
Yurt içinde ve yurt dışında onca festivale gittim, çok azından Fusion kadar etkilendim. Almanya’nın Laerz kendi yakınlarında, eski bir Rus askeri havaalanının arazisinde 1997 yılından beri gerçekleşen Fusion (ya da bilet, bileklik ve kitapçık üzerinde Kiril harfleriyle yazıldığı gibi Фузион) şimdiye kadar gittiğim festivallerden çok farklı bir karakterde ve benim de kendimi en ‘iyi’ ve ait hissettiğim yerlerden biri oldu.
Aslında bu yazıyı yazmakla yazmamak arasında epey bir kaldım, çünkü bu sene 20. yılını kutlayan, ve 20 senedir de hiçbir sponsoru olmayan Fusion, ‘gazetecilerin’ festivalle ilgili yazılar yazmasını, hatta katılımcılar tarafından instagram’da ve kendi tabirleriyle fakebook’ta ‘like’lanmayı isteyen bir festival değil. Kendimi gazeteci olarak gördüğümden değil de, ne bileyim işte… Ama yasak değil tabii yazı yazmak, üstelik ben blogger’ım ve bu yazıyı yazdığıma göre Fusion’ı kendi algıladığım şekilde anlatacağım ve belki bu duruşun sebebi de daha anlaşılır olacak…
Fusion’a gitmek epeydir aklımda vardı. Birkaç sene çekilişine katıldık ama şans bize hiç gülmedi. Belki de her şeyin bir zamanı vardır. Bu sene yine bilet çıkmadı ama sonunda kavuştum uzun zamandır çok merak ettiğim Fusion Festival’e. (nasıl kavuştuğumuz yazının sonundaki biletle ilgili bölümde daha ayrıntılı var)
Fusion elektronik müzik hatta techno ağırlıklı olsa da neredeyse her tarz müziğe, tiyatroya, sinemaya, enstelasyonlara, performans sanatlarına, politik münazaralara ve sosyal sorumluluk projelerine ev sahipliği yapan bir festival. 500’ün üzerinde sanatçı 20’nin üzerinde sahne ve platformda performans sergiliyor.
Festivalin sponsoru olmadığından hiçbir marka ile karşılaşmıyorsunuz içerde. Bir de hiç et satılmıyor. Tüm yemek standları vegan ve vejeteryan. Vöner (vejeteryan döner), Chili ‘sin’ Carne (Etsiz Chili con carne), Vegan Burger gibi ‘vejeteryanlaştırılmış’ yemeklerin dışında gayet lezzetli orijinali etsiz yemekler var. Fiyatlar da oldukça uygun (örneğin 2 kişinin rahatça doyabileceği, fırında sıcak sıcak yapılmış pizza 5 Euro gibi…) Bunun dışında festivalde su istasyonları var, mataranıza, şişenize ücretsiz su doldurabiliyorsunuz her an! (Mataramasuko)
Fusion’a bilet alarak “müziği seven faşizmden nefret eden” sıfatını baştan kabul etmiş oluyorsunuz (biletlerin arkasında loves music hates fascism yazıyor). Gerçekten en ufak bir milliyetçilik kırıntınız, homofobiniz, seksist tavırlarınız, insan vücudunu metalaştıran bir görüşünüz falan varsa Fusion size göre değil. Shower Tower var mesela, alanın ortasında. İsteyen mayosuyla, isteyen çıplak duş alıyor orda. Kimse de kimseye rahatsız edici bir şekilde bakmıyor. İnsan vücudu, bundan daha doğal bir şey olabilir mi?
Neyse uzun lafın kısası milliyetçi ve konzervatif kafalardaysanız hem siz ortamdan rahatsız olursunuz hem de festival sizi istemediğini ve ‘sağ’ fikirler ifade etmeniz durumunda size dışarıya atma hakkını saklı tuttuğunu peşinen bildiriyor.
Böyle anlatınca herkesin postallar ve yeşil parkalarla gezdiği sanılmasın, oraya da geleyim… İsterseniz en moda en marka en Amerikan giysilerinizle gezebilirsiniz içerde :) Resmi web sitesinde ‘tatil komünizmi’ (holiday communism) olarak tanımlanan bir dünyaya adım atıyorsunuz Fusion’da. Ne demek tatil komünizmi, yani tabii ki gerçek düzen kapitalist olduğundan her şey tam da komünizmin kitabına uygun olamıyor tabii ama olduğu kadar işte anlayışı… Yani kimse kimseyi kandırmıyor, ama 6 günlüğüne ‘dünya farklı bir yer olsaydı nasıl olurdu’yu hayal ettirmeyi ve farklı bir ‘paralal bir toplumu’ deneyimletmeyi, mevcut sistemi tartışmaya açmayı, ufukları genişletmeyi, kalıpları yıkmayı amaçlıyor Fusion. Tabii ki ama’lar olacak, onları elimin edemiyoruz diye hiç denememektense böylesi daha iyi değil mi?
Fusion hiçbir zaman sadece müzik festivali olmamış. Festivali 20 yıldır hayata geçiren Kulturkosmos ekibi Almanya’nın en güçlü sol alternatif network’ü diyebiliriz. Daha iyi, daha özgür, zihinlerde ve haritalarda sınırların olmadığı bir dünyayı senede 6 gün hayata geçirmeye çalışıyorlar. Non-profit oluşları epey iyi isimleri book’lamalarına rağmen gerek bilet fiyatlarından, gerekse eminim burada bulunmak için ölüp biten pek çok sponsor varken bu festivali 20 senedir sponsorsuz olarak hayata geçirmelerinden de belli.
Karl Marx Bulvarı, Che Guevara Meydanı, Emiliano Zapata Sokağı, Friedrich Engels Caddesi Fusion kasabasında görebileceğiniz tabelalardan bazıları. FCK NZS (fuck nazis), kein mensch ist illegal (hiçbir insan illegal değildir, mülteci politikalarını eleştiren bir slogan) ya da Be As Queer As Possible gibi sloganlar ise festivalin en çok görünür sloganları…
Festival alanı eski bir Rus militer sahası, festivalin ismi her yerde Kiril harfleriyle yazılıyor. Alanda yer alan ve her biri birer sahneye çevrilmiş sığınaklar, savaşı çağrıştıran beton strüktürler paralel bir evrende Sovyetler Birliği dağılmasaydı dünya nasıl bir yer olurdu sorusuna görsel olarak da bir öneri sunuyor sanki.
Dekorlar her zaman ‘aftermath’ atmosferi yaratsa da katılımcılar bunun tam tersi bir tablo çiziyor. Muhteşem bir çeşitlilik var ve hal ve tavırlardan o kadar belli ki herkesin tam da kendi gibi olduğu… Çok farklı tipte insan görüyorsunuz. Bu bireysellik kostümlere de yansımış durumda. Sanki herkes biricik kendi gibi oluşunu, olduğu gibi kabul görüşünü, kendinden farklı bireylerle bir arada oluşunu, kimsenin kimseyi yargılamamasını kutluyor Fusion’da. Hem de ne kutlamak!
Gerçekten inanılmaz bir pozitif enerji hakim. Rengarenk giysiler, ışıklar, simler, aklınıza gelecek her türlü çılgın kostüm de var, çırılçıplak dans eden de… En güzeli de kimse kimseyi yargılayan gözlerle süzmüyor. Komünizm ve bu denli bireysel ifadecilik bana tezat gibi geliyor aslında. Tıpkı savaş karargahını andıran ve çok sert müzikler çalınan Turmbühne’de gri betona tezat oluşturacak şekilde gökyüzünü rengarenk boyayan sopaların ucuna takılmış ışıklı oyuncaklar (misal yukarda gördüğünüz sevimli kahraman Ketasus), herkesin kendi zevkine göre süslediği dev şemsiyeler, renkli dumanlar, konfetilerin yarattığı kontrast gibi…
Bu komün oluş hissi ekonomik düzen, politik ideoloji ya da rejim olarak değil de enerjetik boyutta tezahür ediyor en baskın şekilde. Sanki henüz tanışmadığımız kız ve erkek kardeşlerimizle kavuşuyoruz. Fusion’da geçirdiğim 6 gün boyunca tek bir insandan negatif enerji almadım. Mesela aşağıdaki fotoğraftaki çocuk geldi ‘çok güzel olduğunu söylemek zorundayım’ diye sarıldı :) Benim de en sevdiğim şey beğendiğim iyi elektrik aldığım insanlara iltifat etmek. İltifatlar havada uçuşuyo öyle bir ortam…
(EDIT: Bu blog post’u paylaştıktan sonra öğrendim ki bize gelip iltifat eden çocuk Berlin’den çok sevdiğim bir arkadaşımın baya yakın bir arkadaşıymış, bize beraber fotoğraf falan gönderdiler, dünya çok küçük)
Pek çok insanla tanıştım, yeni arkadaşlarımla hem fikirlerimi hem yiyecek içeceğimi paylaştım, birlikte saatlerce dans ettik. Bir yerde tek başına oturan, azıcık yorgun görünen birileri olduğunda birbirimize nasıl sahip çıktığımıza şahit oldum.
Yağmur başladı. Şemsiye açtık. Üstteki fotoğraftaki uzun boylu çocuk geldi girdi altına, sonra ‘ben sizin özel şemsiye tutucunuzum’ diyip yağmur boyunca şemsiyemizi tutup bizimle dans etti. Başka bir sahnede çantam bir kolonun altında, gözlerim kapalı dans ederken bir an bile biri bir şeyimi çalar mı diye düşünmedim…
Festival girişinde her birimize birer tane verilen festival kitapçığının giriş yazısında düyanın geldiği noktadan, gerek Avrupa’da gerek Amerika’da tekrar hortlayan ve ne yazık ki yükselişe geçen sağ eğilimden bahsediliyor ve hal böyleyken ‘partilemek’ etik mi sorusunu sorup düşündürtüyor önce. Sonra bu festival sayesinde 20 senedir hayata geçirilen değerlerin senede 6 gün bile olsa kutlanmaya değer olduğu konusunda bizi ikna edip içimize su serpiyor.
Festival Çarşamba başlayıp Pazartesi bitiyor. Kamp yapmak için ayrıca bir bilet almanıza gerek yok. Su geçirmez bi çadır ve uyku tulumuyla tamamsınız. Sahnelere yakın ya da uzak kamp alanı seçenekleri var. Çarşamba’dan giderseniz daha gönlünüze göre bir yer bulmanız olası.
Gelelim bizim Fusion deneyimimize…
Biz de Çarşamba sabahtan Berlin’den yola çıktık. Çadırımızı kendimize kale olarak bellediğimiz Turmbühne’nin yakınına düşen A2 alanına kurup alanı keşfe başladık.
Festivali gezerken sık sık Glastonbury’yi andım. Ölçek olarak Glasto kadar büyük olmasa da derme çatmalık olarak Glasto’nun hippi ruhuna benzettim Fusion’ı. Sahneler arasında yiyecek içecek alanları, barlar, chill alanlar, takı ve giysi satan standlar, ağaçların altında hamaklar, türlü türlü oyuncaklar… Erken gelip keşfetmek şart!
İlk gün pnömatik dev bir kubbe olan Luftschloss’da GoGo Penguin’le açılışı yaptık. Sonra saat 8’de bu sene Hindistan esintileriyle dekore edilmiş, sahne önündeyse sari’ler giymiş üçüncü gözlerine bindiler takmış bir ahalinin olduğu Kolkata’ya vardık.
Burada Farfara’dan bildiğimiz Etkin, elektro gitarı ve pedallarıyla, Hint bir tabla sanatçısı olan Ranjith’e eşlik edip Kolkata sahnesinin açılışını yaptı. Fusion ekibinin bir araya getirdiği bu ikili ilk kez bir araya gelmelerine rağmen oldukça dinlendirici ve keyifli bir açılış konserine imza atmış oldular.
Festival line up’ında Türkiye’den bir de Baba Zula vardı ama yaptıkları müzik ilgimi hiç çekmediği için dinlemeye gitmedim. Bir dipnot olarak Triebwerke ve Salon de Baile arasında yer alan minik bir sahneden sürekli eski saykedelik Türkçe şarkılar çalındı.
Biz alan keşiflerimize devam ederken yan yana üç ahşap altıgenin ortasında yer alan ve bu sene ilk kez Fusion’da yer alan Sonnendeck sahnesine vardık. Bu ahşap altıgenin üzerine projeksiyonla yapılan ışık şovlarına bayıldık. Setin başındaysa Martin Hayes vardı. Triebwerke’de Brezilya-Alman melezi Dillon’ın soundcheck seslerinin arasından geçip (Babylon’da dinlediğimde kız bana bir antipatik gelmişti seyirciyle iletişimi sebebiyle ve konserine kalasım gelmedi) festivalin derinliklerine attık kendimizi.
Ateş başında oturduk, sohbet ettik… Daha ilk gece ve bizim için ana sahnelerde henüz müzik yok. Festival alanını dolaşırken haritada bulamadığımız, line up’da yer almayan ama çok iyi mzüik ve crowd olan bir parti bulduk. Çok sorgulamadan dans ettik. Arada birkaç kişi gelip burası hangi sahne ve çalanlar kim diye sordu. Kimse bilmiyor! Bıraktık kendimizi! Hatta yatmaya giderken alanda karşılaştığımız arkadaşlarımız bile bize bu partiyi sordu. Dedikodusu tüm alana yayılmış. Ertesi gün (perşembe) aynı yere gidip bir Chai Bar’la karşılaştık (baya baya çay satan bir stand) ve sorduk: Dün gece burada ne oldu diye? Meğer Chai Bar nasılsa ilk akşam programda pek bir şey yok die kendi underground private partisini vermiş. DJ’lerin adını da öğrendik tabii: Moritz ve Swen-see :)
Perşembe günü sabahtan programda gördüğümüz yoga dersine gidelim dedik. Alan fena doluydu, bize yer yoktu, dışarda takılsak dersi veren kızın sesi de hiç duyulacak gibi değildi. Gel dedim Anıl’a, sevdiceğin yoga hocası, ben sana özel ders vereyim, Shower Tower’ın oradaki çimlerin üzerine attık havluları başladık yoga yapmaya. Hatta sonradan 2’şer 3’er insanlar biz de katılabilir miyiz diye müsade isteyerek impromtu yoga dersimize dahil oldular. Fusion’da da yoga dersi vermedim demem artık :)
Perşembe akşam 6’ya kadar alanı gezip takıldık. 6’da heyecanla beklediğimiz Turmbühne açılışında yerimizi aldık. Büyük sahne açılışları büyük olay oluyormuş burada meğersem. Ne konfetiler, ne renk bombaları… Açılışı Stephan Bodzin yaptı. O andan itibaren Turmbühne öğlenleri 1-2 saatlik molalar dışında Pazar gecesi MDSLKTR ile kapanışı yapana kadar hiç durmadı!
Turmbühne’de Stephan Bodzin’li muhteşem açılışından sonra DJ Tennis sırasında biraz arkalara geldik ve festival boyunca beraber takılacağımız arkadaşlarımızla da burada tanıştık! (Fotoğraf tanıştığımız andan değil, tanıştığımız gecenin sabahından, ayıptır söylemesi beraber 14 saat dans etmişiz bu ekiple!)
Her konuda konuşabileceğimiz, yemeğimizi, içkimizi ve her şeyimizi paylaştığımız bu 21’lik gençlerle dans çölüne yani Tanzwüste’ye doğru yol aldık! Turmbühne’nin ejderhalı bol betonlu savaş karargahı ortamından sonra Tanzwüste semalarında yer alan gezegenler ve ışık temalı ortamına da bayıldık!
Fischer & Eichagen, Einmusik & Jonas Saalbach, Beatamines, Jimi Jules gibi isimleri arka arkaya dinlerken saat 4:30 gibi hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı bile…
Tanzwüste’de neredeyse sabahı ettikten sonra (yukarıdaki fotoğraf temsili, daha bi alacakaranlık gibi düşünün) kendimizi zombilerin buluşma noktası olan Querfeld’e attık. Ayakta uyuyarak dans eden kızın birini falan uyandırdım. Enteresan ortamlar. Burada da Deniro ve Thor dinleyerek fütursuzca dans ettik.
Biz Querfeld’deyken artık baya baya sabah oldu. Güzel bir Cuma sabahına merhaba dedik! Saat 6’da Sonnendeck’te başlayan Acid Pauli setine saat 7 gibi teşrif ettik. Yine çok nezih bir kitle vardı. 13. saate girdiğimizden ben biraz oturarak dinlediğimi itiraf ediyorum. Bu arada Acid Pauli beklediğimden daha sert çaldı! Fusion’da herkes sert çalıyor! Tankla, tüfekle, ağır sanayi hamleleriyle giriyorlar…
21 yaşında kanı kaynayan arkadaşlarımızla takılmak Anıl’la beni biraz yordu. Yaşlandık mı dedik, yooo dedik sonra ne yaşlanması ama saat 9’a doğru da tıpış tıpış çadırımıza doğru yol aldık. Tam 24 saattir ayaktayız. Güneş tepede, hava da sıcak, nasıl uyicaz ki şimdi diye düşündük (şişme yatak getirmedik diye üzülüyoduk, ben çadıra gidince yerden gelen soğuğa sevindim bile, iyi ki taşımamışız şişme yatağı dedik)
Bu arada tabii gündüz vakti sıcak çadırda uyumak zorunda değilsiniz. Festival alanında serin serin uyunacak bir sürü yer var. Gölgeler, hamaklar, yanınıza yere serecek bişey minik de bi yastık alın yeter. Bir de çok yorgun olmaya özen gösterin ki bangır bangır müziğe rağmen uyuyabilin. Ben şahsen Cuma sabahı Çarşamba gecesi dans ettiğimiz Chai Bar’ın önündeki halıya uzandım yattım. Trance sahnesinde başlayan 180 bpm’lik müziğe de bana mısın demedim. Fusion’da çareler tükenmiyor!
Uyuyup uyandıktan sonra Seebühne’nin yolunu tuttuk. M.Rux’ın alternatif, indie parçalarının chilled-out electronica remixleriyle tatlı tatlı salındık. Günün devamında Turmbühne’de Rodriguez JR, Marco Resmann, tekrar Seebühne’de Kid Simius,
Tanzwüste’de Arne Schaffhausen (Extrawelt), EMI, Marko Fürstenberg,
Turmbühne’de Dubfire, John Osborn, Sebastian Mullaert eşliğinde yine sabahlara kadar dans ettik.
Yine çok güzel bir sabah oldu, yine harika güneş doğdu. Biraz uyuyalım 7’de Mimi Love 8’de Magdalena’ya uyanalım diye niyet ettik ama gözümüzü açtığımızda Magda setin sonuna yaklaşmıştı. Olsun Mimi Love’ı Chill Out‘ta Magda’yı daha yeni Watergate’te dinledik zaten (üstelik 6 Ağustos’ta da istanbul’daki diynamic festival’da dinleyeceğiz tekrar)
Fusion’da Cumartesi mesaimiz öğlen 2’de Turmbühne’de Agents of Time ile başladı (O sırada Tanzwüste’de de Rampue vardı, gitmedik, affet bizi Daniel) Biz bu kış Rampue için İzmir’e gitmiştik Anıl’la :) Yakınlarda bi yerlerde dinleriz umarım yine. Frankey & Sandrino, Guy Mantzur, Daniel Steinberg, Sebastien Leger falan derken yine Turmbühne’de akşamı ettik. Aslında baya al uyku tulumunu Turmbühne’de uyu. Öyle bi yer. İnsanın 2 dakika uzaklaşası gelmiyor. Aralarda yağmur da yağdı ama kimse dansı bırakmadı! Bravo Fusion!
Ben şimdi şurda dans ettik burda raks eyledik diye anlatıyorum da aralarda yemek de yiyoruz tabii. Kumpir, mercimek çorbası, Slav Mantısı, Panzerotti, Pizza, Krep gibi leziz yemekler var. İçki olarak da elime bir şişe şampanya alıp onla her an hayatı kutlama havasında takılmayı tercih ediyorum.
Bir de arkadaşlarla buluşma meselesi var Fusion’da. Birkaç tanıdığa rastladık, ooo orda beraber kesin çok eğleniriz dediğimiz bir iki arkadaşımızdan ya hiç haber alamadık ya da 10 dakikalığına karşılaşıp birbirimizi kaybettik, ama bir yandan da Perşembe akşamı tanıştığımız tontik arkadaşlarımızla kurduğumuz sistem sayesinde yeni arkadaşlarımızla da istediğimizde rahat rahat buluştuk.
Nasıl oluyor anlatayım: Bir buluşma noktası belirliyorsun. Gün içinde de 3 tane saat. O saatlerde buluşmak isteyen o buluşma noktasına gidiyor. Marj da yarım saat. Yarım saat bekliyorsun buluşabilirsen buluşuyorsun, buluşamazsan da bir sonraki buluşma saatine kadar başının çaresine bakıyorsun. Neden böyle ilkel yöntemler derseniz pek çok insanın telefonu çekmiyor Fusion’da. Benim Vodafone çatır çatır çekti o ayrı. Instagrama post bile attım. Bizim buluşma noktamız saat 2-5-7 ve 10’da feldpost’tu. Aşağıda feldpost’ta arkadaşlarını bekleyen bir cizo fotoğrafı görmektesiniz (temsili)
Neyse gelelim gecenin devamına 22:30’da ışıklarıyla ve ateş şovlarıyla her daim gözümü alan gönlümü şenlendiren Tanzwüste’de Sven Dohse ile dans ederek Cumartesi gecesinin kapanışını yaptık.
Pazar sabahı 9’da uyandık, bir de ne görelim, Solomun Turmbühne’de setini bitirmek üzere! Kater Blau’nun kapısının üzerinde yazan cümleden alıntı yaparaktan soruyorum: ‘kahvaltıda yine mi techno var anne?’ Bugün Fusion’da son günümüz sayılır. Solomun + Johannes Brecht’in üzerine Tanzwüstemizde Dom & Martin Gruen dinledik.
Sahneler de festival de gündüz aynı gece ayrı güzel! Bugün hava aşırı sıcak. İsteyen çıplak gezebilir. Kimsenin kimseye karıştığı yok. Bunu söylemiştim galiba. Olsun, insan Türkiye’den gelince böyle şeylerin kıymetini daha iyi biliyor.
Burası Seebühne, yani göl sahnesi, arkasında tatlı bi yapay göl var, üzerinde de çok eğlenceli bi asma köprü, üzerine her çıkan haylazlık yapıyor.
Bugün Seebühne’de Victor Ruiz dinleyeceğiz. Bu kış indigo’daki setine biraz cheesy başlayıp sonra baya güzel yardırmıştı. Seebühne’de baya iyi çaldı. Setini şuraya iliştiriyorum:
Victor Ruiz’den sonra Pazar gecesinin son iki performansı için kendimizi kalemize, Turmbühnemize attık. Oliver Huntemann yardırdı. Onun setini de şöyle bırakayım:
Oliver Huntemann’dan sonra Turmbühne’nin kapanışını MDSLKTR yaptı. Sahne açılış ve kapanışları büyük olay. Yine başlı başına bir festival havasındaydı kapanış da!
Her şeyi net hatırlamıyorum, orası kesin. Çektiğim fotoğraflar, aldığım notlar sağolsun. 5 gün boyunca azıcık uyuyup bolca dans etmek kolay değil… Pazar öyle sabahlara kadar takılmadık. Pazartesi sabah da kalktık çadırımızı topladık yola çıktık. Dönüş de aynı şekilde. Festival kapısına gidiyorsun. Yarım saat 40 dakika kadar sıra bekleyip shuttle ile tren istasyonuna oradan da bilet alıp trenle Berlin’e döndük ve akşam direkt İzmir uçağıyla Pazartesi gecesi Alaçatı’ya vardık, Salı günü Elektronika’daydık.
Özet: Avrupa ve Amerika’daki pek çok festivale göre çok uygun fiyatlarlaharika bir 6 gün geçirdik, güzel müziğe ve pozitif enerjiye bulandık (doyduk diyemicem, hep açız). Çok eğlendik, çok yorulduk, bundan sonra her sene çekilişine katılır Fusion’a gitmeye çalışırım. Net!
Son olarak festival haritasına baktığınızda kamp alanlarının arasında 2 ‘sahne’ göze çarpıyor. Biri Oase diğer dei Bachstelzen. Bunların ikisinin de ‘line up’ları festival programında yok. Peki ne buralar? Biz hiç gitmedik ikisine de ama Oase’de politik tartışmaların yapıldığı bir ortam, sıcak sulu duşlar, telefon şarj edip chill’leme alanları varmış. Bachstelzen ise festivalin bağımsız sahnesi ve Berlin’de yaşayan arkadaşlarımdan öğrendiğim kadarıyla da asıl Berlin crowd’u burada takılıyormuş. Line up’ı da yine bu Berlin’li arkadaşım yolladı:
Gelelim şimdi pratik bilgilere:
Bilet nasıl alınır? Kaç paradır?
Bilet alma meselesi her efsane festivalde olduğu gibi zor, bezdirici, biraz şansa bakıyor.
Adres şu: https://ticketing.fusion-festival.de/en/tix/area/
Örneğin biz Aralık’ta Fusion’ın çekilişine katıldık. Bir iki çekiliş oluyor festival zamanına kadar. Çekilişe kalabalık arkadaş grubunla katılabiliyorsun. ’Clique’ denen bir ekibin oluyor, kullanıcı adınla birlikte ekibinin adını da yazıyorsun, senin ekipten birine bilet çıkarsa hepinize çıkıyor. Ekipsiz de katılabilirsin tabii. Biz de birkaç kişi katıldık ama şans bize gülmedi.
Sonra nasıl gidebildik onu da anlatayım:
Almanya’da oturmayan çekiliş talihlilerine bilet değil e-mail gidiyor ve festival günü bu e-mail’in çıktısı ve kimliğinle gidip biletin parasını ödeyip festivale gidiyorsun. Bizim de bir arkadaşa bilet çıkmış, gidemeyeceklerini öğrenince biz biletlerine talip olduk. Fusion’a mail atıldı, Aralık’taki çekilişe katıldığımız yani sisteme kayıtlı olduğumuz için onların biletlerindeki isim değişti, bizim ismimiz yazıldı.
Festival günü mail çıktısı ve pasaportumuzla gittik, biletin ücreti olan 120 Euro’yu ödedik (10 Euro’sunu festival çıkışı bir torba dolusu çöp teslim ederek geri alabiliyorsun o yüzden bilet aslında 110 Euro da diyebiliriz)
6 günlük bir festival için 110 Euro epey uygun bir fiyat.
Pazar Bileti
Bu arada diyelim ki hiç bilet bulamadınız ama o ortamı görmek için yanıp tutuşuyorsunuz. Pazar günü 35 Euro’luk Pazar günü biletiyle Fusion’a girebilirsiniz. Sanırım pek çok insan Pazar dönüyor ve alan biraz boşalıyor diye böyle bir uygulama var. Bu 35 Euro’luk Pazar biletleri sınırsız sayıda kapıda satılıyor. Festival Pazartesi de devam ediyor. Hatta Pazartesi akşam baya iyi after partiler olduğunu duyduk. Bizim uçağımız vardı Pazartesi sabahtan çıktık alandan. O yüzden yorum yapamayacağım.
Bir ihtimal daha var:
O da gönüllü olup festivalde çalışmak. Ama ben şartını şurtunu çok araştırmadım. Şuradan inceleyebilirsiniz.
Nasıl gidilir? (Ulaşım manasında)
Festival Berlin’e arabayla 1.5-2 saat mesafede. Laerz diye bir yerde.
Arabayla gidebilirsiniz. Hatta festivale arabayla girip çadırınızı da arabanızın yanına bile kurabilirsiniz (10 Euro gibi bir ücreti var) Ancak özel araçla girişte efsane sıra ve aramalar olduğunu duyduk.
https://bassliner.org sitesinde Almanya’nın ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerinden (Zürich, Viyana, Amsterdam, Kopenhag gib) shuttle ile festivale ulaşabilirsiniz. Bu biletleri de mümkün olduğunda erken almak lazım yoksa sold-out oluyor bunlar da.
Bir de bizim gibi biletini bile son dakika çözmüş kişiler için tren opsiyonu var.
Berlin Hauptbahnhof’tan Neustrelitz’e tren var. Yaklaşık 2 saat sürüyor tren. 5 kişilik grup bileti 30 Euro civarı. Sonra Neustrelitz’den kamp alanına da shuttle’lar var (fusion biletinizi göstermeniz gerekiyor) Ücreti 3.5 Euro. Sanırım yarım saat sürüyor. Ben gidişte de dönüşte de uyudum tam hatırlamıyorum.
Çarşamba Berlin HBF’den sabah 10 civarı trene binelim dedik öyle bir kalabalık vardı ki trene binemedik ve bir saat sonrakine binmek zorunda kaldık. Dolayısıyla kimse biletimizi falan da kontrol edemedi. Bu da öyle bir bilgi.
Dönüşte de yine epey kalabalıktı. Neredeyse saat başı tren var. Bir şekilde ayakta, yere oturarak falan gidiliyor.
E harikaymış! Hadi gidelim seneye!
Seneye Fusion yok. Fusion’ı her sene hayata geçiren ve non-profit bir organizasyon olan Kulturkosmos 1 senelik bir molaya ihtiyaç duymuş. 2018’de Fusion yeniden olacak ve ben de şimdiden 2018 Haziran sonunu iple çekiyorum!
Giderken nelere dikkat etmek, yanımıza ne almak lazım?
biletinizin çıktısı, nakit ücreti ve pasaport
çadır, uyku tulumu, minik hafif bir yastık (kilide gerek yok)
uykunuz hafifse göz bandı, kulaklık
yağmurluk
ecnebilerin layers diye tabir ettikleri kat kat giysi durumu (hem çok sıcak havaya hem de yağmura ve geceleri serinleyen havaya hazırlıklı olmalısınız)
güneş kremi (almanlardan bile daha beyazım diyorsanız)
el feneri
telefonsuz yapamam derseniz, harici şarj cihazı (şarjınız biterse safe area diye bir yerde telefonunuzu şarj edebilirsiniz, ben gitmedim hiç, harici aletlerle idare ettim)
vitamin (you need power my friend)
sakız (thank me later)
matara (alanda ücretsiz su istasyonları var, oralardan su alabilmek için, tabii aldığınız bir club mate ya da şampanya şişesini de kullanabilirsiniz ama matara pratik oluyor)
duş muş alacaksanız havlu, şampuan, sabun, nüdizm’e olan yakınlığınıza göre mayo/bikini/haşema (haşemalı adamın ne işi var fusion’da demeyin belli olmaz)
bol bol eğlenceli parti oyuncakları, ışıklar, sim, kostümler, makyaj malzemeleri, konfetti vs…
son olarak tüm dj arkadaşlar victor ruiz ve oliver huntemann’ı örnek alıp setlerini bir an önce soundcloud’a yüklesinler temennimin ardından arayan bulur herkes sevdiğine kavuşur kafanız rahat olsun birbirinizi kollayın başınıza güneş geçmesin bol su için diyerek yavaştan huzurlarınızdan ayrılıyorum. sorunuz varsa bana ulaşabilirsiniz. fusionista bir arkadaşın elinde taşıdığı pankartta gördüğüm sözlerle bitirmek istiyorum yazımı:
TECHNO HAS A HOME!
Dünyanın en çok takip edilen festivalleri canlı yayınla evimizde!
Dünyanın en çok takip edilen festivalleri canlı yayınla evimizde!
Yurt içinde ve yurt dışında onca festivale gittim, çok azından Fusion kadar etkilendim. Almanya’nın Laerz kendi yakınlarında, eski bir Rus askeri havaalanının arazisinde 1997 yılından beri gerçekleşen Fusion (ya da...

Bize her yer Festival!
Bize her yer Festival!
Yurt içinde ve yurt dışında onca festivale gittim, çok azından Fusion kadar etkilendim. Almanya’nın Laerz kendi yakınlarında, eski bir Rus askeri havaalanının arazisinde 1997 yılından beri gerçekleşen Fusion (ya da...

YORUMLAR
Şu an hiç yorum yok.