2012-10-23-4834

Dutch DFA tarafından hazırlanan basın programının 4. ve son gününde Amsterdam’daydık. İlk durağımız benim de uzun zamandır gitmek istediğim Openbare Bibliotheek Amsterdam, yani halka açık kütüphane önünde buluşup Amsterdam turumuza başladık.

OPENBARE BIBLIOTHEEK AMSTERDAM

http://www.oba.nl

Giriş katında kendi çiftliğinde beslediği koyunların yünüyle yaptığı çalışmalarla ünlü Hollandalı moda tasarımcısı Claudy Jongstra‘nın bir sergisi vardı. Yalnızca giysi değil iç mekanlar için tekstil ürünleri de tasarlayan Jongstra’nın bir işini de kullanım halinde kütüphanenin girişinde gördük. İpek ve yün malzemeyle yumuşak dokular elde ettiği çalışmalarına baktıktan sonra kütüphaneyi keşfetmek, mimarisini incelemek, katlar arasında gezinmek için ayrıldık.

Bir kat sadece multimedyaya ayrılmış. Binlerce film ve müzik CD’si Amsterdam halkının hizmetinde. İçeri girip kitap okuyup müzik dinlemek veya bilgisayarları kullanmak için kütüphaneye üye olmak gerekmiyor. Her katta ister izole ister daha sosyal çalışma alanları var, pencereler önüne konulmuş tasarım koltuklarla da keyifli okuma alanları yaratılmış. Halkı buraya çekmek için her şey yapılmış yani. Kütüphanenin terası Amsterdam’ın en iyi manzaralarından birine sahip olmakla ünlü ve yine bu katta yer alan cafede hem fiyatlar uygun hem de yok yok. Öğrenciyken eksikliğini hissettiğim böyle bir yerdi tam olarak.

Kütüphaneden çıkıp Renzo Piano’nun NEMO Science Center‘ını arkamıza alarak Central Station’a doğru yürüdük. Amsterdam’da trafiğin çoğunu bisikletlerin oluşturduğı bilinir. Araba kadar olmasa da bisikletler için de park yerleri ihtiyacı oluyor. Central Station çevresi yeni metro hatlarının inşaatı sebebiyle epey karışık durumda. Burada şantiyeler sebebiyle bisikletlere park yeri kalmayınca açılan yarışmayı kazanan VMX Architecten’in katlı bisiklet parkı projesi Fietsflat ana istasyonun biraz ilerisine uygulanmış. Aslında geçici bir çözüm olan bu katlı bisiklet parkının da basın gezisi rotamızda yer alması Hollandalılar’ın tasarım konusuna bakışları hakkında önemli ipuçları taşıyor diye düşünüyorum. Ortada geçici de olsa bir sorun ve bu sorun için üretilmiş akılcı bir çözüm var. Merkezinde insan olan tasarımın sözlük karışılığı olan Fietsflat 2500 bisiklete ev sahipliği yapabiliyor. Hayatımda bu kadar bisikleti bir daha görür müyüm bilmiyorum.

STUDIO SCHOLTEN & BAIJINGS

http://www.scholtenbaijings.com

Yürüyerek rotamıza devam ederken karşı kıyıda kalan EYE Film Enstitüsü ve yeni inşa edilmekte olan Adalet Sarayı binasının önünden geçtik. Bu iki bina da tarzını beğenin ya da beğenmeyin sadece detaylarıyla bile mimarların ilgilsini çekecek cinsten. Biraz daha yürüdükten sonra bu hafta başı Eindhoven Strjip’te Mini için yaptıkları ‘Colour One’, Stadhuis’te ‘Design Awards’a aday ‘Arita’ ve Designhuis’teki Food Culture sergisinde Textile Vegetables projelerini gördüğümüz tasarım stüdyosu Scholten & Baijings‘e geldik.

Bizi kapıda karşılayan Carole Baijings yeni koleksiyonlarını hazırladıkları markalarla imzaladıkları anlaşma gereği fotoğraf çekmememizi rica etti. Danimarkalı tasarım markası Hay için yaptıkları neon renkli rengarenk havlu ve nevresimler, geleneksel Japon porselenlerinde kullanılan renkleri tek tek çalışıp minimal formlarda yeniden yorumladıkları pastel fincan ve tabaklar etrafta dururken fotoğraf çekmemek çok zordu ama kendimize hakim olduk ve teselliyi bu sanat eseri fincanlarla içtiğimiz kahvede bulduk.

Neredeyse imzaları sayılabilecek bir renk paletiyle çalışan Scholten & Baijings objeler üretip sonra bunları renklendirerek değil, tasarım aşamasında parçanın ne renk olacağını bilerek ilerliyor. Üretimi, koleksiyonu hazırladıkları firmalar üstlendiğinden burada sadece prototip modelleri üretiyorlar ve doğru sonuçlar elde etmek için bu modelleri mutlaka kendileri üretmeye çok önem veriyorlar.

Designhuis’daki sergide gördüğümüz tekstil sebze işi galerilik bir iş ve onlar için malzemeyle neler yapabileceklerini gördükleri bir ‘study’ aslında. Bununla birlikte sanatçı değil tasarımcı olmayı seçtik cümlesi bizat Carole’a ait. İşlerinin arkasındaki hikayeleri ve düşünceleri anlattığı keyifli ziyaretimizden sonra öğle yemeği için eski bir köprü olan Open Restaurant’a gittik. Gerçekten de eski bir köprü üzerine inşa edilmiş bu restoranın hem mimarisi, hem dekorasyonu hem de yemekleri çok güzel.

MOOOI GALLERY & UNITED NUDE STORE

http://www.moooi.com

Yemekten sonra eski Yahudi mahallesi, bugün de sıklıkla Amsterdam’ın yerlilerinin yaşadığı, turistik olmayan Jordaan bölgesinde yer alan Moooi Gallery‘yi ziyaret ettil. Flamanca ‘güzel’ anlamına gelen ‘mooi’ kelimesine ekstra güzel anlamına gelsin diye ekstra bir o ekleyerek oluşturmuşlar markanın adını kurucuları Marcel Wanders ve Casper Vissers. Bize galeriyi gezdiren Jessie buranın ‘pazarlama’ için olduğunun altını çizdi. Son 4 gündür gittiğimiz tasarım stüdyolarında gördüğümüz ürünlerle kıyaslayınca kitsch denebilecek tasarımlar gördük Moooi’de. Çoğunlukla mobilya ve lambalardan oluşan koleksiyondaki parçalar, tasarımın makyajlı hali belki de.

Moooi‘den çıkıp biraz daha yürüyerek ünlü Dam meydanına kadar geldik. Son durağımız United Nude Store. Bolca turistin geçtiği işlek bir caddedeki bir ayakkabı mağazasına gelmemizin sebebi bu markanın kurucusunun ünlü mimar Rem Koolhaas’ın yeğeni Rem D. Koolhaas olması. Kendi de mimar olan Rem D. Koolhaas‘ın United Nude macerası final projesini teslim ederken kalbini kıran kız arkadaşı sebebiyle tasarladığı bir ayakkabıyla başlamış. United Nude markasının son derece strüktürel ayakkabı tasarımlarında Yeğen Koolhaas’In mimari eğitiminin izlerini görmek mümkün. Peki mimarlık yapıyor mu kendisi sorumuza, şu an ünlü bir mimarla işbirliği içinde ama bina yapmak için değil cevabını aldık. Resmi bir açıklama olmasa da, daha önce de ayakkabılar tasarlamış olan Zaha Hadid‘le United Nude’un flörtleştiğinin haberini aldık.

Tipografisi Dutch Design Awards’a aday Schiphol Havaalanı’ndaki yön tabelaları ile dekore edilmiş restoran Tot Moe’s‘daki veda yemeği ile bol bol iş kartının değiş-tokuş edildiği, tasarımla yatıp tasarımla kalktığımız basın turumuz resmi olarak sona erdi. Önümüzdeki bireysel olarak gezeceğimiz günler için son 4 günde haşır neşir olduğumuz ve daha birçok Hollandalı ve uluslararası tasarımcının ürünlerini satın alabileceğimiz Droog ve Frozen Fountain mağazalarına 9 yıldır tadillatta olup nihayet açılan Stedelijk Museum‘a mutlaka gitmemiz önerildi. Bu muhteşem ama yoğun turun yorgunluğunu LLoyd Hotel‘in 4 asma katta oluşan muhteşen kütüphanesinde kahve içip bu yazıyı yazarak attım. Kendimi hem Hollanda’ya hem de Hollanda tasarımına daha yakın hissediyorsam başarılı bir gezi olmuş demektir. Teşekkürler Dutch DFA ve Dutch Design Desk İstanbul.

——————————–

GÜN 3:

Dutch Design Week basın programımızın üçüncü gününde sabah erken saatlerde Eindhoven’a veda ettik. Bugün Rotterdam tasarım sahnesinde neler oluyor onu göreceğiz. Yaklaşık iki saat süren bir otobüs yolculuğundan sonra inovasyon, ürün tasarımı, paketleme ve kullanıcı deneyimi konularında uzmanlığıyla öne çıkmış bir Hollandalı tasarım stüdyosu olan Waac’s Design & Consultancy‘ye geldik.

waac’s design & consultancy

http://www.waacs.nl

Portfolyosu oldukça geniş bir ürün skalasından oluşan Waac’s’ın dünya çapında en bilindik ürünü olan Philips Senseo kahve makinasını mutlaka görmüşsünüzdür. Tasarım sürecine kullanıcı ve müşteriyi de dahil etmek için kullandıkları yöntemleri ve tasarım ilkelerini anlattıkları sohbet havasında geçen sunumdan sonra rotamızı Nai’ye çevirdik.

waacs

NAI / Hollanda mimarlık enstitüsü

http://en.nai.nl

Nai, yani Hollanda Mimarlık Enstitüsü‘nde bu kurumun uluslarası ilişkiler departmanının başkanı Alma Ploeger tarafından karşılandık. Bize buranın aslında bir müze olduğunu, insanları buraya daha çok çekmek için izledikleri yöntemleri ve Nai’nin ülkenin mimarlık çevresindeki önemini anlattı.

Arşivinde 1800’lü yıllardan bu yana bütün Hollandalı mimarların eserlerini barındıran Nai’de süreli ve kalıcı sergiler, çocukların mimarlık kavramıyla tanıştıkları, küp ve legolardan binalar inşa ederek oyun oynayabilecekleri Doedek adlı bir alan, özellikle güzel havalarda terasıyla da pek çok insanın ilgisini çeken cool bir cafe, mimarlık yayınları ve kitaplarıyla dolu bir kütüphane, hepsine sahip olmak isteyeceğiniz kitapların satıldığı bir mağaza ve arşivde yer alan maket, çizim ve skeçlerin dönüşümlü olarak sergilendiği ‘hazine’ adını verdikleri bir alan da yer alıyor.
 
 
Nai yerel okullarla ve uluslararası kuruluşlarla da süreklli iletişim ve işbirliği içinde. Dünyanın yüzyüze olduğu büyük sorunlara mimarların çözüm getirebileceğine inandıkları için önemli bir misyonları olduğunu düşünüyorlar. Brezilya, Türkiye, Çin ve Hindistan’la yürüttükleri ortak projelerde amaçları bilgi ve tecrübe değiş tokuşunu sağlamak ve uzun süreli ortaklıkların temelini atmak. Aynı zamanda Nai bünyesinde hazırlanan bazı sergiler bu ülkeleri geziyor.
Mimar olsun olmasın tasarıma ilgi duyan herkesin ilgisini çekebilecek şekilde kurgulanmış bu şık merkez aynı zamanda önemli mimari yapıları içeren bisikletli şehir turları sunuyor. Böyle bir merkezleri olduğunu görünce uluslararası piyasada neden bu kadar çok başarılı Hollandalı mimar olduğunu anlamak hiç de zor değil. Süreli Louis Kahn ve son derece fütüristik bir ruhu olan kalıcı ‘Stad van NL’ sergilerinin tadı, cafe’sinde yediklerimizle birlikte damağımda kaldı.
 
 
Nai’den çıktıktan sonra Rotterdam ve Schiedam sınırında yer alan bir meyve limanına geldik. Buraya gelmemizin sebebi, şehir master planına göre 15 yıl sonra residential bir alana dönüşecek bu bölgeden çıkan sanayi kuruluşlarından boşalan alanların devlet eliyle belirli tasarımcılara tahsis edilmiş olması. Rotterdam turumuzdaki üçüncü durağımızda ziyaret ettiğimiz Wieki Somers de bu tasarımcılardan biri.

Studio Wiekı Somers

Ülkenin tasarım konusundaen söz sahibi okulu Eindhoven Design Academy mezunu Wieki Somers bize yeni taşındığı stüdyosunu gezdirdi ve gerek müşteriler için üretilen tüketime yönelik, gerekse galeriler için tasarlanan daha deneysel projelerinden örnekler gösterdi. Rotterdam’daki Boijmans Van Beuningen Müzesi için tasarladığı ‘Dönme Dolap’ vestiyer projesini mutlaka inceleyin, oldukça ilgi çekici: http://www.artbabble.org/video/boijmans/studio-wieki-somers-merry-go-round-coatrack
 
 
Bir gün önce gezdiğimiz stüdyosunu adeta bir tasarım ‘fabrikası’na çevirmiş olan Piet Hein Eek’in aksine Wieki Somers daha az proje yapıp bu projelere odaklanmaktan hoşlanıyor ve malzeme çeşitliliği, teknoloji konularında süreki yeni şeyler deniyor. Tasarıma daha duygusal yaklaşan sempatik Wieki’nin stüdyosunu gezerken kendimi yeniden öğrenci gibi hissettim. Okulu özlemedim ama okulda 1 sene boyunca aldığımız tasarım teorilerinin anlatıldığı bir ders yerine bu 3 günlük turu yapsaymışız daha etkili olurmuş diye düşündüm, itiraf edeyim.

Studio Makkink & Bey

Bit pazarından bulduğu Ijzel Boek kitabında anlatılan her şeyin buz tuttuğu günden ilham alıp reçine ile deneysel tasarımlar yapan Wieki’nin meyve halinde yer alan stüdyosundan çıktıktan sonra ev sahibimiz mimari ekolden gelen bir tasarımcı olan Rianne Makkink. Eski bir boya fabrikasında faaliyet gösteren Studio Makkink & Bey mobilya tasarımına eğilmiş durumda, çok kendilerine has bir çalışma ortamları var ve Rianne’nin mimari geçmişinin izlerini gerek çizimlerinde gerekse maketlerde kullanılan malzemelerde görmek mümkün.
 

Lloyd Hotel & Cultural Embassy

 
Rotterdam tasarım piyasasını biraz daha yakından tanıdığımız bu dolu günün ardından otobüsle Amsterdam’a geldik. Amsterdam’da 2 gece boyunca konaklayacağımız Lloyd Hotel buraya tasarım haftası için gelmiş olan bizler için çok doğru bir tercih. ‘Cultural Embassy’ ünvanına sahip LLoyd Hotel 1921 yılında Doğu Avrupa’dan Güney Amerika’ya gidecek olan imigrantların konaklamaları için inşa edilmiş ve bu nedenle değişik bir mimariye sahip.

Her bütçeye hitap eden Lloyd Hotel’in 1. kattaki odaları ortak banyoluyken 5. katta daha büyük metre kareli lüks suitler mevcut. Her bütçeye hitap etme iddialarını istiridye de hamburger & patates kızartması da bulunan restoran menüleriyle de sürdürüyorlar. Orijinal mimarisini korurken içi Hollandalı tasarımcılara emanet edilmiş otel kendini Hollanda tasarımı için bir vitrin olarak konumlandırmış ve aynı zamanda buram buram tarih kokuyor.

2012-10-24-5056

——————————–

GÜN 2: 

Eindhoven’daki Dutch Design Week izenimlerime ikinci günden devam ediyorum. İlk gün Innercity bölgesindeki önemli işlere göz atmıştık. İkinci gündeyse daha endüstriyel diyebileceğimiz Strijp’teydik.

Eindhoven zamanında Philips şehriymiş. Burada özellikle Strijp bölgesinde uzunca yıllar markanın bolca fabrikası varmış. Daha sonra Eindhoven’dan çıkmaya, şehir dışına taşınmaya karar vermiş. Pek çok tasarımcının Eindhoven’in endüstriyel bölgesi sayılan Strijp’te olmasının sebebi Philips gidince boşalan endüstriyel binaları stüdyo olarak kiralamaya başlamalarıymış.

fabrika

Eindhoven’da bireysel olarak kendi stüdyosunu açıp tüm dünyaya gönderim yapan, son derece başarılı pek çok tasarımcı var. Sebebi bu bahsettiğim geniş stüdyolarında tasarım, üretim, sergileme, satış, pazarlama, dağıtma süreçlerini tek bir elden yürütmeleri.

Studio Piet Heın Eek

http://www.pietheineek.nl/en

Bu ön bilgiyi aldıktan sonra uluslararası basın grubu olarak otobüsle Strijp bölgesinde kocaman bir stüdyosu olan ünlü Hollandalı tasarımcı Piet Hein Eek’i ziyarete gittik. Her tasarımcının hayali olacak bir yer yapmış kendine bizi karşılayıp stüdyosunu gezdiren Piet Hein Eek. Burada hem atölyeler, hem ofis hem de bir mağaza olduğu için üretimin ne kadar transparan olduğunu, bu ölçekte tasarım yaparken en önemli şeylerden birinin ‘affordable’ tasarım yapmak olduğunu anlattı bizlere.

Daha sonra tasarım yapmaya başladığı ilk günlerden bugüne kadar tasarladığı sandalyelerden oluşan sergiyi beraberce gezdik. Paralel bir şekilde firmanın hikayesini de anlatan bu sandalyelerin çoğunun başarısız olduğunu ama bu başarısız sandalyeler sayesinde başarılı sandalyeler yaptığını anlattı. Alüminyum ve eğimsiz olduğu için son derece rahatsız bir sandalyenin aslında kötü bir tasarım olmadığını, çünkü misafirlerininin çok oturmadan hemen kalkmasını arzulayan bir müşterinin ihtiyacının bu olabileceğini gördük.

adamanlatiyo

Çalışanların kaynaşması için oluşturduğu etkinlik alanı ve bu etkinlikleri organize etmek ona önceden çok paraya mal olsa da, Daha sonradan bu etkinlik alanını konserler için dışarıya da kiralayarak oldukça iyi bir gelir elde etmeye başlamış. Yine bu harika tasarım ortamında boş birkaç alan daha küçük tasarımcılara kiralanmış ve yüksek tavanlı şık cafesi de oldukça iyi iş yapıyormuş.

 

Sergiden sonra showroom’da gezerken farklı markalar için yaptığı işlerden de bahsetti tasarımcı. Turdan sonra bu alanı kendimiz keşfetmek için ayrıldık. Bir yandan o an yapılan üretimi de görebildiğimiz bu süper tasarım atölyesinin bünyesinde farklı markaların ürünleri de satılıyordu. Tokyo Bike bisikletler, Freitag çantalar, başka tasarımcıların ürünleri ve Piet Hein Eek’in kendi ürünleri tabii….

cafe

Piet Hein Eek’in stüdyosuna, tasarımlarına ve iş modeline gerçekten bayıldım.

Studio Joost & Kiki

http://www.joostvanbleiswijk.com http://www.kikiworld.nl

Strjip’te ikinci durağımız aynı zamanda bu yılki Dutch Design Week’in elçileri olan tasarımcı çift Joost Van Bleiswijk ve Kiki Van Eijk’in eski bir kağıt fabrikası olan stüdyoları Studio Joost & Kiki.

Piet Hein Eek’inkine benzer bir iş modeli burada da uygulanan. Eindhoven Design Academy’den mezun olduktan sonra çeşitli firmalar için siparişler yaparak kendilerini kısıtlamak yerine fabrikaların şehirden çıkmasını da fırsat bilip bir stüdyo kurup kendi istedikleri tasarımları yapmaya, bunları burada sergilemeye ve satmaya başlamışlar. Yani bir talep olmadan ürettikleri için aslında tasarımcıdan çok sanatçı gibiler.

Joost’un ve Kiki’nin tasarımları ve tarzları çok farklı ama beraber yaptıkları işler de var. Bize stüdyoyu birlikte gezdirdiler, hangi parçayı nasıl tasarlardıklarını, nasıl ürettiklerini uzun uzun anlattılar.

Ketelhuis, Klokgebouw, Machinekamer, VideoLab (SFJ), Caffee Allee

Kiki ve Joost’un stüdyosundan çıktıktan sonra Strijp bölgesinin merkezinde yer alan ve dekorasyonu sanki Design Week için özel yapılmış kadar orijinal ve enteresan olan Ketelhuis‘te öğle yemeği yedik. Yanında şarap bira çay ya da kahve ile sadece peynirli ya da jambonlu sandviç seçeneği vardı ama neyse ki tadı harikaydı. Akşamları DDW çerçevesinde after party’ler, canlı performanslar oluyormuş burada.

masacicek5

Yemekten sonra DDW Proje Menajeri Katja Lucas rehberliğinde Strijp bölgesindeki farklı binalara gire çıka pek çok tasarımcı ve işiyle tanıştık. Klokgebouw‘da bir başka DDW elçisi olan Robert Bronwasser‘in markasına ve işlerine baktık. Gündüz enerji emdikten sonra gece boyunca parlayan, belli bir ısının altına düşünce yolda buzlanma uyarısı yapan, hareketi algılayarak sadece araçların geçtiği yolları aydınlatan ‘akıllı yol’ tasarımı da oldukça ilgimizi çekti.

Lady Gaga’ya yaptığı slime elbise ile ünlenen genç tasarımcı Bart Hess bize Work With Me People projesini anlattı. Burada kurduğu workshop’ta gerekli tüm malzeleri sağladığı Tasarım Haftası katılımcılarından önceden belirlediği 4 tip malzemeden birini üretmesine yardım etmelerini rica ediyormuş Bart. Ne kadar farklı insan çalışırsa o kadar farklı sonuçlar çıkacağından oldukça heyecanlı bir proje gibi görünüyordu. Bize yapılmış bazı parçalar gösterdi. Gerçekten de eşsiz bir doku elde edilmiş. Üretilince bu kadar malzemeyi ne yapacaksın diye sorduk, siyah olanı Mugler’ın sipariş ettiği cevabını aldık.

bart

Buradan çıkıp VideoLab‘de pek çok genç tasarımcının projelerine baktık. En ilgimi çeken şey mıknatıs çekimi, santrifüj gibi fiziksel kuvvetlerin etkilerini direkt olarak görebileceğimiz ürünlerin tasarlandığı Jolan Van der Wiel workshop’u oldu. Proje menejeri rehberliğindeki turdan sonra Caffee Allee içindeki tasarımcıların işlerini sattıkları mağazaya, Machinekamer‘de 2012 Dutch Design Mezunlarının sergisine, Ketelhuis’in arkasındaki meydandaki interaktif işlere göz atıp ücretsiz Mini taksileriyle otele döndüm. Akşam yemeğini otelimizin hemen yanında yer alan Usine‘de, ülkelerin Dutch Design Desk temsilcileri eşliğinde yedik. İkinci tasarım dolu günüm de böylelikle sona erdi. Üçüncü gün rotamızı Rotterdam’a çeviriyoruz, akşamındaysa Amsterdam’da olacağız.

——————————–

dutch design week / eindhoven / 21-28 ekim 2012

Dutch Design Week’in uluslararası basın programı oldukça hızlı başladı.

Hollanda’ya vardığım ilk geceyi özetlemek gerekirse Art & Design Hotel‘e yerleştikten sonra mobilya ve iç mekan tasarımı mağazası olan Smalle Haven Eten en Drinken‘de diğer ülkelerden gelen gazetecilerle tanışıp beraber yemek yedik. Bu informal yemekten sonra herkes odalarına gidip dinlendi.

2012-10-21-4348

Gün 1:

İlk günümüzün sabahında Dutch Design Week’in halkla ilişkiler müdürü Raffaela Vamdermuhlen ile kahvaltı ettik. Bize programı ve amacını anlattı.

Eindhoven’ın 3 bölgesinde 80’den fazla mekana yayılmış olan Tasarım Haftası’nın sponsorlarından Mini’nin ücretsiz servis hizmeti varmış: Herbirinin üzerinde farklı bir obje olan bu arabalar sizi etkinliklere katılmak üzere istediğiniz mekana ücretsiz olarak götürüyor. Bayıldım!

ücretsizservis

Hollanda Tasarım Haftası her sene ülkede tasarımın başkenti  kabul edilen Eindhoven’da yapılıyor. Gerçekten de binalar, şehir meydanları, kamusal alanlar buranın bir tasarım şehri olduğuna ikna ediyor bizi. Bu hafta boyunca Eindhoven’daki pek çok mağaza da beyaz DDW çerçevesi içinde vitrinlerinde bir tasarım objesi sergileyerek etkinliğin sokaklara taşınmasına yardımcı oluyorlar.

Önemli bilgileri edindikten sonra artık 800’den fazla tasarımcının işlerinin sergilendiği Hollanda Tasarım Haftası’nın bizim için hazırladığı programa başlayıp, kendimizi sergilere vermeye hazırız.

http://www.ddw.nl 

Stadhuis / Dutch Design Awards Sergisi

www.dutchdesignawards.nl

Kahvaltıdan sonra ilk durağımız Stadhuis yani Eindhoven Belediye Binası. Burada Dutch Design Awards‘a yani Hollanda Tasarım Ödülleri’ne aday olmaya layık görülen projeler sergileniyor. Ödül töreni bir gün önce yapıldığından her bir kategoride kazanan ödüllerin yanında winner tabelası da var. İletişim, ürün, mekan tasarımı, gelecek konseptler, otonom tasarım ve en iyi müşteri gibi ana kategoriler ve bunların alt kategorilerinde finale kalmış son derece ilham verici işleri hayranlıkla gezdik.

designHUIS / De etende mens

food culture, eating by design / yemek kültürü sergisi

http://www.premsela.org/en/exhibitions/food-culture/

www.designhuis.nl

Belediyeden çıktıktan sonra aynı meydanda bulunan Designhuis‘a geçtik. Programda burada bir ‘Food Culture’ sergisi gezeceğimiz yazıyordu. Kafamda tasarım haftası ve yemek sözcüklerini yüzeysel bir şekilde bir araya getirip mutfak sanatları, tabak süsleme gibi konularda birşeyler göreceğimizi sandım. Ama yemek hakkında inanılmaz derin konularda yapılmış ilham verici çalışmalar ve işlerle karşılaştım. ‘Yemek Kültürü’ adı altında bir serginin bu kadar ilgi çekici olacağı aklıma gelmezdi.

Hollanda sular altında kalırsa tarım ne olur gibi bir distopya için geliştirilmiş bir projenin yanında hayvanları öldürmeden, kök hücrelerden laboratuar ortamında et üretimi üzerine teoriler; geri dönüşüm, sosyal meseleler, anoreksia, sağlık, koku, şehir arıcılığı, lezzet gibi yemekle ilgili aklınıza gelebilecek her konuda ve disiplinde birbirinden enteresan onlarca çalışma ile gerçekten 2 saat içinde ufkum genişledi. Aşağıdaki galeride işlerden bazılarını görebilirsiniz.

Sergiyi küratör ve ‘eating designer’ Marije Vogelzang ile beraber gezdik. Herkes için zorunlu olan ve herkese hitap eden yemeğin pekala tasarımın konusu olabileceğini anlattı. Budapeşte’de yaptığı bir çalışmanın videosunu izledik. Toplum tarafından dışlanan çingenelerin Budapeştelilere hikayelerini anlatarak elleriyle yemek yedirdiği projenin, katılımcı Budapeşteli ve çingenelerin birbirlerine bakışlarını nasıl değiştirdiğini gördük. Oldukça duygu yüklü ve enteresan bir çalışma. Şuradan göz atabilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=Ji3WCF8oUx0 

DESIGN ACADEMY EINDHOVEN / GRADUATION SHOW (MEZUNİYET PROJELERİ SERGİSİ)

www.designacademy.nl

Bizi burada karşılayan Eindhoven Tasarım Akademisi müdürü Annemiek Eggenkamp’ın yaptığı ilham verici konuşmayı özetlemek gerekirse, bünyesinde Mimarlık, Tekstil gibi fakülteler olmayan, her öğrencinin yeteneği ve karakterine göre dersler seçerek mezun olurken bir konsept de bir ürün de sunabildiği, sosyal ve ekonomik meseleleri düşünen, meslek ihtiyacına göre eğitim vermektense yepyeni meslekler geliştirebilecek donanımda öğrenciler yetiştimeyi hedefleyen bir öğrenme ve araştırma ortamı burası.

Bünyesindeki 600 öğrenci farklı kültürlerden geliyor ve öğrenciler bu kültürlerini asla geride bırakmamaları, tasarımlarına daima kendilerinden ve miraslarından birşeyler katmaları konusunda teşvik ediliyor. Burası galiba hayalimdeki eğitim kurumu. Kocaman göz bebekleriyle dinledim Müdür Eggenkamp’ı. 2012 mezunlarının bitirme projelerinden oluşan sergiyi gezerken de ne demek istediğini iyice anladım. Gerçekten videolar, yazılar, konseptler, malzemelerle yapılmış çalışmalar, kağıt üzerinde projeler, iş modelleri, enstelasyonlar… Arkasında kuvvetli bir argüman olduktan sonra tasarımın ne kadar geniş spektrumlu olabileceğini bir kez daha görmüş oldum.

food

Üç bölgeden ilki olan Innercity bölgesini bitirip tasarıma batıp çıktığımız, yepyeni ufuklar ve ilhamlarla dolu bu biraz da yorucu ilk günü, acayip porsiyonların tablo gibi sunulduğu Fransız restoranı Wiesen‘de yemek yiyerek sonlandırdık. İkinci günün programında daha endüstriyel işlerin yer aldığı Strijp bölgesi var. 

#ddw12

#ddw12

Dutch DFA tarafından hazırlanan basın programının 4. ve son gününde Amsterdam’daydık. İlk durağımız benim de uzun zamandır gitmek istediğim Openbare Bibliotheek Amsterdam, yani halka açık kütüphane önünde buluşup Amsterdam turumuza başladık....

ddw

pinhole store

pinhole store

Dutch DFA tarafından hazırlanan basın programının 4. ve son gününde Amsterdam’daydık. İlk durağımız benim de uzun zamandır gitmek istediğim Openbare Bibliotheek Amsterdam, yani halka açık kütüphane önünde buluşup Amsterdam turumuza başladık....

pinhole

YORUMLAR

Şu an hiç yorum yok.

YORUM EKLE

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir