2017-biterken

Bu sene 6. kez yazdığım geleneksel sene sonu yazıma hoş geldiniz.

Yıl biterken geriye dönüp bir sene içinde neler yapmışım, neler dilemişim, neleri başarmış nelerden vazgeçmişim görmek her sene sonu kendime yapmak için verdiğim bir söz. bu yazıyı yazarken geriye dönüp baktığımda hatırladıklarım yeni yılda adeta bir yol haritası gibi oluyor bana. yeni hayaller kurmaya cesaret ve olmayan şeylere üzülmek yerine devam edecek gücü de yine bu yazıyı yazarken buluyorum. üstelik bir sene içinde nelerin nasıl değiştiğine, o zamanki elif’e başka bir açıdan bakmak da hayatın sürpsizlerini hatırlatıyor bana. akışa teslimiyet gerek ve ben bu yazıları yeniden okuyup yazdıkça akışa ve iç sesime güvenim artıyor.

Bu sene hayatımın en özel senelerinden biri oldu. Öncelikle 30 oldum! 30’dan hep çok korkardım, 20’lerin sonu, 10 senelik bir devrin kapanışı… Korkmama hiç gerek yokmuş. Hayatımın en farkında ve en güzel yaşı oldu diyebilirim. Bunun dışında tamamen baştan sona ‘evsiz’ geçirdiğim bir sene oldu 2017! Biraz geriye sayarsak 2016 Kasım’da hayal kırıklıklarıyla biten bir ilişkinin ve istanbul’a duyduğum hislerin sonucu evimi kapamış, hayatın bana hazırladığı sürprizleri yakalayabilmek adına konforum ve güven duygumdan biraz ödün vermiştim. Eşyalarım depoda, hayattaki en büyük zenginliğim dostlarımın kanepelerinde, kira yerine uçak bileti alarak kendi geleceğimin peşinde eskisinden çok seyahat etmeye başlamıştım.

2017’nin ilk dakikalarında Berlin’deydim. Sokaklarda patlayan havai fişekler ödümü koparıyordu o zaman. Henüz canım dostum, hayat koçum Arcan Okan‘la tanışmamış, darbe ve terörizm sonrası travmalarımı atlatmamıştım. İstanbul’da ise korkunç şeyler olmaktaydı o sıra, şimdi hiçbirimizim hatırlamak istemediği…

berlin-nye-2017

Ben yansın bu dünya modunda 3 gün gece partiledim. Önce Sisyphos, sonra Kater Blau. Özellikle 1-2 Ocak çok güzeldi. Kater’de muhteşem bir line up oluyor yılbaşlarında. Berlin’den sonra 30 saatliğine İstanbul’a dönüp oradan kendime 30. yaş günü hediyesi Tulum’a uçtum.

tulum-cizenbayan-elif-tanverdi

Sevgilisinden yeni ayrılmış, evini kapamış, ülkesi karmakarışık bir kız olarak tüm sevdiklerimden uzakta, az tanıdığım bir takım insanlarla Tulum’a gitmek baya riskliydi. Doğum günüme kendimi yalnız hisseden şekilde büyük depresyona da girebilirdim, muhteşem de geçebilirdi. Çok şanslıyım ki ikinci şekilde oldu :)

cizenbayan-tulum-birthday

6’sında Tulum’a vardım. Çok tatlı bir partide Project Heart ailesinin diğer üyeleriyle tanıştım:) 7’si gecesi ise o zamanki sevgilimle. Tulum’un enteresan bir enerjisi var. Tanıştığımız gece aşık olduk ve ben kaldığım yere bir iki kere giysi almaya uğradım. Doğum günüm hayallerimin de ötesinde masal gibi geçti. 12 Ocak’ta dolunay vardı ve WooMoon’da muhteşem bir parti… Audiofly, Blondish, Rampue, Crussen ve kum üzerinde çıplak ayaklarla dans ettiğim, hem Türk ekibin hem de Project Heart ekibinin yanımda olduğu büyülü bir gece! Her daim bir an önce evine dönmek içgüdüsünde olan 5 günlük sevgilimi doğum günüme kadar benle kalması için ikna etmişim. 5 gün çok hızlı ve dolu geçti ve hadi Şubat’ta benle turneye çık dedi. İşte ben evimi tam olarak bu tarz şeylere düşünmeden evet diyebileyim diye kapatmıştım. Kabul ettim. O 13 Ocak’ta evine dönerken bana doğum günü hediyesi sold out olan Day Zero için beni guestlist’e yazdırması olmuştu. Parti ile ilgili yaptığım paylaşımlardan sonra organizatörlerden birinden teşekkür maili aldım. İşte tam olarak bu yüzden yapıyoruz bu işi diye. Bir de bundan sonra yaptığımız her event’e davetlisin notu. O zaman inanmamıştım tabii ama 2 ay sonra Miami Music Week’te mailime Get Lost davetiyesi düşünce inandım!

day-zero-2017-tulum-cenote-dos-ojos-cizenbayan

Day Zero fevkaladenin fevkindeydi. 17 Ocak’ta İstanbul’a döndüğümde şehirde hala depresif bir hava hakimdi. Bense o zamanlar Türkiye’nin en mutlu insanı olduğum iddiasındaydım. Benim akıllı bıdığım beni benden iyi tanıyan arkadaşım Begüm ben bir terapiye gittim hayatım değişti diyerek beni hayat koçum Okan Arcan‘la tanıştırdı. Ben o zaman aşk sarhoşluğu, hiç korkularım, travmalarım, isecurity’lerim yokmuş gibi boşver ya dedim Begüm’e, çok mutluyum ben! Bıdığım söz dinlemedi, randevu aldı bana, yetmedi randevu günü hadi gidiyosun diye aradı ve böylelikle hayatımı değiştirdi :)

tea-inspiration

İlk randevuya gittim, her şey harika, şöyle aşığım, böyle mutluyum… O zaman kendi kafama göre ‘tam kendime göre’ biriyleyim. Türk erkeklerinden ümidi kesmişim, 9-5 işi olan biriyle zaten olmaz, benim gibi gezebilmesi lazım, hem 9-5 işi olmicak hem parası olcak, ama aileden zengin ve çalışmıyosa saygı duymuyorum falan, türk erkeği kıskanç, özgüvensiz, anca dünyayı gezen bir DJ olması lazım… Tam kendime göre birini buldum kafasındayım, bir ay sonra beraber turneye çıkıcaz, her şey harika, özgüven tavan. Okan’ım cool, ‘eğlenmene bak’ dedi ‘çok sürmez bu ilişki’ :) O zaman göremiyordum ama kağıt üzerinde şahane olan her şey pratikte öyle olmuyormuş tabii… Bi de daha önemlisi böyle anlık mutlulukları boşver de bunlar olmadığında nasıl hissediyor Elif kendini ona yoğunlaşalım dedi ve beni daha derinlere bakmaya ikna etti. Onunla beraber sokağa çıkma korkumu, kalabalıklarda yaşadığım paniği de yendim, kendimle ililşkimi de düzelttim. Canım Okan’ım bu sene hayatıma giren en güzel şeylerden birisin! Teşekkür ederim!

İş cephesine gelirsek bir süredir düzenli olarak içerik ürettiğim The Story Of Seven‘la İstanbul semtlerini gezip yeni mekanlar keşfettiğimiz videolar çekmeye başladık. Videolara buradan göz atabilirsiniz :)

Wondercats Popup’ın ikinci yemeğine katıldım. Bu kez bir Viking ziyafeti çektik. 

wondercats-popup-calistay-viking

Ocak Sonu Bansko Ski Fest‘te çalmak için Bulgaristan’a gittim (Bu sene de son dönem olan 30 Ocak 4 Şubat arası oradayım) Hem snowboard yaptım hem daha çiçeği burnunda taze bir DJ olarak Adana Twins gibi bir grubun öncesinde kocaman bir kulüpte ve apres ski’lerde yüzlerce insanın karşısında çalmama vesile oldukları için Orkun ve Ali’ye bin kez teşekkür ederim!

bansko-skifest-elif-tanverdi

Bansko dönüşü bir hayalim gerçek oldu. Benim için bambaşka bir yeri olan İndigo kapanmadan önce orada çalma şansı buldum. Bu öyle anlamlı bir şey ki benim için, Sertaç ve Lily’ye ne kadar teşekkür etsem az! O gece Nico Stojan’a warm up yapacaktık Lily’ciğimle, o  gelmedi ama biz çaldık. Çok da güzel oldu :)

Ben de iyiden iyiye DJ’lik yapmaya başlamış oldum. Öğrenecek çoook şey vardı, hala da öğreniyorum ama ne kadar şanslıyım ki bana bu fırsatlar verildi. En önce heyecanımı atmayı öğrendim bu sayede.

elif-dj

Ocak bitmeden Avon’un yeni serisi Mark’ın lansman’ında ve Soho House’da çaldım. O dönem Yağmur’la Çağlar’ın kanepesinde ikamet etmekteydim. Yağmur evde North Fox için deriler dikerken ben de setler kaydediyordum :) Şimdi Yağmurcuğumun Nişantaşı’nda şahane bir atölyesi bense geçen hafta NY’da çaldım, haftaya ise Tulum’da çalıyorum. İşte ben bu yazıyı yazmayı bu yüzden çok seviyorum.

Geri dönelim Ocak ayına: Globel Yodel için Hilton Otelleri işbirliğinde bir İstanbul rehberi hazırladım. Buradan göz atabilirsiniz. Ocak ayı hala bitmemişti ve son olarak da L’oreal’in yeni saç bakım serisi Botanicals Freshcare’in lansmanı için Paris’e gittim. Yemyeşil harika bir lansman etkinliğiydi. Çiçekten taçlar, yeşil kokteyller yaptık. Etkinlikte Victoria’s Secret Melekleri bile vardı ama ben o sırada büyük hayranı olduğum dövme sanatçılarından rit.kit.tatto‘ya koluma bir çiçek dövmesi yaptırmakla meşguldüm :) teşekkürler botanicals freshcare! yumuşacık saçlarımın mis gibi kokusu dışında kolumda hayat boyu taşıyacağıım bir hediye senden bana!

ritkittattoo-botanicals-freshcare-paris-cizenbayan-tattoo

Şubat ayının ilk haftasını Cosmomia‘da Okan’la randevularıma, oradan Murat’la Pilates’e giderek geçirdim. Okan beni hayata Murat da Meksika’ya hazırlıyordu. Arada bir de Dr. Evren Gökeşme‘ye botoks yaptırdım. 30 yaşında mutlu ve yeni maceralara hazırdım :) Zorlu ‘da Influencer Talks’a konuk olup hayatımı anlattım.

influencer-talks

Ve artık yolcu yolunda gerekti… Nescafe ile süper bir ekip olarak çekirdekten fincana kahvenin yolculuğuna ortak olmak için Meksika’ya doğru yol aldık! Kahve tarlalarında kahve topladık, kahve meyvesiyle ilk kez orada tanıştım. Sonra tıpkı Meksikalı işçiler gibi kahve çekirdeklerinin satın alındığı değirmene gittik. Bir fidanlıkta sağlam köklü robusta ile içimi yumuşak arabica çekirdeklerinin nasıl aşılandığını gördük. Nescafe’nin Meksikalı kahve işçilerine verdiği eğitimlere, ailelerine sağlıkları imkanlara hayran olduk. Nescafe’nin doğal olmayan katkı maddeli bir ürün olduğunu sanırdım. Meğer tamamen fiziksel yöntemlerle kötü kokuları ayrılan kahve çekirdekleri suyundan ayrıştırılarak bu yoğun kokulu granül dokuya ulaşılıyormuş, fabrikada bunu öğrendim. Katkı bile yokmuş içinde. Çekirdekten başlayıp kahvenin granül haline kadar geldik, peki ya fincanda ne oluyordu, onu da bir uzman eşliğinde tadım yaparak öğrendik. Son olarak da nescafe ile hazırladığımız espresso bazı ve süt köpüğü ile ‘latte art’ yapmasını bile öğrendik. Tüm bu yolculukta Coşkun Aral da bizimleydi ve muhteşem bir belgesel çekti

Meksika’dan herkes Türkiye’ye döndü. Bense turnenin ilk ayağı olan New York’a uçtum! 14 Şubat’ta Meksika’daki otelime çiçekler yollayan tatlı mı tatlı bir sevgilim vardı. New York’ta hava olağan üstü sıcaktı, 19 dereceydi, parkta t-shirt’le oturduğumuzu hatırlıyorum. New York artık ritüellerim olan şehirlerden. Ansiklopedi gibi de bir blog yazısı yazdım, buradan okuyabilirsiniz. Ben New York’ta bir hafta kaldım, Nublu’da çaldım, arkadaşlarımla hasret giderdim, bol bol gezdim. Ex’imse 5 gün sonra NY’dan 45dk’lık uçuş mesafesindeki Montreal’e gidecek olmamıza rağmen 6 saat SF’daki evine uçtu. Evini bu kadar özleyen birini daha görmemiştim sanırım. O zamandan belliydi pek uyumlu olmadığımız ama ben işte ilk kez beraber gezebileceğim bir sevgilim var heyecanıyla çok da şeyetmiyodum yani :)

ny-brooklyn-park

New York’tan sonra Montreal’di ikinci durağımız. Orada buluştuk. Ben Montreal’i çok seviyorum diye biraz uzun kaldım hatta. Hayatımda bana en çok ilham veren insanlardan biri olan Canım Mercan Dede’nin misafiri oldum. 1-2 gün gezdim şehirde.

mercan-dede-montreal

Kaderin cilvesi ya, o zamanki sevgilim ve ben, şimdiki sevgilimle buluştuk:) #truestory Montreal’li genç prodüktör şehrine çalmaya gelen DJ ve kız arkadaşını poutine yemeye götürdü. O zaman onun da sevgilisi vardı hatta! Geçen sene 25 Şubat’ta tanışmışız. Neyse daha aşık olmamıza çok var. Biz Şubat’a geri dönelim.

O zamanki erkek arkadaşım Stereo’da çalacaktı, ki bence dünyanın ennnn iyi gece kulüplerinden biri! Hatta benim gördüklerim içinde en iyisi diyebilirim. Gece 2’de açılıyor, alkol satışı, loca, şişe açtırma falan gibi şeyler yok. Merkezde müzik var. Kulüpse sadece bilet keserek para kazanıyor. Speaker’lar custom made, yerler dans için en uygun şekilde dizayn edilmiş parke ve sadece dans etmeye gelmiş, müzikten inanılmaz iyi anlayan passionate ve educateed bir kitle! Burada çalan arkadaşlarım dj booth’un da harika olduğunu söylüyorlar. Ben o gece bir de Montreal misafirperverliğiyle tanıştım! Erkek arkadaşım çalarken 6-7 saat boyunca tek başıma sıkılmayayım diye oranın müdavimleri hemen beni yanlarına aldılar ve sabaha baya kanka olmuştuk bile:) Daha sonra Miami’de, Burning Man’de beraber olduk hep! Geçen hafta beraber yemek yedik hatta Moustapha ve Jessica ile Montreal’de =)

Montreal’den sonra San Francisco’ya dönüp Latin Amerika turnesine başladık. Şimdi en sevdiğim şehirlerden olan Mexico City ilk durağımızdı. Mexico City muhteşem bir şehir. Bir ay içinde ikinci kez buraya geldiğim için çok şanslıyım. Günde en az 10 Taco yiyerek hayranlıkla gezdik sokakları.

mexico-city-elif-cizenbayan

Bizim gigler BabaYaga ve Dietrich’teydi ama ben El Departamento’ya hayran kaldım. Mexico City’den sonra Medellin, Guadalajara ile devam ettik. Perşembe, Cuma, Cumartesi hızlı şehir değiştirip Pazar-Çarşamba gezecek vakit buluyorduk. İlk gezecek vakit hakkımızı Mexico City’de ikincisini de Medellin’de kullandık. Narcos izleyen herkesin hayallerini süsleyen Medellin’e ben pek bayılmadım. Overrated diyebilirim. Çok daha güzel Latin Amerika şehirleri gördüm. Ama yine de turistlere hitap eden şahane yerler keşfettim. Geçen sene Soul Sail’daki Mufanga Crew’umuzdan Steven artık Medellin’e yerleşmişti. Onunla buluştum. Bir de Ex’in çaldığı Club Amador baya güzel bir mekandı.

botero-parque-medellin-colombia-cizenbayan

Bir sonraki durağımız olan Guadalajara’daki Bar Americas enteresan crowd’u olan Latin Amerika’nın önemli kulüplerinden. Öyle partiledik ki ertesi gün bu sefer ben de gezmek istemedim. Ben gittiği yerlerde uzun uzun kalarak seyahat etmeyi seven biriyim. Bir şehri iyice yaşayıp anlamak için aheste aheste takılmak gerek. DJ olarak gezmek ne kadar yorucuymuş onu gördüm bu turnede. Bazı şehirlerde 24 saat bile kalamadan devam ettik. Meksika’dan sonra Bogota’ya geçtik. Burada seneler önce Miller Music Tour‘da tanıştığım, sonra Oslo‘da ziyaretine gittiğim Kolombiyalı DJ bir arkadaşımın resident dj’lik yaptığı Baum adlı kulüpte yıllar sonra tekrar görüştük =) Baum Almanca ağaç demek. Kulübün kış bahçesinde kocaman bir ağaç gövdesi var, ağacı kesmeden çevresini kapamışlar. Buradaki parti muhteşemdi. Bogota en çok görmek istediğim yerlerden biriydi ama maalesef buradaki gig Cuma olduğundan gece gelip sabah ayrıldık. Bir sonraki durağımız Panama idi. Geçen sene Ekim’de beni ilk kez Montreal’e getiren Red Bull Music Academy‘de beraber olduğumuz Emre artık Panama’da yaşıyor. Türkiye’den onu yaşadığı şehirde ziyaret edebilen ikinci arkadaşı oldum. Ben her gittiğimiz yeri uykusuz da olsam delice gezmek istiyordum, ex’imse tabii ki uyumak.

cizenbayan-panama

Panama’dan sonra SXM Festival için Saint Martin adasına uçtuk ve bütün haftayı burada geçirdik! Geçen sene bu festivale gitmeyi çok istemiştim. Adanı epey yakınındaydım ve Phillip Jung’un guest listindeydim ancak Yatch Week’teki direktörüm gidersen geri gelme diyerek hayallerimi suya düşürmüştü. Kısmet bu seneyeymiş. Senenin en güzel haftalarından birini SXM’de geçirdim!

cizenbayan-sxm-festival

Butik ve küçük bir festival SXM ama Line Up efsane. Sanırım festival katılımcısından çok DJ var. SXM’e gitmek benim için sektörel bir konferansa katılmak gibi oldu diyebilirim. Çok insanla tanıştım, çok şey öğrendim ve çok eğlendim. O zamanki sevgilime aşkımın tavan yaptığı yerdi sanırım. Happy Bay’de unutulmaz bir sabah! Bir de unutulmaz Villa Partisi! Son olarak da uçakların baya üstümüzden uçtuğu Maho Beach!

maho-beach-sxm

Yine geçen sene Soul Sail Mufanga crew’umuzdan Virgin Adalarında yaşayan Amerikalı çift Pat ve Jacky bizim misafirimiz olarak SXM’e geldiler. SXM dönüşü ben de onlarla birlikte geçen sene The Yatch Week ve Soul Sail’da yoga öğrettikten sonra hazır karayiplerdeyken gidip hayran kaldığım ve bir daha geleceğim aklımın ucundan bile geçmeyen USVI’daki St John’a tekrar gitmiş oldum. Hayat gerçekten şaka gibi. Buradaki turkuaz rengi suyun güzelliğini anlatmaya ne kelimeler yeter ne fotoğraflar.

usvi-salomon-beach-stjohn

Ben St John’dayken ex’imse ailesinin yanına gitmişti. Bir sonraki hafta MMW için Miami’de buluştuk. Yine sektörden herkesin hazır ve nazır bulunduğu benimse bir dünya insanla tanıştığım bir hafta daha!  Hem eğlence hem iş. Çok fazla uçağa binip yoruluyorduk, hiçbir yeri tam anlamıyla gezemiyorduk ama aynı DJ mekana, kitleye, saate göre nasıl farklı setler çalıyor onu görmek bile baya öğretici oluyordu benim için. Eski sevgilimi doğum gününde Kater’e book’layıp konuşmaya başlamamıza sebep olduğu için Mira’ya Medellin’den bir hediye almıştım. Burada Mira ile tanışıp hediyesini verdim. Behrouz’a ne kadar dedeme benzediğini söyledim. Nico Stojan’a istanbul uçağını ve indigo gig’ini kaçırdığı için trip attım. Miami hiç benim tarzım bi yer değil ama Do Not Sit On The Furniture ve Electric Pickle’a bayıldım!

cizenbayan-miami

Miami’de Get Lost’a sadece burada çalan erkek arkdaşımın +1’i değil aynı zamanda organizatörlerin davetlisi olarak gittim. Ne mutlu! Get Lost’tan sonra erkek arkadaşım her sene Puff Daddy’nin evinde yapılan MMW’in en önemli partisinde çalmak için davet edildi. Kabul edip etmemek konusunda kararsızdı ki ben bu ‘once in a lifetime’ tecrübeyi asla kaçırmaması gerektiğini savunanlardandım. Get Lost’ta Şeyma bile onu listeye koyup koyamayacağımı sordu=) Biz listeyi yollamıştık, istersen bizle arabayla gel o zaman alırlar dedim ama istemedi :) Neyse sonuç olarak biz o gece Get Lost’tan sonra gerçekten de P Diddy’nin evinin yolunu tuttuk =) Hayat çok acayip. Annem Mersin’li. Orta okulda epey hiphop dinliyordum. 2Pac cd’si almak için Mersin’de bir müzik mağazasına gitmiştim. Adam 2Pac yok Puff Daddy vereyim demişti. Ben West Coast’çuyum yok olmaz dedim. Adam da ‘puff daddy’siz bir dünya düşünemiyorum dedi. PUFF ! p-u-f. O zaman çok gülmüştüm ve biz liseden yakın arkadaşım Deniz’le yıllarca bunun geyiğini yaptık! Yıllar sonra Miami’de P Diddy’nin evinde ne işim vardı benim. İçeri girerken telefonlarımızı küçük çantalara kapattılar, hani şu mağazalarda giysilerin içine alarm koyarlar ya, öyle bir şeyleç Herkesin telefonu kendinde, küçük bi çantanın içinde ama açamıyosun çünkü Diddy’nin partisinde sosyal medya yasağı var. Eğer fotoğraf çekebilme şansım olsaydı da sizlere bu ortamı anlatmam mümkün olur muydu bilmiyorum. Gördüğümüz rap klipleri, kocaman popolar, pırlantalar danslar, hepsi gerçekmiş. Bi ara kocaman havuzda çırılçıplak kadınlar vardı. Davetli listesine çok zor girilen, düşünün benim Şeyma’yı yazdıramadığım, ama bi yandan da acayip bir kitle vardı içerde. Dışarda epey bir gazeteci. O zamanki erkek arkadaşım partide çalan DJ olduğundan onun telefonunu kitlemediler. Biz yine de sosyal medya kuralına uyup fotoğraf fala çekmedik. Bu arada bizi de efsane iyi ağırladılar. P Diddy ve karısıyla tanıştım. ‘Honey, thanks for having us, you look gorgeous’ tarzı muhabbetler geçti. Telefonu sadece şunun için kullandık: P Diddy ile bir anı fotoğrafı çektirdik üçümüz. Ertesi gün herkes bana çeşitli müzik haber sitelerinden screenshot atıyordu kızım senin ne işin var burda diye.

thump-vice-diddy-cizenbayan-atish-miami

Miami’den SF’ya döndük, son bir festivalimiz kaldı beraber, sonra ben İstanbul’a dönüyordum. Desert Hearts ilk konuşmamıza vesile olan festivallerden biriydi. Tek sahne, muhteşem bir vibe. Müzik muhteşem diyemicem, bir tek Pazar iyiydi. Ama yine delice eğlendim! Burada connect 4 delisi eski sevgilim sahnede çalarken ona connect 4 oynatan Never Sleep Again ekibiyle tanıştım! (Sonradan Burning Man’de onlarla beraber kaldım)

desert-hearts-cizenbayan

Nisan başında eve dönüşüm Mexico City ve Frankfurt üzerinden oldu. 4 ayda 3. kez geldiğim için nasıl şanslı hissediyorum anlatamam. Mart’ta tanıştığım ex aşkımın hayranlarıyla arkadaş olduğum için beni gezdirdiler hatta onların kanepesinde kaldım. En lokal taco’culara ve hatta içeri girdiğimizde Erkin Koray çalan Bosforo adlı bir Mezcalciye gittik. Frankfurt’taki uzun duraklamamda ise tatlı bir akşamüstünü Alican’la nehir kenarında çimlerde geçirdik. İstanbul’a bolca anı ve yanık bir tenle dönüyordum.

mexico-city-suomaya-museum

Evimi kapama kararım için tekrar tekrar tebrik ettim kendimi. Nisan’da İstanbul’a döndüğümde kararımı vermiştim ben artık DJ’lik yapmak hatta müzik yapmak istiyorum. İstanbul’da kısa bir süre kalacaktım. Unis Academy‘de Ableton Push ile Ableton öğrendiğim hızlı bir kursa katıldım. Daha İstanbul’a döneli bir hafta olmuştu ki o zamanki sevgilimle ayrılma kararı aldık. Beraber planladığımız pek çok şeyi iptal ettik aynen. O zaman dedim ki kendime ‘Elif harika vakit geçirdin, eşsiz bie tecrübe edindin ama hayat boyu bunu yapabilir miydin?’ Ben kafamda pek çok şeyin yanına tik atmıştım ilişkiyle ilgili ama ilişkiler kağıt üzerinde yaşanmıyordu. Olmayan şey olmuyordu işte. Sebepleri bana kalsın ama bitti.

cizenbayan-st-martin

Ve kendime 1 günlük üzülme hakkı verdim. Çok net hatırlıyorum. Cenk’ten çıkıp Miray’ın kardeşi Emre’ye gitmiştik. Gece tabii ki bol bol şarap içtim, sabah herkes işe gittikten sonra kanepeden kalkmadım bile, bütün gün donla oturup çikolata yiyip filmler izledim. Ağladım. Kağıt üstünde bana bu kadar uyan biriyle de olmuyorsa sanırım artık yalnızlığı kabullenmeliydim. Ertesi sabah kalkıp Antalya’ya gittim, Magic Break’te Red Bull’un müzik seti şeklindeki muhteşem şahnesinde çaldım! Gerçekten çok ama çok eğlendim. Daha uzun kalmak isterdim ama Magic Break’ten sonra Afrikaburn bekliyordu beni.

magic-break-2017-elif-tanverdi

Bu biten ilişki ile ilgili tek bir göz yaşı daha döktüm, o da Duran’ın bana kafam dağılsın diye Master Of None izlettiği gündü :) (Dizideki arkadaş biraz eski sevgilime benziyor da) Çok afedersiniz üzülecek pek vaktim yoktu açıkçası. Bir wondercats popup yemeğine daha gittim. Yine ilham doldum. Hayat tam gaz devam ediyordu.

wondercats-popup-cam-ocagi

Afrikaburn muhteşem geçti. Bir süredir mentorum ve abim gibi gördüğüm unders’ın kampında kalıp muhteşem insanlarla tanıştım. Kampımızın sahnesinde çaldım hatta. Wonky Willy’s! O dönem bir recorder’ım olduğu için setimi kaydedemedim ne yazık ki! Bir de bana çok iyi gelen bir flörtüm bile oldu Afrikaburn’de. Global Party arkadaşlarımın bir çoğuyla burada tanınştım. İlk Burning Man deneyimim muhteşem ötesi olmadığı için Afrikaburn Burning Man’den çok daha iyi falan diyip durdum herkese.

afrikaburn-2017-wonky-williys

Çok iyi geçti ama hakikaten. Afrikaburn daha ucuz, hayatta kalması daha kolay, daha az insan, daha samimi, daha ilkel… Afrikaburn dönüşü Cape Town’da kalıp bir hafta kadar bu muhteşem şehri ve yakınlarını gezdik. Okyanusa girdik, sislerle kaplı dağlara tırmandık, güneş batışlarını kovaladık, roadtrip yapıp penguenleri gördük, muhteşem şaraplar içtik, harika yemekler yedik, mahalleler kahveciler keşfettik…

africa-capetown-south-5th-position

Afrikaburn dönüşü Amman’da eski sevgilimle buluşmak oradan beraber İstanbul’a gitmek, hatta beraber çalmak gibi çeşitli planlarımız vardı. Planlar değiştiğinde de devam edebilmek gücümle tanıştım. Mayıs’ta İstanbul’a döndüm, beraber gig’imizi halen çalmamız gerekiyordu. Kavga gürültü şeklinde ayrılmadığımız için beraber yemeğe de gittik, müziğimizi de çaldık. Benim setimi buradan dinleyebilirsiniz. Hatta bir de Kasım Garipoplu’nun yaz partisinde çaldık beraber, şu herkesin bembeyaz giydiği yaza merhaba partisi. Fotoğraflara buradan bakabilirsiniz.

kgsummerparty-rampue-atish

Mayıs ayı İstanbul’da da festivaller başlıyor. Bu sene Chill-Out’ta yine çok ama çok eğlendik! Turnedeyken tanıştığım pek çok arkadaşım line up’taydı, işim olmadığı halde onları ağırlama gürevini üstlendim kendi kendime :) Güzel vakit geçirdik! Eski sevgilimi götüreceğim Hillside tatiline Yağmur’u götürdüm, Mayıs sonu sezon başlamadan harika bir tatil yaptık kız kıza =) Neydi, planlar bozulunca üzülmek yok, yola devamdı =) Mayıs itibariyle artık zırt pırt orda burada çalmaya başladım.

hillside-beach-club-fethiye

Harika tecrübe oldu bana. Mayıs ortası Solomun bir Pazar gecesi İstanbul’da çaldı, parti pazartesi sabaha kadar devam. EFSANEYDİ! Orkun beni Klein ailesinin bir parçası yaptı. En sevdiğim yabancı sanatçıları ağırladığımız Klein resident DJ’i oldum! Yıllardır severek kullandığım VSCO için ve Apple için bir fotoğraf yürüyüşü yaptırdım katılımcılara!

today-at-apple-vsco

Artık yaz geldi! Haziran başı yılın ennnn iple çektiğim en huzur bulduğum haftalarından biri bekliyordu beni. Dream Yoga Festivali için yine Kabak Vadisi’nin yolunu tuttum. Bir süredir zırt pırt seyahat ve metroya binme korkularımdan ötürü boşladığım Yoga’ya yeniden kavuştum ve burada Özlem’e söz verdim; nereye gidersem gideyim çantama minik bir mat atıcam ve yoga yapıcam diye. Yoga bana öyle iyi geliyor ki anlatamam. Yokluğunu hayatımda en çok hissettiğim şeylerden biri oluyor yapmadığım zamanlarda. Dream Yoga yine muhteşem geçti. İlhamla doldum.

dream-yoga-fest-2017-kabak

Bu sene bir ilk olarak bir de dans gecemizde DJ’lik yaptım! Bir sonraki hafta Project Heart buluşmamız yine Kabak Vadisi’nde olacaktı. Bu aradaki 4-5 günü Kabak Vadisi’nde dinlenerek, bol bol yazı yazarak ve tabii yoga yaparak geçirdim. Çetin Hoca’nın hocalık eğitiminin inzivası vardı. Beni de kabul ettiler aralarına!

dance-of-shiva-cetin-cetintas-yoga-kabak

Nedendir bilinmez bu sene İbiza’ya gitmek istiyorum diye geçiriyordum içimden. Sanırım bütün sektör yazın orada toplanıyor diye. Kabak’tayken Ultimate Ears’in beni İbiza’ya davet ettiği bir mail aldım. Bir de Into The Valley’e akreditasyon! Bu yaz yine dopdolu geçecekti belli!

project-heart-six-senses-in-the-coast-turkey

Bir sonraki hafta Project Heart için bu kez Gemile’deydik. İstanbul’daki arkadaşlarımı buraya gelmek ve bu ailenin parçası olmak için ikna ettiğim için çok mutluyum. Onlar benden de mutlu. Nasıl bir şeydi Project Heart okumak isterseniz sizi buraya alabilirim. Afrikaburn flörtüm de geldi. Sabahlara değil akşamlara kadar süren dans kutlamamızda DJ’lik yaptım, en sevdiğim insanlar yanımda harika vakit geçirdim, yeşile maviye ve sevgiye doydum! Project Heart’tan sonra Maia’da çalmak için Çeşme’ye gittim ve bayram tatilinde Electronica Fest için de orada kaldım. Tulum’da her günümüzü beraber geçirdiğimiz Patrice Baumel ile  aylar sonra kavuştuk ve setinden sonra beraber sabaha kadar eğlendik!

veranda-alacati

Electronica sonrası line up’ın yarısından fazlası kadın DJ’lerden oluşan Into The Valley için Estonya’ya uçtum. Talinn’de Vintage mağazaların altını üstüne getirdiğim akşamsa barlarda uyuya kaldığım bir gün geçirdim önce. Ertesi gün festival yolunu tuttuk.

talinn-estonya-gezenbayan

Geçen sene İsveç’te muhteşem bir vadinin içinde olan Into The Valley bu sene Estonya’da eski bir askeri hapisane kampüsündeydi. Sürekli gri gökyüzü, yıkık dökük binalar epey distopik ve postapokaliptik bir ortamdı. Kafamıza kafamıza tekno şelaleleri yağdı sağnak yağmurla beraber. Baya eğlendik sonradan evine çöktüğüm roommate’lerimden biri Mert’le beraber =)

into-the-valley-festival

Estonya’dan direkt İbiza’ya uçtum. Ultimate Ears Villa’sında dünyanın dört bir yanından influencer’larla 4 rüya gibi gün geçirdik. Into The Valley’den abuk subuk aktarmalarla İbiza’ya uykusuz gelip, UE programından sonra herkes uyurken, gece dışarı çıkacak gücü nereden buluyordum, rabbim bana içten yanmalı muhteşem bir motor bahşetmiş bence:) ibiza’da ilk gece mentorum abim canım unders’la bar hopping yapıp kulüpten kulübe gittik, pek eğlendik. İbiza seyahatinin tek kötü kısmı David Guetta konseriydi :) İbiza hiç benim vibe’ım bir yer değil ama yine de harika vakit geçirdim! Bir sürü efsane güzel influencer içinde UTIN marka fringe tulumumla en stylish giyinen influencer ödülünü kazanmam ise gerçekten şaka gibiydi.

cizenbayan-ibiza-ultimate-ears

Temmuz başı İstanbul’a dönüp sezon boyunca Klein Garten’da LUM, Sabo, Nico Stojan, Lee Burridge, Maga, unders, Britta Arnold, concret gibi isimlerle çaldım. Soho House’da ayda bir güneşi batırdığım 4 saatlik rooftop setlerim dışında, Bodrum’da Eva Klein, Daze Türkbükü ve Ach!’in birbirinden tatlı konseptinde partilerinde çaldım. Ne çok tecrübe oldu bana!

klein-garten-istanbul-elif-tanverdi

Temmuz sonu Suma’da Big Burn’de Ağustos başı Polonya’da Garbicz’de çok eğlendim. Garbicz’de Happy Camper Crew’umuz bir aradaydı yine ve global parti arkadaşlarıyla daha sık bir araya geliyorduk. Bu durumu sevmeye başladım! Burada da yine Miller Music Tour’dan başka bir Kolombiyalı arkadaşımla beraberdik!

garbicz-2017

Ağustosta her sene olduğu gibi canım Selda ile Pamukkale’ye bağ bozumuna gittik. Kocaman aile masamızda susuz domatesler, yanık yoğurtrlar ve keşkeke muhteşem şarap eşlik etti her sene olduğu gibi. Bu sene çok şanslıydık ve bağbozumu gezimiz meteor yağmuruna denk geldi. Bağ evinde benim terör estirmem sonucu zorla ışıkları kapattırıp yıldızların kayışını izleyip dilekler tuttuk.

pamukkale

The Story Of Seven’la video çekimleri bütün yaz devam etti. Unis Academy ile Producers Holiday’in bir kısmına gidebildim. Programın bir parçası olarak yıllar önce gittiğim Hipnotics‘e tekrar gidip Wake Board yaptım. Ağustos sonu bir hayalim daha gerçek oldu ve bir pazar akşamüstü güneş batarken Suma Beach’te sahilde çaldım!

suma-beach-elif-tanverdi

Ağustos sonu olunca yine yılın o zamanı geldi! Burning Man! Tam Burning Man öncesi bir merkür retrosu kazası yaşadım. Icloud hesabım hacklendi ve Ocak ayından beri gittiğim her yerden fotoğraflarımı silerek telefonumu sıfırlamak zorunda kaldım (45.000 kadar fotoğraftan bahsediyorum) mac book’umdaki bilgileri kurtardığım için şükrettim sadece. anılar bende dedim. şimdi saydığım pek çok seyahatimden sadece fb ve instagram fotoğrafları var elimde :) Artık böyle durumlarda daha sakin kalabilmeyi öğrendim.

merkur-retrosu

Gelelim Burning Man’e. Açıkçası çılgınca yükselen döviz kuru sebebiyle bu sene gidip gitmeme konusunda kararsızdım. Hatta çoğunlukla yok yok bu sene gitmicem diyip durdum sürekli biletim olmasına rağmen. Ama içimden bir ses ve tabii birkaç ısrarlı arkadaş hadi hadi dedi. İyi ki de demiş(ler!). İlk sene çok tecrübesizdim ve çok zorlanmıştım Burning Man’de. Üstelik de pek kimseyi tanımıyordum. Tanıdıklarımla nasıl buluşacağımı bilmiyordum. Aç kaldık. Yorulduk. Bu sene bambaşka geçti. Bayıldığım bir laf var ‘your vibe attrackts your tribe’ diye. Bu sene kalbimin sesini dinleyerek gittiğim her yerde öyle doğru insanla tanışmışım ki… Hem pek çok yerde çalma şansım oldu, bu sene bir kampım vardı, harika bir crew’um vardı, beraber partilemeyi sevdiğim çok fazla arkadaşım vardı. Çok güzel geçti çok!

burning-man-2017

Bu sene Dj kovalamak yerine (çünkü farkettiğiniz üzere zaten bütün senem kulüplerde ve festivallerde geçiyor) sanata ve başka tecrübelere odaklandım. Bu yazıya bir de Burning Man ve Garbicz, Into The Valley, SXM, Desert Hearts gibi festival tecrübelerimi yazarsam kitap olarak basmam gerekecek diye şimdi girmiyorum ama şöyle bir cümle kurduğumu hatırlıyorum ‘ben buraya gelmemeyi nasıl düşünürüm ya’! Artık ne olursa olsun benim her sene buraya gelmem lazım! Çünkü dünya üzerinde bu kadar ‘normal olmayan’ insanın bir arada olduğu ve normal olduğu başka bir yer daha yok. Bu sebeplerden sadece biri tabii…

burning-man-2017-tutu-tuesday

Ama kısaca özetlemek gerekirse çok çaldım, çok yoruldum, çok eğlendim, çok güldüm, çok müzik dinledim, çok pedal çevirdim, çok mutlu oldum, çok şey sorguladım, 2 kez fenalık geçirdim, telefonumu kaybettim, geri geld kendisi bana, öpüştüm, ağladım, dostlarla karlılaştım, kaçırıldım, hayatımın en enteresan gecelerinden birini yaşadım, hayatımın en benzersiz gün doğumlarından birine şahit oldum, çok acayip insanlarla yolum kesişti, yine kendime yaklaştım, bir adım daha…

pink-mammoth-ohm-home-art-car-playa-burning-man

Neyse Burning Man harika geçti. Sonrasında çok fazla kalamadım Amerika’da İstanbul’a döndüm. Bu arada Galata’da muhteşem bir eve taşınan Can ve Mert’in evine ÇÖKTÜM. Zaten sürekli beraber vakit geçiriyorduk ve ben her İstanbul’a geldiğimde bi şekilde onlarla kalıyordum. Baktım koridorda boş duran bir dolap var. Eşyalarımı yerleştirdim içine. Kanepede yatmaya başladım. Benden kira alacaksınız diye de zorla para verdim desem yalan olmaz. Kovamasınlar diye! Sonuç olarak bir kanepem oldu Galata’da! Her sabah Çamlıca’dan kıpkırmızı doğan güneşin boyadığı tarihi yarım ada manzarasına uyandım. Harika bir komün’ün içinde yaşamaya başladım!

galata-manzara-cizenbayan

Okan’la seanslarımız çok iyi gidiyordu. Ben artık korkmuyordum İstanbul’un kalabalık sokaklarından. Hem sonra kendimi sevmeyi öğreniyordum. Yalnız olduğum için üzüldüğüm zamanları hatırlıyorum. Ulen benim birine ayırcak vaktim yok ki farkındalığına geldim. Etrafımda canım kadar sevdiğim arkadaşlarım, yine your vibe attrackts your tribe diyeceğim ama ilk okul lise ve hatta üniversitede hep bir weirdo oldum ve kendi tarzım arkadaşım çok yoktu, ben normal insanlara uyum sağlıyordum, kendim gibi weirdo arkadaşlarıma işte en çok kendimi bildiğim en çok kendim olduğum ‘no bullshit’ mottosuyla yaşadığım 30’lu yaşlarımda kavuşmuştum.

galata-october

30 yaşında, evsiz, single, yarın ne olacağı belirsiz bir kariyer, maaş yok bişey yok, ülkemin parası sürekli değer kaybetmekte, ülkem sürekli başka ülkelerle krizde, vize almak bile zorlaşmakta, ama etrafımda benim gibi manyaklar, ne zaman istesem başımı sokacak evim, dertleşecek omzum, dertleşmeyi geç hayatımla ilgili muhteşem fikirler alabileceğim müthiş vizyoner ve kafası çalışan ama en az benim kadar deli arkadaşlarım var. ÇOK MUTLUYUM ULEN!

Eylül ayını çok severim! İstanbul’da Eylül güzel geçti. Ahmet Erdem ve minik kardeşim Barkın ile HP’nin çok tatlı bir projesinde yer aldık ve çok güldük!

A post shared by Elif Tanverdi (@cizenbayan) on

Puma İstinye Park mağazası açılışında çaldım. Rooftop Festival’de aynı gün 2 ayrı venue’de çaldıktan sonra ertesi gün Berlin uçağımı tabii ki kaçırdım =)  ben de insanmışım:P uyandığımda tam olarak uçağın saatiydi. biletimi millerle almıştım. çok şanslı olduğum için millerimi iade ettiler ve aynı millerle bir bilet daha aldım ve sadece vergim yanmış oldu. Hesaplaıştım da saati 70 liradan uyudum gibi bişi olmuştu sanki :) Berlin’e mutlaka gitmem lazımdı çünkü ilk kez Berlin’de çalacaktım! Çok sevdiğim arkadaşlarımın 2018 Ocak’ta Goa’da 2. kez gerçekleştirecekleri Sundowners Festivali‘nin fundraiser’ında çalmak minik bir rötarla Berlin’e vardım. Çok ama çok güzel geçti. Setimi buradan dinleyebilirsiniz.

birgit-und-bier-elif-tanverdi-sundowners-collective

Berlin dönüşü yeni Ford Fiesta lansmanı için gittiğim Bodrum’a son bir veda şansım oldu ve bütün yaz koşturmaktan gidemediğim Limon’a gidip güneşi batırdım. Dönüşte çok sevdiğim göçebe hayatımın bir uzantısı olarak yine pek çok giysimi ayırdım ve ModaCruz‘da kendime bir dolap açtım. H&M’in geri geri dönüşüm elçilerinden biri oldum. Eylül sonu ise Dream Yoga Fest’in bir başka etkinliği için bu kez Ölüdeniz’in yolunu tuttum. Ölüdeniz’deki festival Kabak’tan çok farklı geçiyor. Kabak daha hippi bir yer, Ölüdeniz’de yine bolca yoga meditasyon kirtan festivale dahil her şey var ama bu sefer her şey dahil bir tatil köyünde konaklıyor daha konforlu yerlerde yatıyorsunuz. İkisi de çok güzel deneyim ama benim göçebe kalbim Kabak’tan yana :)

dream-yoga-oludeniz

Ölüdeniz’de, manyak tempolu bir yazın üstüne biraz dinleneyim diye gidip son zamanların en sakin günlerini geçirirken 3-4 sene sonra ilk kez hasta oldum. Baya inkar etmeye çalıştım hatta, doktor antibiyotik dedi, hayatta almam dedim, terlerim geçer diye kendimi saunalara attım ama olmadı. İstanbul’a döndüm iyiyim dedim dışarı çıktım, ben hasta olmam ki inadım devam ediyordu ama sonra mecbur yatağa yapıştım. Hayat bazen de dur diyor işte. Zorla dinletiyor sözünü. Hasta hasta Google davetlisi olarak gerçek bir hikayeden esinlenen Lion filminin gerçek hayattaki başrolüyle tanışmaya gittim :)

komun

Ekim’de NY’a ve Amsterdam Dance Event’e gitme planım vardı. İçimden bir ses biraz dur bu ayı İstanbul’da geçir dedi. Artık bir kanepem de vardı. Hem NY hem de Amsterdam planlarını iptal ettim ve Ekim’de İstanbul’da kaldım. Bir ay hiç uçağa binmeyeceğim dedim. Kendime verdiğim bu sözü sadece bir kez 1888’de çalmak üzere İzmir’e gittiğimde bozdum. Bütün ayı Türkiye’de geçirdim. Müzik çalıştım. Okan’la kendim üzerinde çalıştım. Muhteşem bir farkındalığa vardım. Ölüdeniz’de tanıştığım tam benim tarzım Yoga yaptıran ve stüdyosu Galata’daki eve 10 dakika olan Nihan Hoca‘yla düzenli yoga yapmaya başladım. Çok mutlu ve huzurlu olduğumu hatırlıyorum. Bir arayış yok. Hayaller var ve bunun için bolca çalışma! Çekimler, DJ setler devam ediyor. Etrafımda harika insanlar var. Şekersiz diyete başladım, sağlığım çok yerinde falan… Hiçbir eksiğim yok

“ben evde hiç durmuyorum, boşa kira ödüyorum” diyerek ve biraz da istanbul’dan uzaklaşmak isteğiyle evimi kapatıp #nomad yani göçebe düzene geçişimin 11. ayındayım ;) bu düzenin artıları da eksileri de oldu, yoruldum, çok eşya kaybettim sağda solda, eşyalara bağlanmamayı öğrendim, kanepelerde uyudum, aşık oldum ve peşinden dünyanın bi ucuna gittim, sonra ayrıldım; çok çalıştım, çok öğrendim, çok insanla tanıştım, çok insanı özledim, gittiğim yerlerde ve özellikle istanbul’da bana evlerini açan dostların varlığıyla en büyük zenginliğimin farkına vardım, eskisinden daha çok gezdim, biraz rutinlerim bozuldu ama en önemlisi 30 yaşımda böyle eşsiz bir deneyimim oldu. bu sıralar istanbul’la yıldızım tekrar barışık ve yarı göçebe bir düzene geçtim diyebilirim :) yine eski mahallemde, iki arkadaşımın (fotoğrafta görmüş olduğunuz) evine “misafir roommate” oldum :) bi odam yok, kanepe benim, minik bir dolabım var, seyahatler arası bavulumu rahatça yapıyorum, cüzi de bir kira ödemeyi onlara zorla kabul ettirdim:) evde her daim birileri var ve birbirimize, işlerimize, duygusal dünyalarımıza müthiş destek olan bir komünüz. şu sıralar ihtiyacım olan şey tam olarak da bu! hayat inişli çıkışlı evet ama geriye dönüp bakınca üzgün ya da bitkin günleri hatırlayınca bile iyi ki iyi ki iyi ki! ❤️ şimdi biraz da yarı göçebe takılayım, sonrasına bakarım…

A post shared by Elif Tanverdi (@cizenbayan) on

Derken 27 Ekim…

İstanbul’a geleceğini biliyordum. Ama öyle çok da muhabbetimiz yok diye herhangi bir şekilde iletişime geçmemiştim. Hatta İlkay birkaç kez yazdı bana sen warm up yap diye. O gün başka gig’im var olmaz dememe rağmen bir iki kez de sordu… İstanbul’dan önce Amsterdam’da, sonra Dubai’de çalmış. Amsterdam’da mentorum ona haftaya gel Berlin’de bizim partimizde çal demiş. Dubai’de onu booklayan arkadaşım Sarah ise İstanbul’da Elif var, seni gezdirir diye ikimizi bir facebook mesajında bir araya getirmeye karar vermiş. Mesajı alınca ‘tabii ki, seve seve gezdiririm’ dedim ‘O da bizi Montreal’de gezdirmişti’…

istanbul-galata-kulesi

İstanbul’a geldiğinde muhteşem bir hava vardı. 4 gün üst üste uyumamış olmasına rağmen çok heyecanlıydı ve şehri görmek istiyordu. Hiçbir beklentim olmadan, en doğal halimle o ve arkadaşıyla buluşup minik bir Eminönü, Galata turu attırdım onlara. Benim gezgin olduğumu biliyordu, ben de onun prodüktör olduğunu. İlk tanıştığımızda ikimizin de sevgilisi vardı… Kaç yaşında olduğunu bile bilmiyordum. Güney’de yemek yedik. Daha gezmek mi istersiniz yoksa muhteşem bir İstanbul manzarası görmek mi dedim. Manzarayı seçtiler. Güneş batıyor acele edelim dedim. Bizim terasa çıktık. İstanbul sağolsun en güzel yüzünü gösterdi onlara. Martılar uçuyor, gökyüzü pembe ile mavi arasında dans ediyordu. Gülümsedim. Neden güldün ki dedi bana. Bilmiyorum, sadece mutluyum dedim. Her gün gördüğüm manzarayı ilk kez görüyormuş gibi bakıyor olmamdan etkilenmiş. Ben de onun heyecanından etkilenmiştim.

Güneş battıktan sonra benim biraz akşama hazırlanmam lazım her zaman gittiğim kafeye gideceğim dedim dedim.  Onlar da geldi. Yanyana oturup müzik baktık. Birbirimize trackler attık. (haahhahaah dj romantizmi, neyse bi dk, romantik moduma geri dönüyorum). Ona çalacağı yere kadar eşlik ettim. Biraz oturduktan sonra kendi gigim için W’ya geçtim. Taksideyken biliyordum aşık olduğumu. Bambaşka bir his. Hiç beklemediğim yerden vurmuştu aşk bu sefer beni. Çok içten bir şekilde kimseyi istemiyorum, kariyerime odaklanmak istiyorum, tek başıma çok mutluyum dediğim anda.

Acayip bir enerjim vardı o gün bütün arkadaşlarım fark etti. W’da çok eğlendim. Bitirip hemen onun setinin son bir saatine yetiştim. Deli gibi dans ediyordum ki şekersiz diyetteyim alkol bile almıyorum gençler! Sadece içim mutluluk ve enerji dolu!

Ertesi sabah Berlin’e gitti. İlk gigi bir gün sonra, ikincisi gigi ise Amsterdam’dayken çalmak için davet edildiği Kater Blau’da bir hafta sonra… Berlin’e gittiği andan itibaren messenger’da non-stop konuşmaya başladık. Çalacağı party zaten davetli olduğum bir partiydi. Hadi gel demişti bana. Gittiğinin 2. günü tek yön biletimin screen shot’ını attım. 7/24 gif’ler ve emojilerle dolu ve sürekli gülmekten ağzımın kulaklarımla aşna fişne olduğu bir muhabbetimiz vardı. Tam bir hafta sonra yanındaydım. Çok doğal ve çok hızlı gelişti her şey. Aşık olduk! Bir daha olmicak galiba derken daha önce hiç olmadığım gibi! Berlin’de onu en sevdiğim yerlere götürdüğüm 10 gün geçirdik. İlk randevumuzda The Away Days’in ilk Berlin konserine gittik. İlk kez Kater Blau’da öpüştük. Ben İstanbul’a döndüm. İki gün sonra o peşimden geldi. Beraber Kıbrıs’a gittik. 3 Lounge’da bu senenin en eğlendiğim giglerinden birini çaldım. Sonra İstanbul’da biraz daha gezdik. Kasım’da hakkaten de aşk başkaymış:P şakaşaka

elif-berlin

Aralık’ta NY’da bir gig’im vardı. ‘Montreal’e gel arabayla gideriz’ dedi. ‘Sonra da Christmas’da ailemle tanışmanı istiyorum’. İstanbul’dan Montreal’e biletini gidiş dönüş aldı. O Montreal’e döndükten sonra Klein’da Mira, Chris, unders ve Maga ile çaldım. İzmir’de hip’de çaldım. Berlin’de Mira’nın doğum gününe gidip yine bu senenin ennn iyi hafta sonlarından birini geçirdim. Yine global parti arkadaşlarımla kavuştum, çok iyi müzik dinledim!

cyrpus-elif-tanverdi-3-lounge

Aralık başı İstanbul’a dönüp bir sürü vize işleriyle ilgilendim. Gitmeden pasaportlarım yetişebilsin diye ucu ucuna bir sürü stresli işe koşturdum. Yoruldum. Son işlerimi de toparladım ve Montreal’e geldim. Ennn çok sevdiğim şehirlerden birine! Gelir gelmez Poutine yedim tabii ki. Şu an hava -20 derece. Gitmeme bir hafta kala Vitruta‘dan sipariş ettiğim Fjallraven montum olmasa ölmüştüm sanırım.

fjallraven-vitruta

Aralık ortası arabayla New York’a gittik. Bu sefer de NY’daki en sevdiğim yerlere gittik beraber. Bir de tabii geçen sene dinleyici olarak gittiğim Schimanski’de bu sene ben çalıyordum! Ben onun Berlin seti öncesi ona nasıl destek olduysam o da benim NY setim öncesi destek oldu bana. Setimin kaydı 1-2 haftaya Friski Radio’da yayınlanacak :) Kendi hayallerinden korkmamalı insan!

Elif schimanski

Dönüşte Christmas tatili için ailesinin Kuzey’deki Chalet’sine gitmek üzere minik bir road trip yaptık bu sefer. Yol üstünde muhteşem bir SPA’da bütün gün buz gibi havada sıcak su havuzlarına girdik. Akşam anneannesi ve dedesini ziyaret edip çocukluğunu geçirdiği kasabanın en ünlü restoranında Poutine yedik. Geceyi büyüdüğü evde geçirip ertesi sabah kuzeydeki Chalet’ye doğru yola devam ettik.

joliette-canada

Burada muhteşem bir mutluluğun içine geldim. Hemen ailenin bir parçası gibi hissettirdiler bana. Çok güzel yemekler yedik, şarap ve bloody caser’s içtik, hediyelerimizi paketleyip ağacın altına yerleştirdik, her gün geyikler geldi ön bahçemizden yemek yemeye. Ableton ve sound design çalıştık. Bol bol kitap okudum. Kamp ateşi yaktık, etrafında sıcak şarap içtik. Puzzle yaptık. Filmler izledik.

chalet-ableton

Christmas günü sabah 11’de ilk hediyemi aldım: bir mektup. en sonunda ‘beraber bir maceraya var mısın?’ diyor! ‘cevabın evetse saat 12’de hazır ol, astronot kostümü mecburi!’ 12’de -20 dereceye hazır giysiler kasklarımızı takıp skidoo’larla buz tutmuş gölün karşı yakasına geçiyoruz. burada çok şık bir au’berge’de sıcak çikolatalarımızı yudumlarken ‘hazırlan’ diyor, ‘5 dakika sonra gidiyoruz’. Soğuk karda yürürken yaklaşan köpek seslerini duyuyorum! yoksa husky ride mi? Cevap evet! En sevdiğim kış aktivitelerinden biri! Büyülü bir masalda 5 husky’nin çektiği bir kızakta gidiyoruz son sürat. her şey rüya gibi…

husky ride

Christmas dönüşü şimdi stüdyodayız. ben bütün akşam bu yazıyı yazdım. yanımda bu sene şarkılarını 4 kıtada çaldığım prodüktör yeni bir şeyler yapıyor. sıksık birbirimize bakıp rüyada mıyız diyoruz. benim de bitirince biraz müzik çalışmam lazım. yeni yıla montreal’de gireceğiz. sabah 9’da toronto’ya uçağımız var. 3’ünde tulum’a uçuyoruz. sanırım 2017 hayatımın en güzel senesi oldu, oluyor ve 2018 daha da güzel devam edecek gibi duruyor.

taureau-lake-canada

30 bana ne getirdi diye geri dönüp bakıyorum…

Demiştim ya ‘no bullshit age’ diye. Bullshit’e karnım tamamen toktu bu sene. Kendim olmayı, beni olduğum gibi kabul etmeyecek kişi peşinen gitsin diyebilmeyi öğrendim. Üzülmek için vaktim olmadı hiçbir şeye. Korkunun ecele faydası olmadığını gördüm. Bu yazıyı 6 senedir yazıyorum. Kimbilir kaç kalp kırıklığı atlatmışımdır. Kaç hayal kurup kaçının ötesine geçip kaçının yanına bile yaklaşamamışımdır. Hayat bu işte. Kalbim kırılmasın diye korkup kapanırsan güzelliklerden mahrum bırakıyorsun kendini. Vay be diyebildiğin maceralar yaşayabilmek için cesur kararları verebilmen gerekiyor. Belki önünü görememek. Ama hislerine ve kalbinin pusulasına güvenirsen seni hep olman gereken yere çıkarıyorlar. İnsan önceliklerini kendi belirlemeli. Toplumun standartlarına uydurmamalı. Herkesin girmediği yola girmekten korkmamalı. Heh bir de ‘haters gonna hate, zaten herkes seni seviyorsa mutlaka yanlış bişeyler yapıyosundur’ :)

Cesur kararlar almaya, hayatla ilgili ilhama ihtiyaç duyanlara çizimlerini canım Gamze Yalçın’ın yaptığı Judith Malika Liberman’ın Masallarla Yola Çık kitabını öneririm.

masallarla-yola-cik-judith-liebermann-gamze-yalcin

Yine hayallerim var tabii ki! Bu sene kendime benimsetmeyi en çok arzuladığım şey hayal kurmaktan korkmamak. Özellikle büyüdükçe hayal kurmaya korkar oluyor insan, eski cesaretimiz kalmıyor. Biliyorum bir sürü insanı unuttum, bir sürü önemli hadise gelmedi aklıma yazarken. Yine de şöyle bir son bir senemi hatırlamış oldum. Bu yazıyı 2017 bitmeden yayınlamak amacım. Ne çok şey birikmiş. Anlatacak ne çok şey varmış. Neden böyle oldu bilmiyorum, muhtemelen müziğe çok kaptırdım kendimi ama yazmaya bu kadar uzun aralar vermeyeyim diyorum… Yazmak lazım. Hatırlamak için yazmak. En çok da kendin için yazmak lazım.Daha fazla uzatmadan size mutlu seneler diliyorum! AŞkla kalın!

Göz atmak isterseniz eski sene biterken yazılarım da burada: 20162015 2014 2013 2012

✨✨✨ i am grateful for who i am. thankful for what all my positive and negative experiences taught me. they brought me to now and here. i am thankful that i got the chance to experience love in many forms; become love myself, being in love, falling in an out, but never giving up on; expressing it in as many ways as i can and having the courage, energy, tools and opportunity to share it. so grateful for people around me, far or near, who inspire, support, help me grow and be. grateful for my visions, dreams and the will power inside me; my mental and physical health. thankful for this beautiful endless expanding universe that we live in and the endless universe inside all of us and every being. grateful for my intellect, instinct and intuition and for the times i got closer to grasp the infinity. grateful for miraculous mother earth and my miraculoys body. both offer me a home to be and play this game called life with all the good and bad in it, in a lifetime so short and tiny compared to time that there has been, there is and will be. ✨✨✨

A post shared by Elif Tanverdi (@cizenbayan) on

bizi bizden çok düşünen teknoloji!

bizi bizden çok düşünen teknoloji!

Bu sene 6. kez yazdığım geleneksel sene sonu yazıma hoş geldiniz. Yıl biterken geriye dönüp bir sene içinde neler yapmışım, neler dilemişim, neleri başarmış nelerden vazgeçmişim görmek her sene sonu...

Processed with VSCO with c9 preset

24 Mart’ta TedxReset’te konuşuyorum!

24 Mart’ta TedxReset’te konuşuyorum!

Bu sene 6. kez yazdığım geleneksel sene sonu yazıma hoş geldiniz. Yıl biterken geriye dönüp bir sene içinde neler yapmışım, neler dilemişim, neleri başarmış nelerden vazgeçmişim görmek her sene sonu...

ET

YORUMLAR

  • aslı diyor ki:

    Harika.. bir solukta okudum. Senin adına çok da mutlu oldum, kendim için de biraz ilham aldım.. mutlu yıllar Elif.

  • Elif diyor ki:

    Cok guzel ve icten olmus, hep boyle kal

  • Ezgi G diyor ki:

    Senelerdir takip ediyorum seni. Çoğu yazını da okumuşumdur ve bir yerde denk gelip biraz muhabbet etmek, birebirde görmek istemişimdir hep seni. İyi gelecekmişsin gibi geliyordu bana, yazıların geliyor çünkü. Bu yazıda o kadar samimisin ki gerçekten muhabbet etmişiz gibi geldi. Umarım 2018 daha da güzel bir yıl olur senin ve hak eden herkes için.

  • gülçin diyor ki:

    ilham dolu ve istediğin gibi bir yeni yıl olsun <3

YORUM EKLE

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir