiyle programımı yapıp boynuma, belime bir yere asıyorum.

program

Neyse tüm bu değindiğim şeyler aslında bizde de çok kolaylıkla yapılabilecek şeyler. Ama “10 yıldır yapıyoruz, gelen geliyor, alternatifi de yok, biz ne yaparsak insanlar beğense de beğenmese de kabul etmek zorunda neden kendimizi geliştirelim ki” anlayışı bazı şeylerin daha iyi olmasının önüne geçer. Umarım tavır bu olmaz.

Umarım Rock’n Coke arayı çok açmaz, seneye bu ufak sorunların çözüldüğü, daha yenilikçi ve orijinal bir line up ve sıralamayla bizleri hayranı olduğumuz festival ortamıyla en kısa zamanda tekrar buluşturur.

elif

]]> http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/rockncoke2013/feed/ 0 festivale giderken nasıl giyinilir? http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/festivalstili/ http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/festivalstili/#comments Fri, 06 Sep 2013 08:19:44 +0000 http://www.cizenbayan.com/?p=1434  

Festivale giderken en önemli kural hem şık hem de rahat olmak.

Ne tarz bir festivalsever olduğunuza göre şıklık ile rahatlığın oranları farklılık gösterebilir. Ben konserlerde en önde zıplayıp dans edeceğim diyenlerdenseniz rahatlık; müziği uzaktan duysam da olur alkışla eşlik ederim, ben festivalin ortamına geldim diyenlerdenseniz şıklık bir adım öne çıkabilir.

elifglasto

Festivalde her zamankinden daha çılgın giyinmek, her gün farklı bir moda bürünmek, saçınızı yıkanınca çıkan boyalarla farklı renklere boyamak, yüzünüze sim sürmek, çıkartmalar yapıştırmak, saçınıza değişik aksesuarlar takmak yani her zaman olduğundan farklı görünmek gibi bir şansımız var.

elifsziget2

Ben uçabildiğim kadar uçup normalde dışarda rahat rahat giyemeyeceğim giysilerimi festivallerde doya doya giyiyorum, kendimi sime falan buluyorum. Çok zevkli oluyor, size de tavsiye ederim.

sus

İngiltere’de çok oturmuş bir festival kültürü olduğundan insanlar festivallere birbirinden eğlenceli kostümlerle katılıyorlar. Herkesde bir rahatlık, kimin ne düşündüğünü umursamama hali var. Eğlenmeye geliyorlar. En rahat en eğlenceli kostüm ve giysilerini giyiyorlar. Amerika’da ise daha çok şıklık yarışı oluyor, ünlüler adeta festivallerde arzı endam ediyor. Henüz bir Coachella tecrübem olmadı ama genel izlenimim bu yönde. Avrupa festivallerinde ise rahatlık ön planda oluyor.

Rahat ve şık bluzlar, büstiyerler dışında bir diğer favorim ise grup ve festival t-shit’leri. Bütün gün giymeseniz bile konsere doğru üstünüze geçirebilirsiniz. Deli gibi terledikten sonra da hop çantaya:)

grup

İçimizden geldiği gibi giyinirken dikkat etmemiz gereken en önemli konu hava şartları. Gideceğiniz festivalin geçmiş yıllardaki hava olaylarına ve nasıl görüntüler çıktığına bakın. Zaten genelde bu şekilde o festivalin tarzı da belirlenmiş olur yıllar içinde. Ben Glastonbury’de uzun Hunter / Wellies botu olmayan, Sziget’te ise aşırı sıcak olunca üstünü çıkarabilmek için içine bikini giymeyen birini görmedim.

Kısacası hava tahminlerine göz atmadan evden çıkmayın. Pratik, size yük olmayacak parçalar seçerek hava koşullarına hazırlıklı olun. Ya çantanıza atabileceğiniz / asabileceğiniz ya da belinize bağlayabileceğiniz üst parçalarla rahat edersiniz.

elifduygu

Yine çok önemli konulardan biri de ayakkabı: Saatlerce ayakta duracağız, koşup hoplayıp zıplayacağız, düz ve rahat ayakkabıları tercih etmek gerekiyor. Topuklu ayakkabı fikrini aklınızdan tamamen çıkarın. Kalabalık ortamlarda ayağınıza basılma, içki dökülme ve yağmur yağması ihtimali sebebiyle sandaletleri de tavsiye etmem.

elifglasto1

Morhipo Blog’un Trendalarm bölümüne Rock’n Coke için hava durumuna ve sahne alan sanatçılara, müzik tarzlarına göre hem Cumartesi hem Pazar için ikişer farklı kombin hazırladım. Onlara da mutlaka göz atmanızı öneririm.

elifreading

Ben haftasonu alanda “işte bu olmuş” dediğim festivalin şıklarını yakalayıp sizler için Morhipo Blog’a bir festival stili postu hazırlayacağım. En şık benim diyenleri beklerim. Şimdiden iyi eğlenceler!

981292 10151493452675933_1840635868_o

]]>
http://www.cizenbayan.com/anne-ben-groupie-oldum/festivaller/festivalstili/feed/ 0