
Gerçekten, bu blog’u yazmaya başladığımdan beri geçirdiğim zamana, şu son 4 seneye bakıyorum da, genel olarak çok hareketli, olaylı bir hayatım var. Ama bu bitirmekte olduğumuz sene gerçekten de en yoğunlarından biriydi.
2015’i tam ortadan ikiye bölebilirim aslında: Çok seyahat edip, bir sürü iş yaptığım ve dışardan her şey mükemmel gibi görünse de içten içe huzursuzluklar yaşadığım ilk 6 ay ve sonrasında yanlış giden, görevini tamamlamış, artık faydası olmayan ne varsa hayatımdan çıkardığım, korkarak da olsa yeni adımlar attığım, bocaladığım, çabaladığım ve fakat sonunda kendi özüme yakışanı bulduğum ikinci 6 ay…
Bu sene hayatımdaki en majör değişiklikler yoga ile olan serüvenim paralelinde gerçekleşti. Geçtiğimiz sene Kasım ayında başladığım hocalık eğitimi vesilesiyle yogayı ve kendimi anlama sürecim devam ederken hoşuma gitmediği için bastırdığım göz ardı ettiğim hisleri durup dinlemeyi ve yolunda gitmeyen şeyleri değiştirmek için aksiyon alma cesaretini göstermeyi öğrendim. Huzursuz eden, enerjimi emen, yoran üzen şeyleri, önce onlara mecbur olmadığıma ikna edip kendimi, yavaş yavaş tek tek ve azimle çıkardım hayatımdan. Sadeleştikçe kalanların değeri ve anlamı açık etti kendini ve şükür duygusuyla birleşti.
1 Ocak tarihinde manuel bir şekilde günlük yazmaya başladım. Her gün 1-2 satır ya da daha uzun, günlüğümü her yere götürdüm yanımda ve hiç aksatmadan yazdım. Arada geriye dönüp yazılanları okumak inanılmaz aydınlatıcı oluyor. Tavsiye ederim.
Yılbaşı partileri üstüne doğum günüm geliyor her yeni yılın başında. Bu sene önce, o düşük enerjili dönemimde o aralar gece dışarı çıkma modunda olmadığım için süpriz bir doğum günü kahvaltısı ile kutlandı doğum günüm. Çok sevdiklerim yanımdaydı ama içten içe huzursuzdum. Ertesi gün ikimizin doğum gününün arasındaki gün 13 Ocak’ta Hazal’ın bize yaptığı sürprizle Ecemen’le doğum günlerimizi Four Seasons Otel’in spa’sında kızkıza bir gün geçirerek kutladık.
Bu sene başında Yemek.com instagram hesabını bir günlüğüne ele geçirdim, onların hesabından bir günümü yediğimi içtiğimi paylaştım. Banabak projesi için genç, özgüvenli, kendi ışığıyla parlayan gençlerle ve banabak akımının sözcülerinden Tanem Sivar’la röportajlar yaptım ve bunlar 3 ay boyunca Vogue dergisinde yayınlandı.
Biraz geç oldu ama sonunda Şubat’ta kendi şirketimi kurdum. İşler pek yoğundu ve yetişemiyordum, dünya tatlısı asistanım Ayşe ile çalışmaya başladım.
Şubat sonunda Danimarka üzerinden uzun zamandır hayallerimi süsleyen masal diyarı İzlanda’ya uçtum. Reykjavik‘i gezdim, bembeyaz yollarda yolculuk ettim, tatlış izlanda atlarını, geysirleri ve yanardağları, Kuzey Işıklarını gördüm, Akureyri’de Inspiration Iceland’in davetlisi olarak 66. enlemde 1 haftalık bir yoga kampına katıldım.
Dönüşte Kopenhag’da Christiania’da bir yaz sezonunda göl kenarında bir ev sahibi olma hayallerine daldım. Avon’la tohumdan gelen güzelliğin peşinde Chia tohumlarını, cennet çiçeklerini fotoğrafladık, doğal güzelliğe dikkat çektik. Üniversitelerde konuşmalar yaptım. Bilgi Üniversitesi Mimarlık külübü, Eskişehir Üniversitesi İletişim Kulübü, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi davetleriyle bu okullara gidip öğrencilerle buluştum.
Yıllardır biriktirdiğim ve hayran olduğum &mag’in devamı Bone Mag’e Santiago’yu, yeme içme hayatını yazdım. Mayıs sonunda derginin 10. yılını kutladık Soho House’ta.
Eastpak ile hayatımdan bir günü anlatan tatlı bir video çektik.
Mart’ta Bombay üzerinden Goa’ya uçtum. Burada Ashiyana Yoga’nın davetlisi olarak okyanus kenarında palmiyeler muhteşem güzellikte bir yoga retreat’te kendime 1 hafta ayırdım. Gündüzleri farklı ekollerden hocalarla çalıştım akşamüstlerini ise Goa ve çevresini gezmeye, güzelliklerini tanımaya ayırdım. Özellikle Dudsaghar Şelalesi’ne ve Cumartesi Gecesi Pazarı’na, Hindistan’ın renklerine ve insanlarına hasta oldum.
Yoga Journal Türkiye ekibiyle tanıştık ve çok zaman geçmeden aile olduk. Gittiğim yoga kamplarını ve yoga ile alakalı seyahat deneyimlerimi yazarak ekibe Seyahat Editörü olarak dahil oldum :) Mayıs sonunda Kolektif House Şişhane’de Yoga Beyond ve Cameron Shayne ile derginin 1. yılını kutladık. Bu ay 5. yazımı da yolladım.
İstanbul hakkındaki muhteşem her şeyi size 1-2 dakikada okunabilen newsletter’lar ile ulaştıran Canım İstanbul okurlarına Nisan itibariyle her ayın ilk günü ilgimi çeken etkinlikleri yazdığım “Canım Konserleri”ni paylaşmaya başladım.
Nisan’da Güzel İzmir’i dünyaya tanıtma amaçlı City Of İzmir instagram projesi için çok güzel ve kalabalık bir ekip İzmir’e uçtuk, instagram’ı İzmir’in güzellikleriyle doldurduk.
2 haftalık müthiş bir detoks yaptım bana en çok ilham veren insanlardan sevgili yoga hocam Stephanie ile.
Mayıs’ta Dream Yoga Festival için gittiğim Kabak Vadisi’nde doğaya, huzura, sükunete, iyi enerjiye doydum. Bolca yoga yapıp, güzel dostlar edinip döndüm.
Mayıs ortasında Pronto Tour’un davetlisi olarak Maldivler‘de yeşilin ve mavinin bambaşka tonlarıyla tanıştım. Dünyanın daha önce gitmeyi hiç düşünmediğim bu yerine aşık oldum!
Le Cool İstanbul ile Karaköy, Çukurcuma, Tophane ve çevresinin gizli saklı kalmış tarihi dokularını ve en yeni hip mağazalarını keşfettiğimiz The Walk adlı bir yürüyüş yaptık. Özel izinle girdiğimiz Fransız Yetimhanesi ve Teras Kiliseleri çok ilgi çekiciydi.
Sonunda Chill-Out Festival ile festival sezonu başladı! Bu sene 10. yılını kutladığından hem Cumartesi hem Pazar dansa doyduk. Festivalde Yoga Journal olarak yoga da yaptırdık :)
Aeropostale’in yoga yapmayı ve dinamik, rengarenk desenleri sevenler için hazırladığı Live Love Dream koleksiyonunu Kanyon mağazasında yaptığımız bir pop-up yoga etkinliğiyle tanıttık.
Mayıs’ta, seyahat sonunda artık kanka olduğum Patika Travel ile Küba‘ya uçtum. Filmlerden, kitaplardan tüm tarihine vakıf olduğumuz bu şanlı Karayip ülkesi henüz bozulmadan madalyonun iki yüzünü yerinde gördüm.
Haziran başında oy verdik. Ümitlendik. Olmadı. Ümitler boşa çıktı. Ufukta erken seçim göründü.
Festival sezonu; yasaklardan sonra asla o eski tadı tuzu kalmayan One Love ile devam edip havalar iyice ısınırken, benim de hayatım çalkalandıkça çalkalanıyordu. Özel hayatımda mutlu değildim. Kız hep geziyor, hayat ona güzel gibi görünse de öyle değildi gerçekler. Hem de uzun zamandır. Artık mutsuzluklar mutlulukların önüne geçmeye başlamıştı çoktan. Birlikte kurulan bir yuvanın duvarları çatırdayınca emlak piyasaları girdi ilgi alanıma.
Haziran ortasında, hayatımdaki en büyük huzursuzluk kaynağını, artık kangren olmuş bir ilişkiyi kesip atma cesaretini gösterdim. Birini seviyorsun diye illa onla mutlu olacaksın diye bir şey olmadığını kabullendim. Biraz kararlılık ve cesaretle yepyeni bir hayata göz kırptım.
2015’i işte o kararı verdiğim ve sonrasında hiç geri dönmediğim ve bugün artık çok uzaktan dönüp baktığımda dolu dolu iyi ki dediğim, şükrettiğim gün itibariyle, ilanlarını ezberlediğim emlak sitelerinden birinde, şimdi kendisiyle aşk yaşadığım evimi buldum. One Love günü zorla 5 kat çıkarıp götürdüğüm Nihan ve Burak’a da onaylattıktan sonra imzayı attım.
Taşınmadan önce bir sürü sevdiğim insanla beraber, herkes çift ben tek, Rodos’ta evlenen Mehmet ve Çiler’in muhteşem düğününe katıldım.
Dönüşte aylardır iple çektiğim Glastonbury festivaline biraz enteresan bir ruh haliyle -kira kontratımı imzalayıp dönünce taşınmak üzere- gittim. Güzel müzik ve festival ruhu iyi geldi. Çok eğlendim. Hemen taşınmak zorunda olduğum için Londra’da pek vakit geçiremedim bu sefer.
Festivalden İstanbul’a döndüğümün ertesi günü tam 1 Temmuz’da dostların dev yardımlarıyla Galata’daki yeni cici evime taşındım. Hayatımda ayrıldığım kimseden nefret etmemiştim. İlişkiler biter, yürümez ama ortada yaşanmış bir zamanlar mutlu olunmuş güzel bir geçmiş varsa, saygıyı elden bırakmamak gerekir. Bu konuda inanılmaz bir hayal kırıklığı yaşadım. Medeni bir şekilde eşyalarımı toplayıp çıktığım evimde, çok seyahat ediyorum bakamam ama buralarda olduğumda gider görürüm nasılsa diye çok sevdiğim kedilerimi bıraktım. Ama olaylar umduğum gibi gelişmedi. Yaşanmışlıkların anısına büyük saygısızlıklar karşısında sessizliğimi korumak dışında hiçbir şey yapmadım ve kedilerimi bir daha hiç görmedim.
Artık 2015’in daha kendinden emin, daha aydınlık, daha mutlu günleri geliyordu. İkinci yarı başladı: İlk başlarda hayal kırıklıkları kalp kırıklıklarına karıştı. Yerde kan, cam, hayal ve kalp parçaları, aşırı mutluluk ve aşırı mutsuzluk uçlarında gidip gelen akut ruh halleri, dostların destekleri, gerekli miktarda ezberlenmiş kişisel gelişim klişeleri, yoga sonrası akıtılan göz yaşları, şarap ve gün batımları sonrasında ilk 6 ayda hissettiğim huzursuzluk yerini yavaş yavaş derinleşen huzur ve mutluluk duygusuna bırakacaktı.
İyiyim demek için henüz erkendi. Bu noktada dostlar kadar işler de yetişiyordu imdadıma. Şimdi kocaman musmutlu bir aile olduğumuz The Story Of Seven‘la çalışmaya başladım. Sarı bisiklet hareketinin elçilerinden biri oldum.
Oben’in ilk video klibini çektik. Çekerken çok eğlendik.
Nürnberg’e gidip Faber-Castell’in fabrikasını ve şatosunu gezdim, müthiş sanatçılarla tanıştım.
Temmuz sonunda 15 senedir her mutluluğumda, üzüldüğümde, çuvalladığımda, paniklediğimde yanımda olan Deniz’in, 2008’den beri kaprislerimi çekme konusunda bir dünya markası olan Sergej’in ve diğer dostların yanına bana her zaman iyi gelmiş şehir Berlin’e gittim, sistemimi resetledim. 3 gün 3 gece partiledik, açık havalarda, kumların üstünde çıplak ayakla dans ettik. Dans etmek çok iyi geliyor. Her fırsatta dans edin!
Bir kere başladım ya duramadım sonra: Evle hava alanları arasına partiler, konserler, festivaller sığdırdım. Suma’da bir Nicolas Jaar konserinin ardına İzmir Tasarım Köyü’nde söyleşi, oradan Bodrum’da hem iş eğlenlence unutulmaz bir Chill-Out festivali, onun da sonuna Alaçatı’da Acid Pauli programlarını sıraladım.
Time Out ve House Beautiful dergilerine yeni evimle ilgili röportajlar verdim. Dünyanın en tatlı ev sahibine sahip olduğum için bana anlattığı Galata tarihini ben de okuyuculara aktarmaya çalıştım.
Şehirde hayat güzeldi. Teraslarda partileyip eğlendik. Nihan ev sahipliğinde Maçka parkında Freşa’lı piknik, Moda Brunelle’de Ecemen ev sahipliğinde 5th Position havuz partisi yaptık.
Ağustos ortasında Chill-Out’un son ayağı için Çeşme yolunu tuttuk bu sefer. Hem çoook eğlendik, hem de Artemis, Dilan, Heja ve bendeniz Bridgestone’un event ajansı tatu event ile Bodrum ve Çeşme’de festival günlükleri tuttuk, davetiyeler dağıttık ve daha sonra tatu event bu proje ile Avrupa’da ödüller aldı <3
Ağustos sonu evden bavul hazırlayıp önce güzel arkadaşım Begüm ile Kunter’in düğününe oradan sağanak yağmur yağsa da David August dinlediğim için hava şartlarını pek sallamadığım Minipax’e, oradan da canım The Story of Seven ailemle Amerika’ya uçmak üzere doğru havaalanına gittim.
Nashville‘i, Lynchburg’deki Jack Daniels fabrikasını ve New York’un birbirinden güzel cocktail barlarını gezdik. New York’a gelir gelmez garip bir aidiyet duygusu hissettim. Normalde Amerika kafasını sevmem ama New York Amerika’dan çok farklıydı. Bana, New York’u eşsiz bir şekilde deneyimleme imkanı sunan harika insanlar girdi hayatıma (ki yine geldim şu an New York’tayım).
Amerika dönüşü İrlandalı şef ve televizyon programcısı Donal Shekan’ın food network için çektiği seyahat / yemek programının İstanbul ayağında kendisini gezdirme görevi bendeydi. Çok gezdik, çok eğlendik, harika yemekler yedik.
Koca yaz çok hızlı geçti ve gitti. Yargıcı ile sonbahar renklerinde çok güzel bir çekim yaptık.
Son baharla birlikte sanatçılar da döndü şehre. Babylon yeni yerine Bomonti’ye taşındı. Salon’da sezon başladı. Bu sezonun en çok konuşulan mekanlarından Klein açıldı Harbiye’de. Indigo yine her hafta sonu dans için mutlak adres oldu.
Suma Beach’te yer alan İstanbul Surf Academy ve Roxy davetiyle surf yapmayı denedik (öğrendik diyemiyorum). Pucca’cık evlendi Küçükçiftlik Park’ta. Artık yılın en iple çektiğim zamanı olan bağ bozumu zamanında Pamukkale’ye gittik bu sene de. Susuz domatesler, kuzu çevirme, keşkek, Denizli’nin yöresel lezzetleri ve leziz şarap ile kocaman masada kocaman bir aile olduk yine.
Eylül sonunda Çok Gezenler Kulübü ile bendeniz, Ecemen ve Hazal Oslo‘nun altını üstüne getirdik.
New York’ta beni çok iyi ağırlayan Öner, İstanbul’da misafirim oldu. Bienali gördük ve turistmiş gibi gezdik İstanbul’u. En güzel after partileri evde verdik. Sonra yılın son tatili yapmak için Ekim’de Antalya’ya uçtuk, Regnum Carya’nın misafiri olduk.
Decathlon davetiyle Fransa’da İnovasyon Ödülleri’ne katıldım. Dönüp ertesi gün Qatar Hava Yolları ve Pronto’ya çok kapsamlı bir rehber hazırlamak üzere pek çok seyahat yazarı Sri Lanka’ya uçtuk. Ben rehbere ve Yoga Journal’a ayurveda tesislerini yazdım.
Dönüşte Doha’da çölde kum safarisi yaptık. Muhteşem bir deneyimdi. Gece bedevi çadırlarında uyuduk. Körfezden güneşin doğuşuyla uyandık.
O dönem hayatımda bir sürü şey ters gitmeye başladı. Her zaman şansına güvenmiş, pozitif düşünmüş biri olarak sürekli bozulan teknolojik cihazlar, kaybolan eşyalar, oraya buraya çarptığım elim kolum bacağım derken minimal bir isyan girişiminde bulundum. Sonra pek çok arkadaşımın önerisi üzerine vedik bir falcıya hint astrolojisine göre yıldız falımı okuttum. Bana al tak dediği taşları alıp taktım. Derin nefes alıp sakin kaldım. Yoluna girdi her şey!
Ekim Sonu Akbank Caz Festivali başladı ve iyi müziğe doydum. 2 hafta boyunca farklı tarzlarda birbirinden güzel konserler izledim, müzikle ruhumu besledim.
Kahve Festivali‘ni ve Sabancı Müzesi’nde Zero Sergisi‘ni takip ettim. Kasım’da yine seçim vardı. Oy ve Ötesi ile canla başla çalıştı herkes. Biraz ümitlenmiştik ama olmadı…
İşlenmiş, katkı maddeli gıdaları yemeyi bıraktıktan sonra merak saldığım organik / doğal beslenme ve kozmetik konularında tek geçtiğim, love brand’im Aradolu ile iş birliklerine başladık, ki bu da bu sene beni en çok mutlu eden işlerden bir diğeri oldu. Birlikte aradolu x cizenbayan seyahat paketleri hazırladık.
Üyeliğim bitip seyahatlerim var diye bir süredir gidemediğim yogaya geri dönünce yoganın hayatımdaki yerini anladım. Sinir stres kat sayısı anında azalıp, odaklanma organizasyon becerilerim yerine geldi. Kendime ve hislerime daha samimi olduğum da bir gerçek.
Biz’in, hem de en sevdiğim şarkısının inanılmaz tatlı klibinde yer aldım sonra. Çıkan işe bayıldım. Ali Demirel’in ellerine sağlık.
2015’in ilk yarısına göre çok çok güzeldi artık her şey. İşler, ruh halleri her şey oturmuştu. İstanbul’dan daha çok keyif almaya başladım. Çok gezdim. Onlarca konsere gittim. Çok dans ettim. Yeni kokteyller tattım. Harika dostlar kazandım. Bir zamanlar kaybetmekten korktuğum, sonra da bir cesaret hayatımdan çıkardığım her şeyin yerine çok daha iyisi geldi.
Salon IKSV’de ve Mama Shelter’da setin başına geçtim bu sene yine, sevdiğim şarkıları çaldım. Özellikle Salon IKSV gibi inanılmaz isimler dinlediğim bir yerde ‘çalmak’ müthiş bir histi.
Kendimi evimde hissettiğim Finn açıldı sonra mahallemde. Orada ufak ufak Onurcan, Yiğitcan ve Berk ile barın arkasına geçip kokteyller yapmaya bile başladım.
Kasım ortası minik bir Amsterdam kaçamağı yaptım. Avrupa’nın en özgür ruhlu şehrini The Story Of Seven’a yazdım
Dönüşte Boyner Fresh’in Edited by Ayşe Boyner röportaj serisi için Dilan Bozyel’in kamerasının karşısına geçip Ayşe Boyner’in sorularını cevapladım. Video yakınlarda boyner mecmua’da olur bence.
Kasım ayı güneşli bir Pazar günü, bir gece önce İndigo’da izlediğim ve bu sene en çok dinlediğim isimlerden olan Bob Moses’la harika bir gün geçirdik. Kahvaltı edip Eminönü’nü gezdik, Valide Han’ın tepesine çıktık. Nargileciye gittik, rakı balık yaptık. Müziğine bayıldığım insanlarla beraber müzik dinleyip muhabbet etmek ve ne kadar tatlı insanlar olduklarını görmek müthişti. (Yılbaşında da beraber olcaz hem de kendileriyle)
“Ben yaşlanmicam banane hep genç kalcam” diye tutturup Nihan’a kendimi zorla Dr. Asu Burhanoğlu’na götürtüp PRP yaptırdım. Hayatımda sigara kullanmadığım için cildim zaten gayet iyiydi ama bu ara biraz fazla alkol aldım diye tribe girmiştim. PRP ile iyice bebeksi oldu cildim. Arada yaptırılır bence. Ama 30 olmadan gerek yok.
3 gün hiçbir şey yemeyip sadece meyve /sebze suyu için bitince yine sağlıksız yemeklere abandığın radikal ve sert detokslardan vazgeçtim. JÜS’ün kurucusu beslenme uzmanı Aylin’le tanıştım. Onun tavsiyeleriyle günde bir tane green juice’u hayatıma ve normal beslenme planıma dahil ettim. Onun dışında karbonhidrat, protein, nişasta, meyve ve kuru meyve & kuruyemiş besin gruplarını hep ayrı ayrı tüketmeye ve bir de hafiften ağıra beslenmeye başladım. Bu beslenme biçimine Detox Life Style diyor Aylin. Kendi bebek gibi cildi zaten anlattıklarının kanıtı ama 3 haftada farkı göreceksin demişti bana, haklı çıktı, gördüm.
Instagram’ı ilk kuran 5 kişilik ekipten Amy’nin ve Turkey Home’un davetiyle bir Instawalk yaptık. Yerebatan sarnıcında tulum şeklinde bir bot giyip suların içinde yürüdüm.
Aralık ayında arkasındaki fikre, felsefesine, ortamına ve insanlarına bayıldığım Kolektif House’un gezgin üyelerinden biri oldum. Bir süredir kafelerde konsantrasyon sorunu yaşıyordum ve çalışmak için pek gitmiyordum. Evden çalışmak da iyi güzel ama kanepeyle ve yatakla ne kadar uzak çalışma masası o kadar iyi. Kolektif House bana çok iyi geldi. Kartım var, istediğim şubede ortak alanlardan istediğim yere 7/24 gidip çalışabiliyorum. Hem de bir sürü yaratıcı süper insanla aynı ortamdayım. Kolektif Talks, partiler, özel indirimler. I love it!
2016’da 29. senesini kutlayacak ve ilk kez kendi yaşıtlarına da hitap etmek için yola çıkan Blue Jean’in bu yenilenmiş ilk sayısında benden de bir yazı istediler. Aşırı mutlu oldum ve müzik camiyasının bir sürü önemli isminin de yer aldığı bu özel sayıya hemen müzik aşkımı anlatan bir yazı yazdım. Bayinizden isteyiniz :)
Red Bull ile Paris’te gerçekleşecek RBMA’yı takip etmek üzere Fransa’ya gidecektik ama orada yaşanan korkunç ve üzücü olaylar sebebiyle bu seyahati ve etkinliği belirsiz bir zamana erteledik. Moda’da Brunelle’de kocaman bir aile yemeği yedik. Başka bir akşam kış ortası terasta sucuk ekmek, sıcak şarap yaptık spontane bir şekilde. Çok sayıda dostun bir araya gelmeleri ne kıymetli güzel bir şey.
Denizimi görmek için Aralık başı yine Berlin’e uçtum. Çok güzel vakit geçirdim, harika partilere gittim, Berghain’da Pazar akşamüstü John Talabot’la 6 saat dans ettim ama tatsız bi olay yaşayıp çok yeni sayılan telefonumu çaldırdım. 2 hafta sonra Amerika’ya gideceğim için Türkiye’den tekrar telefon almak istemedim. New York’a gidene kadar “kullanmadığı akıllı telefonunu ödünç alabileceğim biri var mı” iletim üzerine pek çok insan yardımıma koştu. Eylem eski 5s’sini sıfırlanmış güncellenmiş bir halde al kullan diyerek verdi :)
Kim bilir daha neler neler yapmışımdır da unutmuşumdur. Bu sene acayip güzel incecik bir kitap okudum: Romain Gary, Kadının Işığı. Geçen seneki gibi bir kitaplar yazısı yazamayacağım için laf arasında söylemiş olayım. Bir de Deniz Kavukçuoğlu’nun Alageyik Sokağı Bir Liman Mıydı? kitabı eski Moda, Cihangir, Galata kent hayatını anlatan İstanbul anılarıyla dolu çok keyifli bir kitap.
Neyse gelelim bugüne: 1 aylık uzun bir seyahate çıkacaktım. Eve hiç dönmeden, diğer bavulları havaalanında emanete bırakıp 1 gece Antalya, sonra Phuket sonra da New York’a gidecektim ve eve tam 1 ay sonra dönecektim. New York çok önceden planlanmıştı. Antalya ve Phuket programları sonra çıktı. Biletler değişti, tarihler ertelendi, planlar sıkıştı ama sonunda oldurdum her şeyi. 3 bavulla çıkıp evden her yere yettim. Şimdi New York’dayım ve 3 hafta buradayım.
Antalya’da ömrüm oldukça cevaplarını arayacağım sorulara eğildim yine. Daha önce Peru’da açtığım kapılardan geçtim. Bunca karmaşanın arasında durdum bi an. Elimdekiler için teşekkür ettim. Yeni gelecek her şeye açığım dedim.
Sonra Karaköy’deki Dem’in yaratıcısı Ömer Çağatay’ın davetiyle The Yacht Week için Tayland’a uçtum. Beklediğimden de güzel bir hafta geçirdim, denizde yaşadım, inanılmaz yemekler yedim, partilere gittim, kış ortasında yaza doydum, harika insanlarla tanıştım, hatta yoga dersi verdim. Hem Yoga Journal’a, hem Bone Magazine’e hem de blog’a ayrı ayrı yazılar gelecek yakında bu harika haftayla ilgili.
Phuket’ten Seoul aktarmalı New York’a pasifik üzerinden uçtum. Uçakta bir inince New York’da bir olmak üzere 2 Pazar günü yaşadım. Daha jetlag’i atlattım mı bilemeden yılbaşını ve doğum günümü geçirmek için geldiğim New York gece hayatına daldım :) Kendime aşırı tatlı bir yoga stüdyosu ve Aylin’in önerisiyle Juice’cu buldum. Madem 3 hafta kalacağım düzenim bozulmasın dedim. Şimdi 2015 biterken geriye dönüp bakıp bu yazıyı yazmak istedim.
Özellikle Tayland üzerine New York soğuk baya ama normale göre çok sıcakmış bu sene NY’da havalar. Olsun ben burada öyle güçlü şeyler hissediyorum öyle çok ilhamla doluyorum ki içim ısınıyor, dışarısı varsın soğuk olsun.
Çok iş yaptım bu sene ama asıl kendim için yapmak istediğim bazı işler / çalışmalar ertelendi yine. O kadar çok seyahat ettim ki gittiğim bazı yerleri daha blog’a yazamadım bile. İstediğimden daha az kitap okuyabildim sonra. Eskisinden daha çok gece dışarı çıktım. İnanılmaz fazla dans ettim. Resmen danslara doyamadım.
Evimde çok mutlu oldum. İlk kez tek başıma kendi evim, tamamen bağımsız bir hayat, kendi sorumluluğumu alıyor olmak çok ama çok iyi geldi. Doğalgaz faturası ödemek, sigorta yatırmak, vergi vermek, kira kontratı imzalamak, resmen geç de olsa büyüdüğümü hissettim.
Dostluğun önemini kavradım bu sene. İyi ve kötü zamanlarımda yanımda olan eski dostların yanında bir de onları aratmayan yeni dostlar girdi hayatıma. En büyük zenginliğin dostlar olduğunu anladım. Çevremde düşmeme izin vermeyen, elimden tutan, yanımda yürüyen, önümde yol gösteren, arkamdan göz kulak olan o kadar çok insan varmış ki… Hayattan daha ne isterim dedim.
Çok seyahat ettim. Facebook 9 ülkeye 22 şehre gittin diyor 2015’te. Ben onun yalancısıyım. Tropik yerlerden şansım açıldı bu sene: Hindistan, Küba, Maldivler, Sri Lanka ve Tayland’da coconut’a doydum.
Şimdi şükretme zamanı
Şimdi şükretme zamanı. Çünkü şükretmek, verilenler için teşekkür etmek, evet lütfen aynılarından biraz daha fazla istiyorum demek aslında. İnsan neye odaklanırsa onun suretleri çıkıyor karşısına. Olumsuza odaklanmak, henüz olmamış şeyler için endişe etmek, istemediğin bir şey için dua etmek gibi. Sadece başınıza gelmesini istediğiniz şeyleri düşünün.
En çok duyduğum cümle ‘Hayat sana güzel!’. Eskiden kızıyordum. Benim de dertlerim var ama onları yansıtmıyorum, ne sanıyorsunuz diye hayıflanıyordum. Bir de ‘tasasız, kayıtsız’ bir alt anlamı var sanki bu lafın. Olsun, artık kızmıyorum. Hayat bana güzel evet, çünkü ben başardım bunu. Çok çalışıyorum, iyi diliyorum insanlar ve kendim için. Başka bir sırrım yok. Benim de kötü şeyler geliyor başıma, üzüldüğüm, yorulduğum, hatta pes ettiğim anlar oluyor. Hemencik çıkabilmek için karamsar durumların içinden 7-8 sene önce en dipten yukarı çıkmasını bildiğim için idmanlıyım ama işte. Mutlu olmak için mutlu olmaya karar vermek gerek aslında.
Beni bir zaman mutlu etmiş, yüzümü güldürmüş hiçbir şey için pişman değilim. Senenin ilk 6 ayında beni müthiş huzursuz eden son demlerini yaşadığım ‘ilişki’ için de pişman değilim dolayısıyla. Hayat müthiş bir öğretmen. Neyi istemediğimi, neye katlanmayacağımı uygulamalı olarak görmüş olmak ya da bugün yaşadıklarımın değerini bilmek de bir hayat dersidir bence.
Annem ya da babam ünlü olduğu için değil, kaygısız tasasız bir elim yağda bir elim balda müthiş zenginlikler içinde büyüdüğümden değil, kendimi bildim bileli çok çalıştığım, kendime ve insanlara her zaman dürüst ve samimi olduğum için bugün hala yapıyor olduğum mükemmel bir işim var. Pek çok insan işimin ne olduğunu anlamıyor, sen bu parayı nerden buluyorsun diye hadsiz hadsiz mailler bile alıyorum. Benim işim deneyimleyip yazmak, yazarken de samimi, dürüst olmak. Hobi olarak seyahat etmiyorum. Sevdiği şeyi yaparak para kazanan şanslı insanlardanım. Hiçbir garantisi güvencesi olmasa da, ki bu bir tercih meselesi, dünyanın en güzel işlerinden birine sahibim. Bunun için minnettarım.
Kendi ayaklarımın üzerine durabildiğim için kendime minnettarım.
Güzel evim için şükürler olsun.
Sağlığım sıhhatim için şükürler olsun.
Harika dostlarım için şükürler olsun.
Mükemmel müzikler için müteşekkirim.
Yeni yıl dilekleri
Bu seneden beklentilerimi de sıralayayım her sene yaptığım gibi. Seneye birkaçının yanına tik atmış olurum belki. Bir de güzel oluyor benim için bir zamanlar ne önemliymiş ne değilmiş görmek. 2014’de müteşekkir olduğum pek çok şey yok artık hayatımda. O zaman benim için doğru olan şeyler olduğunu değiştirmiyor bu. Bazı olaylar, şeyler, kişiler bize bir şey göstermek, öğretmek için bir süreliğine giriyor hayatımıza ve işlevlerini bitirdikten sonra da ayrılıyor yollar. Bunu kabul ettikten, yaşananlara güvenip teslim olduktan sonra çok daha kolay her şey. Şimdi gelelim dileklere, bakalım seneye ne kadarı gerçekleşecek, ne kadarı artık umrumda bile olmayacak.
- 30’a 1 kala ben her sene olduğu gibi daha çok okuyabilmek ve daha çok yazabilmek istiyorum. Daha konsantre bir şekilde çalışabilmek, kafamdaki projeleri gerçekleştirebilmek istiyorum.
- New York’a gelmeden çekimlerine başladığımız videolarda yogaya nasıl başladığımı ve yoganın bana nasıl iyi geldiğini anlattım. Amacım yoga ile ilgili bana gelen yüzlerce sorunun cevabını verebildiğim bir kanal kurmak ve ufak ufak pozları / serileri anlatarak yeni başlayanlarla yogayı tanıştırmak .
- Boyumdan büyük bir işe mi kalkışmak olacak bu bilmiyorum ama kitap yazmak istiyorum bu sene. Anlatacak çok şeyim var. Yazmak unutmanın önüne geçiyor. Unutmak istemiyorum.
- Yoga hayatımdan hiç çıkmasın istiyorum. Yoga özelinde bir anda yapabiliyor olmak istediğim hiçbir poz yok. Her şey zamanıyla bana fayda sağlayarak olsun, olacağı varsa olsun istiyorum.
- Bu sene merak saldığım kokteyl işine daha çok eğilmek hatta mixoloji eğitimi almak istiyorum.
- Sahiplenmeden, kıskanmadan, hayatı zindan etmeden, saygı duyarak sevmek sevilmek hayalimdi hep. Şimdi müteşekkirim bana bu huzuru yaşatan insana. Bulduğum şeyin güzelliğini doya doya yaşamak, yaşatmak istiyorum.
- Sağlıklı organik doğal fit hayatımla çılgın parti hayatımın şuan bence mükemmel olan dengesi sürsün istiyorum.
- Bu sene de hiç gitmediğim yerlere gitmek, rüzgarı hissetmek, yeni tatlarla tanışmak, hiç bilmediğim hayatlara şahit olmak anlamak ve anlatmak istiyorum.
- Ben bu sene acayip şekilde Burning Man’e gitmek istiyorum.
- Kendime bakabilmenin ötesinde yıllarca tüm yatırımını bizim eğitimimize yapmış canım annem babama artık vefa borcumu -öyle bişey mümkün olmasa da- ödeyebilmek istiyorum.
- Türkiye daha özgür daha adil bir ülke olsun istiyorum (olur mu dersiniz?)
- İçimdeki mutluluğu, yaşama sevincini, ne olursa olsun, daha çok insana geçirebilmek istiyorum. İnsan iyi olmaya karar verince iyi olabiliyor gerçekten. Şartların dışardan oluşmasını beklemeden karar verince çorap söküğü gibi geliyor gerisi. Bunu mümkün olduğunca çok insana anlatmak göstermek istiyorum. Çünkü hayat bu küçük sırra vakıf olduğum için güzel bana. İsteyene her yer cennet bu dünyada.
- Daha az önyargılı, daha sabırlı, daha sevgi dolu bir insan olmak istiyorum. Ve bunu çevreme yaymak.
2015 iğrenç bir ülkede yaşıyor olmamız gerçeği dışında bunları kafaya takmamayı başardığım ve kaçıp gidebildiğim zamanlarda harika ötesi bir seneydi. 2016’dan hepimiz için çok daha güzel olmasını diliyorum.
Seviyorum ulan! Hayatı, sizi, herkesi! Love life, it loves you back:) Çok öpüyorum <3
Diğer yıl sonu yazılarıma buradan göz atabilirsiniz:
2012 Biterken 2013 Biterken 2014 Biterken
belki de bu bir sınavdır: berlin’de telefonumu nasıl çaldırdım
belki de bu bir sınavdır: berlin’de telefonumu nasıl çaldırdım
Gerçekten, bu blog’u yazmaya başladığımdan beri geçirdiğim zamana, şu son 4 seneye bakıyorum da, genel olarak çok hareketli, olaylı bir hayatım var. Ama bu bitirmekte olduğumuz sene gerçekten de en...

sevgi günü
sevgi günü
Gerçekten, bu blog’u yazmaya başladığımdan beri geçirdiğim zamana, şu son 4 seneye bakıyorum da, genel olarak çok hareketli, olaylı bir hayatım var. Ama bu bitirmekte olduğumuz sene gerçekten de en...

YORUMLAR
New York bana her daim ilham ve yaşama sevinci vermiştir. Orda yaşadığım yıllar olsun, döndükten sonra olsun hatıraları hatırlamak insana yetiyor. Günlük aktivite bolluğu ve herkesin güler yüzlü olması, beni çok mutlu ediyordu. Özellikle whiskey tasters’ ı çok özlüyorum. Mekan isimlerini çok hatırlamasamda bir Lotus’u hatırlıyorum , birde Bed vardı çok sevdiklerim arasında.
Özellikle değindiğiniz şükür kısmını her saniye yapmak gerekiyor sanırım, bir dostum bana sahip olduklarının bir listesini yap gör bak nelere sahipsin demişti. Yapmadım tabikide :P Biraz üşeniyorum, bloglarımı hep ihmal ediyorum :)
Fotoğraflarınızın hayranıyım bunun yanında kullandığınız camera strap çok hoğuma gitti ve direk Yağmur hanımla iletişime geçtim, özel renk rica edicem.
2016 Yılın sizin için ve Tüm insanlık için en güzel şekilde huzur dolu bolluk bereket ve merhamet dolu geçmesi dileği ile.
New York’a sevgilerle
Enes
Yil biterken boyle hesaplasma yazilarini hem yazmak, hem okumak cok guzel! Yillar, insanlarin kendilerine uydurduklari sanal zaman dilimleri, ancak bitisler ve baslangiclara katkisi yadsinamaz. Nacizane hesaplasmam icin: http://12ay12yer.com/2015/12/31/2015-biterken/