
hayatım bir süredir çalkantıdaydı. herkesin olur böyle dönemleri. çok şükür annem babam iyi, sağlığım sıhhatim yerinde. ilişki ve ev meseleleri beni salladı bu defa. yaklaşık 1 senedir yaşadığım evimden taşınma raddesine geldim. iki seyahat arası verilmiş bir karar, hindistan dönüşü toplanan eşyalar, hiçbir zaman eksik olmasınlar kötü günde kapısını açan eşin dostun evinde geçirilen bir hafta sonunda bir şans daha dedik, aşk kazandı ve ben bu ‘gidiyorum’ sürecinde eşyalarımı toplamış olduğumdan kendi evime bir daha taşınmam gerekti :)
girişte çok eski, hantal, kocaman bir dolabımız vardı, içi benim kışlıklarla falan dolu, hazır boşaltmışken onu atalım dedik, yerine açık raf sistemi, kutular falan, pinterestte gördüğümüz evler kafası. toplanan eşyalar, yeniden yerleştirmeden önce baya derinden bir temizlik ve hazır girişmişken bir takım ufak değişiklikler (mesela oğuzun davuluyla benim çalışma masamın yeri değişti, çok da güzel oldu) de yaptık. planlamadan bahar temizliği! detokssa detoks! değişim ve gerçekten sonuç almak için konfor alanından çıkmak gerek. evle ilgili bu detkosun sonu güzel oldu ama 1 haftası eş dostta, 1 haftası eve tekrar yerleşme telaşıyla 2 haftası istanbul’da olmak üzere seyahatleri de düşününce yaklaşık 2 aydır ben ‘evde yoktum’.
—
pazar günü çok değerli bir yoga hocası ve yazar olan Defne Suman Cihangir Yoga’da 2 saatte 5000 yıllık yoga tarihini masal gibi anlattı. neden merak ediyorsunuz yoga tarihini diye sordu anlatmaya başlamadan önce. sonra kendi cevapladı: kendimizi ait hissettiğimiz yoga ailesinin tarihini araştırmak, geçmişi bilmek; aslında şimdiyi anlamak, kendimizi tanımak ve köklenmek için…
—
köklenmek…
takip edenler bilir, 2 sene önce gezi zamanı, sosyal medya o dönem bir “acil durum haberleşme” ağına dönünce bir nevi ‘işsiz’ kalmış olmam bir de ‘burama’ kadar gelmesi sebebiyle bir süreliğine Şili’ye gitmiştim yaşamaya ve çalışmaya. 6 ay 1 sene kalırım heralde diyordum, 7 ay sonunda geri döndüm. geri döndüğümde ‘temelli mi döndün’ diye soranlara ‘ben bina mıyım ki benim temelim olsun’ diye cevap veriyordum. bu cevabıma çok benzer ecnebice bir söz var bir de ‘if you don’t like where you are, move, you’re not a tree’ minvalinde (yani olduğunuz yerden memnun değilseniz hareket edin, ağaç değilsiniz ya diyor yazar)
ağaç değiliz evet ama kök salmak gerekiyor bazen. yaşlanmak değil artık bu şekilde düşünmeme sebep olan, hala ayın 2 haftası ‘keşfetmeye’ gidiyorum bir yerlere, duramıyorum aslında yerimde. ama köklendiğim yer istanbul ve burada bir evim, ailem, arkadaşlarım olması bana ‘güven’ veriyor, son zamanlarda bunu farkettim. ayak bağı olabilen ‘şeylere’ fazla bağlı olmamaya çalışıyorum hep, ama üç beş anı ve insanı evinde hissettirecek eşyalar da olmazsa o dengemizi sağlayan köklenme hissi tümden kayboluyor.
—
geçtiğimiz haftanın bir bölümünde, onca ‘yeniden taşınma’ telaşı arasında bu hafta başlayacak bir yoga, pranayama ve detoks maratonunun ön hazırlık detoksunu yaptım. sabahları yulaflı müsli, sonra iki öğün lahana çorbası içmeli bir ön hazırlık detoksu bu. mutfakta yer olmadığı için soğanı kucağımda merdivende doğradım falan. öyle karmaşıktı durumlar.
evde detoksun ardından sıra zihin, beden ve duygusal düzeyde detoksa geldi ve 1 haftalık ön hazırlıktan sonra maraton başladı:
—
nasıl bir şey bu maraton onu anlatayım önce. Nisan ayı, ilk bahar gümbür gümbür gelirken, tüm kadın, moda, dekorasyon dergileri her sene başlarlar ‘detoks’ türküsünü okumaya. dolabınızda detoks, eski kıyafetleri atın yenilere yer açın, cildinizi şöyle yapın, şunları şunları yiyin, 5 günde 105 kilo verin’ler havada uçuşur. he bu maraton öyle bir şey değil işte. bir kere amacı kilo vermek değil. evet bir bahar temizliği söz konusu, ve bu temizlik sonucunda fazlalıklarınız da gidiyor, çünkü bahar doğanın da ‘detoks’ yaptığı zaman aslında, kendimizi doğaya uyumlamakta hiçbir sakınca yok, ama sadece fiziksel düşünmemek lazım bunu. fiziksel kısmıysa vücuttan su atıp 2 kilo vermekten çok daha derin düşünmek lazım.
—
bu maratonun amacı duygusal, fiziksel ve enerji olarak istenmeyenleri uzaklaştırmak. 6 gün boyunca vücudu derinlemesine temizleyecek besinlerle beslenirken, her sabah 7’den 8 buçuğa, yoga pozları yani asanalar, pranayama yani nefes çalışmaları, kriyalar, yani uzun süre tekrarlanan pozlar ve meditasyon yaparak fiziksel ve duygusal olarak istenmeyen ne varsa atıyoruz dışarı. her gün beslendiğimiz gibi beslenmediğimiz, her zaman yaptığımızdan daha derin bir yoga yaptığımız bu süreçte aslında o çok ünlü konfor alanından da çıkmış oluyoruz. günlerce lahana çorbası içmek, ya da ‘sevmediğimiz’ bir pozda uzun uzun kalmak buna güzel bir örnek. zaten eğer değişim istiyorsak konfor alanımızdan çıkmamız şart sözünü sık sık tekrar ediyor hocam Stephanie.
bu maraton boyunca çakralar üzerinde çalışıyoruz ve tıpkı bir bina inşa eder gibi kök çakradan başlıyoruz Pazartesi. kök çakranın, atalarımız, köklerimiz, güvende hissetmek, barınmak ve ev ile ilişkilendiğini ve bu çakradaki dengesizliğin insanın merkezinden çıkarabildiğini öğrenince, şu bahsettiğim ‘evsiz’ geçen 2 hafta neden dağıldığımı, neden toplantılarımı unuttuğumu, yorgun ve bitkin hissettiğimi de anlamış bulunuyorum. ve yine Pazar gününe dönersek tıpkı Defne hocanın söylediği gibi köklerini bilmenin getirdiği aidiyet hissi kavramı daha da oturuyor kafamda.
kök çakra toprakla, dünyayla ilişkimizi, bir yandan da en temel ihtiyaçlarımız ve içine doğduğumuz aile gibi değiştiremeyeceğimiz gerçekler, dolayısıyla kabullenme ile ilişkili.
Salı günü üzerinde durduğumuz ikinci çakra ise yaratıcılıkla, yaratmakla, doğurganlıkla, hayat vermeyle, tutkuyla ve cinsel enerjiyle ilişkilendiriliyor. Bu çakranın yer aldığı kalça bölgesinde çok fazla duygu da biriktiriyoruz. yoga derslerinde kalça açıcılarda hep öfkelenirim ben içten içe. (bazılarına gülme gelir mesela) gerçekten de öfkeyi burada biriktiriyormuşuz ve bir de hırsı. çok da yapıcı olmayan, birilerini manipüle ettiğin bir hırs bu çakradaki dengesizlik sonucu ortaya çıkabilirmiş.
—
Salı günü, ikinci çakraya odaklanan dersten sonra, bu hafta yiyeceğimiz kitchari’yi hazırladım. Kitchari maş fasülyesi, basmati pirinci ve daal’ın çeşitli sebzeler, tohumlar, baharatlar ve ghee denen hayvansal yağ ile wok’ta pilav gibi hazırlanmasıymış. Sebze, tohum, baharat seçimi size kaldığından çok esneksiniz. alışveriş yapmadan önce internetten birkaç tarif baktım, sonra gidip detoks etkisi en yüksek olan baharatlardan ve sebzelerden alıp evde tamamen doğaçlama bir şekilde, bazen tadını bile bilmediğim baharatları karıştırarak kendi kitcharimi yarattım. sarımsaklı, soğanlı, zencefilli, kimyonlu bu karışıma tarçını koyarken “yok şu an abarttım ve kesin berbat bir şey olacak” diye düşünürken sonuç baya sürpriz oldu. yaratıcılığıma güvenmem iyi olmuş, çünkü acayip lezzetli bir kitchari yapmış oldum:) (Edit: tarifi için buraya tıklayın)
Çarşamba gününün odak noktası üçüncü çakra, aksiyonla, ‘commitment’la, hayalini kurduğumuz şeyleri hayata geçirme gücüyle, iyi egoyla, başarıyla ilgiliymiş. başarısızlık korkusu, yargılanma korkusu ise bu çakranın dengesiz olma durumunda ortaya çıkan olumsuz hisler haliyle. benim en kapalı çakramın bu olduğunu düşünüyorum. üzerine çalışmam gerek.
bir hafta hazırlık detoksu üstüne, 3 gün boyunca yoğun pranayama, asana, yeni diyet ve bir de özellikle üşüncü gün yaptığımız detoks etkisi olan çevrilme hareketleri ile ortaya çıkan toksinler gerçekten de insana yorgun hissettiriyor. Bolca su içmek ve terlemek gerekiyor
kalp çakrasına odaklanan dördüncü gün sabahı gerçekten tükenmiş bir halde çıksam da matın üzerine, hem enerji veren nefes egzersizleri hem de kalp açıcıların ve arkaya eğilmelerin ‘espresso shot’ etkisiyle kendime gelmem kısa sürüyor. hocalık eğitiminde şeyma o kadar güzel anlatmıştı ki kalp çakrasını, birşeyleri kalpten yapmayı, kalbi açmanın ne demek olduğunu, o zamandan beri kalp çakrası dünyevi ile ruhani arasındaki köprü oluşundan ve bir de çok sevdiğim bir poz grubuyla (arkaya eğilmeler) ilişkili olduğundan benim için oldukça anlam ifade ediyor.
günler ilerledikçe bu programa iyi ki başladım diyorum. sanki giderek taşlar yerine oturuyor. kendimle ilgili fiziksel, enerjetik ve psikolojik düzeyde yaptığım keşiflere, sabah erken uyanmanın verdiği mutluluk ve bir de toksinlerin atılmasıyla gelen zindelik eklenince ‘detoks dediğin böyle olur’ diyorum. maratonun 2 günü kaldı. iletişimle ilişkili boğaz çakrasından sonra son gün üçüncü göz ve crown çakrayı da elden geçirip bahara mis gibi başlayacağıma inanıyorum.
—
dipnot: yazıda sözü geçen bircher müsli, -pek tavsiye etmiyorum ama- lahana çorbası ve kendi versiyonum olan kitchari’nin tariflerini de çok yakında paylaşacağım
dipnot 2: yine yazıda sözü geçen, hani o leziz, duru bir su gibi akıp giden yoga tarihi anlatımını yapan Defne Suman ile bu sabah, aynı zamanda Yoga dersi de verdiği LiT’te kahvaltı edip tanışma şansı buldum. Bir süredir blog yazılarını hayranlıkla takip ediyordum. O yazıların arkasında başka türlü biri olamazdı zaten ama kendine hayran bırakacak şekilde içten, bilgili, hoşsohbet bir insanmış sevgili Defne Hoca. Muhabbetimiz de sular gibi aktı, sanki yıllardır tanışıyormuş gibi samimi. Saklambaç ve Mavi Orman kitaplarını imzalamış bana. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Bu gece Saklambaç’tan başlıyorum okumaya.
e o zaman dipnot 3: Lit, Karaköy Bankalar Caddesi’nde alt katı cafe üst katı yoga stüdyosu olan bir mekan. Sanırım öyle drop in dersleri yok da hocaların sınıflarına kayıt olmanız gerekiyor. Mesela Defne Hoca 3 aylık kurslar açıyor. Alt kattaki cafe’de sabahları kahvaltı var. Öğlenleri ise çok leziz ve sağlıklı sebze yemekleri çıkıyor. Bir öğlen denenebilir.
dipnot 4: Stephanie benim Kanyon Mars Athletic’deki yoga hocalarımdan biri ve ben kendisine hayranım. Ben yogaya Eylül’de yeni başladım ama sanırım her sene böyle bir detoks programı açıyormuş. Dersler mac’de oluyor ama üye olmayan da gelebiliyor. Bu arada bugün instagram’da bir takipçim yazdı AVM, yoga ve detoks kelimeleri aynı cümlede çok acayip duruyor diye. Ben de öyle düşünüyordum aslında ilk başta ama hem trafikle uğraşmadan metroyla evimden rahatça kalkıp gidiyorum Kanyon’a. Benim yoga için geldiğim sabah ve öğlen saatlerinde, akşamları karınca yuvasına dönen ve insanların spordan çok networking yapmasıyla ünlü o spor salonu huzurlu sakin bir yer oluyor. Soyunma odasında meme memeye giyindiğin yoga merkezlerinden çok daha konforlu ve aylığı da daha ucuza geliyor. Şehirde hayatı hacklemek gerekiyor biraz da. Kanyon’da yoga benim için öyle bir şey işte :) Zaten matın üstüne çıkıp gözlerini kapadıktan sonra kendinle baş başasın. Stüdyolar zemin katta ve yeşil bahçe görüyor, hiç de fena değil :)
28 oldum!
28 oldum!
hayatım bir süredir çalkantıdaydı. herkesin olur böyle dönemleri. çok şükür annem babam iyi, sağlığım sıhhatim yerinde. ilişki ve ev meseleleri beni salladı bu defa. yaklaşık 1 senedir yaşadığım evimden taşınma...

esaslı bahar detoksunun tarifleri
esaslı bahar detoksunun tarifleri
hayatım bir süredir çalkantıdaydı. herkesin olur böyle dönemleri. çok şükür annem babam iyi, sağlığım sıhhatim yerinde. ilişki ve ev meseleleri beni salladı bu defa. yaklaşık 1 senedir yaşadığım evimden taşınma...

YORUMLAR
merhaba elif, hindistan ziyaretin ve deneyimlerin hakkinda da yazini bekliyorum, hemen yazarsin demistim ama yazdigin gibi hayatini detox a sokmussun.cokda iyi olmustur. nasil ki esyalarin yerinden kalkmasi tozunun alinmasi gerekiyorsa iliskilerinde buna ihtiyaci var diye dusunuyorum..izlanda seyahati sonrasi hemen gerceklestirdigin icin merak ettim bu bir yoga gurubuyla duzenlenen bi seyahatti?
http://www.cizenbayan.com/gezenbayan/hindistan/yoganin-anavataninda-yoga-tatili-yoga-journal-temmuz-agustos-sayisi/ :)